25/12/2025 Perşembe Köşe yazarı S.A
Kibre sevk eden sebepler
Büyüklerimiz ne güzel demişler: "Kibir
belâdır, hastalıktır, fakat acıyanı yok. Tevâzû ise nimettir, kıskananı (haset
edeni) yok."
Geçen hafta kibrin hastalık olduğunu yazmıştık. Hem de çok tehlikeli
bir hastalık. Çünkü vücudumuzda meydana gelen hastalıklar geçicidir, dünya
hayatı ile ilgilidir. Çok ağır olsa bile nihayet fâni hayatımızın sona ermesine
sebep olabilir.
Ne güzel demişler: "Kibir belâdır, hastalıktır, fakat
acıyanı yok. Tevâzû ise nimettir, kıskananı (haset edeni) yok."
Birinin başına bir musibet gelse, düşmanları sevinir, dostları
ise üzülür, ona acıyan bulunur, fakat kibir hastasına kimse acımaz. Nimetlere
de hased olunur, fakat tevâzu nimetini kıskanan olmaz...
Bir hastalığın tedâvisinde başarılı olabilmek için ilk önce o
hastalığa sebep olan mikroplar tespit ve bertaraf edilmelidir. Değilse tedavi
mümkün olmaz. Kibir hastalığı yapan sebepler pek çoktur, bunların en önemlileri
şunlardır: Bunlardan bir tanesi veya birkaçı birinde bulunursa; nefsi
de terbiye görmemişse hastalık geldi demektir.
Birincisi: İlim
sahibi olmak, ilim öğrenmeden önce edep öğrenmemişse tehlikelidir. Zira
ilimdeki gurur ve kibir, makamdan, mevkiden ve paradan daha çoktur. Eskiden
büyüklerimiz önce edep öğretirlerdi sonra ilim.
Âlim
olanlar, gerçek manada Allahü teâlâdan korkanlardır. Önce
kendini tanımalıdır. "Kendini tanıyan, Rabbini tanır" demişlerdir.
İnsan, kendini tanırsa, her şeyden adi olduğunu anlar, aczini idrak eder,
böylece tevâzu sahibi olur. Rabbini tanıyan da kibriyâ ve azâmetin yalnız onun
şanı olduğunu anlar.
Takvâ sahibi olmadan ilim sahibi olmanın hiçbir kıymeti yoktur.
Yalnız ilim fazilet kazandırsaydı, Şeytan'a kazandırırdı. Şeytan'ın ilmi çok
fazlaydı...
İkincisi: Güzelliğiyle
övünmektir. Bunun da tedavi çaresi, yalnız dış görünüşüne değil, iç hâline de
bakmaktır. İçini araştırdığı vakit, güzelliği ile övünmesini gölgeleyecek
birtakım çirkinlikler ile karşılaşır. Bütün azalarında pislikler vardır.
Bağırsaklarında pislik, mesanesinde idrar, burnunda sümük, ağzında balgam,
kulaklarında kir, damarlarında kan... Günde bir veya iki defa necasetini, kendi
eli ile temizler. Hâli böyle olan güzelliği ile nasıl övünebilir?
Üçüncüsü: Kuvvetine
ve gücüne güvenerek kibirlenmektir. Gözleri ile göremeyeceği kadar küçücük
mikroplara yenilen, hasta olan, küçük parmağı kadar bir akrebin sokması ile
günlerce sancılar içinde kıvranan, hatta çok zehirli ise ölümüne de sebep
olabilen insan, hangi gücüne güvenmektedir?!.
Aynı zamanda deve, aslan ve fil gibi hayvanların insanlardan çok
güçlü ve kuvvetli olduklarını herkes bilir. Hayvanların bile kendisini geçtiği
bir sıfat ile nasıl iftihar edebilir?
Dördüncüsü: Zenginlik,
servet, aile efradı ve adamlarının çokluğu ile yapılan kibirdir. Bunlar,
güzellik, kuvvet ve ilim gibi insanın kendisinde bulunmayan şeylerle
kibirlenmektir ki, kibrin en çirkini de budur. İnsanın kendi şahsında
bulunmayan bir şey ile kibirlenmesi en büyük ahmaklıktır. İman etmeyenlerden,
kendisinden çok daha zenginler var. Bu da şeref verseydi iman etmeyenler onu
geçerdi.
Demek ki, kulun vazifesi; kim olursa olsun, kimseye karşı
kibretmemektir.