04/08/2025 Pazartesi Köşe yazarı V.T
Resûlullah’ı sevmek saadet vesilesidir
Beden ile ve kalp ile erişilebilecek bütün kemâller,
yüksek dereceler, Resûlullah’ı sevmeye bağlıdır.
Veliyyüddîn Efendi Osmanlı
âlimlerindendir. Bugün Yunanistan’da bulunan Yenişehir’de (Larissa) doğdu.
İstanbul’a giderek zamanının ulemasından akli ve nakli ilimleri tahsil ettikten
sonra, çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Hac için gittiği Mekke-i mükerremede
Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin talebelerinden olan Ahmed-i Yekdest
hazretlerinin sohbetleriyle şereflendi. O büyük zattan Nakşibendiyye yolunun
adab ve erkânını öğrendi. İstanbul’a döndükten sonra daha çok, insanlara
nasihat edip talebe yetiştirmek, kitap yazmak ve ibadet etmekle meşgul oldu.
1151 (m. 1738) senesinde İstanbul’da vefat etti. Bir sohbetinde şunları
anlattı:
Yüksek üstadımız
Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretleri, mektubatının birinci cilt 22. mektubunda
buyuruyorlar ki: Peygamberimizin sünnetlerinin ışıkları olmadan, doğru yol
bulunamaz. Resûlullah’a tabi olmadan, kurtuluş olamaz. Tasavvuf yolunda
ilerleyerek, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Allahü teâlânın Habibi’ne
tabi olmak lazımdır. (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tabi olunuz! Allahü
teâlâ, bana tabi olanları sever) meâlindeki, Âl-i İmrân sûresinin otuz birinci
âyet-i kerimesi, bu sözümüzün şâhididir. İnsanın saadete kavuşması için,
âdetlerinde, ibadetlerinde, kısacası her işinde din ve dünya büyüklerinin reisine
benzemesi lazımdır. Bu dünyada, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini
görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve
kalp ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullah’ı sevmeye
bağlıdır. İnsanın kemâli, bu terazi ile ölçülür. Bunun için, taatların,
ibadetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın evliyasını, dostlarını sevmek ve
düşmanlarını sevmemektir. Çünkü, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alameti
budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden
hasıl olur. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma (Benim için, bir amel yaptın mı?)
dedi. Yâ Rabbî! Senin için namaz kıldım. Oruç tuttum. Zekât verdim. İsmini
zikrettim dedi. Allahü teâlâ, (Namazın sana burhândır [Mümin olduğuna alamettir].
Oruç [seni Cehennem ateşinden koruyan] perdedir. Zekât, zıldır. Zikir, nurdur.
Benim için ne yaptın?) buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan amel nedir dedi.
Allahü teâlâ, (Sevdiklerimi sevdin mi? Düşmanlarıma düşman oldun mu?) buyurdu.
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği amelin, (Hubb-i fillâh ve
Buğd-ı fillâh) olduğunu anladı.