Peygamber günah işlemez mi yani masum mudur?

Peygamberler günah işlemez

CEVAP
Masum olmak, kusursuz ve günahsız olmak, Peygamberlere mahsustur. (Merec-ül-bahren)

Her Peygamber, büyük küçük her günahtan masumdur. (Riyad-ün-nasıhin)

Peygamberler günah işlemekten masumdur, temizdir, günah işleyemezler. (Mekt. Rabbani 2/44)

İmam-ı Gazali hazretleri, Ravda-tüt-talibin isimli eserinde buyuruyor ki:
(Resulullah, icma ile büyük-küçük günahlardan ve mekruh işlemekten uzaktır. Unutmaktan, gafletten, verdiği haberlerde hata edip yanılmaktan da uzak olduğu icma ile sabittir.)

Yanılmasının caiz ve mümkün olması, üzerinde durmayıp derhal farkına varması şartı iledir. Bu da icra ettiği şeydeki hikmetleri bilmeyi ve ona tâbi olmayı ve unutmanın faydasını bildirmek içindir. Resulullahın bu husustaki yanılma haline sebep, ilmin anlatılması ve dinin açıklanmasıdır. Nitekim hadis-i şerifte, (Ben hiçbir hususta unutup yanılmam. Böyle bir şey vaki olursa, bu sadece bildirmek istediğimi açıklamam içindir) buyuruldu. Bu durum, onun için bir noksanlık değil, bilakis tebliği genişletmek ve nimeti tamamlamak içindir. Fakat bir tebliğde bulunmak, fiillerindeki hükümleri açıklamak, dini emirleri bildirmek ve kalbine gelen vahiy haberlerini anlatmak maksadı bulunmayan hususlarda bütün mutasavvuflar ve kalb ilmine sahip âlimler, yanılmanın, unutmanın, gaflet ve gevşekliğin imkansız olduğunu bildirmişlerdir.

Kadı İyad hazretleri, Şifa-i şerif isimli kitabında buyuruyor ki:
(Küçük günahları Peygamberlere caiz görenler, bu cevazlarına birçok âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin zahirlerini delil olarak almaları, büyük günahları caiz görmeye, icmayı parçalamaya ve müslüman kimsenin söyleyemeyeceği şeyleri söylemeye sevk etmiştir.)

Bütün bu nakillerden anlaşılacağı üzere, Peygamberler küçük, büyük günah işlemezler. Peygamber Zelle işleyebilir. Zelle ise günah değildir. En efdali ve en evlayı yapmayıp, fadılı, yani fazileti tercih etmektir. (Riyad-ün-nasıhin)

Fetih suresinde Peygamber aleyhisselama hitaben (Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti. Üzerindeki nimetini tamamladı ve seni doğru yola iletti) buyurulan bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resul-i ekremini her türlü ayıplardan teberri ve Onun ismetini, günahsızlığını beyan buyurmaktadır (Şifa-i şerif) Bazı âlimler de bu âyet-i kerimeyi şöyle açıklamışlardır:
(Allahü teâlâ, seni geçmişte ve gelecekte günah işlemekten korudu.)

Günah işlemekten korunmuşlardır
Sual: 
Bekara suresinin 128. âyetinde, İbrahim ve İsmail Peygamberin, “Ya Rabbi, tevbemizi kabul et” diye dua ettikleri bildiriliyor. Taha suresinin 121. âyetinde, (Âdem Rabbine asi oldu) deniyor. Kasassuresinin 15. âyetinde Hazret-i Musa’nın kavga eden iki kişiden birini öldürdüğü, 16 âyette ise Hazret-i Musa’nın (Ya rabbi ben kendime zulmettim, beni affet) dediği ve Kehf suresinin 74. âyetinde, Hazret-i Musa’nın arkadaşının suçsuz bir çocuğu öldürdüğü bildiriliyor. Bütün bunlar Peygamberlerin günah işlediğini göstermiyor mu?
CEVAP
Kur’an meallerinden din öğrenilmez. Aksine böyle yanlış düşüncelere sahip olunabilir. Din ancak doğru yazılmış ilmihallerden öğrenilir.

