Şükür nedir? (2)

Şükür nedir? (2)

Sayılamayan nimetler
Sual:
 Çok sıkıntıları olan bir Müslümanın, yine de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Müslüman olmak en büyük nimete sahip olmak demektir. Bu nimete ne kadar şükretsek azdır. Müslüman olan, nimetler içindedir. Allahü teâlâ, (Rahmetim gazabımı aştı) buyuruyor. (Deylemi)

Bu bakımdan, her işte müminin kârı çok olur. Birkaç örnek verelim:
1- Günahlar bire bir yazılırken, sevablar en az bire on yazılır. Bire yedi yüze kadar çıkar, hatta daha da fazla karşılık verilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir iyilik yapana on katı sevab verilir. Bir kötülük ise ancak misliyle [bire bir] cezalandırılır. Kimseye haksızlık yapılmaz) [Enam 160]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İyilik yapmak isteyip de yapamayana, Allahü teâlâ, tam iyilik etmiş gibi sevab yazar. Eğer o iyiliği yaparsa on, yediyüz misli ve çok daha fazla sevab yazar. Eğer kötülüğe niyet eder de yapmazsa, tam bir sevab yazar. O kötülüğü yaparsa, sadece bir günah yazar.) [Buhari]

2- İyilik yapmaya imkânı olmayan bir mümin samimi olarak, (Şu dağ altın olsa da, herkese dağıtsam) diye düşünse sanki dağıtmış gibi sevaba kavuşur, ama imkânım olsa şöyle hırsızlık ederdim, şöyle günah işlerdim diye düşünse, o günahları işlemedikçe günah yazılmaz. Hatta günah işlemeye karar verip sonra Allah rızası için vazgeçse, sevab da alır.

3- Mümin hastalanıp ibadet edemez hâle gelince, ona yine lütuflar yağmaya başlar. Hastayken doğru dürüst yapamadığı amellere daha çok sevab kazanır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin, hastalanıp ibadet edemeyince, Allahü teâlâ, günahları yazan soldaki meleğe, “Onun günahlarını yazma” emri verir. Sevabları yazan sağdaki meleğe de, “Ona sıhhatliyken yaptığı amellere verilen sevabların en güzelini yaz, ben onun durumunu bilirim ve onu ben bu hâle getirdim” buyurur.) [İbni Asakir]

4- İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah akşam değişir. Eğer kul sabah ve günün sonunda iyi iş işlemişse, aradaki günahlara bakılmadan affedilir. Bu ne büyük bir ihsandır! Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Melekler, insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu Ya’la]

5- Sevab veya günah yazılırken de melekler mümine lütufta bulunur. Mümin, birkaç günah işler, sağdaki âmir olan melek soldakine günahları yazdırmaz, (Biraz bekle, belki bir iyilik) işler der. Kul bir iyilik işleyince, şimdi yazalım der. Bir iyiliğe on sevab verilir. O kişi üç günah işlemişse, 10’dan 3’ü çıkar, geriye 7 sevab yazılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Sağdaki melek, soldaki meleğin âmiridir. Kul, bir iyilik yapınca, on sevab yazar. Kötülük yapınca, sağdaki melek, soldaki meleğe, bekle der. O da, 6 saat bekler. Eğer kul istigfar ederse, hiç günah yazmaz. İstigfar etmezse, tek bir günah yazar.) [Taberani, Beyheki]

6- Dört rekâtlık namazda yanılıp üç mü, dört mü kıldım diye şüphelenince, üç kabul eder, bir rekât daha kılar. Secde-i sehv eder. Peygamber efendimiz, böyle yapan kimse için, (Eğer beş rekât kılmışsa, melekler bir rekât daha ekleyip o namazı altı rekât olarak yazarlar) buyuruyor. (Müslim)

Bir rekât fazla kıldığı namaz boşa gitmiyor, yanına bir daha eklenerek iki rekât namaz olarak takdim ediliyor. Hep böyle, müminin lehine hareket edilmektedir. Bir kimse Allah’a bir adım yaklaşırsa Allahü teâlâ ona on adım yaklaşıyor. Hep nimet içindeyiz.

7- Allah dostlarını, sadece seven bile kurtulur. Silsile-i aliyye büyüklerinden, Kâbe-yi şerifi görünce, (Yâ Rabbi, bizi seveni dostun yap) diye dua edenler oldu ve bu duaları kabul oldu. Demek ki, bu büyükleri seven kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Dini sual sormakla dört kişi sevabda ortaktır: Sual soran, cevap veren, dinleyen ve bunları sevenler.) [Ebu Nuaym]

Gazetede, maillerde bunları okuyanlar, radyoda ise dinleyenler de sevaba ortak olur. Bir de, bir kimse gazete alamıyordur yahut bilgisayarı, maili yoktur, okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur, fakat (Gazete alsaydım veya bilgisayarım olsaydı da, bu sual ve cevapları okusaydım) yahut radyoda konuşulurken (O saatte müsait olsaydım da dinleseydim) diyordur. Böyle diyenler de, diğerleri gibi sevaba kavuşur. Mesela, Osman Ünlü hoca konuşuyor, bir mazeretle dinleyemeyen biri, (Ne iyi, suallere nakle uygun cevap veriliyor, Osman hocadan ve ona bu imkânı verenlerden Allah razı olsun) derse, yine sevaba ortak olur.

8- Yatağa abdestli giren, ölürse şehit olur. Namaza kalkmak yahut ertesi gün faydalı işler yapmak niyetiyle uyuyanın uykusu ibadet olur. İki hadis-i şerif meali:
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]

(Oruçlunun uykusu ibadettir.) [Deylemi]

9- Ramazan ayına kavuşmak büyük nimettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Ramazanın ilk gecesi, müminlere rahmet eder. Rahmetle baktığı kuluna da artık hiç azap etmez. Ramazanın son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder) [Beyheki] (Allahü teâlânın sıfatları da ebedî olduğu için, razı olması, affetmesi de ebedîdir. Bir defa rahmetle bakarsa, bir defa affederse, artık ona hiç azap etmez.)

10- Camiye giren bile nimete kavuşuyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Camiye giren, o andan itibaren namazda sayılır.) [İbni Ebi Şeybe]

11- Cuma günü ölen bile kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cuma günü ölen mümin, şehit olur ve kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym]

12- Ömründe bir kere günahtan sakınan, sonunda Cennete gider. Bir hadis-i şerif meali:
(Ömründe bir kere Allah’ı anan veya Ondan korkan Mümin, Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]

13- İman eden kâfirin, kâfirken yaptığı iyilikler boşa gitmediği gibi, yaptığı bütün günahları da affolur, hatta sevaba çevrilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allahü teâlâ, kâfirken tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin seyyiatını hasenata [günahlarını sevablara] çevirir. Allah çok affedici ve çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70]

Allahü teâlâ, (Affettiğim kimseyi artık asla kınamam) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]

14- Rabbimizin affetmediği günah yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, [iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]

15- Allahü teâlâ, âhirette bile, yapılan cömertlikten veya başka iyilikten dolayı kulunu affeder. Mahşer günü bir tek sevabı kalan mümin, bunu tek sevaba ihtiyacı olan başka mümine bağışlayınca Allahü teâlâ, ikisini de Cennete koyar. Cehennemden sorgu için çıkarılan bir kimseye, (Haydi tekrar Cehenneme) dendiği zaman, o mümin, ayağındaki zincirlerle koşarak Cehenneme gider. Cehenneme gidilirken koşulur mu diye sorulduğu zaman, (Dünyada ne başımıza gelmişse, söz dinlememekten ileri gelmiştir, bari burada söz dinleyeyim diye koşuyorum) der. Bu söz Allahü teâlânın hoşuna gider ve onu Cennete götürün buyurur.

Teşekkür ve şükür
Sual: (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olamaz) 
hadis-i şerifindeki insanlara teşekkürden maksat nedir?
CEVAP
(Bize gelen nimete vesile olan kimseye teşekkür etmedikçe, o nimet için yapacağımız şükrü Allahü teâlâ kabul etmez) demektir. Mesela, evi olmayan bir fakire, hayırsever bir zengin bir ev hediye etse, o fakir de zengine teşekkür etmeyip sadece, (Yâ Rabbi, bana ev nasip ettiğin için sana şükrederim) dese, yetmez, bu nimete vesile olan şahsa da teşekkür etmesi gerekir.

Nimete şükür
Sual:
 Nimetlere şükretmenin kısa yolu varsa nedir?
CEVAP
Dinî hususlarda kendimizden üstün olana bakıp kibirlenmemek, dünyalık hususlarda ise kendimizden aşağıda olana bakıp bizdeki mevcut nimetlere nankörlük etmemek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dinde kendinizden yukarıda olana bakın, aşağı olana bakmayın, yoksa kendinizi beğenip, helâk olursunuz. Dünyalık hususunda da, kendinizden yukarıda olana bakmayın, yoksa nankörlük edersiniz. Kendinizden aşağı olana bakın ki nimete şükredesiniz.) [Ey Oğul İlmihali]

Şükür mü, sabır mı?
Sual: (Allah’ın nimetlerini yiyip, şükredenin sevabı, oruç tutup sabredenin sevabından az değildir)
 hadis-i şerifinde, şükretmek, neden oruç tutup sabretmekten daha sevabdır? Oruç tutup sabreden çok sıkıntıya katlanır, ama şükretmek daha kolay değil mi?
CEVAP
Hamd,
 bütün nimetleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek demektir.

