21/10/2025 Salı Köşe yazarı R.A
Müctehid ve ictihâd hakkında...
Dört mezhebin imâmları, müctehid-i mutlaktır. Bu dört
imâmdan sonra müctehid-i mutlak yetişmedi...
“Müctehid”: “İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delîllerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük dîn âlimi; bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlimdir.”
“Müctehid-i Mutlak”: “Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden
ve diğer dînî delîllerden (kaynaklardan) istinbât ederken, çıkarırken kendine
mahsûs kâide ve usûl koyan müctehiddir.” Buna, “müctehid fiş-şer'” ve
“müctehid-i müstekıl” de denir.
“Dört mezhebin imâmları,
müctehid-i mutlaktır. Bu dört imâmdan sonra müctehid-i mutlak yetişmedi. Hiçbir âlim müctehid-i mutlak olduğunu iddiâ
etmedi. Yalnız, Muhammed Cerîr-i Taberî, böyle bir iddiâda bulundu
ise de, hiçbir âlim bu sözünü kabûl etmedi.” (İmâm-ı Şa'rânî)
İslâm hukûkuna dâhil bütün
konuları düzenleyen ve öğreten ilme “Fıkıh ilmi” denir. Fıkıh
ilmini ilk olarak sistemleştiren İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’dir. Onun talebeleri
ve diğer müctehid âlimler daha da geliştirmişlerdir.
Büyük fıkıh âlimi İbn-i
Nüceym (rahimehüllah) buyurmuştur ki: “İctihâd makâmına varan
âlimlerin kendi ictihâdlarına (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden
çıkardıkları hükümlere) göre hareket etmeleri lâzımdır. Başka müctehide
uymaları câiz (uygun) değildir. İctihâd, ibâdet yâni Allahü teâlânın emri
olduğundan, hiçbir müctehid, diğer müctehidin ictihâdına yanlış dememiştir.”
Bir hadîs-i şerîfte buyurulmuştur
ki: “Yanılan müctehide bir sevâb, doğruyu bulana iki veya on sevâb
vardır. İki sevâbdan birincisi, ictihâd etmek (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i
şerîflerden hüküm çıkarma) sevâbıdır. İkincisi, doğruyu bulmak sevâbıdır.” (Hadîka)
İlâhî dinlerin, en son halkası ve
İlâhî hukûkun zamânımıza kadar hiç değişmeden hayâtiyetini devâm ettiren tek
temsilcisi olan İslâm Hukûku, dört ana kaynağa dayanmaktadır:
1. Kur’ân-ı Kerîm: İslâmın temel hükümlerini vecîz olarak ihtivâ
etmektedir. Bunun için müctehid olmayanlar Kur’ân-ı kerîmi anlayamazlar.
2. Hadîs-i Şerîfler: Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in
sözleridir. Hadîsler, Kur’ân-ı kerîmi açıklar. Hadîsleri de, ancak ihtisâsı
olan âlimler anlayabilirler.
3. İcmâ: İctihâd derecesine yükselmiş müctehid âlimlerin,
dînî bir konuda söz birliği yapmalarıdır.
4. Kıyâs: Müctehid âlimlerin, hükmü bildirilmeyen bir
meseleyi, benzerlerini bularak, hükmü bilinen önceki bir meseleye göre
netîcelendirmeleridir.
Bunlara ilâveten İslâm hukûkunda,
İslâm dîninin temel esâslarına muhâlif olmayan örf ve âdetler de,
kaynak olarak alınmıştır. İslâm hukûku, bildirilen bu kaynaklarla, insanların
meselelerini çözmektedir. İslâm âlimleri, toplumun her
kesimindeki insanların anlayacağı şekilde fıkıh, ilmihâl kitapları
yazarak bu hükümlerin, kuralların anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlarlar.
Nisâ sûresinin, 58. (elli
sekizinci) âyetinde meâlen; "Uyuşamadığınız dîn işlerinde, Kitâba
(Kur'ân-ı kerîme) ve Sünnete (Hadîs-i şerîflere) mürâcaat ediniz" buyurulmaktadır.
Bu emir, müctehid-i mutlak olan âlime uymak için emirdir. (Mahmûd bin
Abdülgayûr Pişâvûrî)
“Müctehid-i
Müntesib”: Mezheb
reîsinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, edille-i şer'iyyeden
(dört ana delîlden) hüküm çıkaran İslâm âlimidir. Buna, “müctehid
fil-mezheb (mezhebde müctehid)” de denir.