İslâmiyette mezhep...

12/09/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Mezhep; müctehid olan bir âlim tarafından, îmânda ve amelde, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için Müslümânlara gösterilen yoldur... 

"Mezhep", "bir müctehidin dînî kaynaklardan çıkardığı hükümlerin hepsidir."

Başka bir ifade ile "mezhep, müctehid olan bir âlim tarafından, îmânda ve amel (ibâdetler ve işler)de, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için Müslümânlara gösterilen yol" olmaktadır.

"Resûlüme itaat edin", "Resûlüme tâbi olun" meâlindeki âyet-i kerîmelerle ve "Eshâbımın yoluna sarılın”, “Âlimlere tâbi olun" meâlindeki hadîs-i şerîflerle bildirilen emirlere uymak, mezhep İmâmlarına tâbi olmak; hâşâ Allah’ı bırakıp, bazı kimselerin anladıkları mânâda kula kul olmak değildir. Öyle olsaydı, Allahü teâlâ, bir kul olan Resûlullah'a uymamızı emretmezdi. Yine Resûlullah da Eshâb-ı kirâma ve âlimlere tâbi olmamızı emretmezdi.

Eshâb-ı kirâmın hepsi, mutlak müctehid oldukları hâlde, Resûlullah'a tâbi oldukları için, Peygamberlerden sonra en yüksek makama kavuşmuşlardır. Tâbiîn, Eshâb-ı kirâma tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için yüksek şerefe ermişlerdir. Onlardan sonra gelenler de onlara tâbi oldukları için Tebe-i Tâbiîn olma şerefine yükselmişlerdir. Bir âyet-i kerîme meâli:
"Muhâcirîn ile Ensâr’dan ve iyilikte onların izinden gidenlerden, [onlara tâbi olanlardan] Allah râzıdır, onlar da Allah’tan râzıdırlar…" [Tevbe, 100]

Bu âyette, Eshâb-ı kirâma ve onların izinden giden Tâbiîne uymak gerektiği bildiriliyor. Bir hadîs-i şerîf meâli de şöyledir:

"İnsanların en hayırlısı, asrımdaki Müslümânlar, yani Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler, yani Tâbiîn’dir. Onlardan sonra en iyileri de, onlardan sonra gelenler, yani Tebe-i Tâbiîn’dir. Artık bunlardan sonra yalanlar yayılır." [Buhârî]

İmâm-ı A’zam Tâbiîndendir; diğer 2 mezhep İmâmı (İmâm Mâlik ve İmâm-ı Şâfiî) Tebe-i Tâbiînden; Ahmed İbn-i Hanbel ise Etbâ-ı Tebe-i Tâbiîndendir. Yani âyet ve hadîste kendilerine tâbi olunması bildirilen ve övülen zâtlardır. Bu zâtlara ve onların mezheplerine uymamak, Allahü teâlânın ve Resûlünün emrine karşı gelmek olur. Büyüklere tâbi olmayı aşağılık bir şey gibi göstermek çok yanlıştır.

Mezhepler, i’tikâdî ve amelî olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.

Bir âyet-i kerîme meâli şöyledir: "Ey îmân edenler! Allah’ın dînine toptan sarılın. Birbirinizden ayrılmayın….." [Âl-i İmrân, 103]

Şeyhulislâm Ebûssuûd Efendi hazretleri burayı açıklarken, "Ehl-i kitâbın parçalandıkları gibi parçalanıp da doğru îmândan ayrılmayın! Câhiliye zamanında birbirleriniz ile dövüştüğünüz gibi bölünmeyin" demektir buyurdu.

Doğru yolun, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri îmân olduğunu, Peygamber Efendimiz haber verdi. O hâlde, yegâne doğru yol olan Ehl-i sünnette birleşerek, kardeş olmak, birbirimizi sevmek gerekir. Müslümânların bu birliğinden ayrılan, bu âyet-i kerîmeye uymamış olur. Bu yolda birleşir, birer kardeş olduğumuzu bilip birbirimizi seversek, dünyânın en büyük, en kuvvetli milleti olur, dünyâda râhata, huzûra, âhirette de sonsuz saâdete kavuşuruz….. (Hadîka s. 696)