Din kardeşlerine yardımcı olmak...

16/04/2020 Perşembe Köşe yazarı V.T

"Din kardeşini sıkıntıdan kurtarana [nâfile] hac ve umre sevabı verilir."

 

Ebû Sa’îdzâde Feyzullah Efendi Osmanlı şeyhülislâmlarının kırkyedincisidir. 1040 (m. 1630) senesinde İstanbul’da doğdu. 1110 (m. 1698) senesinde İstanbul’da vefât etti. Buyurdu ki:

Hadis-i şerifte, (Din kardeşini sıkıntıdan kurtarana [nâfile] hac ve umre sevabı verilir) buyuruldu. Hazret-i Hasan (radıyallahü anh), Sâbit Benânîye bir hâcetini yapmasını diledi. Câmide itikaf ediyorum, başka zaman yaparım deyince, din kardeşinin ihtiyacını gidermek için gitmenin, [nâfile] hac sevabından daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun dedi.

Mevki sahiplerinin, muhtaç olanlara ve hocaların talebelerine, makamları ile ve mâlları ile yardım etmelerinin çok sevap olması, bu hadis-i şerife dayanmaktadır. Nafaka, yâni bir günlük yiyeceği, içeceği olan kimsenin dilenmesi, tezellül, aşağılık olur, haram olur. Bunun, bir günlük nafakası olmayan, başka bir kimse için veya borçlu için yardım toplaması tezellül olmaz. Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye vermek de, tezellül olur. Âyet-i kerime böyle hediye vermeyi menetmektedir. Alınan hediyenin karşılığını bundan fazla vermek efdaldir. Fakat fazla karşılık için hediye vermek câiz değildir.

Dâvet olunmadan ziyâfete gitmek de tezellüldür. Hadis-i şerifte, (Dâvet edilen yere gitmemek günahtır. Dâvet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur) buyuruldu. Nikâh sahibinin dâvet ettiği yerde haram şeyler yoksa, bu dâvete gitmek vâcib olur. Başka dâvetlere gitmek sünnettir. Riyâ ve iftihâr için yâni gösteriş ve övünmek için yapılan dâvetlere gitmek câiz değildir. Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ile, hâkimlerle, zenginlerle arkadaşlık yapmak tezellül olur.

Zarûretin müstesnâ olduğu yukarıda bildirilmişti. Böyle kimselerle karşılaşınca ve bunlara selâm verirken eğilmek ve secde etmek de tezellüldür. Büyük günahtır. İbâdet için eğilmek küfür olur. Yahudilerin selâm vermelerine benzemek olur. Fakir, muhtaç demektir. İslâmiyette, havâyıc-i asliyyesinden mâ'adâ, kurban nisabı miktârı malı olmayana (fakir) denir. Resûlullahın Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir. Böyle olan kimse nafaka olmayınca, sabır ve kanaat eder. Allahü teâlânın fiilinden ve irâdesinden râzı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, şeriate uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur.