►Zühdün Üstünlüğü Hakkında / Hadis

Zühdün Üstünlüğü

Riyâzus Sâlihîn / İmâm Nevevî 
BÖLÜM: -13-

Zühdün Üstünlüğü hakkında sahih hadis-i şerifler...

 

 

458. Amr İbni Avf el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Ubeyde İbnü’l–Cerrâh radıyallahu anh’i cizye tahsili için Bahreyn’e
gönderdi. Ebû Ubeyde, cizye olarak topladığı mal ile Bahreyn’den geldi. Ensar, Ebû Ubeyde’nin
geldiğini duyup, sabah namazını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kılmak üzere geldiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı kılıp gitmeye kalkınca, Ensar önüne durdular.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları bu vaziyette görünce gülümsedi ve :
– “Ebû Ubeyde’nin Bahreyn’den malla geldiğini duyduğunuzu zannediyorum?” dedi. Ensar:
– Evet, yâ Resûlallah! diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
– “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümid ediniz. Allah’a yemin ederim ki, sizler için
fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin
önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden,

dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum” buyurdular.

 

Buhârî, Rikak 7; Müslim, Zühd 6. Ayrıca bk. Buhârî, Cizye 1, Meğâzî 12; Tirmizî, Kıyamet 28; İbni Mâce, Fiten 18

 

 

 

 

459. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere oturmuş biz de onun etrafına oturmuştuk. Resûlullah
şöyle buyurdu:
“Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü

kaptırmanızdan korkuyorum. ”

 

Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121–123. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 81; İbni Mâce, Fiten l8

 

 

 

 

460. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl
davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O halde dünyadan sakının ve

kadınlardan korunun. ”

 

Müslim, Zikr 99

 

 

 

 

461. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır. ”

 

Buhârî, Rikak 1, Cihâd 33, 110, Menâkibu’l–ensâr 9, Megâzî 29; Müslim, Cihâd 126, 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 55; İbni Mâce,

Mesâcid 3

 

 

 

 

462. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri
döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle

birlikte kalır. ”

 

Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 46; Nesâî, Cenâiz 52

 

 

 

 

463. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde
getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O
kişi:
– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların
en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:
– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin
mi? denilir. O kişi de:
– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.

 

Müslim, Münâfikîn 55

 

 

 

 

464. Müstevrid İbni Şeddâd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının

ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın. ”

 

Müslim, Cennet 55

 

 

 

 

465. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem bir gün pazar yerine uğradı. Etrafında ashâbı da vardı. Resûlullah, küçük kulaklı bir oğlak
ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak:
– “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” buyurdu. Ashâb:
– Daha az para ile de olsa biz almayız, onu ne yapalım ki, dediler!. Sonra Resûl–i Ekrem:
– “Size bedava verilse ister misiniz?” diye sordu. Onlar:
– Allah’a yemin ederiz ki, o diri bile olsa, kulaksız olduğu için kusurludur. Ölüsünü ne yapalım? diye
cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah:
– “Allah’a yemin ederim ki, Allah’a göre dünya, önünüzdeki şu ölü oğlaktan daha değersizdir”

buyurdu.

 

Müslim, Zühd 2

 

 

 

 

466. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle demiştir:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte Medine’nin Harra mevkiinde yürüyordum. Derken Uhud
dağı karşımıza çıkıverdi. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
– “Ey Ebû Zer!” dedi. Ben:
– Buyur yâ Resûlallah! Emrine âmâdeyim, dedim. Resûlullah:
“Yanımda şu Uhud dağı kadar altın olsa, bu beni sevindirmez. Bir borcu ödemek için
ayırdığımdan başka da yanımda bir dinar bulunarak üç gün geçmesini istemem. –Resulullah,
önüne, sağına, soluna ve arkasına elleriyle verme işareti yaparak–yanımda bulunanı Allah’ın
kullarına şöyle şöyle dağıtmak isterim” buyurdu. Sonra yoluna devam etti ve:
“Dünyada varlığı çok olanlar âhirette sevapları az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına
şöyle, şöyle ve şöyle verenler müstesnadır. Fakat onlar da ne kadar azdır” buyurdu. Sonra da
bana:
“Ben yanına gelinceye kadar yerinden ayrılma” diye tenbih ederek gecenin karanlığında yürüyüp
gözden kayboldu. Yüksek bir ses işittim bir kimsenin Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e
saldırmasından korktum. Onun yanına varmak istedim, fakat “Ben yanına gelinceye kadar yerinden
ayrılma” buyruğunu hatırlayarak yerimden ayrılmadım. Resûl–i Ekrem yanıma gelince:
– Bir ses işittim ve ondan korktum, diye duyduğum sesten bahsettim. Hz. Peygamber:
– “Sen o sesi duydun mu?” diye sordu. Ben:
– Evet, diye cevap verdim. Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “O gelen Cebrâil idi; bana ümmetinden Allah’a ortak koşmayarak ölen kimse Cennet’e girer,
dedi. ” Ben:
– Zina edip hırsızlık yapsa da mı? dedim. Resûl–i Ekrem:

– “Zina da etse, hırsızlık da yapsa neticede cennete girer” buyurdular.

