16/09/2025 Salı Köşe yazarı A.U
Yoğurt getiren talebe...
Muhammed Bâkî Billâh hazretleri
çok şefkatliydi. Bir zamanlar kıtlık olmuştu Lâhor'da…
Bir lokma “ekmeğe” muhtaç
oldu insanlar.
Onların hâline öyle üzülürdü ki,
evde yemek yiyemezdi!
Sebebini soranlara;
“İnsanlar açlıktan kırılırken
bizim yememiz insafa sığar mı?” derdi.
Delhi'ye, atla giderdi ekseriyâ.
Ama yolda yaya giden fakîrleri
görseydi, atından inip, onları bindirirdi atına.
Kendisini tanımasınlar diye
de “tebdîl-i kıyâfetle” gider, şehire yaklaşınca kendi binerdi
tekrar.
Şefkatinden, “mânevî
himmeti” de çok olurdu kullara.
Talebesi olan İmâm-ı Rabbânî
hazretleri, bir talebeyle yoğurt göndermişti kendisine.
Talebe gidip çaldı kapısını.
Bâkî Billâh hazretleri kapıyı
açtı.
Gelen talebeden yoğurt
kabını aldı. Ve yüzüne şefkatle bakıp;
“Senin ismin ne?” diye sordu.
Genç, söyleyince;
“Peki, hocana selâm söyle” buyurdu.
Bu kadarcık görüşüp de geri
döndüğünde, “evliyâlık hâlleri” başladı o talebede.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri sordu:
“Evlâdım, sana böyle ne oldu?”
O, kendinden
geçmiş hâlde “Bilmiyorum efendim, her yerde bir nûr görüyorum ki, îzah
edemiyorum” dedi.