İslâmın beşinci şartı hacdır

19/12/2019 Perşembe Köşe yazarı V.T

Haccın hakîkati, Müslümanlardan büyük bir topluluğun bir araya gelmesidir.

 

İsmail Şehîd hazretleri Hindistan'da yaşamış olan âlim ve velîlerdedir. Asıl adı Şâh Muhammed İsmâîl Dehlevî olup 1193'te (m. 1779) Muzaffernagar bölgesinin Phulat belde­sinde doğdu. Şah Veliyyullah-ı Dehlevî'nin torunudur. Hindistan’ı işgal eden İngilizlere karşı savaşırken 1246 (m.1831)’de Peşâver'de şehid oldu. Buyurdu ki:

Dedem Şah Veliyyullah-ı Dehlevî şöyle anlatmıştı: İslâmın beşinci şartı hacdır. Yani, ömründe bir kerre, Kâbe-i muazzamaya gitmek farzdır. İkinci ve daha sonra yapılan haclar, nâfile olur. Hac, lügatta, kasdetmek, yapmak, istemek demektir. İslâmiyyette, belli bir yeri, belli bir zamanda, belli şeyleri yaparak ziyaret etmek demektir. Bu belli şeylere (menâsik) denir. Menâsikten herbirine (nüsük) denir. Nüsük, ibâdet demektir. Hac ve umreye de nüsük denir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hicretin onuncu yılında, Kusvâ adındaki devesine binerek hacca gitti...

Haccın hakîkati, Müslümanlardan büyük bir topluluğun bir araya gelmesidir. Onlar öyle bir vakitte bir araya gelirler ki, o vakitte peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihler gibi, Allahü teâlânın nimetine kavuşmuş olanların hâllerini hatırlarlar. Onların toplandıkları bu yerler, Allahü teâlânın kudret ve azametinin, alâmet ve delîllerinin bulunduğu yerlerdir. Bütün din büyükleri buralara gelmişler, Allahü teâlâdan rahmetini istemişler, günahlarının bağışlanması için yalvarıp yakarmışlardır. Bütün himmet ve gayretler bu minval (şekil) üzere olunca, Allahü teâlânın rahmet ve mağfireti oraya iner. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:

“Şeytan Arefe gününde olduğu kadar, başka hiçbir günde daha küçük, daha hakîr ve daha kızgın görülmemiştir.”

Kâbe-i muazzamada, Allahü teâlânın kudret ve büyüklüğünü gösteren alâmet ve delîller vardır. Onu, Allahü teâlânın emri ile İbrâhim aleyhisselâm bina etti. Kâbe-i muazzamada çok yüksek hâllere şâhid olunmuştur. Müslümanlar, Kâbe-i muazzamaya çok kıymet vermişler ve hürmet etmişler, orada Allahü teâlâyı zikretmek suretiyle orayı mamur etmişlerdir. Hac ibâdetinin yapıldığı mukaddes yerler görülünce Allahü teâlâ hatırlanır. Hac zamanı, Müslümanlar birbirlerinden istifâde eder. Aynı zamanda hac meşakkatli bir yolculuk olduğu için, büyük bir gayreti icap ettirir. Nasıl yeni îmânla şereflenen bir kimsenin daha önceki günahları siliniyorsa, ihlâsla yapılan ve kabul olan hac da günahlar için keffârettir.