“Bir şey yapmak istiyorsan sana yakışanı yap!.."

22/02/2020 Cumartesi Köşe yazarı V.T

"İnsanlar, bir şey vermediğin için seni cimrilikle itham etmesinler!.."

 

Karamollazade Abdülhamid Efendi Nakşibendî şeyhlerinden fazilet sahibi bir zat olup Ayıntaplıdır. Memleketinde tedris ve irşad ile iştigal edip 1278 (m. 1861)’de vefat etti. “Âdabü'z-Zakirin ve Necatü's-Salikin” isminde tasavvufî bir eseri vardır. Bu kitabında şöyle buyuruyor:

“Tövbenin doğru ve makbul olmasının alâmetleri: Tekrar o günahı işlemeye sebep olabilecek kimselerden uzak durmak. Lüzumsuz lafları terk etmek. Allahü teâlâyı inkâr edenlerle görüşmemek. Hayır ve sevap olan amelleri yapmak, işlemiş olduğu günahtan dolayı çok pişman olup, yaptığı tövbeyi bozmamak, işlediği günahta kul hakkı varsa, onu hak sahibine iade etmek. Allahü teâlâ için olmayan her şeyi kalbinden çıkarmaktır.”

 “Mescidler, Allahü teâlânın huzûr meclisleridir. Allahü teâlânın huzûrunda cemâatten önce gidip oturmak, hiçbir suç ve günah işlemeyen, günahtan uzak veya yaptıklarına pişman olarak kesin tövbe etmiş, velâyet mertebesine kavuşmuş, amellerini gizli tutan, Hak teâlâ tövbelerini kabul etmiş olan bâtınî keşif sahibi gibi, ancak Allahü teâlâya yakın olanların işidir.”

“Geçim sıkıntısı çeken fakir, yön belirtmeden Allahü teâlâdan helâl rızk istesin.” (Yanî yön tayin etmek; “Allahım benim rızkım için falanı vâsıta kıl” gibi düşüncelerdir.)

“Bir şey yapmak istiyorsan, sana yakışanı yap. İnsanlar, bir şey vermediğin için seni cimrilikle itham etmesinler, bu yüzden sana karşı çıkmalarına meydan verme. Çünkü velî olmanın şartlarından biri de şudur: Bu gibileri, yanlarında bin dinar olsa da bunu bir fakire verseler, verdikleri paranın onların nazarındaki kıymeti, toprak üzerinde bulunan bir çakıl taşından daha kıymetsizdir.”

“İyi amel yapmanın şartlarından biri de, yapmış olduğu amelle, Allahü teâlânın yarattığı diğer insanlardan daha üstün olduğu zannına kapılmamaktır. Kişi, ameliyle kendisini diğer insanlardan daha farklı görmüş olursa ve bu sebeple Allahü teâlâya şükrederse, güzel ve iyi amel çerçevesinden çıkmış olur.”

“Kibir, gurur ve övünme gibi duygular, insanın içinde çuvaldız gibi saplıdırlar. İnsanın kibirlenmesi, kendinde gördüğü faziletlerden ileri gelir. Ancak bir kimse, Hak yolundan bir yola intisâb ettiği takdîrde, bütün bu faziletlerin, kesinlikle ve gerçek olarak Allahü teâlâda bulunduğunu anlar. Kendisinde bulunan her şeyin, Allah tarafından emânet olarak verildiğini görür.”