Tefekkür eden beşer aklı hayrette kalır!..

13/08/2023 Pazar Köşe yazarı V.T

Molla Hayreddîn Halil Efendi Osmanlı evliyasının büyüklerindendir.

Kastamonu-Küre'de doğdu. 1475 (H.879) senesinde Taşköprü'de vefât etti. İlk öğrenimini memleketinde yaptıktan sonra Bursa'ya gitti. Şemseddîn Fenârî'nin oğlu Yûsuf Bâlî'den de bir müddet ilim öğrendi. Kastamonu-Taşköprü'deki medreseye müderris tâyin edildi. Vefât edinceye kadar burada kaldı. Daha sonra bu âile Taşköprüzâde diye anılmaya başlandı. Bir dersinde şunları anlattı:

Allahü teâlânın fiilleri, muhkemdir. Bozukluk ve eksiklikten uzaktır. Her yarattığı şeyde birçok faydalar ve hikmetler vardır. Fiili sâbit ve muhkem olan bir zat, elbette ki âlemin yaratıcısıdır. Bir kimse, semavât ve arzdaki nizâmı ve intizâmı, göklerin yoktan yaratılmasını, maddelerde olan hâssa ve cevherleri, çeşit çeşit meyveleri, sebzeleri, bitkileri, madenleri, sınıf sınıf hayvanları görünce, Allahü teâlânın fiillerinin sâbit ve muhkem olduğunu anlar. Tefekkür edilince, bunların belli bir nizâm ve ahkâm üzerine yaratılmış olmasında, beşer aklı hayrette kalır.

Akıl, Allahü teâlânın yarattığı bu âlemdeki çok şeyleri idrâktan, âciz kalmaktadır. Muhkem ve muntazam işler ise, o işleri yapanın ilminin yüksekliğine delâlet eder. Şöyle ki, bir kimse çok güzel bir yazı görse, bundan onu yazanın hat sanatındaki mahâret ve ilminin yüksekliğini anlar. Nitekim, Bekara sûresinin yüzaltmışdördüncü âyetinde meâlen: (Muhakkak ki, [yıldızlarla süslü] göklerin ve [dağlar, denizler ve nebâtât vb. ile süslü] Arzın yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini tâkîbinde, [insanları ve] insanlara faydalı olan şeyleri denizde götürüp giden gemilerde; yeryüzü kuruduktan sonra, Allahü teâlânın gökten yağmur indirerek nebâtâtı diriltmesinde, o Arz üzerinde, her dürlü hayvânâtı yaymasında, rüzgârları her taraftan estirmesinde, sema ile Arz arasında bulutların, Allahü teâlânın emir ve hükmü ile gitmesinde, akıl, fikir ve nazar sahibi olanlar için, Allahü teâlânın kudret ve azametine delîller ve ibretler vardır) buyurulmuştur.

Fussilet sûresinin elliüçüncü âyetinde meâlen: (Biz onlara [Mekke halkına], gerek âfâkta [göklerde ve yerde], gerek kendi nefslerinde [yaratılışlarının latîfliğinde ve benzersizliğinde, kudretimize delâlet eden] âyetlerimizi [güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, rüzgâr, yağmur, insanın ana rahminde, uzuvlarının teşekkülü vb.] göstereceğiz. Nihâyet Onun [Kur'an-ı kerimin ve Resûlullahın] söylediği şeyin hak olduğu, kendilerine zâhir olacaktır) buyurulmuştur.