Nimetin şükrünü bil ki daha da çoğalsın...

03/05/2019 Cuma Köşe yazarı A.D

Bir fakir, Şabân-ı Velî hazretlerine gelerek; “Bir merkebim vardı, öldü. Şimdi ben çocuklarımın geçimini ne ile temin edeceğim? Dua edin" der...

 

Şeyh Şâban-ı Velî ve Kastamonu Evliyalarını Anma Haftasındayız... "Evliyalar Şehri" olarak da bilinen ve Anadolu'daki en eski yerleşim yerlerinden olan bu ilimizde; Seyyid Ahmet Siyahi ve Ahmed Hicâbî gibi nice Allah adamlarının türbesi var. Biz bugün bu vesileyle Şâban-ı Velî hazretlerinin bir menkıbesini paylaşmak istiyoruz sizinle...

Şabân-ı Velî rahmetullahi aleyh, on altıncı yüzyılda yaşayan Osmanlı velilerindendir. Kastamonu'nun Taşköprü kazâsında doğdu. Küçük yaşlarda İstanbul’a giderek; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini öğrendi. Zâhirî ilimlerde yetişmiş bir âlim olarak Kastamonu’ya dönerken, Bolu’da Halvetî yolunun büyüklerinden Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerine uğradı. Tokâdî hazretleri, kendisini ziyaret eden bu kabiliyetli talebeyi bir müddet memleketine göndermeyip yanında bıraktı. O da senelerce hocasına hizmetle şereflendi ve tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hocasının vefâtından sonra da halifesi oldu. Kastamonu’ya giderek, halkı irşada, yetiştirmeye başladı. 1569 (H.976) senesinde vefât etti ve Hisaraltı civarındaki türbesine defnedildi...

Şabân-ı Velî hazretleri, dünyaya hiç meyletmezdi. Zaman zaman şehrin kenarında bulunan bir ulu çınar ağacının yanına gider. Ağacın kovuğuna oturarak, Allahü teâlâyı zikreder, mahlûkları hakkında tefekküre dalardı...

Bu mübarek zat, kendisine sığınanları boş çevirmez; getirilen hediyeleri, kendisi zahiren çok fakir olduğu halde, muhtaçlara, yetimlere dağıtırdı. Fakir babasıydı... Bir gün dergâha garip bir kimse gelerek;

-Efendim, bir merkebim vardı, o da öldü. Şimdi ben çocuklarımın geçimini ne ile temin edeceğim? Ne olur dua buyurun da, cenâb-ı Hak beni namerde muhtaç etmesin, dedi. Şabân-ı Velî hazretleri, bu fakir için dua etti...

O sırada bir atlı, yedeğinde bir katır ile Şabân-ı Velî hazretlerinin huzuruna varıp;

-Efendim! Bu katırı size hediye etmek niyetiyle memleketimden geldim. Lütfen kabul buyurunuz, dedi. Şabân-ı Velî, yanında duran fakire dönerek buyurdu ki:

-Allahü teâlânın sevdiklerine olan bağlılığın ve muhabbetin sebebiyle, cenâb-ı Hak sana, merkebin yerine daha güçlü bir katır ihsan etti. Nimetinin şükrünü bil ki, daha da çoğaltsın...

Katırı getiren kimse, bu işe şaşıp kaldı ve “Sübhânallah” dedi. Orada bulunanlar; “Niçin hayret ettin?” diye sordular. O kimse de;

-Bu katırı yarın getirecektim. Lâkin içime, "hayırlı işi geciktirme" diye bir düşünce geldi ve aceleyle yola çıktım, deyince mesele anlaşılmış oldu...