Şükür, bütün nimetleri İslamiyet’e uygun kullanmak demektir. Yani Allah’ın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, gizli açık Allah’a itaat edip günahlardan kaçınmaktır. Kişi, Rabbinin verdiği nimetleri günaha vasıta kılarsa şükretmiş olmaz, nankörlük etmiş olur. Şükrün esası, nimetlerin sahibini bilmek, bunu kalble tasdik edip dille söylemektir.

Büyüklerin söyledikleri gibi, Horasan’ın köpeklerini de aç bıraksanız, sabretmiş olurlar. Şükretmekse, çok zordur. Onun için Kur’an-ı kerimde, (İnsanların çoğu şükretmez, şükredenler azdır)buyuruluyor. Her uzvun şükrü vardır:
1- Ellerin şükrü: Harama el uzatmamak, helal olan şeyleri tutmak,
2- Dilin şükrü: Yalan, gıybet, iftira, fuhuş söz gibi kötü şeylerden uzak durmak, hayır söylemek ve Allahü teâlâyı zikretmek,
3- Gözlerin şükrü: Harama bakmamak, Müslümanların kusurlarını görmemek ve her şeye ibretle bakmak,
4- Kulakların şükrü: İyi şeyler dinlemek, kötü şeyleri, çalgıları dinlememek, söylenilen ayıpları duymamak,
5- Burnun şükrü: Haram şeyler koklamamak, helal olanları koklamak,
6- Ayakların şükrü: Kumarhane, meyhane gibi kötü yerlere gitmemek; camiye ve salih akrabaları, diğer salih zatları ziyarete gitmek,
7- Fercin şükrü: Zinadan, livatadan uzak durmak, nikâhlı eşle beraber olmak,
8- Midenin şükrü: Haram lokmadan sakınmak, helal şeyleri yiyip içmek,
9- Kalbin şükrü: Kibir, ucb, suizan, öfke, riya, kin, haset, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplanmaktan korkmak, övünmek gibi şeylerden kaçmak; ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, merhamet, mürüvvet, hüsnüzan etmek gibi güzel vasıflara sahip olmak, yani kötü sıfatlardan kurtulup güzel huylarla süslenmek,
10- Bedenin şükrü: Oruç tutmak, namaz kılmak ve bedenle yapılan ibadetleri yapmak.

Diğer şükürlerden bazıları:

Allah’ı tanımanın şükrü: Bildirdiği emir ve yasaklara riayet edip hubb-i fillah ve buğd-i fillah üzere olmak, yani sevdiklerini sevip düşmanlarına düşman olmak ve ayrıca çok elhamdülillah demektir.
Peygamberi tanımanın şükrü: Ehl-i sünnet itikadı üzere olup sevdiklerini ve onu sevenleri sevmek, sevmediklerini ve onu sevmeyenleri sevmemek, sünnetiyle amel etmektir.
Bir büyüğü tanımanın şükrü: Eserlerini okumak, okutmak ve yaymak, talebeleriyle birlik beraberlik içinde olmaktır.
İmanın şükrü: Doğru iman bilgilerini Allahü teâlânın diğer kullarına ulaştırmak, hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak. Yani sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir.
Aklın şükrü: Aklı dinin emrettiği şekilde kullanmaktır.
İlmin şükrü: Bildiğiyle amel etmek ve emr-i maruf yapmaktır.
Sağlığın şükrü: Oruç tutmak, bedeni günah olan yerlerde hırpalamamak, dinin emrettiği yerlerde kullanmaktır.
Malın şükrü: Zekât, sadaka vermek, hayır hasenat yapmaktır.
Evin şükrü: Evde günah olan işler yapmamak ve misafir ağırlamaktır.
Arabanın şükrü: Faydalı hizmetlerde kullanmaktır.
Mesleğin şükrü: Mesleği dine uygun şekilde kullanmaktır.
Eşin şükrü: Haklarına riayet etmek ve onu üzmemeye çalışmaktır.
Evladın şükrü: Güzel bir isim koymak, akikasını kesmek ve İslam terbiyesi üzere yetiştirmektir.
Dertten kurtulmanın şükrü: Şükür secdesi yapmak veya şükür namazı kılmaktır.
Günün şükrü: (Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve lekeş-şükr) diyen gündüzün şükrünü yerine getirir. Akşam (Mâ esbaha) yerine (Mâ emsâ) diyerek okuyan da gecenin şükrünü yerine getirmiş olur.
İbadet etmenin şükrü: Sabah akşam yüz kere, (Sübhanallahi ve bi-hamdihi sübhanallahil’azîm) demektir.
Bütün nimetlerin şükrü: Bütün nimetlerin, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduklarını düşünerek İslam’ın beş şartını kusursuz yerine getirmektir. Bunun için, şu üç hususa riayet etmelidir:
1- Ehl-i sünnet itikadına göre itikadı düzeltmek,
2- İslamiyet’i Ehl-i sünnet âlimlerinin ilmihal kitaplarından öğrenip bunlara uymak,
3- Tasavvuf büyüklerinin yolunda, kalbi ve nefsi temizlemektir.