 

Buhârî, İstikrâz 3, Rikak 14; Müslim, Zekât 32

 

 

 


467. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer Uhud dağı kadar altınım olsa, borç ödemek için sakladığım dışında, ondan yanımda bir

miktar bulunduğu halde üzerimden üç gece bile geçmemesi beni sevindirir. ”

 

Buhârî, Temennî 2, İsti’zân 30, Rikak l4; Müslim, Zekât 31. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 8

 

 

 

 

468. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız.

Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır. ”

 

Müslim, Zühd 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 58, Libâs 38; İbni Mâce, Zühd 9

 

(Buhârî’nin rivayeti şöyledir:
“Sizden biriniz mal ve yaratılış itibariyle kendisinden üstün olan kimseye bakarsa, ardından

kendinden daha düşük derecede olana baksın.")

 

Buhârî, Rikak 30. Ayrıca bk. Müslim, Zühd 8

 

 

 

 

469. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse

hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar. ”

 

Buhârî, Rikak 10. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 70; İbni Mâce, Zühd 8

 

 

 

 

470. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Suffe ehlinden yetmiş kişiyi gördüm. Onlardan bir tek kişinin bile üzerinde bütün vücudunu örtecek
bir elbise yoktu. Ya belden aşağı giyilen bir izâr ya da belden yukarı giyilen bir kisâ vardı. Elbiselerini
boyunlarına bağlarlardı. Bunların bir kısmı baldırlarının yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de,

avret yerinin görülmemesi için elbisesini eliyle toplardı.

 

Buhârî, Salât 58

 

 

 

 

471. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin de cennetidir. ”

 

Müslim, Zühd 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd l6; İbni Mâce, Zühd 3

 

 

 

 

472. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle
derdi:
Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında

hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.

 

Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3

 

 

 

 

473. Ebü’l–Abbâs Sehl İbni Sa’d es–Sâidî radıyallahu anh’in söylediğine göre, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
–Yâ Resûlallah! Bana, yaptığım zaman hem Allah’ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle,
dedi. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni sevsin; halkın elinde olandan yüz çevir,

insanlar seni sevsin” buyurdu.

 

İbni Mâce, Zühd 1

 

 

 

 

474. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh, insanların dünyalıklardan elde ettiklerinden bahsetti ve:
Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gün boyu açlıktan kıvranıp, karnını doyuracak âdi

hurma bile bulamadığını gördüm, dedi.

 

Müslim, Zühd 36. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 10

 

 

 

 

475. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefât etmişti. O sırada benim evimin rafında, bir parça arpadan

başka bir canlının yiyeceği hiçbir şey yoktu. Ben ondan uzun süre yedim. Sonra ölçtüm de tükeniverdi.

 

Buhârî, Humus 3, Rikak 16; Müslim, Zühd 27. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 49

 

 

 

 

476. Mü’minlerin annesi Cüveyriye binti Hâris’in erkek kardeşi Amr İbni Hâris radıyallahu
anhumâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde, geride, bindiği beyaz katırı, silahı, yolcular için

vakfettiği arazi dışında, ne altın, ne gümüş, ne köle, ne câriye ve ne de başka bir şey bıraktı.

 

Buhârî, Vasâyâ 1, Cihâd 61, 86, Humus 3, Megâzî 83. Ayrıca bk. Nesâî, İhbâs 1

 

 

 

 

477. Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz, Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmayı arzu ederek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile
birlikte Medine’ye hicret ettik. Allah’ın ecrimizi vereceği kesinleşti. Bizden bazıları ecrinden hiçbir
şey yemeden vefat etti. Onlardan biri de Mus’ab İbni Umeyr radıyallahu anh’dir. O, Uhud günü şehit
edilmişti. Arkada, yünden yapılmış çizgili bir kaftan bıraktı. O kaftanla başını örttüğümüzde ayakları
açılıyor, ayaklarını örttüğümüzde de başı açıkta kalıyordu. Neticede Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem başını örtmemizi, ayaklarına da bir miktar Mekke ayrığı koymamızı emretti. Bizden bazılarının

da hicretinin meyvesi olgunlaşmış ve onu devşirmiştir.

 

Buhârî, Cenâiz 27, Menâkıbu’l–ensâr 45, Megâzî 17, 26, Rikâk 16; Müslim, Cenâiz 44. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 40

 

 

 

 

478. Sehl İbni Sa’d es–Sâidî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir

kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi. ”

 

Tirmizî, Zühd 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3

 

 

 

 

479. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
işittim demiştir:
“Uyanık olunuz! Şüphesiz dünya değersizdir. Dünyada olan mal mülk de kıymetsizdir. Ancak

Allah Teâlâ’nın zikri ve O’na yaklaştıran şeylerle, öğretici ve öğrenici olmak müstesnadır. ”

 

Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3

 

 

 

 

480. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Çiftlik ve akar edinerek dünyaya rağbet etmeyiniz. ”

 

Tirmizî, Zühd 20. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 377, 426, 443

 

 

 

 

481. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Kendimize ait kulübeyi tamir ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza uğramıştı.
– “Bu yaptığınız nedir?” diye sordu. Biz:
– Yıkılmak üzereydi de onarıyoruz, dedik. Bunun üzerine:

– “Ecelin bundan daha aceleci olacağını zannederim” buyurdular.

