Din adamlarının asli vazifeleri...

13/11/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Bazı câhil din adamları, devlet işlerine karışmış, asıl vazîfeleri olan öğrenmek ve öğretmek saâdetini ihmâl ederek, kendilerine de, Müslümanlara da faydalı olamamışlardır.

 

Dinde tahrif hareketleri -13-

1909 yılında Sultan Abdulhamid Han'ın halifelikten azli ile başlayan İttihad ve Terakki dönemi, koca Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamış,10 yıllık kısa bir zaman diliminde koca imparatorluk tarihe karışmış ve 600 seneden beri devam eden İslam hizmetlerini yürüten bütün müesseseler yıkılan devletin çatısı altında yok olup gitmişti.

Tarih boyunca Ehl-i sünnet âlimleri, siyasete karışmamış, hükûmette vazife almamış, yazıları ile sözleri ile hükûmet adamlarına nasihat vermişler, onlara hak ve adâlet yolunu göstermişlerdir. Bazı câhil din adamları, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılarak, devlet işlerine karışmış, asıl vazîfeleri olan öğrenmek ve öğretmek saâdetini ihmâl ederek, kendilerine de, Müslümanlara da faydalı olamamışlardır.

Son Osmânlı Şeyhulislâmlarından Mustafâ Sabri Efendi, İtilâf Fırkası'nda [partisinde] çalıştı. Tekke şeyhi olan Hüsameddîn Peçeli, tefsîrinde, bilhâssa (Tebbet) sûresinin İttihâdcıları medh ettiğini yazmaktadır. Şeyhulislâm Mûsâ Kâzım ve Ürgüblü Mustafâ Hayrî Efendiler, hem İttihâdcı, hem de mason idi. Erzincanlı Şemseddîn Günaltay, din târîhi müderrisi iken Halk Fırkası'na girip mebûs ve başvekil oldu. Eyyûb Sultân'da düğmecilerde Ümmî-Sinân Tekkesi'nde şeyh iken, siyasete atılan Yahyâ Gâlib, Kırşehr mebûsu oldu. Akhisarlı Mustafâ Fevzi, Şer’iyye Vekîli iken Halk Fırkası'na girip, mebûs ve Meclis'te kanûn encümeni reîsi oldu. Tasavvuf ehlinden Gümüşhâneli Ziyâüddîn efendinin dergâhının mensûbu Fehmi Efendi, İstanbul Müftüsü iken, halk fırkasına dâhil oldu.

Sultân  Abdülhamîd Hân zamanında âyân [senato] reîsi olan Seyyid Abdülkâdir Efendi ve son Osmânlı Şeyhulislâmı olan Mustafâ Sabri Efendi, Ehl-i sünnet âlimi idiler. İngilizlere satılmış olan devlet adamları ile ve İslâmiyeti içeriden yıkan din adamları ile yani zındıklarla mücadele ettiler.

İttihatçılar zamanında çıkarılan (Kavm-i Cedîd) adındaki kitapta, îmânı ve ameli olan hakîki Müslümanlara (Kavm-i Atîk) yani eski kafalılar, gericiler diyor. Bunlarla alay ediyordu.

Fitnelerin yayıldığı, fesatların çoğaldığı zamanlar, tevbe ve istiğfâr zamanıdır. Böyle zamanlarda kenara çekilmeli, fitnelere karışmamalıdır. Her gün fitneler çoğalıyor. Gün geçtikçe de yayılıyor. Peygamberimiz “aleyhisselâm” buyurdu ki: 

(Kıyâmet yaklaştıkça, fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması gibi olur. Sabâh evinden mümin olarak çıkan çok kimse akşam kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece safâlarında îmânları gider. Böyle zamanlarda, evinde kapanmak fitneye karışmaktan hayırlıdır. Kenarda kalan, ileri atılandan hayırlıdır. O gün oklarınızı kırınız! Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakınız! Herkesi tatlı dil ile, güler yüzle karşılayınız! Evinizden çıkmayınız!)

Müslümanlar bu nasihatlere uymalı, Mevdûdî ve Seyyid Kutup gibi mezhepsizlerin, sapıkların, din câhillerinin isyâna teşvîk eden, fitneyi körükleyen zararlı, uydurma tefsirlerine, kitaplarına aldanmamalıdır. Peygamber efendimiz, (Fitne çıkarana Allah lânet etsin!) buyurdu.

Müslümanlar devlete karşı isyan etmez. Fitneye, isyana karışmaz. Kanûnlara karşı gelmez. Cihâd; devletin, ordunun, düşmanlarla, kâfirlerle, sapıklarla harp etmesi demektir. Müslüman devlet olsun, kâfir devlet olsun, âdil olsun, zâlim olsun, kendi devletine isyan etmeye, vatandaş kanı dökmeye, birbirine saldırmaya cihâd denmez. Fitne, fesat çıkarmak denir.