29/09/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Peygamberlere îmân
İslâmın birinci şartı, bilindiği gibi, Allahü teâlâya
ve Peygamberine (aleyhis-selâm) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini
beğenip, kabûl etmektir...
Takdîr edileceği üzere,
insanları, bağlı bulundukları dînlerinden, eski örf, âdet ve geleneklerinden
bir anda vazgeçirmek kolay bir iş değildir. Sevgili Peygamberimiz (aleyhis-salâtü
ves-selâm), bozuk inançları ve alışkanlıkları söküp atmada tedrîce riâyet
etmiş, bu tedrîci; inanç, ibâdet ve hükümlerin hepsinde uygulamıştır.
Takriben 23 sene zarfında,
barışta ve savaşta, sıkıntı ve mutluluk anlarında, dînî, ictimâî, ahlâkî ve
siyâsî hayâta dâir, içinde bulunduğu toplum ve çevresindekilere çok önemli
mesajlar vermiş ve onlara fiilî olarak “üsve-i hasene = nümûne-i
imtisâl = yani en güzel örnek” olmuştur.
Aslında bütün Peygamberler, Yüce
Allah tarafından seçilmiş insanlardır. Ümmetlerini Cenâb-ı Hakk’a
çağırmak; sapık, yanlış yoldan, doğru yola, saâdet yoluna çekmek için
gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabûl edenlere, Cennet’i müjdelemişler,
inanmayanları Cehennem azâbı ile korkutmuşlardır.
Yüce Allah, kullarını Cennet’ine
da’vet ediyor ve bu Cennet da’vetiyesinin
adı da “İslâmiyet”tir. Bütün Peygamberlerin ve son Peygamber
Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur,
yanlışlık ihtimâli yoktur.
İki cihân saâdetine kavuşmak,
ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin efendisi olan Muhammed aleyhis-selâma tâbi'
olmağa bağlıdır. Ona tâbi' olmak için, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı
İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır. Yine Muhammed aleyhis-selâm’a tâm ve
kusûrsuz tâbi' olabilmek için, onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır.
Başta Sahîh-i Buhârî olmak
üzere, birçok hadîs kitâbında yer alan bir hadîs-i şerîfte, “Bir kimse,
beni çocuğundan, babasından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz” buyuruldu.
Ya'nî o kişinin îmânı olgun olmaz.
Hadîs-i şerîfin diğer bir
rivayeti de şöyledir:
“Bir kimse, beni kendi
nefsinden, ehlinden ve bütün insanlardan dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş
olmaz.”
Allahü tealâyı sevenin, O’nun
Resûlü’nü de sevmesi şarttır. Ayrıca onun yolunda olan sâlih kulları da sevmesi
lâzımdır.
ÎMÂNIN DÖRDÜNCÜ
ŞARTI
Âmentü esâslarından dördüncüsü, “Peygamberlere
îmân”dır. Bilindiği gibi, dînde inanılacak altı şeyden [ya’nî
Âmentü esâslarından, îmânın altı şartından] dördüncüsü, Allahü teâlânın
“Peygamber”lerine inanmaktır. Peygamberlere îmân etmek, aralarında
Peygamberlik bakımından hiçbir fark görmeyerek, hepsinin sâdık, doğru sözlü
olduklarına inanmak demektir. Peygamberlerin hepsi de, insanları, Cenâb-ı
Hakk’ın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için
gönderilmişlerdir.
Peygamberler hakkında, Kur’ân-ı
kerîm’de bir âyet-i kerîmede meâlen buyurulmuştur ki:
“(Îmân edenleri Cennet’le) müjdeleyici, (küfredenleri
de Cehennem’le) korkutucu olarak Peygamberler gönderdik ki, bu
Peygamberlerin gelişinden sonra insanların (yarın) kıyâmette: (Bizi
îmâna çağıran olmadı) diye Allah’a bir hüccet ve özürleri olmasın.
Allah azîzdir, hükmünde hikmet sâhibidir.” (Nisâ sûresi, 165)