Allahü teâlâ, Peygamberleri, Peygamberlikten önce de, sonra da günah işlemekten korumuştur. (Nuhbet-ül-Leali)

Peygamberler nübüvvetten [Peygamberlikten] önce de günah işlemekten korunmuştur. (Kadı Iyâd / El- Millet-ül Meşhure)

İbrahim ve İsmail aleyhimüsselam ile ilgili âyetin meali şöyledir:
([İbrahim ve İsmail dedi ki:] Ey Rabbimiz, bizi Müslümanlıkta sabit kıl. Soyumuzdan da Müslüman bir ümmet yetiştir. Bize menasiklerimizi [Haccın usullerini] öğret. Tevbemizi kabul et. Çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak sensin.) [Bekara 128]

Peygamberler, günah işlemekten masumdur. Hazret-i İbrahim ile Hazret-i İsmail, Kâ’beyi yaptıktan sonra bu yerlerde daha çok duanın ve tevbenin kabul edileceğini öğretmek için böyle dua etmişlerdir. Bu, bizim masumiyetimizi [günah işlemeyişimizi] devamlı kıl demektir. (Kurtubi)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dostların günahını, düşmanların günahları gibi sanmamalı. (İyilerin, iyilik sandıkları şeyleri, dostlar, günah bilir) buyuruldu. Bunların günah ve kusurları olsa da, başkalarının günahları gibi değildir. Yanılmak ve unutmak gibidir. Niyet ederek, karar vererek yapılmış değildir. Taha suresinin, (Âdem unuttu, azim ile, karar ile yapmadı)mealindeki 115. âyet-i kerimesi bunu bildiriyor.

Demek ki Hazret-i Âdem günaha azmetmedi. Kasten yapmadı, unutup yanılarak yaptı. Bunun için de affa uğradı. Ama İblis kararla, azimle yaptı ve ebedi lanetlendi. İkisinde de emre muhalefet var; ama birinde unutmak ve yanılmak, ötekinde azim ve karar var.

Hazret-i Musa’nın Kıpti’yi öldürmesi hakkında Tefsir-i Kurtubi’de bildirilen malumat şöyledir:
1- Hazret-i Musa, o zaman 12 yaşında idi.
2- Kavgayı aralamak için iki kişinin arasına girdi. Kıpti hafif itelemekle düşüp öldü.
3- Bu işte Hazret-i Musa’nın öldürmek için bir kastı yoktu, yanlışlıkla yani kazayla bu olay meydana geldi. Buna rağmen Hazret-i Musa yine de Allahü teâlâdan af diledi. Allah da onu affetti.

Hazret-i Musa’nın yanındaki Hızır aleyhisselamın günahsız çocuğu öldürmesi ise Allah’ın emri ile idi. Çocuk büyüyünce kâfir olacağı ve ailesine zulmedeceği bildirildiği için, yerine hayırlı bir evlat vermesi için o çocuk öldürülmüştü. Bunda Hazret-i Hızır’ın bir suçu yoktur.

Peygamberler aya güneşe tapmaz
Sual: 
Bütün Peygamberlerin Peygamberlikleri bildirilmeden önce de, günah işlemedikleri malum iken, neden meallerde, Hazret-i İbrahim’in, yıldıza, aya ve güneşe "Bu benim Rabbim" dediği yazılı?
CEVAP.
Hiçbir Peygamber, Peygamberliğini tebliğ etmeden önce de günah işlemez, hele Allahü teâlâya şirk koşmaz. Müşrikler gibi (Güneş benim Rabbim) demez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyandı. O gerçekten Allah’ı tanıyan doğru bir müslümandı. Müşriklerden de olmadı.) [Al-i İmran67]

(Andolsun ki bundan önce, İbrahim’e de rüşdünü [büluğundan önce hidayeti] verdik. [Onun buna ehil ve müstahak olduğunu] biliyorduk.) [Enbiya 51]

Bu âyet-i kerimeler de İbrahim aleyhisselamın büluğundan önce de hidayet üzere olduğunu göstermektedir. (Beydavi)

Durum böyle iken, İbrahim aleyhisselamın yıldıza, aya ve güneş taptığını söylemek, Kur’an-ı kerimdeki ifadeleri anlamamak demektir. Hemen bütün tercüme ve meallerde, yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) diye yazılmıştır. Hiçbir açıklama yapılmamıştır. Bu bakımdan Kur’an-ı kerim tercümelerinden fıkıh, akaid gibi ilimler öğrenilmez.

Tefsir-i Mazharide, Enam suresinin 76-79. âyetlerinin açıklaması şöyledir:
İbrahim aleyhisselam, yıldızları, ay ve güneş gösterip Bu mu benim Rabbim diyerek bunlara tapanları ilzam etmek [susturmak] istemiştir. Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde de böyle bildirilmektedir.

