Mikdâd Bin Esved

Mikdâd Bin Esved

Resûlullahın süvârilerinden.

Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı başlayacağı sırada, Peygamberimiz Eshâbın ileri gelenlerini toplayıp onlarla istişâre etti. Henüz Müslümanlar çok azdı. 

Harp için hazırlıkları yok sayılırdı. Maddî imkânları azdı. Önce Hazret-i Ebû Bekir’in ve Hazret-i Ömer’in fikirlerini aldı. Onlardan herbiri: 
- Hiçbir hizmet ve fedâkârlıktan geri durmayız, diyerek, Resûlullahın dilediği gibi hareket etmesini istediler. 

Ne ise bize bildir 
Hazret-i Mikdâd şöyle konuştu: 
-Ey Allahın Resûlü! Cenâb-ı Hakkın emirleri ne ise, bize bildir. Biz, size itâat ederiz. Yahûdîlerin, Hazret-i Mûsâ’ya söyledikleri gibi, “Sen, Rabbinle beraber git de, düşmanlarla savaş!.. Biz burada, seni bekleyicileriz” demiyoruz. Biz hepimiz, senin sağında, solunda, önünde, arkanda harp etmeye hazırız. 

Bu sözleri işiten sevgili Peygamberimizin mübârek yüzleri aydınlandı. Çok memnun oldular. Çünkü kuvvetli bir müşrikler ordusu üzerlerine geliyordu. 

Onun, bu ferâgat ve şecâat misâli sözlerinden son derece memnun olan Peygamberimiz, ona duâ etti. 

Hazret-i Mikdâd’ın söyledikleri çok te’sîr etti. Diğer Eshâb da, onun gibi konuştular. Böylece, İslâmın ilk harbi ve ilk zaferi gerçekleşti. 

Bedir savaşında büyük bir kahramanlık gösteren Mikdâd bin Esved, bu savaşta İslâm ordusunda süvâri idi. Bunun için kendisine, Resûlullahın süvârisi denilirdi. 

Hazret-i Mikdâd, ok atmakta, binicilikte son derece mâhir bir yiğitti. Bedir’deki kahramanlıkları siyer ve hadîs kitaplarında anlatılmaktadır. 

Hazret-i Mikdâd, Müslümanlığı kabûl eden ilklerdendir. 

Sütleri paylaşınız 
Bir gün Hazret-i Mikdâd ve iki arkadaşı, iyice yorgun ve aç idiler. Sonunda, Efendimize gittiler. Avluda, 3 keçi bulunuyordu. Sevgili Peygamberimiz onları, perişân hâlde görünce buyurdu ki: 
- Şunları sağınız da, sütleri paylaşınız! 

Sevinerek öyle yaptılar ve açlıktan kurtuldular. Sonraki günlerde de, aynı şekilde hareket etmeye başladılar. 

Her akşam hâne-i saâdete, Peygamber Efendimizin huzûr verici evlerine gelirler, kendilerine ayrılan odaya girmeden önce, keçileri sağarlar, karınları doyuncaya kadar içerler, Peygamber efendimizin paylarını da ayırırlardı. 

İki cihânın Sultânı, şâyet onlardan sonra gelirlerse, uyanık olanların duyacağı, fakat, uyuyanları uyandırmayacak bir sesle; selâm verirler, gece namazlarını kılarlar, süt kabındaki kendi paylarına ayrılan sütü içerlerdi. 

Bir akşam Peygamber efendimiz, Ensâra da’vetli idiler. Hazret-i Mikdâd, “Nasıl olsa orada, izzet ve ikrâm edilecekler. Evdeki sütü içmeye, ihtiyaç duymayacaklar!..” diye düşündü. 

Bir türlü uyuyamıyordu 
İşte o duygularla, Peygamber efendimizin süt payını da içiverdi. Ama içtiği anda, pişman oldu ve, “Peki şimdi, ne olacak? Biraz sonra Peygamber efendimiz gelip, sütlerini içmek isterlerse. Sütü bulamayınca da üzülürlerse...” diye düşünmeye başladı. 

