"Çok gülmek, heybeti; çok şaka, vakarı giderir"

04/08/2020 Salı Köşe yazarı V.T

"İnsan ne ile beraberse, onunla bilinir. Meselâ, çok şaka yaparsa, hafif olarak bilinir.” 

 

Baba Nimetullah Mahmud hazretleri Nakşibendî ariflerinden ve ulemanın büyüklerinden bir zat olup Nahcıvan’da doğdu. Maddî ve manevî tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu'ya gelerek Akşehir'de yerleşti ve burada çok talebe yetiştirdi. 902 (m. 1496)’da orada vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:

“Ucub sahibi kimsenin, insanlar arasında kıymeti pek düşüktür. Nefsinin yaldızlı vesveselerinin esîri olarak görülür. Böyle bir kimsenin Rabbi ile durumu nasıl olur?”

“Şerefli ve asîl kimse, sözünde durur. Akıllı olan, yalan söylemez. Mümin olan gıybet etmez.”

“Edeb ve fazîlet sahiplerine göre: Babalar, çoluk çocuğuna, ölüler dirilere, sırf Allahü teâlânın rızası için, iyi ve yararlı şeyler hazırlamaktan daha üstün bir şey bırakmamıştır.”

“Çok gülmek, heybeti; çok şaka, vakar ve şahsiyeti giderir. İnsan ne ile beraberse, onunla bilinir. Meselâ, çok güler ve şaka yaparsa, hafif olarak bilinir.”

"Dünyâda en çok şaşılacak şey, kişinin sevdiğini bırakıp başka birinin kapısına sığınması ve ondan bir şey beklemesidir.”

“Mürşid (yol gösterici, rehber) sana ilâcı, tedâvi olmak yolunu gösteren değil, tedâvi eden, manevî olarak terbiye edip, yetiştiren zâttır. Böyle olmayana mürşid denmez.”

“Allahü teâlânın muhabbetinden bir zerreyi, bin yıllık ibâdete değişme! Çünkü, 'Kişi sevdiği ile beraberdir' buyurulmuştur.”

“Bir velîde, iki çeşit nûr bulunur. Birincisi; rahmet ve şefkat nûru olup, bu nurla, evliyâlık yolunda bulunmaya müsait olanları kendisine cezbeder, çeker. İkincisi ise; feyiz, izzet ve kahr nûru olup, bu nurla da, Allah yolunda bulunmaktan uzak, taşkın kimseleri kendisinden uzaklaştırır.”

“Kulun ilmi arttıkça, ilim talebi, daha çok öğrenmek arzu ve ihtiyâcı da artar. Himmeti de yükselir. Çünkü kişi, cehâlet hâlinde, sâdece ilim öğrenmeyi, daha çok ilim sahibi olmayı ister ve buna kendisini çok muhtaç hisseder. İlmin çok dereceleri vardır. Onun sonu yoktur.”

“Âlimler, zâhirî ve bâtınî âlimler olarak ikiye ayrılır. Zâhirî âlim; ilmi arttıkça, zuhuru, ortaya çıkması, tanınması artan kimsedir. Fakat bâtınî âlim bunun zıddıdır. O gizlidir. Manâlar âleminde ilerledikçe, kendisi, kendisini ve ilmini anlamaktan, idrâk etmekten âciz kalır. İlmi de kendisi ile birlikte gizlidir. Zâhirde, (görünüşte) onun ilminin ve kendi hâlinin bir belirtisi olmaz. Ancak ehli olanlar tarafından tanınabilirler.”