Tibyan’da (Acaba Rabbim bu mu?) şeklinde tercüme yapılmış. Bu ifadede bile şüphe var. Ancak tefsirlerden aldığı dört açıklama şöyledir:
1- İbrahim aleyhisselam, müşriklerin cehaletlerini bildirmek için böyle söylemiştir.

2- Müşriklerin yaptıkları şeyleri başlarına kakmak, doğruyu öğretmek için (Bunun gibi şeyden hiç Rab olur mu, bu mu benim Rabbim) demek istemiştir.

3- Müşriklerin aleyhine hüccet için, (Sizce benim Rabbim bu ha) demek istemiştir.

4- (Kavmim Rabbimin bu olduğunu söylüyor) demek istemiştir.

Bu dört açıklama da Hazret-i İbrahim’in; yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) demediğini, yani müşriklerden olmadığını açıkça göstermektedir. Ay veya güneş için Bu benim Rabbim demek şirktir. Halbuki Peygamberler, şirk değil, günah bile işlemezler. (Feraid)

Bekara suresinin, (İbrahim, “ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” dediğinde, Rabbi “İnanmıyor musun” dedi. İbrahim, inanıyorum ama, kalbimin tatmin olması için görmek istedim, dedi) mealindeki 260. âyetinden dolayı da bazı sapıklar, (Hazret-i İbrahim, Allah’ın yaratmasından şüphe ediyordu) diyorlar. Halbuki yukarıdaki âyetlerde, İbrahim aleyhisselamın, büluğundan önce de rüşd sahibi doğru bir müslüman olduğu açıklanmıştı. Buna rağmen böyle söylemek, cahillik değil ise, art niyettir.

Hazret-i İbrahim’e bu çeşit saldırılar olduğu gibi, İslam’ın iki göz bebeğinden biri olan Hazret-i Ömer’e de İbni sebeciler, (Ömer Hudeybiye’de, Resulullahın Peygamberliğinden şüphe etmişti) diyebiliyorlar. Orada da, Hazret-i Ömer aynen, Hazret-i İbrahim gibi, Allah ve Resulüne olan teslimiyetini bildirmek için, (Ya Resulallah sen Allah’ın Peygamberi değil misin? Biz hak, kâfirler bâtıl yolda değil mi?) mealindeki sözlerinden dolayı ona saldırıyorlar. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah, (Sen elbette Allah’ın resulüsün, bizim yolumuz elbette hak, kâfirler elbette bâtıl yoldadır. Zahiren aleyhimize görünen bu anlaşmada asla dinden taviz verilmemiştir) demek istediğini bütün Ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir. (Kurret-ül-ayneyn)

Kur'an tercümesi denilen kitapların ne kadar yanlış ve zararlı oldukları buradan da anlaşılmaktadır. Kelam, fıkıh ve tasavvuf gibi lüzumlu bilgileri Kur'an tercümesi denilen kitaplardan öğrenmemiz mümkün değildir. Hatta muteber tefsirlerden bile anlamamız mümkün olmaz. Lüzumlu bilgileri, nakli esas alan ilmihallerden öğrenmemiz gerekir.

Peygamberler masumdur
Sual: 
Bütün peygamberlerin günah işlemediği bildiriliyor. Âdem aleyhisselamın yasak meyveden yemesi günah değil mi?
CEVAP
Evet, peygamberler günah işlemez. Zelle işleyebilirler. Zelle, doğrular içinde, en doğruyu bulamamak demektir. Âdem aleyhisselam, kasten yasak meyveden yemedi. Unutarak yediği için mazur görüldü. Taha suresinin, (Âdem unuttu, azimle, karar ile yapmadı) mealindeki 115. âyet-i kerimesi Âdem aleyhisselamın mazur olduğunu, günahsız olduğunu göstermektedir. Âdem aleyhisselamın mazur olduğu şu hadis-i şerifle de bildirilmektedir:

