Şeytanın uğraştığı üç kısım insan…

02/01/2023 Pazartesi Köşe yazarı V.T

Yahyâ Îdilî hazretleri büyük âlim ve velilerdendir. On beşinci asırda Kuzey Afrika’da Mali’de yaşamıştır. Abdürrahmân Sebbâg, Yahyâ Îdilî’nin kutub denilen büyük evliyadan olduğunu bildirmiştir. Onun fıkıh ve ahlak ilimlerinde yüksek mertebede olduğuna şehadet etmiştir.
Bir gün bir mescit yapılacaktı. Mescidin kıblesini tayin ederken ihtilaf çıktı. Bazı insanlar kıblenin bir yönde; bazıları da başka yönde olduğunu söylediler. Bunun üzerine Yahyâ Îdilî, kıble tarafında bulunan dağa “Alçal!” diye seslenince, dağ alçaldı ve Kâbe-i muazzama gözüktü. Orada bulunanların hepsi, Kâbe-i muazzamayı gördüler.
Şeyh Zerrûk, Yahyâ Îdilî’ye çok hürmet ederdi. Çünkü bâtın, tasavvuf ilmini ondan almıştı. Bir gün bir kelimenin harfleri hakkında ihtilaf edildi. Hemzeli mi, yoksa hemzesiz mi olacak diye Yahyâ Îdilî’ye sordular. O da hemzeli olacak dedi. Şeyh Zerrûk’un içinde az bir şüphe olup, böyle olduğuna tam kanaat getirememişti. Yahyâ Îdilî, Şeyh Zerrûk’un başını okşayarak; “İşte Levh-i mahfûz, bak!” dedi. Allahü teâlâ Zerrûk'un gözünden perdeyi kaldırdı ve Levh-i mahfûzu gördü. Yahya Îdilî’nin buyurduğu gibi idi.
Büyük âlim Tevâtî, talebelerinden birini zeytinyağı getirmesi için Yahyâ Îdilî’ye gönderdi. Yahyâ Îdilî, gelen talebeye bir miktar zeytinyağı verdi. “Hocanız Tevâtî’nin yanına varıncaya kadar kimseye bir şey söylemeden götürünüz” dedi. Talebe, yolda bazı arkadaşlarına rastladı. Onlar o talebeye hâl hatır sordular. O da Yahyâ Îdilî’nin sözünü unutarak onlarla konuştu. Becâye’ye geldiğinde kapların içinde sadece zeytin kabukları olduğunu gördüler. Meseleyi hocaları Tevâtî’ye anlattılar. Tevâtî onlara; “Eğer tenbihe uyup, sussaydınız, arkadaşlarınızla yolda konuşmasaydınız böyle olmazdı. Emre muhalefet ettiniz, böyle oldu” dedi. Sohbetlerinde buyurdu ki:

“Bir gün Yahyâ aleyhisselâm şeytanı gördü. Ona; “Bana, insanlara nasıl musallat olduğunu anlat!” buyurdu. Şeytan şöyle anlattı: “Bize göre insanların hepsi üç kısımdır. Birinci kısmı siz peygamberlersiniz. Biz, size, hiç güç yetiremeyiz. İkinci kısımda olanlarla çok uğraşırız, nihayet onu aldatırız. Ama o hemen tövbe eder ve bizim uğraşmamız boşa gider. Lakin biz peşini bırakmayız. Yine çok uğraşırız. Nihayet aldatırız. Fakat onlar gene tövbe eder, bizim uğraşmamız gene boşa gitmiş olur. Yani bu kısım insanlardan ne memnun oluruz ne de ümit keseriz. Üçüncü kısımdaki insanlara gelince, onlar bizim emrimizdedir ve onlara istediğimizi yaptırırız.”