13/05/2025 Salı Köşe yazarı V.T
“Korkma, sana bir zararım dokunmaz!"
Süleyman aleyhisselamın cinlerden de düzenli askerleri
olduğu Kur’ân-ı kerimde bildirilmiştir.
Celâleddîn Ankaravî hazretleri
Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 651 (m. 1156) senesinde Ankara’da
doğdu. Asrındaki birçok âlimden fıkıh ilmini öğrendi. Harput (Elâzığ)
kadılığına tayin edildi. 745 (m. 1344) senesinde vefât etti. Bir dersinde cin
hakkında şunları anlattı:
Cinlerin ilk babası Can’dır.
Kur’ân-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Can'ı da daha önce, zehirli,
dumansız ateşten yarattık.) [Hicr 27] Şeytanlar, iblisin
zürriyetindendir. İblis de cin taifesindendir. Kur’ân-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki: (İblis cinlerdendi.) [Kehf 50] Cin suresinin ilk
âyetlerinde, cinlerden iman edenlerin de olduğu bildirilmektedir. Nas suresinde
cinlerden insanlara zarar verenlerin bulunduğu, zararlarından Allah’a
sığınılması bildirilmektedir. Bu bakımdan cinleri inkâr edip, onların insanlara
zarar verdiğini inkâr eden kâfir olur. Süleyman aleyhisselamın cinlerden de
düzenli askerleri olduğu Kur’ân-ı kerimde bildirilmiştir. (Neml 17)
Cin ile evlenmek, Şafii
mezhebinde caiz, Hanefi’de caiz değildir. Kendisinin cinlerle evlenmesini şöyle
anlatır:
“Babam beni, annemi ve
kardeşlerimi şarktan Ankara’ya getirmek için gönderdi. El-Bîre (Birecik)
denilen yeri geçince, yağmur başladı ve biz bir mağaraya sığındık. Biz cemâat
hâlinde gece uyurken, bir şeyin beni uyandırmakta olduğunu gördüm. Baktım ki,
uzunlamasına ve tek bir göze sahip olan orta boylu bir kadın yanımda duruyor
ve; “korkma, sana bir zararım dokunmaz. Ben sana, ay gibi güzel kızımı vermek
için geldim” dedi. Korkumdan; “Hayırlısı Allahtan!” dedim. Biraz sonra baktım
ki, bir sürü adam geldi. Hepisinin gözleri de tek ve uzunlamasına idi.
Aralarında kadı ve şâhidler de vardı...
Kızla benim
nikâhımı kıydılar. Sonra, kadın, gidip kızı aldı ve bana getirdi. Kızın da aynı
annesi gibi tek ve uzunlamasına bir gözü vardı. Buna rağmen, gayet güzel ve
genç bir kızdı. Korkmuştum. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Durmadan
arkadaşlarımı uyandırmak için taşlar atmaya başladım. Fakat, nafile!
Uyanmadılar. Bu defa duâ ve niyaza başladım. Sonra oradan ayrılma zamanı geldi
ve ayrıldık. Lâkin genç kız yanımdan ayrılmıyordu. Dördüncü günü annesi
çıkageldi ve; “Galiba bu kızı beğenmedin ve ondan ayrılmak istiyorsun” dedi.
Ben de; “Evet!” dedim, “Öyleyse boşa!” “Peki boşuyorum!” dedim. Boşadım ve
kadın kızı alıp uzaklaştı. Bir daha onları görmedim.”