Yattığı yerde, bir türlü uyuyamıyordu. Üzerinde, bir örtü vardı. Başını örtse, ayakları; ayaklarını örtse, başı açıkta kalıyordu. 

Nihâyet Peygamber efendimiz teşrîf ettiler. Her zamanki gibi yavaşca selâm verip, gece namazlarını kıldılar. Süt kabına baktılar. Tabiî kap bomboştu!.. 

Hazret-i Mikdâd’ın yüreği, hızlı hızlı çarpıyordu. Peygamber efendimiz ellerini kaldırdılar ve; 
- Yâ Rabbî! Bize yedirenlere, Sen de yedir. İçirenlere, Sen de içir!diye duâ ettiler. 

Kulaklarına inanamıyan Hazret-i Mikdâd, sevinçle üzerindeki örtüyü attı. Yavaşca doğrulup, keçilerin bulunduğu yere vardı. 

Az önce onları sağmıştı, fakat, “Hangisinde süt bulursam, biraz alayım da, Peygamber efendimize takdîm edeyim” diye karar verdi. 

Hayretle gördü ki, keçilerin hepsi de sütlüydü... Hemen sağdı. Kap tamamen dolmuş, üzeri süt köpükleriyle süslenmişti. 

Dökmeden getirdi. Kâinâtın Efendisine dedi ki: 
- İçiniz yâ Resûlallah! 

Peygamber efendimiz hayretle sordular: 
- Yâ Mikdâd! Sizler bu gece, süt içmediniz mi? 

O tekrar ricâda bulundu: 
- İçiniz, yâ Resûlallah! 

Ne oldu, yâ Mikdâd? 
Sevgili Peygamberimiz alıp içtiler. Sonra da süt kabını, kendisine uzattılar. Artan kısmı da, o içti. 

Büyük lezzet ve haz duymuştu. Peygamber efendimizden artan sütün, harareti söndürücü olduğunu hissedince güldü. O zaman Resûl-i ekrem sordular: 
- Ne oldu yâ Mikdâd? 

O da, bütün yaptıklarını ve üzüntüsünü bir bir anlattı. İki Cihân Güneşi tebessüm ettiler ve buyurdular ki: 
- Bu hâl, cenâb-ı Hakkın bizlere rahmetidir. Allahü teâlâya şükredelim!

H
azret-i Mikdâd, uzun boylu, iri; fakat yakışıklı bir zât idi. Bir arkadaşının akrabâsıyla evlenmek istedi. Nedense arkadaşı râzı olmadı. O da durumu, Peygamber efendimize bildirdi. 

Çok kırıldığını anlayan sevgili Peygamberimiz, kendisini memnûn etmek istediler. Öz amcalarının kızı, Hazret-i Dıbaa ile evlenmelerini sağladılar. Bu sâyede, Allahü teâlânın Resûlüyle akrabâlık şerefine erişmiş oldu. 

Hazret-i Mikdâd bütün müşküllerini Peygamber efendimize sorarak hallederdi. Bir gün Peygamber efendimize sordu: 
- Yâ Resûlallah! Ben bir kâfirle dövüşürken, o, bir kolumu kesse, sonra da, ağaç arkasına sığınıp, “Allah rızâsı için, Müslüman oldum” dese, onu öldürmek, benim için câiz midir? 

Peygamber efendimiz buyurdular ki: 
- Hayır! Onu öldürme! 
- Fakat o, benim kolumu kestikten sonra Kelime-i Şehâdet getirmiş bulunuyor. Böyle olduğu hâlde, onu öldürmiyeyim mi? 

Onu öldürme! 
Allahü teâlânın Resûlü tekrar buyurdular ki: 
- Onu öldürme! Çünkü, Müslüman olduktan sonra öldürürsen, onun “şehâdet” getirdikten önceki hâline dönersin. O da senin, onu öldürmenden önceki hâline döner. 

