10/11/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Cemiyetlerin huzurlu olması için...
İnsanlar, yasaklara uymadıklarında, huzûrsuz olmuşlar,
râhatları bozulmuş, ahlâksızlık ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır...
Allahü teâlâ, pekçok hikmetlere
mebnî, Hazret-i Âdem babamız (aleyhisselâm) ile Hazret-i Havvâ
vâlidemizi (radıyallahü anhâ), Cennetten çıkarıp dünyâya göndermiş; böylece
bu dünyâda beşerî hayât başlamıştır.
Bilindiği üzere, Allahü
teâlâ, beşeriyeti, daha ilk insandan i’tibâren muallimsiz, mürşidsiz,
rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz, muktedâbihsiz, rol modelsiz bırakmamıştır.
Allahü teâlânın, kullarına, râzı
olduğu yolu göstermek için, çeşitli kavimlere, zaman zaman Peygamberler
gönderdiği, akl-ı selîm sâhibi herkes tarafından kabul edilecek olan çok açık
bir husûstur.
Allahü teâlâ, Âdem
aleyhisselâmdan itibâren, Peygamberleri vâsıtasıyla kullarına emirlerini ve
yasaklarını, beğendiği ve beğenmediği işleri bildirmiştir. İnsanlar,
Peygamberlere tâbi olup, emir ve yasaklara uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat
birer hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip saymışlardır. Emirlere ve yasaklara
uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş, ahlâksızlık ve
haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
İyi insan, iyi ahlâklı insan
demektir. Dînimiz iyi huylar
edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. İyi bir Müslümân
olmak için, güzel ahlâka sahip olmak, kötü ahlâktan uzak durmak gerekir. Ancak
bununla dünyâ ve âhiret saâdeti elde edilebilir.
Güzel ahlâka sâhip kimselere
gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir.
Güzel ahlâk, ilim ve edep
öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Kötü ahlâk da bunun tersidir. Yanî câhil kalmak,
edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hâsıl olur.
Allahü teâlâ, Kalem sûre-i
celîlesinde, Peygamber Efendimizi överken: “Muhakkak ki sen, büyük bir
ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) buyurmuştur.
Hazret-i Ayşe annemize
(radıyallahü anhâ), Peygamberimizin ahlâkı sorulduğunda: “Onun ahlâkı,
Kur’ân ahlâkından ibâretti” buyurmuştur.
Kur’ân-ı kerîmde bir âyet-i
kerimede de, onun üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğu
ifâde buyurulmuştur: “Muhakkak ki, Allahın Resûlünde, sizin için üsve-i
hasene/nümûne-i imtisâl/en güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 21)
Son Peygamber Muhammed
(aleyhisselâm), “Ben, iyi huyları tamâmlamak (yerleştirmek) için
gönderildim” buyurmuştur.
Böylece İslâmiyet, insanlığa, temelinde
Allah sevgisi, Allah korkusu ve her yaptığını, kimseden dünyevî bir
menfaat beklemeden ihlâs ile, yalnız Allah için yapma, nefsi
kontrol etme ve ona hâkim olma esâsları bulunan en yüksek ahlâk
kâidelerini sunmuştur.
“Et-ta’zîmü li-emrillah veş-şefekatü
li-halkıllâh (veya alâ halkıllâh)”,
yani Allahü teâlânın emirlerine ta’zîm, hürmet [saygı] ve yarattıklarına şefkat
[merhamet] bu kâidelerin en önemlilerinden ikisidir.
Dost-düşmân
herkesin yakînen bidiği gibi, Peygamber Efendimizden itibâren, bütün Müslüman
devlet adamları, milletleri “Vedîatullah” (Allahü teâlânın kendilerine
birer emâneti) olarak görmüşler ve onlara buna göre muâmele etmişlerdir.