05/11/2025 Çarşamba Köşe yazarı V.T
"Makâm-ı Mahmûd" şefaat makamıdır...
Kıyâmet gününde Peygamber Efendimize şefaat etme yetkisi verilecektir.
Ebû Musa el-Medini hazretleri hadis hafızlarındandır.
501'de (m. 1108) İran’da İsfahan'da doğdu. İlk tahsilinden sonra Hemedan ve
Bağdat’ta hadisin yanı sıra kıraat de okudu. Tahsilini tamamladıktan sonra
İsfahan'a dönerek orada talebe yetiştirdi. 581'de (m. 1185) İsfahan'da vefat
etti. Şöyle nakletmiştir:
Kıyâmet gününde Peygamber efendimize (sallallahü
aleyhi ve sellem) şefaat etme yetkisi verilecektir. O’na Makâm-ı Mahmûd
verilerek de diğer Peygamberlerden (aleyhimüsselâm) üstün kılınmıştır. Bu
mevzûda cenâb-ı Hak, İsrâ sûresi 79. âyetinde meâlen; “Gecenin bir kısmında da
uyanıp, sırf sana mahsûs olmak üzere onunla (Kur’ân-ı kerîmle) teheccüd kıl. Tâ
ki Rabbin seni kıyâmette Makâm-ı Mahmûd’a (âhıretteki şefaat makamına)
göndere...” buyurdu.
Resûlullah Efendimize, Makâm-ı Mahmûd’dan suâl
ettiler. “O şefaattir” buyurdu...
Ka’b bin Mâlik’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i
şerîfte Peygamber efendimiz; “Kıyâmet günü insanlar haşrolunduklarında ben ve
ümmetim bir yerde olacağız. Rabbim bana yeşil bir elbise giydirecek. Sonra bana
izin verilecek. Allah tarafından ne söylemem isteniyorsa söyleyeceğim, işte
Makâm-ı Mahmûd budur” buyurdu.
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) “Makâm-ı Mahmûd,
Resûlullah efendimizin Arş’ın sağında durmasıdır. Kimse orada durmayacaktır. Bu
sebeple evvelkiler de, sonrakiler de O’na gıbta edecekler” dedi.
Huzeyfe (radıyallahü anh) dedi
ki: “Allahü teâlâ insanları kıyâmet gününde, yalın ayak, başı açık, dümdüz
bir yerde toplayacaktır. Öyle ki, çağırılan kişi onlara sesini rahatça
duyurabilecek ve onları zahmet çekmeden görebilecektir, ilk yaratıldıkları
zaman konuşmaktan âciz oldukları gibi, o gün de O’nun izni olmadan kimse
konuşamayacaktır. Tam bu esnada Resûlullah efendimiz çağırılacak, O da
buyuracak ki: Buyur, bütün hayır senin yed-i kudretindedir. Şerri de ancak sen
önlersin. Senin hidâyete erdirdiğin kimse ancak hidâyete ermiş olabilir, işte
(âciz) kulun şimdi huzûrundadır. Sana yönelmiş durmaktadır. Yegâne sığınak
sensin. Senin azâbından ancak yine senin lütfunla merhametinle kurtulabiliriz.
En yüce sensin, en büyük sensin. Ey Beytin Rabbi! Seni noksan sıfatlardan
tenzih ederim.”