Şükretmek nasıl olur?
Sual:
 Allah’a şükretmek ne demektir, nasıl yapılır?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri (Allah’a şükretmek, Ona inanıp, emir ve yasaklarına riayet etmekle olur) buyuruyor. (3/41)

Bir âyet-i kerime meali de şöyle:
(Ya Musa, sana verdiğim emir ve yasaklara sarıl da, şükredenlerden ol!) [Araf 144]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) [Beyheki]

Kur’an-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz.
1- Resulullah’a itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz.
2- Ana, babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz.
3- Zekât verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. (Tefsir-i Mugni)

Şükreden kurtulur. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’a iman edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap etsin?) [Nisa 147]

Şükredenin kazancı nedir? İki âyet-i kerime meali:
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım.) [İbrahim 7]

(Biz şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.) [Âl-i İmran 145]

Şükür bu kadar önemliyken, şükredenler azdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]

Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İslam’ın beş şartını yerine getiren, nimetlere şükretmiş olur. Şükreden de, Cehennem azabından kurtulur. Salih amel, İslam’ın beş şartıdır.İslam’ın bu beş temelini, bir kimse hakkıyla kusursuz yaparsa, Cehennemden kurtulur; çünkü bunlar, salih işler olup, günahlardan ve çirkin şeylerden korur. Bir âyet-i kerime meali:
(Kusursuz kılınan bir namaz, insanı kötü işlerden korur.) [Ankebut 45] (1/304)

Şükrün önemi hakkında iki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, emniyet ve hidayet üzere olur.) [Taberani]

(Şu üç şey iman alametidir: Belaya sabır, nimete şükür, kazaya rıza.) [İhya]

Allah’ı anmak
Sual:
 İbadet edebilmek, Allah’tan bir nimet midir? Şükretmek gerekir mi?
CEVAP
Her şey Allahü teâlâdandır. Nimetlerine şükretmek gerekir. Mesela Allahü teâlâyı anmak da bir ibadettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’ı anmak, Allah’ın bir nimetidir. Onun şükrünü eda edin!)[Deylemi]

Şükür nimeti
Sual:
 Doğuştan nimetlere kavuştuğumuz gibi, sonradan da, sayılamayacak kadar maddî ve manevî çeşitli nimetlere kavuşuyoruz. Nimet çok olunca şükür hatırımıza gelmiyor. Şükretmediğimiz için vebali oluyor mu?
CEVAP
Elbette, vebali olur. Bir hadis-i şerifte, (Sizin günah işlemenizden çok, nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir) buyuruldu. (İbni Asakir)

Eğer şükredilmezse, hem nimet elden alınır, hem de nankörlüğün cezasını çekeriz. Şükredersek, hem sevaba kavuşuruz, hem de nimetin yok olmasını önlemiş oluruz. İki hadis-i şerif şöyledir:
(Bir kimse, Allahü teâlânın kendine verdiği nimete Elhamdülillah derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, sevabı artırılır. Üçüncü defa derse, günahları affolur.) [Beyhekî]

(Nimete hamd etmek, o nimetin elden çıkmasına karşı bir garantidir.) [Deylemî]

Hâline şükretmek
Sual: 
Her türlü belaya uğrayan kimsenin, yine sabretmesi mi gerekir?
CEVAP
Elbette sabretmesi gerekir. Beterin beteri olduğunu düşünerek her hâlimize şükretmeliyiz. Sabretmezsek elimize ne geçecek ki?

İsa aleyhisselam, cüzzamdan etleri dökülmüş, gözleri kör olmuş, her tarafı perişan yatalak ve fakir bir genç hastanın, (Çoklarını müptela ettiği dertlerden beni koruyan Allahü teâlâya hamdolsun) dediğini işitince, (Sana gelmedik belâ mı var da, böyle dua ediyorsun?) buyurdu. Hasta genç, (Ben iman ve marifet sahibiyim, kalbimde dünya ve para sevgisi yok) dedi. Hazret-i İsa, (Doğru söyledin) buyurarak elini hastanın vücuduna sürdü. Gözleri açıldı, vücudunu kaplayan hastalık da hemen geçti. Eskisinden daha güzel bir genç oldu. (Eskiden günah işleyecek durumda değildim. Şimdi bu yakışıklı hâlimle günah işlersem felaket olur) diye korkmaya başladı. Fakat Hazret-i İsa ile birlikte sağ salim uzun müddet yaşadılar.