 

Ebû Dâvûd, Edeb 169; Tirmizî, Zühd 25

 

 

 

 

482. Kâ’b İbni İyâz radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğunu işitmiştir:

“Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır. ”

 

Tirmizî, Zühd 26

 

 

 

 

483. Ebû Amr –ki Ebû Abdullah ve Ebû Leylâ da denilir– Osmân İbni Affân radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Âdem oğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur: Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek

ekmek ile su koyacak kap. ”

 

Tirmizî, Zühd 30

 

 

 

 

484. Abdullah İbni Şihhîr radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelmiştim. O, “Elhâkümü’t–tekâsür” sûresini
okuyordu. Sûreyi okuyup bitirince şöyle buyurdu:
“Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey âdemoğlu! Yeyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya

sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?”

 

Müslim, Zühd 3–4. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 31, Tefsîru sûre(102) 1; Nesâî, Vesâyâ 1

 

 

 

 

485. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki, ben seni seviyorum, dedi. Resûlullah o kişiye:
– “Sen ne söylediğini iyi düşün?” buyurdu. Adam:
– Allah’a yemin ederim ki, ben seni seviyorum, dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun üzerine
Resûl–i Ekrem:
– “Eğer beni seviyorsan, o halde fakirliğe karşı kendine bir zırh hazırla. Çünkü fakirlik, beni

sevene yüksekten inen bir selden daha çabuk ulaşır” buyurdu.

 

Tirmizî, Zühd 36

 

 

 

 

486. Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye

düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir. ”

 

Tirmizî, Zühd 43

 

 

 

 

487. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır
vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
–Yâ Resûlallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
“Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da

oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurdular.

 

Tirmizî, Zühd 44

 

 

 

 

488. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Fakirler, cennete zenginlerden beşyüz sene önce girerler. ”

 

Tirmizî, Zühd 37. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 6

 

 

 

 

489. İbni Abbâs ve İmrân İbni Husayn radıyallahu anhüm’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cenneti yakından tanıdım; orada bulunanların çoğunluğunun fakirler olduğunu gördüm.
Cehennemi de yakından tanıdım; orada bulunanların çoğunluğunun da kadınlar olduğunu

gördüm. ”

 

Buhârî, Nikâh 88, Rikak l6, 5l, Bed’ü’l–halk 8; Müslim, Zikr 94. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 11

 

 

 

 

490. Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetin kapısında durdum, oraya girenlerin çoğunluğu dünyada bir şeyleri bulunmayan
yoksullardı. Varlıklı kimseler ise, hesaba çekilmek üzere alıkonulmuşlardı. Şu kadar var ki,

onlardan cehennemlik olanların cehenneme sevkedilmeleri emrolunmuştu. ”

 

Buhârî, Nikâh 87, Rikak 51; Müslim, Zikr 93

 

 

 

 

491. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Şâirlerin söylediği sözlerin en doğrusu, Lebîd’in şu sözüdür: Biliniz ki, Allah’tan başka her şey

yok olacaktır. ”

 

Buhârî, Menâkıbu’l–ensâr 26, Edeb 90, Rikak 29; Müslim, Birr 2–6. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 70; İbni Mâce, Edeb 41

 

 

 

 

492. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ailesi, onun vefât ettiği ana kadar, iki gün arka arkaya arpa

ekmeğiyle karnını doyurmadı.

 

Buhârî, Eymân 22; Müslim, Zühd 22. Ayrıca bk. Buhârî, Et’ıme 23, 27; Nesâî, Dahâyâ 37; İbni Mâce, Et’ıme 48, 49

 

(Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in aile efradı, Medine’ye geldiği günden vefat ettiği ana kadar,

üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.)

 

Müslim, Zühd 20. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 17

 

 

 

 

493. Urve’nin Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet ettiğine göre o:
Ey kız kardeşimin oğlu! Allah’a yemin ederim ki, biz bir hilâli, sonra diğerini, sonra bir başkasını,
yani iki ayda üç hilâli görürdük de, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in evlerinde hiç ateş
yakılmazdı, demişti. Ben:
– Teyzeciğim! O halde geçiminiz ne idi? dedim. Teyzem:
– İki siyah, yani hurma ve su. Ancak şu var ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ensardan
sağmal hayvanları bulunan komşuları vardı. Onlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bu

hayvanların sütlerinden gönderirlerdi; o da bize içirirdi, dedi.

 

Buhârî, Hibe 1; Rikak 17; Müslim, Zühd 28

 

 

 

 

494. Ebu Saîd el–Makbürî’nin Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet ettiğine göre, Ebû
Hüreyre, önlerinde kızartılmış koyun bulunan bir topluluğa rastladı. Topluluk kendisini davet etti;
fakat o yemek istemedi ve:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, arpa ekmeğine bile doymadan dünyadan çıkıp gitti, dedi.

 

Buhârî, Et’ıme 23

 

 

 

 

495. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem vefâtına kadar kibir sofrası üzerinde yemek yemedi. Yine o, vefât
edinceye kadar katıksız undan yapılmış ekmek de yemedi.
Buhârî’nin bir rivayeti şöyledir:

Hz. Peygamber, kızartılmış bir koyunu gözüyle hiç görmedi.