Hazret-i Mikdâd, Peygamber efendimizin vefâtlarından sonra da gazâdan gazâya koştu. Kılıç kullanması ve ok atması kadar, hâfızlığı da mükemmeldi. Savaş meydanlarında mücâhidleri, Kur’ân-ı kerîm okuyarak da coşturuyordu. 

Hazret-i Ebû Bekir devrinde yapılan, Ecnadin muhârebesinde akılları şaşırtan işler başardı. Yüzlerce hâfız-ı Kur’ânı etrafına toplamış, İslâm askerlerine heyecan ve şevk veriyordu. 

Hazret-i Ömer zamanında, Mısır seferi açıldı. Oraya giden İslâm kumandanı, Halîfeden yardım istedi. Hazret-i Ömer, ona gönderdiği mektupta şunları yazdı: 
“Sana yardım için, dört Müslümanı yolluyorum! Çünkü onların her biri, bin askere bedeldir. Haydi, Allah yardımcınız olsun.” 

“Bin kişiye bedel” Müslümanlardan biri de, Hazret-i Mikdâd idi. Evvel Allah, sonra onların yardımıyla; bereketli Nil vâdisi fethedildi. Mısır’ın karanlık toprakları, İslâm ışıklarıyla nûrlandı. 

Peygamber efendimizin Medîne’ye hicretlerinden 24 yıl sonra idi. Hâinin biri, halîfe Hazret-i Ömer’i hançerledi. Hayatından ümit kesildi. Yerine geçecek halîfeyi bildirmesini istediler. O da en kıymetli altı Müslümanı seçti. Onların hepsi sevgili Peygamberimiz tarafından Cennetle müjdelenmiş kimselerdi... 

Halîfe daha sonra, Hazret-i Mikdâd’ı çağırdı. Kendisine; 
- Ey Resûlullahın süvârisi! Beni kabrime koyar koymaz, sen de, bu 6 Müslümanı bir eve topla! Aralarından birini halîfe seçmedikçe onları bırakma, emrini verdi. 

Hazret-i Ömer’in bu derece güvenini kazanan Hazret-i Mikdâd, vazîfesini eksiksiz yerine getirdi. Hazret-i Osman, halîfe seçildi. 

Toprakla bulayınız! 
Bir müddet sonra Halîfenin huzûruna, ba’zı işadamları geldiler. İşlerini anlatırken, Hazret-i Osman’ı, yüzüne karşı övmeye başladılar. O zaman Hazret-i Mikdâd, yerden bir avuç toprak aldı. Övücülerin yüzlerine fırlattı. 

Niçin böyle yaptığını soranlara da buyurdu ki: 
- Çünkü Resûl-i Kibriyâ; “Yüzünüze karşı sizi övenlerin yüzlerini, toprakla bulayınız” buyurmuşlardı. 

Hazret-i Mikdâd, Hazret-i Ebû Bekir’in halîfeliği sırasında mürtedlerle yapılan savaşa katılmıştır. Hazret-i Ebû Bekir, Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin bir araya getirilip toplanması için kurduğu heyete Hazret-i Mikdâd bin Esved’i de almıştır. 

O devirde yaşasaydınız! 
Hazret-i Mikdâd gittiği her yerde, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîf öğretmeye gayret ediyordu. Mısır’da iken adamın biri, onun yüzüne bakıp, “Resûl-i ekremi gören, bu gözlere ne mutlu!” deyiverdi. Hazret-i Mikdâd biraz da üzülerek şunları söyledi: 
- Sizleri bunu söylemeye sevk eden nedir? O devirde yaşasaydınız, Resûlullaha karşı tavrınızın ne olacağını biliyor musunuz? Allaha yemîn ederim ki, Resûlullah efendimiz, kendisine uymayan ve tasdîk etmeyen pek çok kavimle karşılaşmıştı. 

Hâlbuki Allahü teâlânın sizi bu devirde yaratması sebebiyle, Resûlullahın size getirdiklerini tasdîk ederek, yalnız Allah'ı biliyor ve ona îmân ediyorsunuz. Sizin sıkıntılarınızı başkaları çekti. 