Nimeti göstermek
Sual: (Allahü teâlâ, sana bir mal verince, bu nimetin eserinin senin üzerinde görülmesini sever) 
hadis-i şerifi, maddî şeyler için midir, yoksa manevî şeyler de buna dâhil midir?
CEVAP
Elbette dâhildir. Manevî nimetler, mal mülk gibi maddî nimetlerden daha büyüktür. Mesela iman nimeti, malla mülkle ölçülmez. İman nimetinin şükrünü göstermek gerekir. Allahü teâlâ, (Nimetlerime şükrederseniz arttırırım) buyuruyor. Şükrün dereceleri var. Allahü teâlâ, (Ey, imanla şereflenen müminler, iman nimetinin şükrünü ifa edebilmek için birbirinizi seviniz!) buyuruyor. Ana babadan, kardeşten daha çok sevmek gerekir. Hele, ana baba bu yolda ise, elbette onları da böyle sevmek gerekir. İman şükrünü yerine getirmek için insanların Cehennemden kurtulmasına çalışmak gerekir. Bunu da güler yüzle, tatlı dille yapmalı, dini doğru olarak öğreten kitapları ucuza satarak veya ücretsiz dağıtarak, milletin imanını korumaya çalışmalıdır.

İman nimetine şükretmek için dua da etmek gerekir. Mesela abdeste başlarken okunan şu duayı, kim okursa, iman nimetine şükretmiş olur.
(Elhamdülillahi alâ dînil islâm ve alâ tevfîkil îmân ve alâ hidâyetir-rahman.)

İmanının sağlamlaşması için bu duayı okumalı. Çünkü şükredince nimet artar. İman artmaz, ama kuvvetlenir. Diğer nimetlerine şükredince artar, imana şükredince sağlamlaşır, kuvvetlenir.

“Nasılsın” diyene “elhamdülillah” denmez mi?
Sual: 
Yeni türeyen bazı kimseler, (Nasılsın diyene elhamdülillah denmez, şükürler olsun demek gerekir) diyorlar. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Elhamdülillah denmez demek çok yanlıştır. Elhamdülillah diyerek hamd etmek çok uygundur. Hamd ile şükür arasında bazı farklar vardır:
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun olarak kullanmak demektir. Yani, hamd kalb ve dil ile; şükür ise fiilen yapılır.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Çünkü şükretmekte nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Çünkü Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler gibi güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükür ise nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, ihsan bitince şükür de kalmaz. (2/33)

Demek ki, şükür sadece nimet verildiği zaman oluyor. Hamd ise, nimet de olsa, sıkıntı da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu memnuniyetle karşılamaktır. Bu, çok kıymetli bir şey ise de, böyle her zamanda hamd eden azdır.

Vermek istemeseydi
Sual:
 İmam-ı Rabbani hazretleri, (Allah, vermek istemeseydi, istek vermezdi) buyuruyor. Benim uygunsuz bir kızla evlenme isteğim var. Bir de, bende çeşitli günahları işleme isteği mevcuttur. Bu istekleri Allah bana vermeseydi elbette ben bunları istemezdim. Bu istekleri Allah verdiği için, benim bunları işlemem günah olmaz, değil mi?
CEVAP
Oradaki istek, günah işleme isteği değil, Allah'a kavuşma isteğidir. O yazının tamamı şöyledir:
(Allahü teâlâ, kendini aramak arzusunu arttırsın. Ona kavuşmaya mani olan şeylerden sakınmak nasip eylesin! Allahü teâlâyı istemekte, Onun için yanıp yakılmakta olduğunuzu bildirdiği için, çok hoşa gitti. Çünkü istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demektir. Büyükler, (Vermek istemeseydi, istek vermezdi) buyuruyor. İstek nimetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebep olacak şeylerden sakınmalı. İsteğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmeli. Bu nimetin elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna şükretmektir. Çünkü İbrahim sûresinin yedinci âyetinde mealen, (Nimetlerime şükrederseniz, elbette arttırırım) buyuruldu.) [m. 61]

Günah işlemek Allah'a kavuşmaya mani olur. Allah'a kavuşmaya mani olan şeylerden sakınmak ve Ona kavuşma isteğine şükretmek gerekir.