 

Buhârî, Et’ıme 8, Rikak 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ıme 1, Zühd 38; İbni Mâce, Et’ıme 20

 

 

 

 

496. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben, Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in karnını doyuracak âdi hurma bile bulamadığını

gördüm.

 

Müslim, Zühd 34, 36. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 39; İbni Mâce, Zühd 10

 

 

 

 

497. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın kendisini peygamber olarak gönderdiği andan vefat
ettirdiği zamana kadar elekten elenmiş has un görmedi. Sehl’e:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında siz elek kullanır mıydınız? diye soruldu. Sehl:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ’nın kendisini peygamber gönderdiği andan vefât
ettirdiği ana kadar elek de görmedi, dedi. Sehl İbni Sa’d’a:
– Elenmemiş arpa ununu nasıl yiyordunuz? denildi. O:

– Biz arpayı öğütür ve savururduk. Kepeğin uçanı uçardı; kalanını da ıslatıp hamur yapardık, dedi.

 

Buhârî, Et’ıme 23

 

 

 

 

498. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün –veya bir gece– evinden dışarı çıkmıştı. Baktı ki, Ebu
Bekir ve Ömer radıyallahu anhümâ oradalar. Onlara:
– “Bu saatte sizi evinizden dışarı çıkaran sebep nedir?” diye sordu. Onlar:
– Açlık, yâ Resûlallah, dediler!. Peygamberimiz:
“Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sizi evinizden çıkaran sebep
beni de evimden çıkardı; haydi kalkınız” buyurdu. İkisi de kalkıp, Resûl–i Ekrem’le birlikte
ensârdan birinin evine geldiler. Fakat o zât da evinde değildi. Ama hanımı Resûlullah’ı görünce:
– Hoş geldiniz, buyurunuz, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Falan nerede?” diye sordu. Kadın:
– Bize tatlı su getirmek için gitti, dedi. Tam o sırada evin sahibi olan Medine’li sahâbî geldi,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve iki arkadaşına baktıktan sonra:
– Allah’a hamdolsun, bugün, hiç kimse misafir yönünden benden daha bahtiyar değildir, dedi. Hemen
gidip onlara içinde koruğu, olgunu ve yaşı bulunan bir hurma salkımı getirdi:
– Buyurun, yiyiniz, dedi ve eline bıçak aldı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
– “Sağılan hayvanlara sakın dokunma”, dedi. Ev sahibi onlar için bir koyun kesti. Onlar da
koyunun etinden ve hurmadan yediler; tatlı sudan içtiler. Hepsi yemeğe doyup suya kanınca,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir ve Ömer radıyallahu anhümâ’ya şöyle dedi:
– “Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, kıyamet gününde bu
nimetlerden sorguya çekileceksiniz. Sizi evinizden açlık çıkardı, sonra evinize dönmeden şu

nimetlere kavuştunuz” buyurdu.

 

Müslim, Eşribe 140

 

 

 

 

499. Hâlid İbni Ömer el–Adevî şöyle dedi:
Basra Emîri olan Utbe İbni Gazvân bize bir konuşma yaptı. Önce Allah’a hamd ve senâda bulundu.
Sonra sözlerine şöyle devam etti:
Şüphesiz dünya geçici olduğunu bildirdi ve durmaksızın arkasını dönüp gitmektedir. Ondan kalan,
sahibinin içip de kabın dibinde bıraktığı kalıntı su kadar bir miktardır. Siz bu dünyadan, gelip geçici
olmayan bir diyara taşınacaksınız. Oraya hayırlı, iyi ve güzel işlerinizle taşınmaya çalışınız. Çünkü
bize anlatıldığına göre, cehennemin kenarından atılan bir taş, yetmiş sene yol alıp yine de onun dibine
ulaşmayacaktır. Allah’a yemin ederim ki, cehennem mutlaka doldurulacaktır. Siz buna şaşırdınız mı?
Yine bize anlatıldığına göre, cennetin kapılarının iki kanadı arasında kırk senelik mesafe vardır.
Cennette öyle bir gün gelecek ki, yoğunluktan kapısına kadar dolacaktır. Ben Resûlullah sallallahu
aleyhi vesellem’le birlikte olan yedi kişinin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bizim ağaç
yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Bu yüzden dudaklarımız yara olmuştu. Ben giyecek bir örtü
bulmuştum da ikiye bölüp Sa’d İbni Mâlik’le paylaşmıştık. Yarısını ben, diğer yarısını da Sa’d beline
dolamıştı. Bugün her birimiz bir şehre vâli olmuş bulunmaktayız. Ben, kendimi büyük görüp de Allah

katında küçük olmaktan Cenâb–ı Hakk’a sığınırım.

 

Müslim, Zühd 14

 

 

 

 

500. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Âişe radıyallahu anhâ bize bir omuz örtüsü ile kalın bir peştemal çıkardı ve:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ikisi arasında vefât etti, dedi.
Buhârî, Humus 5; Libas 19; Müslim, Libâs 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 5; Tirmizî, Libâs 10; İbni Mace, Libâs 1
501. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:
Allah yolunda ok atan arapların ilki benim. Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte
harbederdik de, şu bildiğiniz Huble ve Semür ağacı yapraklarından başka yiyeceğimiz olmazdı. Hatta
bu ağaç yapraklarını yediğimiz için, tıpkı koyununki gibi birbirine karışmayacak şekilde abdest

bozardık.

