"İlmin dereceleri çoktur ancak sonu yoktur...”

12/09/2022 Pazartesi Köşe yazarı V.T

“Kulun ilmi arttıkça, ilim talebi, daha çok öğrenmek arzu ve ihtiyâcı da artar..."

 

Dâvûd-i İskenderî hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 733 (m. 1333) senesinde İskenderiyye’de vefât etti. Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî ve onun hâlifesi olan Tâcüddîn İbn-i Atâullah İskenderî hazretlerinin sohbetlerinde yetişerek kemâle geldi. Mâlikî mezhebi âlimlerinin önde gelenlerinden oldu.  Dâvûd-i İskenderî hazretleri, “Ameller (in kıymeti) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur” hadîs-i şerîfinde geçen niyet hakkında buyurdu ki: “Bâtındaki derecenin yüksekliği, niyetin yüksekliği nisbetindedir. Yani niyetindeki üstünlüğün ne kadar ise, bâtınî âlemdeki derece ve yüksekliğin de o nisbette üstündür.”

Dâvûd-i İskenderî’nin buyurduğu diğer kıymetli sözlerinden bazıları da şunlardır.

“Dünyâda en çok şaşılacak şey, kişinin sevdiğini bırakıp başka birinin kapısına sığınması ve ondan bir şey beklemesidir.”

“Mürşid (yol gösterici, rehber) sana ilâcı, tedâvi olmak yolunu gösteren değil, tedâvi eden, manevî olarak terbiye edip, yetiştiren zâttır. Böyle olmayana mürşid denmez.”

“Allahü teâlânın muhabbetinden bir zerreyi, bin yıllık ibâdete değişme! Çünkü, (Kişi sevdiği ile beraberdir) buyurulmuştur.”

“Şehvetler, bitmeyen arzu ve ihtirâslar, üstü örtülü azaptırlar.”

“Bir velîde, iki çeşit nûr bulunur. Birincisi; rahmet ve şefkat nûru olup, bu nurla, evliyâlık yolunda bulunmaya müsait olanları kendisine cezbeder, çeker. İkincisi ise; feyiz, izzet ve kahır nûru olup, bu nurla da, Allah yolunda bulunmaktan uzak, taşkın kimseleri kendisinden uzaklaştırır.”

“Kulun ilmi arttıkça, ilim talebi, daha çok öğrenmek arzu ve ihtiyâcı da artar. Himmeti de yükselir. Çünkü kişi, cehâlet hâlinde, sâdece ilim öğrenmeyi, daha çok ilim sahibi olmayı ister ve buna kendisini çok muhtaç hisseder. İlmin çok dereceleri vardır. Onun sonu yoktur.”

“Âlimler, zâhirî ve bâtınî âlimler olarak ikiye ayrılır. Zâhirî âlim; ilmi arttıkça, zuhuru, ortaya çıkması, tanınması artan kimsedir. Fakat bâtınî âlim bunun zıddıdır. O gizlidir. Manâlar âleminde ilerledikçe, kendisi, kendisini ve ilmini anlamaktan, idrâk etmekten âciz kalır. İlmi de kendisi ile birlikte gizlidir. Zâhirde, (görünüşte) onun ilminin ve kendi hâlinin bir belirtisi olmaz. Ancak ehli olanlar tarafından tanınabilirler.”

“Allahü teâlânın ihsânları içinde; Allaha, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine îmândan sonra, ihsânların en büyüğü vilâyet (evliyâlık) nûruna inanmaktır.”