Hazret-i İsa ile Peygamber efendimiz arasında Peygamber gelmiş midir?

Peygamberlerle ilgili çeşitli sorular

CEVAP
Hazret-i Âdem’den beri birçok Peygamber geldiği kitaplarda yazılıdır. Bunlardan bin senede bir gelene Resul denir. Her asırda en az bir Peygamber gelerek, Resullerin bildirdiği dinleri kuvvetlendirmişlerdir. Resullere tâbi olan bu Peygamberlere Nebi denir. Hazret-i İsa’dan sonra da nebiler gelmiştir. Mesela Hazret-i Yahya, İsa aleyhisselamla aynı senede doğmuştur. Hazret-i İsa’ya İncil inince, Hazret-i Yahya da Ona tâbi olup İncilin hükümlerini bildirmiştir. Hazret-i İsa’dan sonra da nebiler [Peygamberler] gelmiştir. Bunlardan üçünün hayatı, Türkiye Gazetesi’nin yayınlarından Peygamberler Tarihi Ansiklopedisinin 5. cildinde bildirilmiştir. Bunlar, Şemun, Circis ve Halid bin Sinandır. (Aleyhimüsselam)

Sual: Yeni Rehber Ansiklopedisi’nin c.10, s. 130'da, (Benimle İsa arasında başka bir Peygamber yoktur) hadis-i şerifi yer alıyor. Yine c.8, s. 250’de, Halid bin Sinan’ın Peygamber olduğu, Hazret-i İsa ile Muhammed aleyhisselam arasında geldiği ifade ediliyor. Bu ifadelerde bir tenakuz yok mu?
CEVAP
Tenakuz yoktur. Çünkü hadis-i şerifte, Hazret-i İsa'dan sonra kitap getiren resul yoktur buyuruluyor. Yoksa son resul ve son nebi olan Muhammed aleyhisselama kadar çok nebi gelmiştir. Hazret-i Âdem'den beri 124 bin kadar nebi geldiği bildirilmiştir. Yahya aleyhisselam da, her ne kadar Hazret-i İsa ile aynı devirde Peygamberlik yapmış ise de, Hazret-i İsa ile Muhammed aleyhisselam arasında yaşamış bir nebidir. Çünkü İsa aleyhisselam göğe kaldırıldıktan sonra da Peygamberlik yaptı. Hazret-i İsa'nın göğe kaldırıldığından bir buçuk sene sonra şehit edildi. Demek ki Halid bin Sinan bir nebidir.

Mürsel Peygamberler
Sual: 
Hazret-i İsa resul olarak gelince, Hazret-i Musa’nın dini ile amel etmek caiz mi idi?
CEVAP
Hazret-i Âdem’den beri, her bin senede bir Resul gelirdi. Her yüz senede bir veya birkaç Nebi denilen Peygamber gelirdi. Resul ve Nebi olan bütün Peygamberler, hep aynı esaslara iman edilmesini istemişlerdir. Yani Hazret-i Âdemin bildirdiği iman ile, Peygamber efendimizin bildirdiği iman aynı idi. İmanda değişiklik olmaz. Amele ait hükümlerde zamanla değişiklikler oldu. Önceleri haram olan bir şey, sonra helal, önce helal olan bir şey sonra haram olmuştur.

Bir Resul gelince, bunun geldiğini duyanların, artık önceki Resulün bildirdikleri ile amel etmeleri caiz olmaz. Mesela Hazret-i İsa gelince, bunu işitenlerin artık Hazret-i Musa’nın getirdiği hükümlerle amel etmeleri caiz değildi. Ancak başka bir beldede bulunup da Hazret-i İsa’nın geldiğini işitmemiş olanlar, bundan müstesnadır. Onların yine Hazret-i Musa’nın dini ile amel etmeleri gerekirdi.

Eğer bir mürsel Peygamberin getirdiği din zamanla tahrif olmuş, değişmişse, ona da uyulmaz. Ondan önce gelmiş, tahrif olmamış din ile amel edilir.

Hazret-i İsa gelmeden önce, Hazret-i Musa’nın dini tahrif olmuştu. Hazret-i Üzeyre Allah’ın oğlu deniyordu. Hazret-i İsa’nın gelişinden kısa bir müddet sonra da, Isevilik tahrif olmuş, hak olarak hiçbir yerde kalmamıştı. Hazret-i İsa’ya "tanrı" veya "tanrının oğlu" deniyordu.

Akl-ı selim sahipleri, tahrif olmuş bu dinlere uymadılar. Daha önce gelen ve bozulmamış olan Hazret-i İbrahim’in dinine tâbi oldular. Peygamber efendimizin mübarek ana babası ve Mekke’deki birçok kimse, bu sebeple Hazret-i İbrahim’in dini ile amel etmişlerdir.