 

Buhârî, Et’ıme 23, Rikak 17; Müslim, Zühd 12–13. Ayrıca bk. , Tirmizî, Zühd 39; İbni Mâce, Zühd 12

 

 

 

 

502. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsân eyle. ”

 

Buhârî, Rikak 17; Müslim, Zühd 18, l9. Ayrıca bk. , Tirmizî, Zühd 38

 

 

 

 

503. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a yemin ederim ki, ben bazan açlıktan karnımı yere dayar,
bazan da mideme taş bağlardım. Bir gün sahâbîlerin geçtikleri yol üzerine oturmuştum. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem benim yanımdan geçti ve beni görünce gülümsedi. Kalbimden geçeni
yüzümden anladı ve:
– “Ebû Hüreyre!” dedi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim. Resûl–i Ekrem:
– “Beni takip et” buyurdu ve yoluna devam etti. Ben de peşinden yürüdüm. Hz. Peygamber evine
girdi; ben de girmek için izin istedim; izin verdi; içeri girdim. Bir kap içinde süt buldu ve:
– “Bu süt nereden geldi?” diye sordu.
–Falan erkek veya falan kadın onu size hediye etti, dediler. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Ebû Hüreyre!” diye seslendi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Suffe ehline git, onları bana çağır” buyurdu. Ebû Hüreyre der ki:
Suffe ehli İslâm konuklarıydı. Onların ne sığınacak aileleri, ne malları, ne de bir kimseleri vardı.
Peygamber’e bir sadaka geldiğinde onlara gönderir, kendisi ondan hiçbir şey almazdı. Şayet gelen bir
hediye ise, onlara da gönderir, kendisi de ondan bir parça alır ve böylece gelen hediyeyi onlarla
paylaşırdı. Hz. Peygamber’in Suffe ehlini davet etmesi hoşuma gitmedi. Kendi kendime: Bu süt, Suffe
ehli arasında kime yetecek ki! O sütü içmek suretiyle kuvvetlenmeye ben daha çok hak sahibiyim.
Oysa onlar geldiğinde Resûlullah bana emreder, ben de onlara veririm; belki de o sütten bana kalmaz.
Fakat Allah’ın ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine itaat etmemek de olmaz, dedim.
Neticede onlara gittim ve kendilerini davet ettim. Onlar bu daveti kabul ettiler ve içeri girmek için izin
istediler, kendilerine izin verildi ve onlar da evde yerlerini aldılar. Hz. Peygamber:
– “Ebû Hüreyre!” diye seslendi. Ben:
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Al, onlara ver!” buyurdu. Ben de süt kabını aldım, herkese vermeye başladım. Verdiğim kişi
kanıncaya kadar içiyor, sonra kabı geri veriyor, ben bir başkasına veriyordum, o da kanıncaya kadar
içiyor sonra geri veriyordu. En sonunda kabı Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e verdim. Topluluğun
hepsi süte kanmışlardı. Resulullah kabı alıp elinde tuttu ve bana bakıp gülümsedi. Sonra:
– “Ebû Hüreyre!” dedi.
– Buyurunuz, yâ Resûlallah! dedim.
– “Bir ben kaldım, bir de sen” buyurdu. Ben:
– Doğru söylediniz, yâ Resûlallah, dedim.
– “Otur da iç” buyurdular. Ben de oturdum ve içtim. Sonra yine:
– “Otur, iç” buyurdu. Yine oturdum ve içtim. Resûl–i Ekrem durmadan:
– “İç, iç” buyuruyordu. Sonunda ben:
– Hayır. Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı,
dedim.
– “Bana ver” buyurdu. Kabı Resûl–i Ekrem’e verdim, Allah Teâlâ’ya hamdetti, besmele çekti ve

kalan sütü kendisi içti.

 

Buhârî, Rikak 17

 

 

 

 

504. Muhammed İbni Sîrîn’den nakledildiğine göre Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minberi ile Âişe’nin odası arasında bayılıp düştüğümü
biliyorum. Biri gelir, beni deli zannederek ayağını boynumun üzerine koyardı. Oysa ben deli değildim

ve açlıktan başka da bir derdim yoktu.

 

Buhârî, İ’tisâm 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 39

 

 

 

 

505. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zırhı otuz ölçek arpa karşılığı bir yahudinin yanında rehin

bulunmakta iken vefât etmiştir.

 

Buhârî, Cihâd 89, Megâzî 86; Müslim, Müsâkât 124–126. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû 7; Nesâî, Büyû 58, 83; İbni Mâce, Rühûn 1

 

 

 

 

506. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, arpa karşılığında zırhını rehin bırakmıştı. Ben Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’e bir arpa ekmeği ve erimiş bayat içyağı götürmüştüm. Onun şöyle buyurduğunu işittim:
“Muhammed ailesi dokuz ev oldukları halde, yanlarında bir ölçek yiyecek bulunmadan

sabahlayıp akşamladıkları olur. ”

 

Buhârî, Büyû 14, Rehin 1, Meğâzî 29. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû 7

 

 

 

 

507. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Suffe ehlinden yetmiş kişiyi gördüm. Hiçbirinin üzerinde bütün vücudunu örten bir elbise yoktu.
Ya bir izârları ya da boyunlarına bağladıkları bir kisâları vardı. Bunların bir kısmı baldırlarının
yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de, avret yerleri görülmesin diye elbiselerini elleriyle

toplarlardı.