Nimetin bedeli
Sual: (Nimetin bedeli Elhamdülillah’tır)
 hadisi gereğince, elde ettiğimiz bir şey için Elhamdülillah demekle o nimetin bedeli ödenmiş olur mu?
CEVAP
Ne maksatla Elhamdülillah dediğine bakılır. Mesela bir kimsenin eline bir miktar para geçse, onunla şarap alıp içse, (Elhamdülillah, elime para geçti, şarabımı alabildim) dese, nimetin şükrünü eda etmiş olamaz. O nimeti, dinimizin emrettiği yerlerde kullanırsa, ancak o zaman şükretmiş olur.

Çok şükür Elhamdülillah
Sual: 
(“Çok şükür Elhamdülillah” demek yanlıştır. Çünkü hamd etmekle şükretmek aynıdır) deniyor. Böyle söylemenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Hiç mahzuru olmaz, aksine iyi olur. Şükürle hamd arasında fark vardır:
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanıp söylemek demektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun olarak kullanmak demektir. Yani hamd dille, şükür bedenle yapılır. Bir örnek verelim:
Sağlıklı bir kimse, (Elhamdülillah sağlığım yerindedir) derse hamd etmiş olur. Sağlığını dinin emrine uymakta kullanırsa şükretmiş olur. Sağlığını günah işlemekte yıpratırsa, şükretmemiş, nankörlük etmiş olur.

Şükürle hamd etmenin farklı bir tarifi daha vardır. Bu konuda İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Çünkü şükretmekte nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler gibi güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükürse nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, ihsan bitince şükür de kalmaz. (2/33)
Demek ki, şükür sadece nimet verildiği zaman oluyor. Hamd ise, nimet de olsa, sıkıntı da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu memnuniyetle karşılamaktır.

Yine İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, (Allahümme mâ esbaha bi min nimetin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerike leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükür” duasını sabah okuyan, gündüzün, gece okuyan da, o gecenin şükrünü ifa etmiş olur) buyurulmuştur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)

Bu duada da, (Sana hamd ve şükrediyoruz) deniyor. Hamd ve şükür aynı mânada olsaydı beraber kullanılmazdı. İkisi yakın mânada bile olsa, (Çok şükür Elhamdülillah) demenin hiç mahzuru olmaz.

Vücudun zekâtı
Sual: 
Bütün uzuvlarım yerli yerinde. Bir hastalığım yok. Aklım ve imanım da var. Bunların şükrünü nasıl yaparım? Büyük ve güzel bir evimiz de var. Evin şükrü nasıl olur?
CEVAP
İslam’ın beş şartına uyan, her türlü şükrü yapmış olur. Beden için ayrı bir şükür de vardır. Bir hadis-i şerif:
(Her şeyin zekâtı vardır, vücudun zekâtı da oruçtur.) [İbni Mace]

Demek ki oruç tutarsak, vücudumuzun zekâtını ödemiş, şükrünü yapmış oluruz. Başka bir hadis-i şerifte, (Oruç tutan sağlıklı olur)buyuruluyor. (İbni Mace)

Ev için ayrı bir şükür de vardır. Bir hadis-i şerif:
(Her şeyin bir zekâtı vardır. Evin zekâtı ise, misafir odasıdır.) [A. Rifaî]

Misafir kabul eden kişi, evinin şükrünü yerine getirmiş olur. Bir hadis-i şerifte, (Misafir girmeyen eve, melekler de girmez) buyuruluyor. Melek girmeyen eve şeytan girer. O hâlde misafiri nimet bilmeli. Misafirin gelmesi maddî ve manevî yönden çok faydalıdır. Misafir gelen evde hayır ve bereket olur. Misafir rızkıyla gelir. Üstelik ev halkının mağfiretine sebep olur.

Her nimeti gönderen, Allahü teâlâdır
Herkese her nimeti gönderen, her şeyi var eden, ancak Allahü teâlâdır. Her varlığı, her ân varlıkta durduran Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lütfu ve ihsânıdır. Hayatımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep Ondandır. Saymakla bitirilemeyen çeşitli nimetleri, iyilikleri gönderen hep Odur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabul eden, dertleri, belâları gideren hep Odur. Rızıkları yaratan ve ulaştıran yalnız Odur. İhsânı o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin rızkını kesmiyor. Günâhları örtmesi o kadar çoktur ki, emrini dinlemeyen, yasaklarından sakınmayanları, herkese rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmus perdelerini yırtmıyor. Affı ve merhameti o kadar çoktur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azap vermekte acele etmiyor. Nimetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Kimseden bir şey esirgemiyor. Bütün nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saâdet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvik buyuruyor. Cennetteki sonsuz nimetlere ve kendi rızasına, sevgisine kavuşabilmemiz için, Sevgili Peygamberine uymamızı emrediyor.