Hazret-i Davud resul ve nebi idi
Sual:
 Yeni bir resul gelince, önceki resulün dinini nesh ediyor. Hazret-i Davud, gelince, önceki din olan Hazret-i Musa’nın dinini niye nesh etmedi? Yoksa Hazret-i Davud resul değil miydi?
CEVAP
Bütün mucizeler mahluktur ama, istisna olarak Kur'an-ı kerim, mahluk olmayan mucizedir. Herkes bir ana babadan dünyaya gelir, ama Hazret-i Âdem babamız ile Hazret-i Havva validemiz ana babasız dünya gelmiştir. Hazret-i İsa da babasız yaratılmıştır. Bunlar istisna oluyor. Davud aleyhisselamda da bir istisna olduğu görülüyor.

Hazret-i Davud, kendisine kitap verilen bir resul olmasına rağmen, kendinden önce gelen dini nesh etmedi. Ama Davud aleyhisselam, 40 yıl hükümdarlık etti. Allahü teâlâ, ona büyük ihsanlarda bulundu. İki âyet meali şöyledir:
(Davud’a da Zebur’u verdik.) [Nisa 163, İsra 55]

(Biz Davud’a tarafımızdan [diğer insanlar ve nebiler üzerine] fazilet,[Peygamberlik, kitap, saltanat, güzel ses ve demire elinde şekil verme gibi] üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar, siz de Onunla beraber tesbih edin dedik. Ona demiri [mum gibi] yumuşak kıldık.) [Sebe 10]

Hazret-i Davud, aynı zamanda nebi idi. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hiç kimse, eli ile [alnının teri ile] kazandığından daha hayırlı bir şey yemez. Allah’ın nebisi Davud da eli ile [alnının teri ile]kazandığını yerdi.) [Buhari] {Demirden güzel zırhlar yapıp satardı.}

Peygamberlerin, birbirleri üzerinde, şerefleri, üstünlükleri vardır. Ülülazm olan resuller, diğerlerinden, Resuller ise, resul olmayan nebilerden daha üstündür. Yukarıdaki âyetler, hem resul hem nebi, hem de sultan olan Davud aleyhisselamın üstünlüğünü göstermektedir.

Musa aleyhisselam, Beni İsrail’e gönderilmiştir. Yuşa, Harun, Davud,Süleyman, Zekeriya ve Yahya [aleyhimüsselam] da, Beni İsrail’e gönderildi. Ama, bunların ayrı dinleri olmayıp, Beni İsrail’i, Hazret-i Musa’nın dinine davet ettiler. Davud aleyhisselama Zebur kitabı indi. Zebur’da şeriat [yani ahkam, emir, ibadet] yoktu. Vaaz ve nasihatlerle dolu idi. Bunun için, Tevrat’ı nesh etmedi, yani, yürürlükten kaldırmadı, onu kuvvetlendirdi. Bunun için, Hazret-i Musa’nın dini, İsa aleyhisselam zamanına kadar devam etti. Hazret-i İsa gelince, bunun dini, Hazret-i Musa’nın dinini nesh etti. Yani Tevrat’ın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Hazret-i Musa’nın dinine uymak caiz olmayıp, Muhammed aleyhisselamın dini gelinceye kadar, Hazret-i İsa’nın dinine uymak lazım oldu.

İsevilik ve Musevilik
Sual:
 Âl-i İmran suresinin 67. âyetinde, (İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; o, Allah’ı bir tanıyan doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi) deniyor. Bütün peygamberler Müslüman olduğuna göre, Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’nın dini de, İslam mıydı?
CEVAP
Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Fakat dinleri, yani kalb ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, İslamlıkları, Müslümanlıkları da ayrıdır. (S. Ebediyye)

Hazret-i Adem’den beri gelen dinlerde, dinin adı, gönderilen peygamberin adı ile söylenirdi. Mesela, Hazret-i Musa’nın dinine Musevilik, Hazret-i İsa’nın dini İsevilik denirdi. Her peygamber, bir bölgeye, bir kavme gelirdi. O bölgenin, o kavmin peygamberi olurdu. İslamiyet ise, cihanşümul [evrensel, üniversal] olarak geldi. Bir bölgeye, bir ırka değil, bütün insanlığa, bütün dünyaya geldi.

İslam kelimesinin anlamı Allah’a teslim olmak, boyun eğmek demektir. Müslüman da, kelime anlamı itibariyle, Allahü teâlâya kayıtsız şartsız teslim olan kimse demektir. Bundan dolayı bütün hak dinler, asılları itibarıyla İslam’dır ve Hazret-i Âdem’den kıyamete kadar gelip geçmiş bütün müminler de Müslüman’dır.