 

Buhârî, Salât 58

 

 

 

 

508. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma

lifindendi.

 

Buhârî, Rikak 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 42; Tirmizî, Libâs 27; İbni Mâce, Zühd 11

 

 

 

 

509. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile oturuyorduk. O sırada ensardan bir kişi gelip kendisine
selam verdi, sonra da geri döndü. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey ensardan olan kardeş! Kardeşim Sa’d İbni Ubâde nasıl?” diye sordu. O da:
– İyiye gidiyor, cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Sizden kim onu ziyaret edecek?” buyurarak ayağa kalktı. Biz de, on onbeş kişi onunla birlikte
kalktık. Ne ayağımızda ayakkabı ve mest, ne başımızda bir giyecek, ne de üstümüzde gömlek vardı.
Biz bu çorak arazide yürüyorduk. Nihayet Sa’d’ın yanına geldik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve

sellem ve beraberindeki arkadaşlarının yaklaşması için kavmi onun etrafından geri çekildiler.

 

Müslim, Cenâiz 13

 

 

 

 

510. İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin hayırlılarınız, benim zamanımda yaşayanlarınızdır. Sonra zamanımda yaşayanlara yakın
olanlar, sonra da onlara yakın olanlardır. ” İmrân der ki:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in “Sonra onlara yakın olanlardır” sözünü iki defa mı veya üç defa
mı söylediğini bilemiyorum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözüne şöyle devam etti:
“Onlardan sonra öyle bir topluluk gelir ki, kendilerinden şâhitlik istenmediği halde şâhitlik
yaparlar; hiyânet ederler de kendilerine güvenilmez; bir adakta bulunurlar fakat yerine

getirmezler; onlarda şişmanlık başgösterir. ”

 

Buhârî, Şehâdât 9, Fezâilu ashâbi’n–Nebî 1, Rikak 7, Eymân 10, 27; Müslim, Fezâilu’s–sahâbe 214. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 45, Şehâdât 4,

Menâkıb 56; İbni Mâce, Ahkâm 27

 

 

 

 

511. Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer
vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür. Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayı

Allah katında sorumlu tutulmazsın. Harcamaya, bakmakla yükümlü olduklarından başla. ”

 

Tirmizî, Zekât 32. Ayrıca bk. Müslim, Zekât 97

 

 

 

 

512. Ubeydullah İbni Mihsan el–Ensârî el–Hatmî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde, vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında

olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir. ”

 

Tirmizî, Zühd 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9

 

 

 

 

513. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah’ın kendisine verdiği nimete kanâat

eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir. ”

 

Müslim, Zekât 125. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 35; İbni Mâce, Zühd 9

 

 

 

 

514. Ebû Muhammed Fedâle İbni Ubeyd el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslâm’ın dosdoğru yoluna ulaştırılan ve geçimi yeterli olup da buna kanaat eden kimse, ne

kadar mutludur!”

 

Tirmizî, Zühd 35

 

 

 

 

515. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yemek yemeksizin peşpeşe bir kaç gün aç olarak gecelerdi.

Ailesi de yiyecek akşam yemeği bulamazdı. Çoğu zaman ekmekleri arpa ekmeği idi.

 

Tirmizî, Zühd 38. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 49

 

 

 

 

516. Fedâle İbni Ubeyd şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâba namaz kıldırırken, onlardan bazıları açlığın verdiği
takatsızlıktan dolayı ayakta duramayarak düşüp bayılırlardı. Bunlar Suffe ashâbı idi. Çölden gelen
Bedevîler: Bunlar deli, derlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince açlıktan
bayılanların yanına gider ve onlara:
“Allah Teâlâ’nın yanında sizin için neler hazırlandığını bilseydiniz, daha fazla yoksul ve muhtaç

olmayı isterdiniz” buyururdu.

 

Tirmizî, Zühd 39

 

 

 

 

517. Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta
tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte

birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır. ”

 

Tirmizî, Zühd 47. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ıme 50

 

 

 

 

518. Ebû Ümâme İyâs İbni Sa’lebe el–Ensârî el–Hârisî radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı onun yanında dünyadan bahsettiler. Bunun
üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek

imandandır. ”

 

Ebû Dâvûd, Tereccül 2. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 4

 

 

 

 

519. Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Ubeyde radıyallahu anh’ı başımıza kumandan tayin
ederek, Kureyş kervanının karşısına çıkmak üzere bizi gönderdi. Bize azık olarak bir dağarcık hurma
verdi. Verecek başka bir şey bulamamıştı. Ebû Ubeyde hurmayı bize tane tane veriyordu.
Dinleyenlerden biri:
– O hurmalarla nasıl geçinebiliyordunuz? diye sordu. Câbir:
– Onları çocuğun meme emmesi gibi emer, sonra üzerine su içerdik, o gün geceye kadar bize yeterdi.
Sopalarımızla ağaç yapraklarını silker, sonra onları su ile ıslatıp yerdik, dedi. Sonra da sözüne şöyle
devam etti: Biz deniz sahili boyunca yürüdük. Sahil boyunda önümüze büyük kum tepesi gibi bir şey
çıktı. Onun yanına kadar geldik, bir de baktık ki, Anber denilen bir balık. Ebû Ubeyde:
– Bu, ölü bir hayvandır, (yenilmez) dedi. Sonra da: Hayır, bizler Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in elçileriyiz ve Allah yolundayız. Siz son derece zorda kalmış bulunuyorsunuz, o halde
yiyiniz, dedi. Biz üç yüz kişi idik ve bir ay süreyle onun etinden yiyerek orada kaldık, hatta kilo da
aldık. Balığın göz çukurundan testilerle yağ aldığımızı biliyorum. Biz ondan öküz büyüklüğünde
parçalar kesiyorduk. Ebû Ubeyde bizden onüç kişiyi alıp onun göz çukuruna oturttu, onun kaburga
kemiklerinden birini de alıp dikti. Sonra yanımızdaki en büyük deveyi semerledi ve deve ile kaburga
kemiğinin altından geçti. Balığın etinden pastırma da yaptık. Medine’ye gelince, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanına gidip olup bitenleri anlattık. Resûl–i Ekrem:
“O, Allah’ın sizin için çıkardığı bir rızıktır. Onun etinden yanınızda bir miktar var mı, bize de
yedirseniz?” buyurdu. Biz de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ondan bir parça gönderdik, o da

yedi.

 

Müslim, Sayd 17

 

 

 

 

520. Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolu bileğine kadardı.

 

Ebû Dâvûd, Libâs 3; Tirmizî, Libâs 27

 

 

 

 

521. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz Hendek Savaşı gününde siper kazıyorduk. Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahâbîler, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip:
– Siperde önümüze bu kaya çıktı, dediler. Resûl–i Ekrem:
“Ben hendeğe ineceğim” buyurdu, sonra ayağa kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı. Biz üç gün
müddetle yiyecek hiçbir şey tatmaksızın orada kalmıştık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, o kaya un ufak olup kum yığınına döndü. Ben:
– Yâ Resûlallah! Eve gitmeme izin veriniz, dedim. Evde eşime:
– Ben, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i dayanılmayacak bir halde gördüm, yanında yiyecek bir şey
var mı? diye sordum. Eşim:
– Biraz arpa ile bir de oğlak var, dedi. Ben oğlağı kestim, arpayı da öğüttüm. Eti tencereye koyduk.
Sonra ben, ekmek pişmekte, tencere de taşlar üzerinde kaynamakta iken, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e geldim.
– Ey Allah’ın Resûlü! Birazcık yemeğim var, bir iki kişiyle birlikte bize gidelim, dedim. Resûl–i
Ekrem:
– “O yemek ne kadar?” diye sordu. Ben de olanı söyledim. Bunun üzerine:
– “Ooo! Hem çok, hem güzel. Hanımına söyle de, ben gelinceye kadar tencereyi ateşten
indirmesin, ekmeği de fırından çıkarmasın!” buyurdu. Sonra ashâba:
– “Kalkınız” dedi, muhacirler ve ensar hep birlikte kalktılar. Ben telaşla eşimin yanına varıp:
– Vay başımıza gelenler! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında muhacirler, ensâr ve
beraberlerinde olanlarla birlikte geldi, dedim. Karım:
– Sana ne kadar yemeğimiz olduğunu sordu mu? dedi, ben:
– Evet, dedim.
Resûl–i Ekrem sahâbîlere:
– “Giriniz, birbirinizi sıkıştırmayınız” buyurdu. Resûl–i Ekrem ekmeği koparıyor, üzerine et
koyuyor ve her defasında tencereyi ve fırını kapıyor, ondan aldığını ashâbına veriyordu. Sonra yine
aynını yapıyordu. Onların hepsi doyuncaya kadar, ekmeği koparıp üzerine et koymaya devam etti.
Neticede bir miktar yiyecek arttı. Resûl–i Ekrem karıma:

– “Bunu ye, konu komşuya da hediye et, çünkü insanları açlık perişan etti” buyurdu.

 

Buhârî, Megâzî 29

 