İnsanların azgınlıkları sebebiyle Peygamberler gönderilmiştir. Resûlullah efendimiz, insanların puta tapmaktan başka hiçbir şey tanımadıkları câhiliyet ve vahşet devrinin en şiddetlisinde gönderilmiştir. 

O Kur’ân-ı kerîmi getirdi, onunla hakkı ve bâtılı birbirinden ayırdı. O kadar ki; bir kimse, kalbine îmân yerleştikten sonra, îmân etmeyen babasının, çocuğunun veya kardeşinin küfürde olduğunu görüyor ve karşı duruyordu. 

Kimsenin Cehenneme gitmesine katiyyen sevinmezdi ve îmân etmesini arzûlar, bunun için çırpınır, Cehennemden kurtulmasını isterdi. Bu husûsta Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Furkân sûresi 74. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle duâ etmeyi emretti: “Ey yüce Rabbimiz! Hanımlarımızdan ve çocuklarımızdan gözlerimizi aydın edecek, bizi sevindirecek olanları bahşet.” 

Sevmemi emir buyurdular 
Hazret-i Mikdâd 653 yılında 70 yaşlarında hastalandı. Çok geçmeden Hakkın rahmetine, Resûlünün hasretine kavuştu. Hazret-i Osman buyurdu ki: 
- Ey Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz bizlere bildirdiler ki: 
“... Allahü teâlâ, Eshâbımdan 4 kişiyi çok sevdiğini; benim de, onları sevmemi emir buyurdular. Onlar: Ali, Mikdâd, Selmân ve Ebû Zer’dir...” 

Cenâze namazını bizzat, Hazret-i Osman kıldırdı. 

Hazret-i Mikdâd’ın doğum yeri olan Behrâ, Arab Yarımadası’nın güneyindedir. Kabîlesi diğer kabîlelerle, kan da’vâsı içinde idi. Bu yüzden önce Kinde taraflarına, sonra da Mekke’ye geldi. 

Mekke’de, kendisini çok seven Esved bin Abd-i Yegus, Hazret-i Mikdâd’ı evlâd edindi. Asıl babasının ismi Amr olduğu hâlde, Esved’in oğlu olarak tanındı. 

Hazret-i Mikdâd ilk Müslümanlardandır. Müslüman olduğunu gizlemeyen yedi mücâhidden biri oldu. Mekkeli müşrikler, Peygamber efendimize îmân edip, putlara tapınmaktan vazgeçerek Müslümanlığı yeni kabûl edenlerin hepsine eziyet ve işkence etmeye başladılar. 

Hicrete izin verildi 
İslâmiyeti kabûl eden Hazret-i Mikdâd ve diğer kimsesiz Müslümanları yakalayıp, elbiselerini soydular. Demirden zırhlar giydirerek güneşin altında, kızgın kumların üzerine yatırarak saatlerce, hattâ günlerce, işkenceleri artırarak devam ettiler. 

Müslümanları her gördükleri yerde yakalayıp hapsediyorlar, akla ve hayâle gelmedik işkenceler yapıyorlardı. İşkenceler, sonunda dayanılmaz bir hâl alınca, diğer Müslümanlarla beraber Habeşistan’a hicret etmelerine izin verildi. Mikdâd bin Esved de, Habeşistan’a hicret eden ikinci kâfilenin içinde yer aldı. Peygamberimizin Medîne’ye hicretine kadar orada kaldı. Buradan Medîne’ye döndü. 

Mikdâd bin Esved Medîne’ye gelince, Resûlullah efendimiz, onu haber toplaması için Meke’ye gönderdi. Çünkü Peygamberimiz Mekke’deki müşriklerin durumunu araştırıp, Müslümanlar için ne düşündüklerini öğrenmek istiyordu. Nitekim daha önce Utbe bin Cezvan da, bu maksatla Mekke’ye gönderilmişti. 

İşte bu sıralarda Mekkeli müşrikler, birkaç koldan Medîne’ye akın için hazırlanmışlar, keşfe çıkmışlardı. Hazret-i Mikdâd ile Hazret-i Utbe de bunların arasına sokularak beraberce ilerlediler. Resûlullah efendimiz de tam bu sırada Ubeyde bin Hâris’i keşif için göndermiş olduğundan, bunların ikisi hemen ona iltihak ederek, Medîne’ye döndüler. 