Kul hakkı
Sual:
 Kul hakkının hesabından Peygamberler bile korkmuştur deniyor. Peygamberler masum, günahsız değil mi, niye korkuyorlar ki?
CEVAP
Evet, onlar kul hakkı dâhil, hiç günah işlemezler; fakat bu, korkmalarına mani değildir. Kul hakkının hesabı çok çetin olacaktır. Bunu da en iyi bilen peygamberlerdir. Kişinin, bilmediği şeyden korkması zaten mümkün olmaz. Nitekim Allah’ı çok seven ve Onu iyi tanıyan da, Allah’tan çok korkar ve çok ibadet eder. Allahü teâlâyı en iyi tanıyan da Peygamber efendimiz olduğuna göre, en çok korkan ve en çok ibadet eden de elbette Odur. Bir hadis-i şerif meali:
(İçinizde, Allah’tan en çok korkan benim.) [Buhari]

Âişe validemiz, Resulullahın günahtan masum olduğunu bildiği için, Berat gecesinde çok ibadet etmesinin sebebini sormuş, (Şükredici kul olmak için) cevabını almıştı. (Gunye)

Hazret-i Yakub’un oğulları
Sual: 
Hazret-i Yakub’un 12 oğlunun hepsi de mi peygamberdi?
CEVAP
Hayır, kitaplarda sadece Yusuf aleyhisselamın peygamber olduğu bildiriliyor.

Beşikte konuşanlar
Sual:
 Beşikte iken konuşan insanların sayısı belli midir?
CEVAP
Kesin belli değildir. Beşikte iken konuşanlardan bazıları şunlardır:
1- Muhammed aleyhisselam doğunca, secdeye kapanıp, (La ilahe illallah, inni resulullah) = (Allah’tan başka İlah yoktur, elbette ben Allah’ın Resulüyüm) demiştir. (Şevahid-ün-nübüvve)

2- Yahya aleyhisselam, beşikte iken, yeni doğan Hazret-i İsa’ya, (Sen, Allah’ın kulu ve Resulüsün) diyerek onun Peygamberliğini tasdik etmiştir. (İ. Süyuti)

3- 
İsa aleyhisselamın konuştuğu Kur'an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
(Meryem, İsa’yı doğurup kucağında getirince, ona, “Çok garip bir iş yapmışsın, baban kötü, annen iffetsiz değildi” dediler. Meryem, [sormaları için] çocuğu gösterince, ona, “Biz çocukla nasıl konuşuruz” dediler. Çocuk dedi ki, “Ben Allah’ın kuluyum, O bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı. Bana namazı ve zekatı emretti.”)[Meryem 27-31]

4- Hazret-i İbrahim, doğunca, (La ilahe illallah...) dedi. (Ruh-ül-beyan)

5- 
Hazret-i Meryem de, beşikte iken konuştu. Hiçbir kadından süt emmedi. Allahü teâlânın gönderdiği rızıklarla beslendi. (Beydavi)

6- 
Kötü bir kadın, doğurduğu çocuğun babasının, Cüreyc olduğunu söyler. Halk ayaklanır ve Cüreycin ibadetgahını yıkarlar. Kendisini ararken, Cüreyc namaz kılıp Allah’tan kurtulması için dua eder. Sonra çocuğun yanına gelir. Çocuk, babasının bir çoban olduğunu söyleyince, oradakiler, yaptıkları zulümden dolayı Cüreycden özür dilediler. (Buhari)

7- 
Yusuf aleyhisselama iftira edilince, Zeliha’nın akrabasından bir bebek, (Yusuf’un gömleği önünden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, Yusuf yalancıdır. Gömleği arkadan yırtılmışsa, Yusuf doğru söylüyor, kadın yalancıdır) dedi. [Bu hususta Yusuf suresinin 26 ve 27. âyet-i kerimelerinde bilgi vardır. Hazret-i Yusuf’un mucizesi ile bebek konuşunca, kadının yalanı meydana çıktı.]

8- Zalim ve kâfir bir hükümdar, ilahlık davası güdüyordu. Kendini ilah kabul etmeyenleri ve Allah’a iman edenleri ateşe atıyordu. Ateşe atma sırası, kucağında çocuğu bulunan bir kadına geldi. Kadın, ateşe girmek istemeyince, bebeği, (Anne sabret, sen hak din üzeresin) dedi. (Müslim)

9- 
İsrail oğullarından bir kadın, oğlunu emzirirken, yakışıklı ve heybetli bir genç adam, atı ile oradan geçiyordu. Kadın, (Ya Rabbi, şu bebeğimi de, böyle yakışıklı ve heybetli kıl) diye dua ederken, bebek, emmeyi bırakıp, Ya Rabbi, beni onun gibi yapma dedi. Daha sonra oradan zavallı bir cariye geçiyordu. İnsanlar, ona kötü laf söyleyerek hakaret ediyorlardı. Kadın, (Ya Rabbi, şu bebeğimi, bu cariye gibi yapma) diye dua etti. Bebek, yine emmeyi bırakıp, Ya Rabbi, beni onun gibi yap dedi. Bebeğin bu konuşmalarına şaşıran anne, bebeğine, niye böyle söylediğini sordu. Bebek, O atlı, zalim biridir. Bu cariye ise, iftiraya uğrayan suçsuz bir mazlumdur dedi. (Buhari)