(Âdem aleyhisselam ile Mûsa aleyhisselam, Rableri nezdinde münazara ettiler ve Âdem aleyhisselam, Mûsa aleyhisselama galip geldi. Mûsa aleyhisselam dedi ki:
— Sen o Âdem’sin ki, Allahü teâlâ, seni iki eli ile [vasıtasız olarak] yarattı ve sana ruhundan üfledi, melekleri sana secde ettirdi ve seni cennete yerleştirdi. Sonra da sen bir hatan sebebiyle, insanları yeryüzüne indirdin.
Âdem aleyhisselam ona dedi ki:
— Sen o Mûsa’sın ki, Allahü teâlâ seni Peygamber seçtiği gibi, kendisi ile konuşmana izin verdi. Sana her şeyin açıklanmasını ihtiva eden kitabı verdi. Onunla konuşmak, Ona yalvarmak suretiyle seni kendisine yanaştırdı. Şu halde benim yaratılmamdan ne kadar önce Tevrat’ı yazdığını gördün değil mi?
— Evet gördüm. Kırk yıl önce.
— Ya Musa, şu halde orada Âdem hata etti yazısını da gördün mü?
Gördüm.
— Allah’ın beni yaratmasından kırk yıl önce işleyeceğimi yazdığı işi yapmam üzerine
 beni nasıl suçlarsın ki?
Âdem aleyhisselam böylece Mûsa aleyhisselama galip geldi.) 
[Buhari, Müslim]

Resulullah'ı yalanlamak
Sual:
 (Allah'ın sözlerini inkâr etmek küfür olduğu gibi, Resulünün bildirdiklerini de inkâr etmek küfür olur) deniyor. O da insan değil mi? Yanlış söyleyemez mi?
CEVAP
İman, Resulü Ekrem efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber olduğu bildirildikten sonra, bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği emirlerin hepsine güvenip itikat etmektir. Hepsini beğenip kabul etmektir. Bu emirlerin, bilgilerin herhangi birine inanmamak veya şüphe etmek küfürdür. Çünkü Resule inanmamak veya güvenmemek, Resulü yalancı saymak olur. Yalancılık kusurdur. Kusuru olan, peygamber olamaz. (S. Ebediyye)

Bir âyet-i kerime meali:
(O [Resulüm], kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.)[Necm 3, 4]

Resulullah'ı yalanlamak, ona emin diyen ve peygamber olarak gönderen Allahü teâlâyı yalanlamak olur. Onun sözünde yalan olmaz. (Bu söz, acaba onun sözü mü?) diye şüphe etmek ayrıdır, (Onun sözü de olsa inanmam) demek veya bunda şüphe etmek ayrıdır. İnanmayan ve böyle şüphe eden kâfir olur. Diyelim Resulullah efendimizden bir hata meydana gelse, hemen vahy gelir düzeltilirdi. Yani dine ait yanlış bir şey kalmazdı. Onun için Resulullah'ın bildirdiklerine itiraz eden, Allah'a itiraz etmiş olur. Allah'a ve Resulüne itiraz eden de kâfir olur.

Peygamberler günah işlemez
Sual: Bir menkıbede, İbrahim aleyhisselam, misafirinin Allahü teâlâya inanmadığını ve hiç şükretmediğini görünce, onu daha fazla misafir etmeyip evinden çıkarıyor. Cebrail aleyhisselam gelip, o ihtiyarın kalbinin kırıldığını ve onun gönlünü alması gerektiğini bildiriyor. Kalb kırmak büyük günah değil mi? Peygamberler günah işlemediğine göre, İbrahim aleyhisselam nasıl olur da birinin kalbini kırar?
CEVAP
Kalbin kırılmasıyla, kalb kırmak ayrı şeydir. Birkaç örnek verelim:
1- Savaşta bir kâfirin gözünü çıkarsak, kalbi de kırılmış olur. Hattâ bunu gören yakınlarının da kalbleri kırılır. Ama kâfirin gözünü çıkaran mücahid, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

2- Dinen cezası olan suçluyu cezalandırmakla görevli kimse, suçluya cezasını verirken suçlunun kalbi kırılabilir. Ama görevli, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

3- Bir âmir, memurun eksiklerini, hatalarını görüp onu ikaz edince, ister istemez memurun kalbi kırılmış olur, ama âmir, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

4- Zengin biri, bir dilenciye, az mal veya para verse, çok para vereceğini ümit eden dilencinin sükûtu hayâle uğrayarak kalbi kırılabilir, ama o zengin kimse, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

5- Eski devirlerde, maslahata binaen, erkek iki veya daha fazla kadınla evlenebiliyordu. Birinci kadının elbette kalbi çok kırılıyordu. İşin içinde maslahat olduğu için, erkek mazur duruma düşüyordu.

