"İrâde-i cüz’iyye, kullarda bir hâldir"

30/07/2020 Perşembe Köşe yazarı V.T

"Kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta serbesttir. Mecbur değildir."

 

Hemşinli Abdullah Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Rize’nin Hemşin kazasında doğdu. İstanbul’a gelerek medrese tahsilini tamamladıktan sonra müderrislik yaptı. 1190 (m. 1776)’da İstanbul'da vefat etti. Risale Fi'l-İhtiyarî'l-Cüz'î isimli eserinde şöyle yazmaktadır:

Dehr sûresindeki, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini arzû edersiniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeden, Ebül-Hasen-i Eş’arî imâmımız “rahmetullahi aleyh” (Allahü teâlâ, sizin istemenizi dilemedikçe, bir şey isteyemezsiniz!) manasını anlamıştır. Yani, Allahü teâlâ dilemedikçe, kul, irâde-i cüz’iyyesini kullanamaz, demiştir.

Eş’arî mezhebine göre, kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta mecbûr oluyor. Çünkü Allahü teâlâ, bir kimsenin bir şey yapmaya irâde-i cüz’iyyesini kullanmasını dileyince, o kimse irâde etmeye, istemeye mecbûr olur. İrâde-i cüz’iyye, mevcut ve mahlûk oluyor. Böyle olunca, şeytân, insana: Ey kul! Niçin zahmet çekersin? Allahü teâlâ bir işini istemezse, sen o işi irâde edemezsin! derse, şeytâna cevap verilemez. Kul, fâil-i muhtâr olmaz. İbâdetlerine sevap, kötülüklerine azap vermeye sebep bulunmaz. Kul, Allahü teâlânın dilediğini dilemekte, o işin yapılmasına, âlet olmaktadır.

Ebû Mensûr-i Mâtürîdî “rahmetullahi aleyh” imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin “rahmetullahi aleyh” anladığını açıklayarak buyurdu ki: 

(İrâde-i cüz’iyye, bir varlık değildir. Var olmayan şey, yaratılmış olmaz. İrâde-i cüz’iyye, kullarda bir hâldir. Kuvveti, bir şeyi yapmak ve yapmamakta kullanmaktır. Kullar, irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta serbesttir. Mecbûr değildir.) 

Bu mezhebe göre şeytâna: İrâde, bende bir hâldir. İyiliğe kullanırsam, Allahü teâlâ iyiliği yaratır. Kötülüğe sarf edersem, onu yaratır. Eğer sarf etmezsem, ikisini de yaratmaz, diye cevap verilir. Allahü teâlânın, kul irâde etmeden de, yaratması câiz ise de, ihtiyârî olan işleri yaratmaya, kulların kalplerinin ihtiyâr ve irâde etmesini sebep kılmıştır. İrâde-i cüz’iyyemizin sebep olması da, Allahü teâlânın irâdesi iledir. Kul, bir iş yapmayı ihtiyâr ve irâde edince, yanî tercîh edip dileyince, Allahü teâlâ da, o işi irâde ederse o işi yaratır. Kul ihtiyâr ve irâde etmezse, ihtiyârî olan o işi yaratmaz.

Şu hâlde, kul irâde-i cüz’iyyesini ibâdete sarf ederse, Allahü teâlâ, ibâdeti yaratır. Eğer günâhlara sarf ederse, günâhları yaratır. O zaman kul, dünyâda fenâ olur, âhirette azap görür.