10- 
Allah’a iman etmiş bir kadın, Firavun’un kızının başını tararken, tarak yere düştü. Alırken, Bismillahi dedi. Firavun'un kızı, (Yoksa senin, babamdan başka Rabbin mi var) dedi. Kadın, (Herkesin Rabbi Allah’tır) dedi. Firavunun kızı, durumu babasına haber verdi. Firavun, kadının inancından dönmesini istedi. Kadın, kabul etmedi. Kadını ateşte kızdırılmış bir heykelin içine koyarak öldürecekleri zaman, kadın, girmemek için diretti. Kucağındaki bebeği, (Anne, korkma, sen hak din üzeresin) dedi. (Hakim)

11-
 Yemameli bir zat, çocuğu ile birlikte Resul-i ekremin huzuruna gelmişti. Peygamber efendimiz, çocuğa, (Ben kimim) dedi. Çocuk da, (Sen Resulullahsın) dedi. Peygamber efendimiz çocuğu severek ona, Mübarekül-Yemame adını verdi. (Mevahib-i Ledünniyye)

12- 
Nuh aleyhisselam, mağarada doğmuştur. Annesi mağaradan onu çıkarırken, (Yavrumun hali ne olacak) diye söylendi. Hazret-i Nuh, (Anne korkma, hiçbir kimse bana zarar veremez. Allah beni yarattığı gibi korur) dedi. (Ruh-ül-beyan)

13- 
Bir kahin, Firavun’a, (İsrail oğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletin yok olacak) dedi. Firavun, bunun üzerine, Beni İsrail’den doğan erkek çocukları öldürtmeye başlamıştı. Cellatlar her evi basıyor, yeni doğmuş çocuk görünce, hemen öldürüyorlardı. Bu sırada Hazret-i Musa doğdu. Çok geçmeden Firavun’un cellatları evi bastılar. Hazret-i Musa’nın annesi, çocuğu fırının içine sakladı. Hazret-i Musa’nın ablası, durumu bilmediği için fırını yakmıştı. Annesi, cellatlar gidince, çocuğu almak için geldiğinde, fırın yanmakta idi. (Eyvah, evladım yandı) diye feryat ederken, fırın içinden Hazret-i Musa, (Anne üzülme, Allah beni korudu) dedi. Annesi elini fırına sokup oğlunu çıkardı. (Ruh-ül beyan) Allahü teâlâ her şeye kadirdir. (Şura 9)

14- Hazret-i Yusuf da, annesinin karnında iken, (Uzun bir müddet, babamdan ayrı kalacağım) dedi. (Ruh-ül-beyan c.4, s.241)

“Ardına bakmasın”
Sual:
 Melekler Lut aleyhisselamın kavmini yere batırmak için gelince, Lut aleyhisselama, Kur’an-ı kerimde, (Hiç biriniz dönüp ardına bakmasın) dendiği bildiriliyor. (Hicr 65) Arkaya bakılmamasının sebebi ne idi?
CEVAP
Tefsirlerde yazıyor ki:
Meydana gelecek korkunç felaketi görmemeleri için.
Veya kendilerine de o felaketin isabet etmemesi için.
Yahut hiç biri yolundan geri dönmemek için.
Hicrete kendilerini alıştırmak için diye de tefsir edenler olmuştur. (Beydavi)

İrhas nedir?
Sual:
 Peygamberlerin, peygamberlikleri bildirilmeden önce gösterdiği harikalara ne denir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İsa aleyhisselamın beşikte konuşması, kuru ağaçtan taze hurma isteyince eline hurma gelmesi, Muhammed aleyhisselam çocukken göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlenmesi, başının üstünde bulut bulunması, ağaçların, taşların kendisine selam vermeleri gibi, peygamberliği bildirilmeden önce hâsıl olan harikalara, mucize denmez. Bu harikalara, bu kerametlere, (İrhas) yani başlangıçlar denir. Peygamberliği kuvvetlendirmek içindir. (İsbat-ün-nübüvve)

Babasız yaratılmak
Sual: Babasız yaratıldığı için, İsa diğer peygamberlerden daha üstün değil mi?
CEVAP
Babasız yaratılmak, en üstün olmayı göstermez. Yaratanın her şeye kadir olduğunu gösterir. İblis’i de anasız babasız yarattı, ama şeytan oldu. Babasız yaratılmak üstünlüğe sebep olsaydı, Âdem aleyhisselamın ve Hazret-i Havva validemizin de, hepsinden daha üstün olması gerekirdi, çünkü her ikisi de, hem anasız, hem de babasız yaratılmıştır. Sırf bu yaratılıştan dolayı Hazret-i Âdem’in, Hazret-i İsa’dan veya Hazret-i İsa’nın Hazret-i Âdem’den üstün olduğunu söylemek yanlış olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah indinde İsa’nın [babasız yaratılış] durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu [Âdem’i] topraktan yarattı. Sonra ona ol dedi ve oluverdi.) [Âl-i İmran 59]