6- Zengin bir Müslüman, vereceği zekât ve sadakaları, yapacağı her türlü maddî ve mânevî yardımı, fâsık akrabalarına değil de, yabancı sâlih Müslümanlara yapsa, akrabalarının ister istemez kalbi kırılabilir. Ama o Müslüman, kalb kırma günahına girmiş olmaz. Müslümanın tavrını, safını belli etmesi, Allahü teâlânın sevdiklerini tercih etmesi, onları üstün tutması, Onun sevmediklerinden ise uzak durması lazımdır.

Bunun gibi, bir yere misafir olan kimse, orada umduğunu bulamasa, üç gün sonra, misafire yol verseler, misafirin kalbi kırılabilir, ama ev sahibi kalb kırma günahına girmiş olmaz. Bu ev sahibi İbrahim aleyhisselam olsa, misafir bir dinsiz olsa, durum yine böyledir. Allahü teâlâ, kalbi kırılan dinsizin gönlünü alması için Cebrail aleyhisselamı gönderiyor. İbrahim aleyhisselam da özür diliyor, misafirin kırılan kalbi tamir edilmiş oluyor. Durum bundan ibarettir.

Peygamber yalan söylemez
Sual: Hadisleri ve mezhepleri kabul etmeyen bir hoca, başta Buhârî olmak üzere, Kütüb-i Sitte’deki İbrahim aleyhisselamın, mecbur kalıp söylediği, üç yalanla ilgili iki hadis-i şerifin uydurma olduğunu söylemektedir. Buhârî’deki bir hadis uydurma olursa, öteki hadislerin sahih olduğuna nasıl inanılır? Namazın nasıl kılındığını, orucun nasıl tutulduğunu ve dinin diğer emirlerini müctehid âlimlerimiz, hadislerden çıkarmadı mı? Hadislere itimat kalkarsa İslamiyet yıkılmış olmaz mı?
CEVAP
Elbette yıkılmış olur. Onların maksadı da zaten budur. Önce o iki hadis-i şerifi bildirelim:
(İbrahim aleyhisselam üç yerde yalan söyledi. Biri temiz zevcesi Sâre Hatun hakkındadır. İbrahim, zâlim hükümdarın diyarına Sâre Hatun’la gelmişti. Sâre’ye: "Bu cebbar adam, evli olduğunu bilirse, sana musallat olur. Eğer sana da sorulursa, kız kardeşim olduğunu söyle! Çünkü seninle din kardeşiyiz” dedi.) [Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî]

Mahşer halkı, (Ey İbrahim! Sen Allah’ın peygamberi ve Onun yegâne Halil’isin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hâli görüyorsun) diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara, (Şefaat etmeye kendimde yüz bulamıyorum. Çünkü ben üç kere yalan söyledim!) diyecektir. (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

Sağlam kaynaklı bu hadis-i şeriflere, ancak mezhepsiz olan, (Yalnız Kur'an) diyen hadis düşmanları uydurma der. Kur'an-ı kerimi açıklayan hadis-i şeriflerdir. Hadis-i şerifler olmasa dinimiz noksan olur. Okuyucunun dediği gibi, bir hadis kitabında bir iki hadis uydurma olursa, diğerlerine nasıl güvenebiliriz? Köpek eti, tavşan eti haram mı, değil mi? Bunun gibi binlerce mesele var. Hadislere inanmazsak doğrusunu nereden bileceğiz?

Yalan hakkında dinimizin emri nedir?
Yalan söylemek büyük günahtır, fakat bazı yerlerde günah değildir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(İki Müslümanı barıştırmak ve hanımını idare etmek için yalan söylemek caiz olduğu gibi savaşta da caizdir, çünkü savaş hiledir.) [İbni Lal]

Din kitaplarında da, (Din düşmanlarından korunmak veya Müslümanları korumak için yalan caizdir) buyuruluyor. (Uyun-ül besair, Hadîka)

İzin verilen yerlerde yalan söylemek günah olmadığı için, o kimseye yalancı denmez. İbrahim aleyhisselam da, izin verilen yerde ve zaruret olduğu için, üstelik tevilli söylemiştir. Tevilli söylemese bile, din düşmanlarının şerrinden korunmak için o şekilde konuşmak günah değildir.