Allahü teâlânın nimetleri güneş gibi meydandadır. Başkalarından gelen iyilikler, yine Ondan gelmektedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, yine Odur. Bunun için, her yerden, herkesten gelen nimetleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetçiden emânet ve fakîrden sadaka istemeye benzer.

İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya, gücü yettiği kadar şükretmesi, insanlık vazîfesidir. Aklın emrettiği bir vazîfe, bir borçtur. Allahü teâlâya yapılması icap eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü insanlar, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, ayıplardan, kusurlardan, uzaktır.

İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalp, dil ve bedenle yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun Sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazîfelerine İslâmiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez...

Sual: Şükür secdesi diye bir secde var mıdır varsa niçin ve nasıl yapılır?
Cevap: Şükür secdesi de, tilâvet secdesi gibidir. Kendisine nimet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için secde-i şükür yapması müstehabdır. Secdede önce, Elhamdülillah denir, sonra, secde tesbihini okur. Namazlardan sonra şükür secdesi yapmanın mekruh olduğu, Mektûbât-ı Ma'sûmiyye’de de yazılıdır. Cahillerin sünnet veya vacip sanacağı mubahları yapmak da, tahrimen mekruhtur. Bid'at hasıl olmasına sebep olur.

Sual: Allahın verdiği nimetlere şükür hususunda, öncelik nedir, hangi nimetler ön plandadır?
Cevap:
 İslâm âlimleri, insanların Allahü teâlâya karşı şükür borcunu nasıl yapacağı hususunu, öncelikli olarak hangi nimetlere şükredileceği konusunu farklı farklı bildirmişlerdir. Bazılarına göre, birinci vazife, Allahü teâlânın varlığını düşünmektir. Bazılarına göre, nimetlerin Ondan geldiğini anlamalı, dil ile hamd, şükür ve sena etmelidir. Bazılarına göre, birinci vazife, Onun emirlerini yapmak, yasaklarından, haramlarından sakınmaktır. Bir kısmı da, insan önce kendini temizlemeli, böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalıdır, dedi. Bazıları, insanları irşad etmeli, doğru, salih olmalarına çalışmalıdır, dedi. Bazıları da, insanın belli bir vazifesi olmaz, her insanın kendine göre, başka başka vazifeleri ve öncelikleri olur, dedi.

Sual: Allaha şükretmek, sadece elhamdülillah demekle mi olmaktadır?
Cevap:
 Şükür, Allahü teâlânın verdiği bütün nimetleri, Onun bildirdiği yani İslâmiyete uygun olarak kullanmak demektir. Nimet ise, faydalı şey demektir. Nimetler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılıdır. Ehl-i sünnet âlimleri, meşhur olan dört mezhebin âlimleridir.

Şükredilirse, nimetler artar
Sual: Bir insan veya bir millet kavuştukları nimetin kıymetini bilmezlerse, bu nimetler onların elinden gider mi?
Cevap:
 Allahü teâlâya şükretmek, Onun dinini kabul etmek, emrettiklerini yapmak, yasak ettiklerinden de sakınmak demektir. Nimetin kıymeti bilinmeyince, elden gider, şükredilince elde kalır ve artar. Sûre-i İbrahimin 7. âyetinde mealen;
(Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette arttırırım)buyurulmaktadır.

Peygamberlerin bildirdikleri emir ve yasaklar, insanlar için birer rahmettir, iyiliktir. Bu emir ve yasaklar, inkar edenlerin söyledikleri gibi, külfet, eziyet olmadığı gibi akla da aykırı değildir. İyilik edenlere, şükretmek yani, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinin bildirdiği hükümler, bütün nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen Allahü teâlâya karşı, şükrün nasıl yapılacağını göstermektedir. Ayrıca dünyanın, hayatın düzeni, cenab-ı Hakkın bu emirlerini yapmakla ve yasak ettiklerinden de sakınmakla mümkün olur. Eğer Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haram etmesi olmasaydı, nefisleri, keyifleri peşinde koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, karışıklıklar hasıl olur, saldıran da, karşısındakiler de, zarar görürlerdi.

İnsanların, Allahü teâlânın emir ve yasaklarından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, sıkıntı ile kıvrandıkları hep görülmüştür. Teknoloji, akıllara hayret verecek şekilde ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, sıkıntının azalmadığı hatta arttığı görülmektedir. Allahü teâlâ, insanların saadetlerine sebep olan şeyleri emretti, felaketlerine sebep olanları da yasak etti. Dinli olsun, dinsiz olsun, bir kimse bilerek veya bilmeyerek, bu emir ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve huzur içinde yaşar. Eğer iman ederse, ahirette de, ebedi saadete kavuşur.

