10/06/2025 Salı Köşe yazarı R.A
Daha nice bayramlara kavuşma arzusuyla...
Kurbân ibâdeti, Kur’ân-ı kerîmde beyân
buyurulmuştur. 14 asırdan beri de, kurbânla mükellef olan bütün
Müslümanlar, bu ibâdeti yapagelmişlerdir.
Bilindiği üzere kurbân ibâdeti,
dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem
babamızdan beri (alâ nebiyyinâ ve aleyhis-selâm) bilinen ve yapılagelen bir
ibâdettir.
Hayvânlar, önce, eti yenilen ve
yenilmeyenler diye ikiye ayrılır; eti yenenler de kurbân olan ve olmayanlar
diye ikiye ayrılmaktadır.
Kurbân olma şartlarını taşıyan
hayvânı kesmek, kanını akıtmak şarttır. Kurbân hayvânını fakîrlere veya hayır
ve yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurbân olmaz.
Kurbân ibâdeti, Kur’ân-ı kerîmde birçok yerde, muhtelif yönleriyle
beyân buyurulmuştur: Bakara 196; Mâide 2, 95, 97 ve Fetih 25’te hacda
kesilecek kurbânlar; Mâide sûresinin 27. âyetinde, Âdem
aleyhisselâmın 2 oğlunun kestikleri kurbân, 103. âyetinde adak
kurbânı; Hac suresinin 36-37. âyetlerinde umûmî olarak kurbân
ibâdeti; Sâffât suresinin 102-107. âyetlerinde de Hazret-i
İbrâhîm’in (alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm) kestiği kurbân zikrolunmuştur.
Kevser sûresinde ise, Peygamber
Efendimize farz olan, fakat (Hanefî mezhebine
göre) ümmetinden zengin olanlara vâcip kılınan, (Mâlikî, Şâfiî
ve Hanbelî mezheplerine göre ise sünnet-i müekkede olan) kurbân beyân
buyurulmaktadır.
14 asırdan beri de, kurbânla
mükellef olan bütün Müslümanlar, bu ibâdeti yapagelmişlerdir.
Son İlâhî kitap olan Kur’ân-ı
kerîmde Hac sûresinin 34. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmaktadır
(meâlen):
“Her ümmet için, Allah’ın
kendilerine rızık olarak verdiği kurbânlık hayvânların üzerlerine O’nun adını
anarak kurbân kesmeyi meşrû’ kıldık...”
Kurbân kesmenin önemi büyüktür.
Kurbân kesebilmeyi büyük bir ni’met bilmelidir. Kurbân kesen Müslümân, kendini
Cehennem’den âzâd etmiş olur.
Hadîs-i şerîflerde “Sevâb
umarak kurbân kesen, Cehennemden korunur” [Taberânî], “Allahü
teâlâ katında, Kurbân Bayramı’nda yapılan amellerden, kurbân kesmekten daha
kıymetlisi yoktur. Daha kurbânın kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhâfaza
eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin” [Tirmizî]
ve “Yâ Fâtıma, kurbânının yere akacak ilk kan damlasıyla, geçmiş
günâhların affedilir” [İbn-i Hibbân] buyurulmuştur.
Kurbân nisâbına mâlik olan bir
kimsenin zarûretsiz kurbân kesmemesi günâh olur. Peygamber Efendimiz, “Hasîslerin
[cimrilerin] en kötüsü, [vâcib olduğu hâlde] kurbân
kesmeyendir” buyurmuştur. Kurbân kesmesi vâcibken, içindekilerin
kurbân kesmediği ev, inleyerek, sâhibine bedduâ edip “Sen, kurbân
kesmediğin gibi, Cenâb-ı Allah da, sana iyilik yapmayı nasîp etmesin” der.
O ev, o yıl belâlara dûçâr kalır. Kurbân kesenin evi ise memnûn olur, sâhibine
hayır duâ eder.
[Allahü teâlâ, sıhhat ve âfiyet
üzere, sevdiklerimizle birlikte, daha nice bayramlara kavuştursun.]