Şit aleyhisselam
Sual: İslam Ahlakı kitabında şöyle yazıyor: (Kuran-ı azim-üş-şanda, ism-i şerifleri bildirilen, yirmi sekiz Peygamberdir. Bunları bilmek, herkese vacibdir dediler. Peygamberlerin isimleri: Âdem, İdris, Nuh, Şis [Şit], Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, Yunus, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Eyyüb, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed aleyhimüsselamdır. Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn için, ihtilaf olundu. Bunlara ve Hızır aleyhisselama, âlimlerden kimisi nebidir, kimisi velidir dediler.)
Şit aleyhisselam Kur’an-ı kerimde bildirildi mi?
CEVAP
Hayır, Şit aleyhisselam, Kur’an-ı kerimde bildirilen 28 peygamberden biri değildir. Peygamberlerin isimleri denilen yerde, meşhur, bilinen 26 peygamberin ismiyle, peygamber olup olmadığı kesin bilinmeyen 4 isim yazılıdır. Bu 30 zattan, Şit ve Hızır aleyhisselam, Kur’an-ı kerimde bildirilmemiştir. Bu ikisini çıkarınca geriye kalan 28’i ise Kur’an-ı kerimde bildirilmiştir.

İlk Müslüman kim?
Sual:
 Bütün peygamberler Müslüman olduğuna göre, Peygamber efendimiz, niye kendisinin ilk Müslüman olduğunu söylemiştir? Mesela şu iki âyetin açıklaması nasıldır?
(De ki: Ben Müslümanların ilkiyim.) [Enam 163]
(De ki: Bana, Müslümanların ilki olmam da emredildi.) [Zümer 12]
CEVAP
Evet, bütün peygamberler Müslümandır. İlk Müslüman Âdem aleyhisselamdır. Muteber tefsirlerde, o âyet-i kerimelerin açıklamasında, Peygamber efendimizin, kavminin yani ümmetinin ilk Müslümanı olduğu bildirilmektedir.

Resulullah'tan sonra ilk Müslüman olanlar ise şunlardır:
Kadınlardan ilk Müslüman olan Hadice validemiz,
Erkeklerden Ebu Bekr-i Sıddîk,
Kölelerden Zeyd bin Harise,
Çocuklardan Ali bin Ebi Talib (Radıyallahü anhüm),
Habeşlilerden ilk Müslüman olan Bilal Habeşî,
İranlılardan Selman-ı Fârisî,
Rumlardan Süheyb-i Rumî'dir. (Radıyallahü anhüm) [Hâkim]

Buhtunnasar’ın gördüğü rüya
Sual: “Eski hükümdarlardan Buhtunnasar bir rüya görmüş, Peygamberlerden Danyal aleyhisselam da bu rüyayı tabir ederek Peygamber efendimizin geleceğini müjdelemiştir” diye bir şey anlatılıyor. Böyle bir şey olmuş mudur, aslı var mıdır?

Cevap: Evet, bu hadise doğrudur. Şevâhid-ün nübüvve kitabında Tabiin’den Ka’bul Ahbar hazretlerinin şöyle rivayet ettiği bildirilmektedir:
“Asuri devletinin hükümdarı Buhtunnasar bir rüya görür ve gördüğünü de unutur. Kâhinlerine rüyasının tabirini sorar. Onlardan, 'rüyayı söyle ki tabir edelim' cevabını alınca da çok kızar, ölümle tahdit eder. Bu haber halk arasında yayılır. O sırada Peygamberlerden Danyal aleyhisselam Buhtunnasar’ın hapsindedir. Zindancıyla, rüyayı tabir edebileceği haberini gönderir ve Buhtunnasar’ın yanına götürülür. İçeri girince Buhtunnasar’a secde etmez. Niçin secde etmediği sorulunca Danyal aleyhisselâm;
- Rabbim bana, başkasına secde etmemem şartıyla rüya tabiri ilmini öğretti. Eğer sana secde edersem o ilmi benden alır. Senin rüyanı tabir edemem. Sana secde etmemem hem benim için, hem de senin için iyi olacağı için secde etmedim, buyurur. Bunun üzerine Buhtunnasar;
- Sen Rabbinin ahdine vefa ettiğin için sana itimat edilir. Rabbinin ahdine vefa eden, iyi kimsedir. Benim rüyamı ve tabirini biliyor musun, der. Danyal aleyhisselam buyurur ki:
- Sen rüyanda bir put gördün. Üst tarafı altından, ortası gümüşten, uçları bakırdan, topukları demirden, ayakları saksıdan idi. Sen bu puta bakarken, aniden gökten bir taş düştü ve o putu toz hâline getirdi. Sonra gördün ki, o puta isabet eden taş büyüdü, büyüdü ve bütün yer ve gökyüzünü kapladı...Buhtunnasar bunları dinleyince;
- Doğru söyledin, gördüğüm rüya böyle idi. Şimdi bu rüyayı tabir eyle der. Danyal aleyhisselam da şöyle tabir eder:
- O gördüğün put çeşitli ümmetlerdir. Gökten inen ve o putu toz hâline getiren taş ise âhir zamanda gelecek olan bir dindir. Allahü teâlâ âhir zamanda bir Peygamber gönderecek ve Onun dini bütün dinleri yürürlükten kaldıracak, yeryüzünün tamamına yayılacaktır.”

