24/07/2025 Perşembe Köşe yazarı S.A
"Mal sahibi, mülk sahibi!.."
Hazreti Yunus ne güzel söylemiş: "Mal sahibi, mülk sahibi, / Hani
bunun ilk sahibi? / Mal da yalan, mülk de yalan, / Var biraz da sen
oyalan..."
İş, eş ve benzer sebeplerle memleketinden uzakta
yaşayan milyonlarca insan vardır. Vatan hasreti hiçbir şeye benzemez. Tatmayan
anlayamaz, anlayan anlatamaz.
Doğduğu yerde ölenlerin sayısının giderek azaldığı
günümüzde herkes için değişmeyen gerçektir sıla hasreti.
Hayat, bir rüya, bir film gibi sanki. Yazılı bir
senaryonun oyuncularıyız. Bizden öncekiler oyunlarını oynayıp geçip
gittiler. Biz de, pek fazla etki edemediğimiz bir hayat yaşıyoruz. Sahne
değişiyor, kostüm değişiyor, dekor değişiyor, oyun ve oyuncu da değişiyor...
Gezip dolaştığımız yerler ne kadar değişmiştir
yapıldığı günden bugüne kadar, kim bilir? Kimler gelmiş, kimler geçmiş
taşlar dile gelse de anlatsa. Hepsi toprak olmuş, toz olmuş, tarihin
derinliklerine gömülmüş gitmiş.
Merhum Yunus Emre ne güzel söylemiş: "Mal
sahibi, mülk sahibi,/Hani bunun ilk sahibi?/Mal da yalan, mülk de yalan,/ Var
biraz da sen oyalan..."
Atalarımız demişler ya: "At ölür, meydan
kalır. Yiğit ölür, şan kalır..."
Gök kubbenin altında, nerede olursa olsun bütün
insanlar, kendilerinden sonrakilere bir şeyler bırakabildilerse bahtiyar bir
şekilde gülerek ölürler.
Sadi-yi Şirazi diyor ki: "Sen hatırlamazsın,
dünyaya geldiğin zaman ağlıyordun! Etrafındakiler de gülüyorlardı. Anne
kurtuldu, bir bebekleri oldu diye. Öyle bir hayat yaşa ki, öleceğin zaman
(doğumunun tersi olsun) sen gül, etrafındakiler ağlasın... Sen gül! Çünkü
güzel bir hayat yaşadın, farzları yaptın, haramlardan sakındın, insanlara
faydalı oldun. Memleketine, milletine yararlı işler yaptın... Yanındakiler de
senin gibi değerli birini kaybedecekleri için ağlasınlar, ölümünden sonra da
seni rahmetle yâd etsinler..."
Bizim dilimizde "gurbet" basit
bir kelime değildir. Maddi ve manevi bütün ayrılıkların, bütün yalnızlıkların
adıdır. Çoban da kullanır gurbet sözcüğünü, evliya olan ârifler de. Çobanın
anladığı gurbet kendi köyünden uzak kalmaktır. Ârif olanların gurbeti,
Rabbinden ayrı kalmasıdır.
Rabbini bulan, bütün nimetlere, güzelliklere
kavuşmuştur. O'nu kaybeden ise her şeyi kaybetmiştir. Hazreti Ali radıyallahü
anh, oğlu Hazreti Hasan'a buyurdu ki: "Garip, Allah için bir dostu olmayan
adamdır."
Fudayl bin İyad hazretleri de gurbeti başka bir tarzda
tarif ediyor. "Faziletli, güzel ahlaklı kişilere gurbet olmaz."
Onlar, yabancı yerlerde de olsalar, çevre edinirler, dost bulurlar. Kötü
insanlar ise kendi memleketlerinde olsalar bile garip sayılırlar. Kimse onları
sevmez, beraber olmak istemezler..."
Bir gün sevgili Peygamberimiz aleyhisselam mübarek
elini Abdullah bin Ömer'in omuzuna koyarak şöyle buyurdu:
"Sen kendini dünyada ya garip bil veya yolcu. Ya
da kendini kabir ehlinden say."
Bu dünyada hem garibiz, hem yolcuyuz.
Garibiz, çünkü daha önce burada değildik. Yolcuyuz, istesek de bizi burada
durdurmazlar. Hepimiz burada misafiriz... Misafir bir gün memleketine döner.
Sahip olduğumuz ne varsa hepsi emanettir. Emanetler de bir gün sahibine teslim
edilir.