"İnsan ihtiyaçsız olunca elbette azar!.."

07/02/2020 Cuma Köşe yazarı A.D

Zenginliğin verdiği ihtiyaçsızlık insanı azdırıyor ve yanlış yollara sevk ediyor. Kendisinden başkasını düşünemez hâle getiriyor...

 

    

İnsanoğlu hep, malının mülkünün çok olması, yani zenginlik hayali ile yaşar. İnsanın, topluma hizmet edebilmesi için tabii ki zenginlik çok faydalıdır. Ancak, kontrol kaçırıldığında faydalı olduğu kadar zararlı da olabiliyor. Nice insanları hatta devletleri, milletleri, medeniyetleri yok edip bitiren de bu refah seviyesinin yüksekliği olmuştur... İnsan her istediğini ele geçirince, şevk kalmıyor; rehavet, gevşeklik başlıyor. Bu da çöküşün başlangıcı oluyor...

Zenginliğin verdiği ihtiyaçsızlık insanı azdırıyor. İdealleri yok ediyor, yanlış yollara isyana, kibre gurura sevk ediyor. Kendisinden başkasını düşünemez hâle getiriyor. İnançları da sarsıyor; insan kural tanımaz hâle geliyor ve nimete nankörlüğe sürükleniyor. İhtiyaçsızlıkla birlikte tatminsizlik başlıyor. İçki, uyuşturucu; her türlü akıl almaz aşırılıklar baş gösteriyor. Kur'ân-ı kerimde, "İnsan, ihtiyaçsız olunca, elbette azar!" (Alak/6-7) buyurulmuştur.

        ***

"Kârun Kıssası" zamanımızda zenginliğin azgın sularına kendini kaptırmış kimseler için çok ibretli bir kıssadır...

Kârun, Mûsâ aleyhisselâmın akrabası idi. Önceleri fakir ve güzel huylu idi. Mûsâ aleyhisselâm, buna duâ etti ve kendisine kimya ilmini öğretti. Mûsâ aleyhisselâma îmân ettikten sonra, kendisini tamamen ilme ve ibâdete verdi. Hazret-i Mûsâ ve hazret-i Hârûn'dan sonra İsrâiloğullarının en bilgilisi idi. Yüz güzelliği fevkalâdeydi. Bunun için kendisine "Nûr Yüzlü" derlerdi.

Ancak şeytan Kârun'u dünya malına karşı teşvîk etti. Kârun bildiği kimya ilmini de kullanarak, kısa zamanda zengin oldu. O kadar çok zengin oldu ki, sadece, hazînelerinin anahtarlarını, kırk katır taşırdı...

Kârun zengin olunca, eski güzel huyu da kalmadı. Zulüm ve haksızlık yapmaya başladı. Hattâ, kendisine ilim öğreten Mûsâ aleyhisselâma bile karşı gelip, O'nun çalışmalarına engel olmaya, O'nun hakkında dedikodu yapmaya, mucizelerine sihir demeye başladı. Mûsâ aleyhisselâm, kendisine nasîhat ederek, bundan vazgeçmesini istedi... Daha sonra, müminlere zekât farz edilince, hazreti Mûsâ, Kârun'a ne oranda zekât vereceğini bildirdi. Fakat o nasipsiz, emredilen miktarı çok fazla gördü. Bunu vermek nefsine ağır geldi. Taraftarlarına, "Mûsâ'nın her istediğini yerine getirdiniz. Fakat, şimdi görüyorsunuz ki, kendine mal toplamak istiyor. Buna da mı itaat edeceksiniz?" diyerek, Allahü tealanın zakât emrini kabul etmedi ve kendini helake sürükledi... En sonunda Mûsâ aleyhisselâma da iftira attı. Hazreti Musa da "Yâ Rabbî, artık bunun cezâsını ver!" diye niyâzda bulundu. Bu duadan sonra yer, Kârun'u bütün servetiyle birlikte yuttu...