Hazret-i Mikdâd cesûr, gözüpek ve fedâkâr bir Müslümandı. Bütün önemli hâdiselerde, ona vazîfe verilirdi. Hîleyle esîr ve şehit edilen, Hazret-i Hubeyb’in mübârek cesedi, müşriklerin elindeydi. Bunu istemeyen Efendimiz, Hazret-i Ebû Zer ile Hazret-i Mikdâd’ı vazîfelendirdi.Her husûsta, Kur’ân-ı kerîme ve sevgili Peygamberimize uygun hareket ederdi. Kur’ân-ı kerîmi baştan başa ezberlemişti. Hâfız idi. Çünkü Resûl-i ekrem buyurmuştu ki: 

(Kur’ân-ı kerîme sarılınız! Çünkü o şefâ’at eden ve şefâ’ati kabûl edilendir. Kendisine uymayanların yenilmeyen hasmıdır. Kim Kur’ân-ı kerîmin emirlerine uyarsa, Kur’ân-ı kerîm, onu Cennete götürür. 

Kim de Kur’ân-ı kerîmin emirlerine sırt çevirirse, Cehenneme gider. Kur’ân-ı kerîm en hayırlı yolu gösterir. Güzellikleri sayılamaz. Âlimler ona doymazlar. O hakîkate ulaşmak için Allahın sağlam ipidir. Dosdoğru yoldur. Cinlerin Kur’ân-ı kerîmi duydukları zaman, hayretten, “Doğrusu biz, doğru yola götüren, hayrete düşüren bir Kur’ân dinledik ve hemen inandık ve artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız” dedikleri hakîkattir.) 

İnsan kalbi 
Hazret-i Mikdâd bin Esved, herkes hakkında son derece ihtiyatlı konuşurdu. Ancak işlerinin netîcesine bakarak hüküm verirdi. Bu husûsta kendisi şöyle bildiriyor: 

Ben, bir adamın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fena bir şey söylemem! Çünkü buna dâir Resûlullahtan bir şey sorulmuştu da, şu cevâbı vermişti: “İnsan kalbi kadar değişen bir şey yoktur!” 

Cenâb-ı Hak bizleri de, Onlara kavuştursun, âmin.

Ebû Zer-i Gıfârî

Ebû Zer-i Gıfârî, Mekke’nin ticâret yolu üzerinde yaşamakta olan Benî Gıfâr kabîlesindendir. Bunlar Arabistan’da bulunan diğer kabîleler gibi...

Devamını oku...

Ebüdderdâ

Ebüdderdâ hazretleri, Bedir seferi sırasında Müslüman oldu. Önceleri puta tapardı. Bir gün Ebüdderdâ’nın ana bir kardeşi Abdullah bin...
Devamını oku...

Enes Bin Mâlik

Medîneli çocuklar hem koşuyor, hem de sevinçle bağırarak etrafı çınlatıyorlardı:
Resûlullah efendimiz geldi! Kâinâtın efendisi geldi...

Devamını oku...

Erkam Bin Ebi'l Erkam

Hazret-i Erkam'ın ataları, Mekke'nin sayılı zengin ve reisleri idiler. Bu sebeple, eskiden beri saygı ve i'tibâr görürlerdi...

Devamını oku...

Es'ad Bin Zürâre

Resûlullah efendimiz, Mekke'de herkesi îmâna da'vet ediyor, İslâm nûru ile küfür karanlığını aydınlatarak, kalblere...

Devamını oku...

Fâtima Binti Esed

Fâtima binti Esed, İslâmın başlangıcında Müslüman olmuştur. Resulullah efendimiz, İslâmiyeti, önceleri açıktan açığa bildirmedi...

Devamını oku...

Feyruz Bin Deylemî

Feyrûz bin Deylemî San’a’da bulunuyordu. Resûlullahın Peygamberliği haberi oraya ulaşınca, Vebr bin Yuhannis’in teklîfi üzerine Müslüman oldu...

