04/07/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
Din kardeşin hakkında onun hoşlanmadığı şeyi söyleme!
Gıybet, en zemmedilen iş, en çirkin söz, en kötü bir huy, çetin azâba
sebep olan bir hâldir.
Selâm bin Abdullah Bâhilî hazretleri Mâlikî mezhebi
fıkıh âlimidir. Endülüs’te (İspanya) İşbîliyye’de (Sevilla) doğdu. Endülüs’teki
âlimlerden ilim öğrendikten sonra, talebe yetiştirdi. 839 (m. 1435) senesinde
vefât etti. “Ez-Zehâir vel-alâk fî edeb-in nüfûsi ve mekârim-il-ahlâk” isimli
meşhûr eserinde şöyle anlatır:
Gıybet, en zemmedilen iş, en çirkin söz, en kötü bir
huy, çetin azâba sebep olan bir hâldir. Hasede, azgınlık ve taşkınlığa
delâlet eder. Gıybet, nemîmenin (söz taşımanın) girdiği yere girer. Kin ve
musibetin habercisidir. Allahü teâlâ gıybeti ölü eti yemekle beraber kıldı.
Hucurât sûresi 12. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Müslümanların ayıp ve kusurlarını
araştırmayın. Birbirinizi gıybet etmeyin. Sizden biriniz, hiç ölü kardeşinin
etini yemeyi ister mi? Bundan tiksindiniz (değil mi?) O hâlde (Gıybet etmekte)
Allahtan korkun...” buyuruldu.
Resûlullah efendimize, gıybetin ne olduğu suâl
edildiğinde buyurdu ki: “Kardeşin hakkında onun hoşlanmadığı şeyi söylemendir.
Onun hakkında söylediğin bu söz doğru ise, gıybet etmiş olursun. Söylediğin söz
yalan ise iftira etmiş olursun.” Başka bir hadîs-i şerîfte de; “Üç kimse vardır
ki, onlar hakkında konuşmak gıybet olmaz. Zâlim idâreci, içki içen kimse ve
yaptığı kötülüğü ilân eden kimse” buyuruldu. Allahü teâlâdan hayâ etmeyen
açıktan günah işleyen, yaptığı kötülükleri insanlardan gizlemeyen bir kimse,
hayâ perdelerini yırtmıştır. Artık kendisine hüsn-i zan edilmek durumundan
çıkmış, kötülük işlediği kesin bir hâl almıştır.
Büyüklerden birisi buyurdu ki: “Gıybetten çok sakın. O
öyle kötü bir iştir ki, ona izin yoktur.”
Edîblerden birisi oğluna dedi ki: “Ey oğlum. Yalan
olmasa bile gıybet etme! Doğru söylemiş olsan bile, konuşmanı kötü yapmış
olursun. Eğer yalan konuşursan, birçok kötülüğü bir araya getirmiş olursun.”
Hikmet sahipleri demişlerdir ki:
“Ekmeğini insanların etleriyle (Gıybet ederek) yiyen kimse, kendini manevî
kirlerden korumamış olur. Selef-i sâlihînden bazısı, abdesti bozulunca hemen
abdest aldığı gibi, ağızından gıybet olan bir söz kaçırmış olsa, hemen
abdestini tazelerdi. Yine onlardan bazıları oruçlu iken gıybet etmiş olsalar, o
günkü oruçlarını kaza ederlerdi. Fıkhî bakımdan, gıybet yapılınca tekrar abdest
almak veya orucu kaza etmek lâzım olmadığı hâlde, o büyükler, emirlere
bağlılıktaki yükseklikleri, günahlardan son derece kaçınmaları ve gıybetin
çirkinliği sebebiyle böyle yaparlardı.