Peygamberlerin cesedi çürümez
Sual: Peygamberlerin cesetleri kabirde çürümez mi, eğer çürümezse, Peygamberlerden başka kabirde cesedi çürümeyenler de var mıdır?

Cevap: Bütün Peygamberler, mezarlarında, bizim bilmediğimiz bir hayat ile diridir ve mübarek vücutlarını toprak çürütmez. İbni Hibbân, İbni Mâce ve Ebû Dâvud'un bildirdikleri hadis-i şerifte Peygamber efendimiz; (Cuma günleri bana çok salevat okuyunuz! Bunlar, bana bildirilir) buyurunca, orada bulunanlar, öldükten sonra da bildirilir mi diye arzettiler. Peygamber efendimiz de; (Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin bana salevat okuyunca, bir melek bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filan, sana selam söyledi ve dua etti der) buyurdu. Zevâcir kitabında deniyor ki:
“Ebüdderdâ hazretlerinin bildirdiği hadis-i şerifte; (Toprak Peygamberlerin cesetlerini çürütmez. Cuma günleri bana çok salevat okuyunuz! Ümmetimin okuduğu salevat, her Cuma günü bana bildirilir) buyuruldu. Ya Resûlallah! Sen mezarda çürüdükten sonra, selamlar nasıl bildirilir dediler. Cevabında; (Allahü teâlâ, toprağın Peygamberleri çürütmesini haram etmiştir) buyurdu. Bunlar gibi hadis-i şerifler gösteriyor ki, Peygamberler mezarlarında diridir, çürümezler. Evliya da, onların varisidir.”

Ayrıca hiç haram lokma yememiş, takva ehlinin cesedi de çürümez. Başka sebeple çürümemenin, şehitlik ile alakası da yoktur.

Sual: Bir Peygamberin, peygamber olduğu bildirildikten sonrapeygamberliği geri alınabilir mi?
Cevap: Peygamberlerde Emnül-azl sıfatı vardır. Emnül-azl, Peygamberlikten atılmazlar demektir. Bu sebepten dolayı her Peygamber, dünyada ve ahirette hep Peygamberdir.

Sual: Peygamberlerin de kendi aralarında üstünleri var mıdır varsa bunlar hangi peygamberlerdir?
Cevap:
 Muhammed aleyhisselam Habibullahtır, İbrahim aleyhisselam Halilullahtır, Musa aleyhisselam Kelimullahtır, İsa aleyhisselam Ruhullahtır, Âdem aleyhisselam Safiyyullahtır ve Nuh aleyhisselam Neciyyullahtır. Bu altısı, diğer Peygamberlerden daha üstündür, bunlara Ülül'azm denir. Hepsinin üstünü, Muhammed aleyhisselamdır.

Gönderilen Peygamberlerin sayısı
Sual: Bizim Peygamberimize kadar gelen peygamberlerin sayısı belli midir ve Kur’ân-ı kerimde bunların isimleri bildirilmiş midir?
Cevap:
 Konu ile alakalı olarak Ma’lûmât-i Nâfi’a kitabında deniyor ki:
“Bu âlem, yani her şey yok idi. Allahü teâlâ, bunları yoktan var etti. Bu âlemin, kıyamete kadar insanlarla mamur olmasını istedi. Âdem aleyhisselamı topraktan yaratıp, Onun çocukları ile âlemi süsledi. İnsanlara dünyada ve ahirette rahat yaşamak, saadete kavuşmak için lazım olan şeyleri bildirmek için, içlerinden bazılarını Peygamber yaparak şereflendirdi. Bunlara yüksek mertebe vererek, başka insanlardan ayırdı. Bu Peygamberlere, Cebrâil aleyhisselam ismindeki bir melek ile emirlerini ve yasaklarını bildirdi. Bunlar da, bu emirleri, Cebrâil aleyhisselamın getirdiği gibi ümmetlerine bildirdi. Peygamberlerin birincisi, Âdem aleyhisselam, son geleni ise, Muhammed aleyhisselamdır. Bu ikisinin arasında, çok Peygamber gelip geçmiştir. Bunların adedini, ancak Allahü teâlâ bilir. İsimleri malum olan, bilinen yirmiyedisi şunlardır:
Âdem, Şît, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, İsmâil, İshak, Yakûb, Yûsuf, Eyyûb, Lût, Şu'ayb, Mûsa, Yûşa, Hârun, Dâvud, Süleyman, Yûnus, İlyâs, Elyesa, Zülkifl, Zekeriyya, Yahya, Îsa ve Muhammed Mustafa aleyhimüssalatü vesselamdır. Bunlardan Şît ve Yûşa'dan başka, yirmibeşi Kur'ân-ı kerimde bildirilmiştir. Kur'ân-ı kerimde, Uzeyir, Lokman ve Zülkarneyn de yazılıdır. Fakat âlimlerimiz arasında, bu üçü için ve Tübba ile Hıdır için, Peygamber diyen olduğu gibi, velî diyen de vardır.”