Devamını oku...

Habbâb Bin Eret

Hazret-i Habbâb demirci olup, kılıç yapardı. Peygamber efendimiz onun dükkânına gider, onunla görüşürdü...

Devamını oku...

Haccac bin İlat

Haccac bin İlat'in İslâma girişi şöyle olmuştur...

Devamını oku...

Hâlid Bin Sa'id Bin Âs

Resûlullah efendimiz, İslâmiyeti gizli olarak açıklamaya yeni başlamıştı. Daha birkaç kişi Müslüman olmuştu...

Devamını oku...

Hatice-tül Kübra

Hazret-i Hadice; güzelliği, malı, aklı, iffeti, hayâsı ve edebi ile Arabistan'da büyük şöhreti olan bir hanımefendi idi...

Devamını oku...

Hafsa Binti Ömer

Hazret-i Ömer’in kızı olan Hazret-i Hafsa, önce Huneys bin Huzafe ile evlendi. Huneys ile ilk muhacirlerden olup, önce Habeşistan’a...

Devamını oku...

Hâlid Bin Sa'id Bin Âs

Resûlullah efendimiz, İslâmiyeti gizli olarak açıklamaya yeni başlamıştı. Daha birkaç kişi Müslüman olmuştu...

Devamını oku...

Hâlid Bin Velid

Hâlid bin Velid, Kureyş arasında süvâriliği ve askerliği ile tanınırdı. Bedir ve Uhud savaşlarında henüz Müslüman olmadığından düşman birliklerinden...

Devamını oku...

Halime Hatun

Mekke'nin havası, yeni doğan çocuklara yaramıyordu. Sıhhatli ve gürbüz büyümelerine maniydi...

Devamını oku...

Hamne Binti Cahş

Ası Ümeyme binti Abdülmuttalib’in kızıydı. Aynı zamanda Resulullah efendimizin hanımlarından Zeyneb binti Cahş’ın kardeşiydi...

Devamını oku...

Hansa Hatun

Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel kahramanlık şiirleri söylerdi...

Devamını oku...

Hanzala Bin Ebû Âmir

Hanzala Bedir gazâsında bulundu. O zaman henüz bekârdı. Bedir gazâsından bir müddet sonra Abdullah bin Übey’in kızı Cemîle ile nikâhlandı...

Devamını oku...

Hassan Bin Sabit


Hassan bin Sabit, Müslüman olmadan önce de meşhur şairlerden olup, Sam ve civarında hüküm sürmekte olan Gassani...

Devamını oku...

Hatîb Bin Ebî Beltea

Hazret-i Hâtib, genç yaşında Yemen’den Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir. Buraya yerleşen Hazret-i Hâtib, burada evlenmiş... Devamını oku...

Hubeyb Bin Adiy

Uhud savaşında bazı yakınları ölen müşrikler, Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler...

Devamını oku...

Huzeyfe Bin Yemân

Huzeyfe bin Yemân hazretleri şöyle anlatıyor: 
"Hendek savaşının en şiddetli safhaya ulaştığı bir sırada, bir gece yarısı...

Devamını oku...

Hamza bin Abdülmuttalip

Abdullah ibni Mes’ûd buyuruyor ki: 
Müşriklerden Velîd adında birinin bir putu vardı. Safâ tepesinde toplanırlar...

Devamını oku...

İkrime Bin Ebî Cehil


İkrime bin Ebî Cehil, meşhûr İslâm düşmanı Ebû Cehil’in oğludur. Önce İslâma büyük düşman idi. Mekke’nin fethedildiği gün...

Devamını oku...

İmrân bin Husayn

İmrân bin Husayn, Hayber savaşında Müslüman oldu. Ondan sonraki bütün savaşlarda Peygamber efendimizin yanında ve hizmetinde...

Devamını oku...

Kâ’b Bin Züheyr

Kâ’b bin Züheyr, Müzeyne kabîlesinden olup, onbir şâir yetiştiren bir âileye mensuptu. Babası Züheyr bin Ebî Sülemî ve kardeşi Büceyr de şâir idi...