Caiz olan yalanın biri şöyle olmuştu:
İbrahim aleyhisselam zevcesi Hazret-i Sâre ile birlikte Mısır’a gitti. O devirde bulunan hükümdar, firavunlardan çok zâlim biri idi. Bu zâlim ve zorba melik, Hazret-i Sâre’nin kim olduğunu sordurdu. İbrahim aleyhisselam, onun musallat olmasını engellemek için, din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek, “Kardeşimdir” diye haber gönderdi. Sonra, Hazret-i Sâre’ye de, (Ben onlara senin için, kardeşimdir dedim. Sen benim din kardeşimsin. Beni yalanlama!) dedi.

Âlimler buyuruyor ki: O zâlim hükümdar, evli kadınlara musallat oluyor ve sahip olmak istediği kadının kocasını da öldürüyordu. İbrahim aleyhisselam, onun zararından kurtulmak için böyle söylemişti.

İkincisi ve üçüncüsü de şöyledir:
İbrahim aleyhisselam zamanında, Keldânî kavmi, yılda bir gün bayram yapardı. Bayramdan sonra puthaneye uğrar, putlara secde edip evlerine dönerlerdi. İbrahim aleyhisselamın üvey babası ve puthane bekçisi olan kâfir Azer, onu da bayrama davet etti. İbrahim aleyhisselam, herkesle birlikte bayrama giderken, (Hastayım, rahatsızım) diyerek geri döndü. Puthaneye gidip, yetmiş kadar putu kırdı. Baltayı da iri yarı koca putun boynuna astı.

Keldânîler bayramdan dönüp puthaneye gelince, putlarının kırıldığını gördüler. Bunu kim yapabilir diye düşündüler. (Bu işi, yapsa yapsa İbrahim yapar. Çünkü o, hem putlara karşı idi, hem de bizimle bayram yerine gelmemişti) dediler. İbrahim aleyhisselamı yakalayıp, (Putlarımızı sen mi kırdın?) dediler. O da, (Bu işi, şu boynunda balta asılan iri put, “Ben varken niye küçük putlara tapılıyor” diye kıskandığı için yapmış olamaz mı? Kendisine bir sorun!) dedi. (Put konuşur mu? Put kıskanır mı? Hem nasıl soracağız?) dediler. İbrahim aleyhisselam, (O hâlde, konuşamayan, daha kendilerini kırılmaktan kurtaramayan, kimin kırdığını bilmeyen, size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilâh diyerek niçin tapıyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Size ve taptığınız bu putlara yazıklar olsun!) dedi. Enbiya sûresinin 58. âyetinde, İbrahim aleyhisselamın putları kırdığı, 63. âyetinde (Belki büyük put kırmıştır) dediği bildirilmektedir. İbrahim aleyhisselam, kavminin putlara tapmasından, bâtıl olan bir bayrama gitmelerinden rahatsız idi. Onun için, maddî değil, mânevî mânâda, (Ben hastayım) demişti.

Bu sözlerden dolayı İbrahim aleyhisselamı, hâşâ yalancı çıkarmak çok yanlış olduğu gibi, olayları inkâr edip, İbrahim aleyhisselamın böyle bir şey demediğini söylemek de âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri inkâr etmek olur. Mütevatir hadisleri inkâr etmek küfür olur. (Hindiyye, İbni Âbidin)

Sual: Allahü teâlânın gönderdiği bütün peygamberler, günah işlemekten korunmuşlar mıdır ve bedenî kusurlar kendilerinde bulunmaz mı?
Cevap: Peygamberler, insanları, Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Resûl demek, yaratılışı, huyu, ilmi, aklı, zamanında bulunan bütün insanlardan üstün, kıymetli, muhterem bir zat demektir. Hiçbir kötü huyu, beğenilmeyecek hâli yoktur. Peygamberlerde ismet sıfatı vardır ki, Peygamber olduğu bildirilmeden önce ve bildirildikten sonra, küçük ve büyük hiçbir günah işlemezler. Peygamber olduğu bildirildikten sonra, Peygamber olduğu yayılıncaya, anlaşılıncaya kadar, körlük, sağırlık ve benzerleri ayıp ve kusurları da olmaz. Her Peygamberde yedi sıfatın bulunduğuna inanmak lazımdır ki bunlar; Emânet, sıdk, tebliğ, adâlet, ismet, fetânet ve emnül-azl’dır ki Peygamberlikten azledilmezler. Fetânet, çok akıllı, çok anlayışlı demektir.