22/08/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
"Din ilimleriyle meşgûl olmak en iyi iştir...”
“Hak âşıkları; ibâdetlere, zühde takvâya ve riyâzete dikkat
etmeliler."
Şeyh Celâl Tânîserî hazretleri evliyânın
büyüklerindendir. Hindistan’da Tânîser’de yaşadı. 989 (m. 1581) senesinde vefât
etti. Şeyh Abdülkuddûs hazretlerinin en başta gelen talebelerinden ve büyük
halîfelerindendi. Tasavvufta yetişip, üstün hâlleri kendisini öyle kaplamıştı
ki, çok kerre sekr (tasavvuf sarhoşluğu) hâlinde olurdu. Namaz vakitlerinde,
talebeleri ayılması için uğraşırlar “Hak, Hak” diyerek yanında Allahü teâlânın
ismini yüksek sesle söyleyerek ayıltırlardı.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, babası Abdülehad’dan
(kuddise sirruh) şöyle nakletmiştir: “Şeyh Celâl Tânîserî’nin ölüm hastalığı,
sekerât hâli günlerce uzadı. Öyle ki, bundan dolayı bir şaşkınlık, bir ızdırab
hâsıl oldu. Onaltı gün sonra kendine gelince, talebelerinin büyüklerinden olan
Şeyh Nizâm bu hâle üzüldüğü için; “Efendim, bu ne hâldir?” dedi. Bunun üzerine
Celâl Tânîserî coşarak şu beyti okudu:
“Vücûdundan fânî olan kimseler,
Harften sûretten, ma’nâya geçerler.”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bu hâdiseyi naklederek
anlattıktan sonra ağlamış, gözyaşları mübârek yanaklarından akmıştır. Sonra da
bir müddet, tam bir inkisar hâli ile başını önüne eğmiştir.
Celâl Tânîserî hazretlerinin, yazdığı birçok
risaleleri vardır. “İrşâd-üt-tâlibîn” adlı risalesinde şöyle buyurmuştur:
“Âşıklar, keşf ve kerâmet konaklarında durmak
istemesinler. Daha yukarılara çıksınlar. Hiçbir şeye bağlı kalmasınlar. Her
şeyden kesilerek ve uzaklaşarak, can çıkarcasına ilerlesinler. Bu da şöyle olur
ki, ibâdetlere, zühde (dünyâya düşkün olmamaya), takvâya (haramlardan
sakınmaya) ve riyâzete (nefsin isteklerine uymamaya) dikkat etsinler. Bunları
vesile bilsinler. Az yemek yesinler, hattâ can çıkıncaya kadar uğraşsınlar.
Ölmeden evvel ölüp (nefslerini tam ıslâh edip), Hakka kavuşsunlar...
Kendini tasavvuf yolunda sananlar ve
câhil sûfiler (câhil tarikatçılar) bu husûsta hatâya düşüyorlar ve doğru yoldan
çıkıyorlar. Bundan Allahü teâlâya sığınırız. Selef-i sâlihînden (radıyallahü
anhüm ecmâîn) rivâyet edildi ki 'Usulsüz vüsul (kavuşma) olmaz, usûl; dînin emirlerine
ve tasavvufta bulunduğu yola uymaktır' Kur’ân-ı kerîm okumak ve din ilimleriyle
meşgûl olmak en iyi iştir...”