Devamını oku...

Kâ'b Bin Mâlik

Kâ'b bin Mâlik, babasının tek oğlu olup hâli vakti yerinde idi. Arabistan'ın ileri gelen şâirlerinden biri idi. İslâmiyetin Medîne'de hızla yayılmasından sonra...

Devamını oku...

Katade bin Nu’man

Eshab-ı kiramdan Cabir bin Abdullah şöyle bildiriyor: 
Uhud Harbi sırasında, Katade bin Nu’man, Peygamberimize bir yay hediye etmişti...

Devamını oku...

Meymune Binti Hâris

Hazret-i Meymune, Hazret-i Abbas’ın hanımı Ümm-i Fadl’ın kızkardeşi idi. İlk önce cahiliyye devrinde Mesud bin Amr ile evlenmişti...

Devamını oku...

Mikdâd Bin Esved

Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı başlayacağı sırada, Peygamberimiz Eshâbın ileri gelenlerini toplayıp onlarla istişâre etti. Henüz Müslümanlar çok azdı...

Devamını oku...

Muaviye bin Ebi Süfyan

Hazret-i Muaviye (radıyallahü anh), Peygamber efendimizin kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resulullahın zevcelerinden Habibe validemizin kardeşidir...

Devamını oku...

Muaz bin cebel

Peygamber efendimiz Müslüman beldelerine vâli ve zekât tahsil memurları gönderdiği sıralarda, bir gün sabah namazından sonra Eshâb-ı kirâma dönerek buyurdu ki...

Devamını oku...

Mugire-Tebni Şu’be

Meşhûr Arap dâhilerinden Mugîre der ki: 
Biz Araplar içinde, dînine son derecede bağlı ve Lât putunun hizmetçisi bir kavimdik...

Devamını oku...

Muhammed Bin Mesleme

Bedir savaşından sonra Mekkeli müşriklerin ölüleri hakkında ağıtlar, şiirler söyleyerek müşrikleri kışkırtan, Peygamberimize...

Devamını oku...

Mus'ab Bin Umeyr

Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve zengin bir âilesine mensub idi...

Devamını oku...

Nevfel Bin Hâris

Nevfel bin Hâris, Kureyş kervanını kurtarmak ve Müslümanlarla savaşmak için hazırlanan müşrik ordusuna katılmak istemiyordu.

Devamını oku...

Nu'man Bin Mukarrin

Hazret-i Ömer, Eshâb-ı kirâmı toplayıp sordu: 
- Ben bir ordu teşkil edip, İran üzerine göndermek istiyorum...

Devamını oku...

Osman Bin Maz'ûn

Osman bin Maz'ûn temiz bir yaratılışa sahipti. İslâmdan önce de düzenli ve ağırbaşlı bir yaşayışı vardı...

Devamını oku...

Osman Bin Talhâ

Osman bin Talhâ, Mekke'de Kâbe Kayyımlığı ile vazîfeliydi. Sülâlesi câhiliye devrinde Kâbe'nin hicâbet vazîfesini yapardı... Devamını oku...

Reyhane binti Semun

Peygamber efendimiz Hendek savaşından sonra, 626 senesinde, Medine’nin dışında bulunan ve bir kaleye sığınan Benî Kureyza yahudîlerinin...

Devamını oku...

Ribi Bin Âmir

Hazret-i Ömer'in hilafeti zamanı idi. İslâm adaleti altında müslümanlar, bir taraftan altın devirlerini yaşarken...

Devamını oku...

Sa’d Bin Ubâde

Sa’d bin Ubâde, ikinci Akabe bîatinda Müslüman oldu. O da bu bîatte, Peygamberimizle görüşüp, kendi canlarını ve mallarını korudukları gibi...

Devamını oku...

Sâbit Bin Kays

630 senesinde henüz Müslüman olmamış Benî Temim kabîlesinden 80-90 kişilik bir heyet, Peygamber efendimizin huzurlarına gelerek dediler ki... Devamını oku...