Bir kimse, Allahü teâlânın ihsan ettiği nimetlerin kıymetini bilir, buna göre yaşar, kendinde bir değişme olmazsa, bu kimseye verilen nimetler, onda hep kalır hatta artar. Bu hal, bir insan için olduğu gibi cemiyet ve milletler için de aynıdır. Nitekim Ra’d sûresinin 11. âyetinde mealen;
(Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hâllerini değiştirmez) buyurulmuştur.

Sual: Hamdetmek ne demektir, ne anlamda ve niçin söylenmektedir?
Cevap:
 Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemek demektir. Hamd, Elhamdülillah demektir. Bunun anlamı, herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle hamd ederse, bu hamd ve senaların, metihlerin, övmelerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır demektir.

Nimetlerden mahrum kalmanın sebebi
Sual: İnsanlardan bazılarının, Allah tarafından gönderilen nimetlere kavuşamamasının sebebi ne olabilir?
Cevap:
 Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Muktûbât kitabında, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın feyizleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızık, hidayet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir. Kullarının günahlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı gelenlerin, günah işleyenlerin rızıklarını kesmiyor. Dünya için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor. Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle, insanlardadır. Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır. Güneş, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaştırır; biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir.

İnsanların, Allahü teâlâdan gelen nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, nimetler içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda nimet olarak görülenler, hakikatte azab ve felaket tohumlarıdır. Mekr-i ilâhî ile yani Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. O kimseleri harap etmek ve daha ziyade azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Mü'minûn suresinin 56. âyetinde mealen, (Kâfirler, mal ve çok evlat gibi dünyalıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime inanmadıkları ve din-i islâmı beğenmedikleri için, onlara mükafat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet olduğunu anlamıyorlar) buyurulmuştur. O hâlde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep haraplıktır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir an evvel helake sürükler. Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmaktan korusun!”

Allahü teâlâya karşı şükür borcu
Sual: Şükür nedir ve insan, Allahü teâlâya karşı lazım olan şükür borcunu nasıl ve ne şekilde yapmalıdır?
Cevap:
 Allahü teâlâya şükretmek, Onun dinini kabul etmek ve İslâmiyetin ahkamını, bildirdiği hükümleri yapmak, yerine getirmek demektir. Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek demektir. Şükür; bütün nimetleri İslâmiyete uygun olarak kullanmaktır. İslâm âlimlerinden bazısı şükrü, Allahü teâlânın varlığını düşünmek; bazısı nimetlerin Ondan geldiğini anlamalı ve dil ile hamd ve sena etmeli; bazısı, Onun emirlerini yapmak, haramlarından sakınmak; bir kısmı da, insan önce kendini temizlemeli, böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalı ve bazısı da, insanları irşad etmeli, doğru, salih olmalarına çalışmalı diye tarif etmişlerdir.

Sonra gelen İslâm alimleri de buyuruyor ki:
“İnsanın Allahü teâlâya karşı vazifesi üçe ayrılır:
Birincisi, bedeni ile yapacağı işlerdir ki, namaz, oruç gibi.

İkincisi, ruhu ile yapacağı vazifedir ki, doğru itikat etmek, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, inanmak.

Üçüncüsü, insanlara adalet yapmakla, Allahü teâlâya yaklaşmaktır. Bu da, emaneti muhafaza, insanlara nasihat etmek, evvela İslâmiyeti öğretmekle olur.”

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, ibadet üçe ayrılır: Doğru itikat, doğru söz ve doğru iş. Bunlardan son ikisinde, açık olarak emredilmemiş olanlar, zamana ve şartlara göre değişir. Allahü teâlâ, Peygamberleri vasıtası ile değiştirir. İbadetleri, insanlar değiştiremez. Peygamberler ve bu Peygamberlerin vârisleri olan, Ehl-i sünnet mezhebinin âlimleri, ibadetlerin çeşitlerini ve nasıl yapılacaklarını ayrı ayrı bildirmişlerdir. Herkesin bunları öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi lazımdır. Kısacası, doğru itikat, doğru söz ve amel-i salih, birinci vazifedir. Bütün İslâm âlimleri ve tasavvuf büyükleri buyurdular ki:
“İnsana vacib olan birinci vazife, iman, amel ve ihlas sahibi olmaktır. Dünya ve ahiret saadetleri, ancak bu üçüne kavuşmakla elde edilir. Amel, kalp ile ve dil ile, yani söz ile ve beden ile yapılacak işler demektir. Kalbin işleri, ahlaktır. İhlas, amelini yani bütün işlerini, ibadetlerini, yalnız Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yapmak demektir.”