13/10/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Fıkıh ilminin ehemmiyeti
“Fıkıh” kelimesi, Arapça’da, genel
olarak “bilmek-anlamak” veya özel olarak “İslâmiyeti bilmek-anlamak” demektir...
Dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk
Peygamber olan Hazret-i Âdem’den îtibâren, bütün İlâhî (semâvî) dînler, îmân ve
ibâdetlerin yanı sıra, toplumun sosyal hayâtını düzenleyen kâideleri de
bildirmişlerdir. Her asırda gönderilen Peygambere, o asırda yaşayan insanların
ihtiyaçlarını içine alan hükümler bildirilmiş ve o Peygamberler de bunları
teblîğ edip, tatbîkâtını yapmışlardır.
Ne var ki, bu hükümler, zamanla insanlar tarafından
değiştirilmiş, İlâhî olmaktan çıkıp beşerî kurallar hâline dönüşmüştür.
Zamânımıza kadar sadece ismini muhâfaza eden Tevrât, Zebûr ve İncîl ismindeki
ilâhî kitaplar da, tahrîf edilmekten, değiştirilmekten kurtulamamışlardır.
Dolayısıyle, zamânımızda bunların bildirdiği hukûk kurallarına, ilâhî hukûk
gözüyle bakmak yanlış olur.
İlâhî dînlerin sonuncusu olan
İslâmiyetin mukaddes kitâbı Kur’ân-ı kerîmin bildirdiği hükümler, kurallar, hiç
değişmeden zamânımıza kadar ulaşmıştır. Kıyâmete kadar, her asırdaki insanların
ihtiyaçlarını karşılamaya devâm edecektir.
Bu mukaddimeden sonra ifâde edelim ki, Müslümânların
bilmeleri, öğrenmeleri gereken ilimlere “Ulûm-i İslâmiyye (İslâmî
İlimler)” denir. İslâmi ilimler, “Aklî” ve “Naklî” ilimler
olmak üzere ikiye ayrılırlar. “Naklî ilimler”, Tefsîr, Hadîs, Kelâm
(Akâid), Fıkıh, bunların Usûl’leri ve Tasavvuf gibi ilimlerdir. Bunlara “Dîn
Bilgileri” de denir.
Bunlardan Akâid, Fıkıh ve Tasavvuf (Ahlâk) ilimlerini,
ihtiyaç miktârınca öğrenmenin, akıllı ve bâliğ (ergenlik
çağına gelmiş) erkek ve kadın, her müslümâna farz-ı ayın;
diğerlerini öğrenmenin ise farz-ı kifâye olduğu, İslâm
âlimlerince ifâde edilmektedir.
“Aklî ilimler”, akıl ile incelenerek, tecrübe
edilerek elde edilen ilimler olup, naklî ilimlerin anlaşılmasına ve tatbîk
edilmesine yardımcıdırlar. Bu bakımdan, bunların da öğrenilmesinin farz-ı
kifâye olduğu belirtilmektedir. “Fen Bilgileri” de denilen bu
ilimler, matematik, mantık ve diğer tecrübî ilimlerdir.
“Fıkıh” kelimesi,
Arapça’da, genel olarak “bilmek-anlamak” veya özel
olarak “İslâmiyeti bilmek-anlamak” demektir. Ahkâm-ı şer’ıyyeyi
bildiren ilme “Fıkıh ilmi”, fıkıh bilgilerini bilen kimseye
de “Fakîh” denir. Tefsîr, hadîs ve kelâm ilimlerinden
sonra, en şerefli ilim, fıkıh ilmidir. Fıkıh bilgisi okumak, geceleri nâfile
namâz kılmaktan dahâ sevâbdır. Fıkıh ilmi, insanların yapmaları ve
yapmamaları lâzım olan işleri bildirir. Fıkhın ibâdetler kısmını kısaca
öğrenmek, âkıl ve bâliğ her Müslümâna farz-ı ayındır. Münâkehât
ve mu’âmelât kısımlarını öğrenmek ise farz-ı kifâyedir; ya’nî, başına
gelenlerin öğrenmeleri farz olur.
Fıkıh bilgileri, temel olarak Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i
şerîfler, icmâ-ı ümmet ve kıyâsdan meydâna gelmektedir. Fıkıh bilgisinin bu
dört kaynağına “Edille-i şer’iyye” denir.
“İslâm Hukûku” diye anılan hukûk sistemi, bütün beşerî hukûk sistemlerinden ayrı bir yapıya sâhiptir. Kaynağı ilâhî olup, insanların düşüncelerinden doğmamıştır; tamâmen dînî hükümlere dayanmaktadır.