Sa'd Bin Mu'âz

Muhammed aleyhisselâmın bi'setinin onuncu yılı başlarında Medîne'den gelen 12 kişi, Peygamberimizle görüşüp Müslüman oldular...

Devamını oku...

Sa'd Bin Rebî

Sa'd bin Rebî' hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Resûl aleyhisselâmın bi'setinin onbirinci senesinde...

Devamını oku...

Safiyye Binti Abdülmuttalib

Resulullah efendimizin halası olan Hazret-i Safiyye, oğlu Zübeyr ile birlikte müslüman oldu. Oğlu Zübeyr ile birlikte hicret etti...

Devamını oku...

Saîd Bin Âmir

Saîd bin Âmir hazretleri, Yermük savaşından sonra Abbâs bin Ganem'den boşalan Humus vâliliğine ta'yîn edildi. Vâli olmayı pek istemiyordu...

Devamını oku...

Safiyye Binti Huyey

Safiyye binti Huyey, Hayber’de, soyluluğu, güzelliği, iyi ahlâk ve namusluluğu ile herkesçe beğenilirdi. Hayber’de ilk önce meşhur bir şair...

Devamını oku...

Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe

Hazret-i Ebû Bekir zamanında Müseylemet'ül Kezzâb'a karşı yapılan Yemâme gazâsında Muhâcirlerin sancaktarı Hazret-i Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe idi...

Devamını oku...

Seddad Bin Evs

Seddad bin Evs, Medineli ensardan idi. Müslüman bir aile ocağında yetişti. Yaşı küçük olduğu için, Resulullah efendimizin gazalarına katılamadı...

Devamını oku...

Sehl Bin Hanîf

Uhud gazâsında bir ara Müslümanlar geri çekilir, dağılır gibi oldular. Bu sırada hiçbir şey düşünmeyen, sadece Peygamberimizi düşünen...

Devamını oku...

Sehl Bin Sa'd

Sehl bin Sa'd çok genç yaşta olduğundan Peygamberimizle hiçbir savaşa katılamadı, ama ondan, çok ilim öğrendi...

Devamını oku...

Seleme Bin Ekvâ

Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı günlerdeydi. Hudeybiye'de endişeli ve huzursuz bir bekleyiş hâkimdi. Eshâb-ı kirâm, Semüre ağacının altında...

Devamını oku...

Seleme Bin Hişâm

Mekke ufuklarını aydınlatan hidâyet nûru, kalb ve gönüllere yansıyınca, İslâmiyetin şifâ bahşeden berrak menbaına her geçen gün birkaç...

Devamını oku...

Selmân-ı Fârisî

Eshâb-ı kirâmdan olan Selmân-ı Fârisî hazretleri, İslâmiyeti bulmasını ve ebedî saâdete kavuşmasını şöyle anlatmıştır...

Devamını oku...

Sevbân

Hazret-i Sevbân aslen Yemenliydi. Esîr olarak satılıyordu. Peygamberimiz esâret parasını vererek onu satın aldı...

Devamını oku...

Sevde Binti Zem'a

Hazret-i Sevde, amcasının oğlu Sekran bin Amir ile ilk evliliğini yapmıştı. İslâmiyetin geldiği ilk yıllarda; kocası Sekran ile iman ederek müslüman oldular...

Devamını oku...

Süheyb-i Rûmî

Ka'be-i muazzamanın güneyinde, yüksekçe bir yerde, Hazret-i Erkam'ın evi bulunuyordu. Ka'be'ye güney tarafından gelmek isteyen...

Devamını oku...

Sümâme Bin Üsâl

Hicretten sonra Medîne'de İslâmiyet hızla yayılıyordu. İslâm güneşi gittikçe daha fazla insanı hidâyet nuru ile aydınlatıyordu...

Devamını oku...

Sürâka Bin Mâlik

Peygamber efendimize, Peygamberliğinin bildirildiğinin 13. senesinde, Kureyş müşrikleri, Peygamber efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak için kesin...

Devamını oku...