Bir başka rivayette Câbir şöyle demiştir:
Hendek kazıldığı zaman ben Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’de açlık gördüm. Hemen eşimin yanına
dönüp:
– Yanında bir şey var mı? Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çok acıktığını gördüm,
dedim. Eşim bana içinde bir ölçek arpa olan bir dağarcık çıkardı. Bizim bir de besili kuzucuğumuz
vardı. Hemen ben onu kestim, arpayı da eşim öğüttü. Ben işimi bitirinceye kadar, o da işini bitirmişti.
Eti parçalayıp tencereye koydum. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına dönerken
eşim bana:
– Sakın beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve yanındakilere rezil etme, dedi! Bu sebeple
Resûl–i Ekrem’e durumu gizlice söyleyerek:
– Yâ Resûlallah! Küçük bir kuzumuz vardı onu kestik, bir ölçek de arpa öğüttüm. Bir kaç kişi birlikte
buyurunuz, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey Hendek ehli! Câbir bir ziyafet hazırlamış, haydi buyurun!” diye yüksek sesle bağırdı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana dönerek:
“Ben gelinceye kadar sakın tencerenizi ateşten indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın”
buyurdu. Ben eve geldim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de halkın önünden geldi. Ben eşimin
yanına varınca bana:
– Ah seni seni, dedi. Ben de:
– Senin bana söylediğini aynen yaptım, dedim. Eşim hamuru çıkardı. Resûl–i Ekrem ona püfledi ve
bereketli olması için dua etti; sonra tenceremize yönelip ona da püfledi ve bereketlenmesi için dua etti.
Sonra da karıma:
“Bir ekmekçi hanım çağır da seninle beraber ekmek yapsın. Tencerenizden yemeği kepçe ile al,
onu ateşten de indirmeyiniz” buyurdu. Gelenler bin kişi idiler. Allah’a yemin ederim böyle. Güzelce
yediler, hatta kalanı bırakıp gittiler. Tenceremiz eksilmeden kaynıyor, azalmayan hamurumuzdan da

iki hanım tarafından sürekli ekmek yapılıyordu.

 

Müslim, Eşribe 141

 

 

 

 

522. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
(Üvey babam) Ebû Talha, (annem) Ümmü Süleym’e:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesi kulağıma pek zayıf geldi; kendisinin aç olduğunu da
biliyorum. Yanında yiyecek bir şey var mı? dedi. Ümmü Süleym:
– Evet, var dedi ve arpa ekmeğinden yapılmış bir kaç çörek çıkardı. Sonra kendisine ait bir başörtüsü
aldı; onun bir tarafına çörekleri sarıp dürdü ve elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da
belime sardı, sonra beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i mescidde, cemaatle birlikte otururken buldum. Ben de
yanlarında ayakta durdum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Seni Ebû Talha mı gönderdi?” buyurdu. Ben:
– Evet, dedim.
– “Yemek için mi?” buyurdu.
– Evet, diye cevap verdim. Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem yanında bulunanlara:
– “Kalkınız” buyurdu, onlar da kalkıp yürüdüler, ben önlerinden yürüdüm. Ebû Talha’ya gelerek
durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebû Talha:
– Ey Ümmü Süleym! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cemaatle birlikte geldi, oysa bizim
yanımızda onları doyuracak bir şey yok? dedi. Ümmü Süleym:
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedi. Ebû Talha da hemen gidip Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i karşıladı. Resûl–i Ekrem, Ebû Talha ile birlikte geldi ve eve girdiler. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– “Ey Ümmü Süleym! Yanında olanları getir” buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Resûlullah
sallalahu aleyhi ve sellem emredip ekmekleri parçalattı. Ümmü Süleym, yağ tulumunu sıkarak o
ekmek parçaları üzerine yağ sürdü. Sonra, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onun içine
Allah’ın söylemesini dilediği duayı okudu. Bundan sonra:
– “On kişiye izin ver!” buyurdu. Ebû Talha on kişiye izin verdi, onlar doyuncaya kadar yediler, sonra
çıktılar. Resûl–i Ekrem:
– “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebû Talha onlara da izin verdi, onlar da yiyip çıktılar. Hz.
Peygamber:
– “Bir on kişiye daha izin ver!” buyurdu. Neticede cemaatin hepsi yiyip doydular. Bu cemaat yetmiş

veya seksen kişi idi.

 

Buhârî, Menâkıb 25; Müslim, Eşribe 142

 

Bir rivayet de şöyledir:
On kişi durmadan giriyor, on kişi de çıkıyordu. Neticede onlardan içeri girip karnını doyurmayan hiç
kimse kalmadı. Sonra Ebû Talha sofrayı yeniden düzenledi. Bir de ne görsün, yemekler sanki

cemaatin yemeğe başladığı andaki gibi duruyordu.

 

Müslim, Eşribe 143

 

Bir başka rivayet de şöyledir:
Onar onar yediler. Seksen kişiye böyle yaptılar. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile ev sahipleri

yediler. Yine de artanını bıraktılar.

 

Müslim, Eşribe 143

 

Başka bir rivayet şöyledir:

Sonra komşularına yetecek kadarını artırdılar.

 

Müslim, Eşribe 143

 

Enes bir rivayetinde şöyle demiştir:
Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelmiştim. Kendisini ashâbı ile otururken buldum.
Karnına bir sargı sarmıştı. Ashâbından bazılarına:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem karnını niçin sardı? diye sordum. Onlar:
– Açlıktan, diye cevap verdiler. Bunun üzerine, annem Ümmü Süleym Binti Milhân’ın eşi Ebû
Talha’ya gittim ve:
– Ey babacığım! Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i karnını bir sargı ile bağlamış vaziyette
gördüm. Ashâbından bazılarına bunun sebebini sordum, açlıktan olduğunu söylediler, dedim. Ebû
Talha annemin yanına girdi ve:
– Yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem de:
– Evet, evde bir parça ekmek ve bir kaç hurma var. Eğer Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize
tek başına gelirse, kendisini doyururuz. Eğer onunla birlikte başkası da gelirse, onlara az gelir, dedi.

Enes hadisin tamamını zikretti.

 

Müslim, Eşribe 143