Fakir akrabaya verilen zekât...

10/11/2018 Cumartesi Köşe yazarı V.T

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez.”

 
Nûreddîn Esnevî hazretleri fıkıh, usûl ve nahiv âlimidir. Mısır’da İsnâ’da 650 (m. 1252)’de doğdu. 721 (m. 1321)’de Kâhire’de vefât etti. Bir dersinde, zekât hakkında şunları anlattı:
Zenginin, zekâtını fakirin eline vermesi lâzımdır. Zengin olan bir kimse velîsi olduğu yetimi zekât niyeti ile doyurursa, zekât vermiş olmaz. Yemeyi çocuğa vermeli, çocuk kendi malını yemelidir. Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan alsa, kabul olmaz. Fakir veya vekîli alırken, zenginin görmesi lâzımdır. Zekât niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, kabul olmaz. Çünkü, fakire mal vermesi lâzımdır. Dört çeşit zekât malından, zekât hayvanlarının ve toprak mahsullerinin zekâtlarını ve şehre dışarıdan gelen ticaret eşyasının zekâtını, hükûmet alır. Fakat, hükûmet de aldığını yalnız Müslüman fakirlere dağıtır. Yani hükûmet, fakirlerin vekîli olarak almaktadır. Zekât parası ile cami, köprü, çeşme, yol, baraj, hac, cihâd gibi hayır işlerinin ve âmme hizmetlerinin hiçbiri yapılmaz...
Her çeşit zekâtı, yedi kimseden birine veya vekîline teslim etmek lâzımdır. Devlet topladığı zekâtı başka işlerde kullanamaz. Yedi sınıftan bir kimseye verir. Zenginin, zekâtını, fakir olan akrabaya, sâlihlere, ilim öğrenen fakirlere vermesi daha sevaptır. Hadis-i şerifte, “Ey ümmetim! Beni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yâni sevabı olmaz.
Dört çeşit zekât mallarından ikisine, yani altın ile gümüşe ve ticâret eşyasına, (Emvâl-i bâtına) gizli mallar denir. Bir kimsenin gizli mallarını araştırmak ve zekâtlarını istemek câiz değildir. Böyle malların miktârını hesap etmek ve zekâtını vermek işi, bunların sahiplerine bırakılmıştır. Sahibi, zekâtını dilediği fakire vermekte serbesttir. Zekât hayvanlarına ve topraktan yetişen maddelere (Emvâl-i zâhire) denir. Emvâl-i zâhirenin miktârını anlamak ve fakirlere dağıtmak, bunların sahiplerine bırakılmamıştır. Bu işleri Müslümanların imamı tarafından gönderilen memur yapar. Bu memura (Âmil) denir.
Mal demek, insanlara, lâzım olan ve kullanmak için saklanabilen şey demektir. Birkaç buğday tanesi, bir kaşık toprak, bir içim su, mal değildirler. Çünkü, insanların hepsi veya birkaçı, bunları saklamaz.