30/05/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
Namazın farz olduğuna inanmak îmânın şartıdır
“Âdem aleyhisselâmdan beri, her dinde bir vakit namaz
var idi. Hepsinin kıldığı, bir araya toplanarak bize farz edildi."
Muhammed bin Ahmed Semerkandî
hazretleri Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. Türkistan’ın Semerkand şehrinde
doğdu. 539 (m. 1144) yılında Buhârâ’da vefât etti. Sadr-ül-İslâm Pezdevî’nin
derslerine devam ederek icazet aldı. Yetiştirdiği en büyük talebelerinden
birisi, kendi kızı Fâtıma idi. O, “Fâtıma-i fakîhe” diye meşhûr olmuştu.
Tuhfet-ül-fukahâ isimli kitabı meşhurdur. Bu eserinde şöyle nakleder:
“Âdem aleyhisselâmdan beri, her
dinde bir vakit namaz var idi. Hepsinin kıldığı, bir araya toplanarak bize farz
edildi. Namaz kılmak, îmânın şartı değil ise de, namazın farz olduğuna inanmak,
îmânın şartıdır. Namaz, duâ demektir, İslâmiyetin emrettiği, bildiğimiz
ibâdete, namaz (salât) ismi verilmiştir. Mükellef (yani, âkil ve baliğ olan her
Müslümanın, her gün beş vakit namazı kılması farz-ı ayn’dır. Farz olduğu,
Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir. Mirâc gecesinde,
beş vakit namaz emrolundu. Mirâc, hicretten bir yıl önce, Receb ayının
yirmiyedinci gecesinde idi. Mirâcdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı
vardı.”
“Misâfirin, dört rek’at farzlar
yerine, iki rek’at kılması lâzımdır. Mirâc gecesi, akşam namazı üç rek’at,
öteki namazlar iki rek’at farz oldu. Medîne-i münevverede ikinci emirle, sabah
ve akşamdan başkası dört rek’ata çıkarıldı. Hicretin dördüncü yılında bunlar,
misâfir için, yine ikiye indirildi. Misâfir olmayan (mukîm) kimse için, öğle,
ikindi ve yatsı farzları dört rek’at kaldı. Misâfirin bunları dört kılması
günah olur. Mukîm oluncaya kadar, bunları iki rek’at kılar.”
İmâm-ı Nesefî “Kâfi” kitabında
buyuruyor ki: “Bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya
kalbinden yalvararak, ondört secde âyetini (ezberden, ayakta) okuyup
herbirinden sonra, hemen secde ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o dert ve
belâdan korur. Son secdeden kalkınca, ayakta ellerini ileri uzatır. Kendisi ve
bütün Müslümanların dünyâ ve dinlerine gelen belâdan, sıkıntıdan kurtulmaları,
korunmaları, için duâ eder.”
Câmilerin efdâli
Kâ’be-i muazzama, sonra bunun etrâfındaki (Mescid-i Haram), sonra Medîne-i
münevveredeki (Mescid-i Nebî)’dir. Sonra, Kudüs’deki (Mescid-i Aksa), sonra,
Medîne-i münevvere şehri yanındaki (Kubâ) mescididir. Mescid-i Nebî’nin yüz
zirâ’ eni, yüz zirâ’ boyu vardı. Bir zirâ’ yarım metredir. Sonra, zamanla
genişletildi. Şimdiki hâlinde de efdâldir.”