Din adamı, sâlih Müslüman olmalıdır

20/11/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Dünyada rahata ve âhirette sonsuz iyiliklere kavuşmak için, “Sâlih Müslüman” olmak lâzımdır. Sâlih olan mümin, Ehl-i sünnet itikâdındadır. 

 

Dinde tahrif hareketleri -14- 

İslâmiyeti, dînini iyi bilen ve âhireti düşünen doğru âlimlere sorup öğrenmelidir. Böyle mübârek insanların sözleri ve kitapları tesirli olur. Bunların nefeslerinin bereketi ile, sözlerini yapmak kolay olur. Bunun için, “Evliyanın sözünde Rabbânî tesir vardır” sözü meşhur olmuştur.

Dünyada rahata ve âhirette sonsuz iyiliklere kavuşmak için, “Sâlih Müslüman” olmak lâzımdır. Sâlih olan mümin, Ehl-i sünnet itikâdındadır. Ehl-i sünnet itikâdında olana (Sünnî) denir. Ehl-i sünnetin dört mezhebinden (Hanefî, Mâlikî, Şâfi’î, Hanbelî’den) birine uyar. Böylece, her hareketinde İslâmiyete tâbi olur. İbâdetlerini kendi mezhebine göre yapar. Haramlardan sakınır. Bunlarda bir kusuru olursa, şartlarına uygun tevbe eder. Sâlih Müslüman, Cehenneme hiç girmez. Sâlih Müslüman olmak için, din bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmek lâzımdır. Câhil olan kimse, sâlih değil, Müslüman bile olamaz. Sâlih Müslümanın nasıl olacağı, Hakikat Kitabevi'nin yayınlarından (Seâdet-i Ebediyye) kitabında uzun bildirilmektedir. Okunmasını tavsiye ederiz.

Merhum Hüseyin Hilmi Işık hazretleri, bir hâtırasında şöyle anlatıyor: 

Askerî Lisede talebe iken, (Benim Dînim) diye şiir hâlinde yazılmış bir kitap gördüm. Bu manzûm kitabı, o zaman orduda bulunan er dâhil, herkese dağıtmışlardı. Âmentü’nün açıklamasıydı. Seyyid Abdulhakîm-i Arvâsî hazretlerine gösterdim. Bunu okuyabilir miyim? dedim. “Oku dinliyeyim” buyurdular. Sonuna kadar okuttular. Kimin yazdığını öğrenince: “Bu kitâbın içindekiler hepsi doğru, hiç yanlış yok, fakat okuyana zarar verir, okuyanı zehirlerÇünkü yazan iyi biri değil, okuyana zarar verir. Yazarının habîs rûhu satırlara tesîr etmiş. Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esas olan, yazarıdır. Yazarının rûhâniyeti satırların arasında dolaşır. İhlâslı biri ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı biri değilse, fâsık ise, habîs rûhu kitâba akseder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte temiz Müslümanlar böyle kitapları okuyunca kalplerinde bir kontr-reaksiyon meydana gelir. Mescid-i Dırâr gibidir” buyurdular. Ve devam ettiler: “Temiz su, temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su, pis borudan geçerse temiz olur mu? Pis borudan akan sudan şifâ olmaz. Asr-ı saâdet devrinde Münâfıklar kendi mahallelerine mescid yapmışlardı. Namazlarını orada kılıyorlardı. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde Peygamber aleyhisselâma emrediyor: Münâfıkların yaptığı Mescid-i dırâra gitme!” diyor.

Medine'de münafıkların, İslâmiyet aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapabilmeleri için, h.9/630 senesinde Medine'de bulunan Kubâ Mescidi'ne yakın sözde bir mescid inşa ettikleri yere, Kur'an-ı kerîmde (Tevbe,107-110) Mescid-i Dırâr denmektedir. Peygamber Efendimiz, münafıkların amacını bildiren vahiy üzerine bu mescidi yaktırarak Müslümanlar arasında fitne kaynağı olmasına izin vermemiştir.