Sual: Bütün Peygamberlerin iman ve ibadet olarak bildirdikleri hep aynı mıdır?
Cevap:
 Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmeyi istemişlerdir. Fakat, dinleri, yani kalp ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, Müslümanlıkları da ayrıdır.

Sual: Gönderilen bütün Peygamberlerin esas vazifesi nedir, niçin gönderilmişlerdir?
Cevap:
 Peygamberler Allahü teâlâ tarafından kullarına gönderilmiş insanlardır. Ümmetlerini Allahü teâlâya çağırmak, azgın, yanlış yoldan, doğru, saadet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Davetlerini kabul edenlere, Cenneti müjdelemişler, inanmayanları ve inanıp da yapmayanları Cehennem azabı ile korkutmuşlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur, yanlışlık yoktur. Peygamberlerin hepsi aynı iman bildirmişlerdir. Peygamberlerin sonuncusu, Muhammed aleyhisselamdır. Onun dini bütün dinleri neshetmiş, yürürlükten kaldırmıştır. Onun kitabı, geçmiş kitapların en iyisidir. Onun dini kıyamete kadar bakidir. Kimse tarafından değiştirilmeyecektir. İsâ aleyhisselam gökten inecek, Onun dini ile amel edecek, yani Onun ümmeti olacaktır.

Muhammed aleyhisselâmın peygamberliği
Sual: Musa ve İsa aleyhisselamın Peygamberliğine, gösterdikleri mucizeler delil oluyor ise, Muhammed aleyhisselamın gösterdiği mucizeler de Onun Peygamberliğine delil değil midir?
Cevap:
 Musa ve İsa aleyhisselamın Peygamberlikleri mucizelerle belli olduğu gibi, Muhammed aleyhisselamın Peygamberliği de, mucizelerle meydandadır. Musa aleyhisselam zamanında sihir yani büyü, İsa aleyhisselam zamanında doktorluk, Muhammed aleyhisselam zamanında ise şiir, fesahat ve belagat yani güzel ve tartılı konuşmak sanatları çok ilerlemişti. Allahü teâlâ da; bu Peygamberlerine ümmetlerinin kıymet verdiği şeylerde mucizeler ihsan eyledi. Muhammed aleyhisselamın da, İsa aleyhisselam gibi, ölüyü dirilttiği ve Firavun ile adamlarının Musa aleyhisselama sihirbaz dedikleri gibi, Kureyş kafirlerinin de Muhammed aleyhisselama sihirbaz dedikleri kitaplarda açık ve uzun yazılıdır.

Muhammed aleyhisselam ümmi idi. Yani, mektebe gitmedi. Okuyup yazmadı. Hiçbir insandan ders almadı. Ümmi olduğu hâlde, tarih, fen, ahlak, siyaset ve sosyal bilgilerle dolu bir kitap ortaya koydu. Yalnız o kitaba uyarak dünyaya adalet yaymış olan hükümdarların yetişmesine sebep oldu.

Kur'ân-ı kerim, Muhammed aleyhisselamın hatta bütün Peygamberlerin mucizelerinin en büyüğüdür. Dinde reformcular, Muhammed aleyhisselamın daha çocuk iken, Şam yolculuğunda bir papazla birkaç dakika konuştuğu zaman, bütün bu bilgileri, o papazdan öğrendiğini söylerken, utanmaları, sıkılmaları lazım gelir. Bu kadar çürük, bu kadar gülünç bir iftira olamaz. Kâbe duvarında yıllarca asılı duran ve sahiplerini birer dâhi, birer kahraman derecesine yükselten ve binlerce şiir arasından seçilmiş bulunan fesâhat ve belâgat şaheseri yazıların birer paçavra gibi sökülüp indirilmesine ve yazarlarının başlarının eğilmesine sebep olan âyet-i kerimeler, o papazla birkaç dakikalık konuşmanın neticesi olamaz! Kur'ân-ı kerimin belâgatini yeniden anlamaya kalkışmaya, hiç lüzum yoktur. Çünkü, Arapçanın en yüksek zamanında, en salahiyetli mütehassıslara, üstünlüğünü imzalatmıştır. Arap edebiyatının mütehassısları olanlardan, Muhammed aleyhisselamın zamanında yetişenler arasında, Kur'ân-ı kerimin belâgatindeki ilahi üstünlüğü görüp de inanmayan yok gibidir.

