Hicrî ikinci bin yılının müceddidi: İmam-ı Rabbanî

03/07/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

İmam-ı Rabbanî, ''Rabbanî âlim'' demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir.

 

İslamın vartalı dönemleri -8-                                                        

İmam-ı Ahmed Rabbanî hazretleri, Hindistan'da yetişen büyük bir âlim ve velîdir. Âriflerin ışığı, velilerin önderi, İslam’ın bekçisi, Müslümanların baş tacı, müceddid, müctehid ve İslam âlimlerinin göz bebeğidir. Silsile-i aliyyenin yirmi üçüncüsüdür. 1563 yılında Hindistan'ın Serhend şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbanî ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbanî, ''Rabbanî âlim'' demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi/yenileyicisi olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sânî, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Fârukî nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendî denilmiştir. Bütün bu vasıflarıyla kendisine, (İmam-ı Rabbanî Müceddid-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârukî Serhendî) denir...

Peygamber efendimizin vefatından bin sene sonra da İslam düşmanları dine, imana insafsızca saldırmışlardı. Allahü teâlâ kullarına acıyarak, imam-ı Rabbanî gibi bir müceddid olan biri âlimi yarattı. Ona derin ilimler ihsan eyledi. Onun vasıtasıyla din düşmanlarının korkunç saldırısını durdurdu. Hakkı bâtıldan ayırıp, çok kalblerden bâtılı kaldırdı. Bu yüce İmamın mektup ve kitapları, insanları gafletten uyandırdı. Dünyaya ışık saldı. Yani Allahü teâlâ onu, Peygamber efendimizden bin sene sonra, din-i İslâmı yenilemek ve kuvvetlendirmek için göndermişti.

Bid’atleri temizleyip İslam dinini ihya etti. Onun zamanında Hindistan'da ve hatta bütün İslam âleminde baş gösteren sapık fikirler, bozuk inanışlar yayılmaya başlayıp, büyük fitneler çıkmıştı. Ayrıca tasavvufta vahdet-i vücudu anlatan sözler, Müslümanlar arasında çeşit çeşit şekillere sokuldu. Bu yüksek ve kıymetli bilgi anlaşılamadı. Birçok cahil, büyüklerin sözlerinin manalarını anlamayarak zamanla dinden çıktı. İslamiyete karşı olanlar da bunu fırsat bilip, Müslümanları doğru yoldan ayırmak için çalıştılar. Böylece tasavvuf bilgileri ile İslamiyet’in hükümleri arasında ayrılık ve çatışma varmış gibi, ikisi birbirinden ayrıymış gibi gösterilerek, Müslümanlar çeşitli isimler altında birbirlerinden ayrılmaya ve birbirlerine düşman edilmeye çalışıldı. İmam-ı Rabbani hazretleri başta vahdet-i vücud bilgileri olmak üzere, yanlış anlaşılan daha birçok meseleyi gayet açık bir şekilde izah ederek, insanların zihinlerini ve kalblerini, yanlış ve bozuk inanışlardan, bid’atlerden temizledi.