Peygamberin ümmetine olan sevgisi
Sual: Babanın oğlunu sevdiği kadar, Peygamberin de ümmetini sevdiği, emir ve yasaklarında faydalar bulunduğu, nasıl anlaşılır?
Cevap:
 İsbât-ün-nübüvve kitabında konu ile alakalı olarak buyuruluyor ki:
“Sevgi görünmez, tutulmaz. Babanın oğluna olan sevgisi, oğluna karşı olan muamelesinden, hâllerinden, sözlerinden anlaşılır. İnsaflı bir kimse, Resûlullah efendimizin sözlerine dikkat ederse, insanları irşâd için uğraşmalarını, herkesin hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlakı yerleştirmek için merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla olduğunu açıkça görür, iyi anlar. Onun şaşılacak işlerini, mübarek ağzından çıkan, Kur’ân-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun, aklın üstünde yüksek derecelere erişmiş olduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış olduğunu hemen görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar. İmâmı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Bir şahsın Peygamber olup olmadığında şüphesi olan kimse, onun yaşayışını görmeli veya yaşayışını bildiren haberleri, insafla incelemelidir. Tıp veya fıkıh ilmini iyi bilen kimse, tıp veya fıkıh âliminin hayatını bildiren haberleri incelemekle, onun hakkında bilgi edinir. Meselâ, imâm-ı Şâfi hazretlerinin fıkıh âlimi veya Calinos'un tabip olup olmadığını anlamak için, bu ilimleri iyi öğrenmek, sonra bunların bu ilimler üzerindeki kitaplarını incelemek lazımdır. Bunun gibi, Peygamberlik üzerinde bilgi edinen ve sonra Kur’ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri inceleyen kimse, Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğunu ve Peygamberlik derecelerinin en üstünde bulunduğunu iyi anlar. Onun sözlerinin kalbi temizlemekte olan tesirlerini öğrenince ve bildirdiklerini yaparak kendi kalp gözü açılınca, Onun Peygamber olduğuna imanı, yakîn hâlini alır. (Bildiklerine uygun hareket edene, Allahü teâlâ, bilmediklerini bildirir!) ve (Sabahları, yalnız Allahü teâlânın rızasını kazanmayı düşünen kimseyi, Allahü teâlâ, dünya ve ahiret arzularına kavuşturur) hadis-i şeriflerinin doğru olduğunu her zaman görür. Böylece, bilgisi ve imanı kuvvetlenir.”

İnsanlığın ikinci atası
Sual: Nuh aleyhisselama "insanlığın ikinci atası" denmesinin sebebi, hikmeti nedir?
Cevap:
 Bu konu hakkında kitaplarda, özetle şu bilgiler verilmektedir:
“İdris aleyhisselam göğe çıkarıldıktan sonra, insanlar doğru yoldan ayrıldı, putlara, heykellere tapmaya başladılar. Cenab-ı Hak, bunlara Nuh aleyhisselamı gönderdi. Nice yıl, onları dine davet etti. Yalnız oğulları Sâm, Hâm, Yâfes ile az kimse iman etti. Kendi oğlu Yâm yani Kenan bile iman etmedi. Alay ve işkence ettiler. Nuh aleyhisselam onlara beddua etti. Beşyüz yaşından sonra, gemi yapması emrolundu. Gemi bitince, tufan oldu. Müminler ile gemiye bindi. Gemiye binenlerin seksen kişi olduğu ve geminin üç kat olduğu Arâis-ül-mecâlis kitabında yazılıdır. Bu kitap Mısır'da basılmıştır. Her hayvandan da birer çift aldı. Oğlu Kenan’ı da gemiye çağırdı. ‘Ben, dağa çıkar kurtulurum’ dedi. Bir dalga geldi, oğlunu alıp boğdu. Sular dağları aştı. İnsanlar ve hayvanlar telef oldu. Altı ay sonra, yağmurlar durdu, sular çekildi. Gemi, Cûdî Dağı'na oturdu. İnsanlar, üç oğlundan türedi. Nuh aleyhisselama 'İkinci Âdem' denildi. Sâm’dan Arap, Fars ve Rum, Hâm’dan Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Bering Boğazı'ndan Amerika’ya da geçip yerleşenler oldu. Nuh aleyhisselam, bin yaşında vefat etti.”