Bir üniversiteliye cevap

Bir üniversiteliye cevap

Seyyid Abdülhakim efendinin, İstanbul'da, Sultan Selim Camii şerifi bahçesindeki, (Medrese-tül-mütehassısin)de tesavvuf müderrisi [ilahiyat fakültesinde, tasavvuf kürsüsü, ordinaryüs profesörü] iken, bir üniversitelinin sualine karşı, yazmış olduğu mektubu, kelimelerini sadeleştirerek, aşağıya yazıyoruz:

Bütün kuvvetinizle, Allahü teâlânın kudreti sahasından dışarı çıkabilirseniz, çıkınız! Fakat, çıkamazsınız. Bu sahanın dışı, âdem diyarıdır. O âdem [yani yokluk] diyarı da, Onun kudreti içindedir.
Bir sırası düşerek, İbrahim Edhemden, biri nasihat istedi. Buyurdu ki, altı şeyi kabul edersen, hiçbir işin sana zarar vermez. O altı şey şudur:
1- 
Günah yapacağın zaman, Onun rızkını yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan etmek, doğru olur mu? 

2-
 Ona asi olmak istersen, Onun mülkünden çık! Mülkünde olup da, Ona isyan etmek, layık olur mu? 

3-
 Ona isyan etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma! Görmediği bir yerde yap! Onun mülkünde olup, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah yapmak, uygun değildir. 

4-
 Can alıcı melek, ruhunu almaya geldiği zaman, tevbe edinceye kadar izin iste! O meleği kovamazsın. Kudretin var iken, o gelmeden önce tevbe et! O da, bu saattir. Zira, Melek-ül-mevt, ani gelir. 

5-
 Mezarda, Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldikleri vakit, onları kov, seni imtihan etmesinler! Soran kimse dedi ki, (Buna imkan yoktur). Şeyh buyurdu ki, (Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!) 

6-
 Kıyamet günü Allahü teâlâ (Günahı olanlar, Cehenneme gitsin!) diye emredince, ben gitmem de! 

Soran kimse dedi ki, (Bu sözümü dinlemezler). Bunun üzerine, o kimse, tevbe etti ve ölünceye kadar, tevbesinden vazgeçmedi. Evliyanın sözünde, rabbani tesir vardır.

İbrahim-i Edhemden sordular ki, Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabul ederim, veririm) buyuruyor. Halbuki, istiyoruz, vermiyor? Cevap buyurdu ki:

Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itaat etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur'an-ı kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenab-ı Hakkın nimetlerinden faydalanırsınız, Ona şükür etmezsiniz. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız. Cehennemi, asiler için yarattığını bilirsiniz, ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız. Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsin! Daha ne isterler? Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?

[Allahü teâlâ, Mümin suresinin altmışıncı âyetinde, (Dua ediniz, kabul ederim), isteyiniz, veririm buyuruyor. Duanın kabul olması için, beş şart vardır: Dua edenin Müslüman olması, Ehl-i sünnet itikadında olması, haram işlemekten, bilhassa haram yemekten, içmekten sakınması, farzları yapması, bilhassa beş vakit namaz kılması, Ramazan oruçlarını tutması, zekât vermesi, Allahü teâlâdan istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lazımdır. Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Bir şey istenince, o şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesir ihsan eder. İnsan bu sebebi kullanıp, o şeye kavuşur. Evliyasının hatırı için, âdetini bozarak, bunlar dua edince veya Evliyayı kiram vesile edilerek dua edilince, bunlara (Keramet) olarak, sebebe hacet kalmadan, doğruca istenileni verir.]

Siz, adem [yokluk] diyarından, bu varlık alemine, kendiliğinizden gelmediğiniz gibi, oraya, kendiniz gidemezsiniz. Gördüğünüz gözler, işittiğiniz kulaklar, duygu edindiğiniz organlar, düşündüğünüz zekâlar, kullandığınız eller ve ayaklar, geçeceğiniz bütün yollar, girip çıktığınız bütün mahaller, hulasa, ruh ve cesedinize bağlı bütün aletler, sistemler, hepsi ve hepsi, Allahü teâlânın mülk ve mahlûkudur. Siz Ondan hiçbir şey gasp edemez, mülk edinemezsiniz! O, hayy ve kayyumdur. Yani, görür, bilir, işitir ve her var olan şeyi, her an varlıkta durdurmaktadır. Hepsinin idaresinden, hallerinden bir an gafil olmaz. Mülkünü kimseye çaldırmaz. Emirlerine uymayanların cezasını vermekten de, aciz kalmaz. Mesela, Ayda, Merihde ve diğer yıldızlarda insan olmadığı gibi, bu Erd küresinde de bulunmasaydı, bir şey lazım gelmezdi. Bundan dolayı, büyüklüğünden bir şey eksilmezdi.

Hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz; küçüğünüz, büyüğünüz; dirileriniz, ölüleriniz; insanlarınız, cinleriniz; en mütteki, itaatli kulum gibi olsanız, büyüklüğüm artmaz. Aksine olarak, hepiniz, bana karşı duran, Peygamberlerimi aşağı gören, düşmanım gibi olsanız, üluhiyyetimden bir şey eksilmez. Allahü teâlâ, sizden ganidir, Ona hiçbiriniz lazım değildir. Siz ise, var olmanız için ve varlıkta kalabilmeniz için ve her şeyinizle, hep Ona muhtaçsınız.) [Müslim]

Güneşten ziya ve hararet gönderiyor. Aydan ışık dalgaları aks ettiriyor. Siyah topraktan, tatlı renkli, hoş kokulu nice çiçekler, güzel yüzler yaratıyor. Rüzgârdan gönüllere ferahlık veren nefesler döküyor. Birçok senelik uzaklıktaki yıldızlardan, şu çıktığınız, sonunda gömüleceğiniz topraklara nurlar yağdırıyor. Zerrelerinde nice nice titreşimlerle tesirler uyandırıyor. [Bir taraftan, beğenmediğiniz, iğrendiğiniz pislikleri, en küçük, en hakir mahlûkları [mikroplar] vasıtası ile, toprağa çevirip, çiğnediğiniz bu toprakları bitki fabrikasında, vücudunuz makinesinin yapı taşı olan, protein, yani yumurta akı maddesi haline döndürüyor. Bir taraftan da yine nebatat fabrikasında, toprağın suyunu, havanın boğucu gazı ile birleştirerek ve içerisine, semadan gönderdiği enerjiyi, kudreti depo ederek, nişastalı, şekerli maddeleri ve yağları, yani vücudunuz makinesini işletecek kudret kaynağını yaratıyor.] Böylece, tarlalarda, çöllerde, dağlarda, derelerde, bitirdiği nebatlarda ve yeryüzünde ve denizlerin dibinde gezdirdiği hayvanlarda, midelerinize gidecek, sizi besleyecek rızık, gıda hazırlıyor. Akciğerlerinizde kimyahaneler açarak, burada kanınızın zehirini ayırıp, yerine oksijen yakıcı maddesini sokuyor.

Dimağlarınızda, fizik laboratuarları açarak, burada his uzuvlarından, sinirlerden gelen haberler alınıp, demir taşına mıknatıs kuvvetini yerleştirdiği gibi, beyninize yerleştirdiği akıl ve yüreğinize yerleştirdiği kalb kuvvetleri tesiri ile, bir anda, çeşitli planlar hazırlanıp, emirler, hareketler meydana getiriyor. 

Yüreğinizi çok karışık ve harika dediğiniz tesirlerle, geceli gündüzlü çalıştırıp, damarlarınızda kan nehirleri akıtıyor. Sinirlerinizde, akıllarınızı şaşırtan, nice nice yol şebekeleri dokuyor. Adalelerinizde sermayeler gizliyor. Daha ve daha birçok harikalarla, vücudunuzu techiz ediyor, tamamlıyor. Hepsine fizik kanunları, kimya reaksiyonları ve biyoloji olayları gibi isimler taktığınız, bir nizam ve ahenkle, tesis ediyor, montaj yapıyor. Kuvvet merkezlerini içinize yerleştiriyor. Gereken tedbirleri ruh ve şuurunuza tersim ediyor. Zihin denilen bir hazine, akıl namında bir miyar, fikir dedikleri bir alet, irade dediğiniz bir anahtar da, ihsan ediyor. Herbirini yerinde kullanabilmeniz için size tatlı, acı ihtarlar, işaretler, meyiller, şehvetler de veriyor. Daha büyük bir nimet olarak, sadık ve emin Resullerle açıkça, talimat gönderiyor.

Nihayet, vücudunuz makinesini işletip ve tecrübelerini gösterip, maksada göre kullanmanız ve istifade etmeniz için elinize teslim ediyor. Bütün bunları, size ve iradenize ve yardımınıza muhtaç olduğundan değil, mahlûkları arasında size ayrı bir mevki, bir salahiyet vererek, mesut ve bahtiyar olmanız için yapıyor. Ellerinizi, ayaklarınızı, kullanabildiğiniz her uzvunuzu, arzunuza bırakmayıp da, yüreğinizin atması, ciğerlerinizin şişmesi, kanlarınızın dolaşması gibi, sizden habersiz kullansaydı, her işinizde, zorla, refleks hareketleri ile, çolak el, kuru ayak ile yuvarlasaydı, her hareketiniz bir titreme, her kımıldamanız bir siğirme olsaydı, kendiliğinize ve emanetlere malik olduğunuzu iddia edebilir mi idiniz? Sizi, cansızlar gibi, sade dış kuvvetler tesiri ile veya hayvanlar gibi, yalnız dış ve iç kuvvetler ile akılsız, şuursuz hareket ettirse idi ve evlerinize taşıdığınız nimetlerden, yük hayvanı gibi, ağzınıza bir lokma verseydi, onu alıp yiyebilecek mi idiniz?

Doğmadan evvelki, doğduğunuz zamanki halinizi düşünüyor musunuz? Üzerinde yatıp kalktığınız, yiyip içtiğiniz, gezip dolaştığınız, gülüp oynadığınız, dertlerinize deva, korkulara, sıcağa, soğuğa, açlığa, susuzluğa, yırtıcı ve zehirli hayvanların ve düşmanların hücumlarına karşı koyacak vasıtaları bulduğunuz şu yer küresi yapılırken, taşları, toprakları hilkat fırınlarının ateşlerinde pişirilirken, suyu ve havası, kudret kimyahanesinde inbiklerden çekilirken, siz nerede idiniz, ne içinde idiniz, hiç düşünüyor musunuz? 

Bugün, bizim dediğiniz karaların, denizlerden süzülüp ayrıldığı, dağların, derelerin, ovaların, tepelerin döşenildiği zaman, acaba nerede idiniz? Denizlerin acı suları, Hakkın kudreti ile buharlaştırılarak, gökte bulutlar yapılırken, o bulutlardan yağan yağmurlar, [çakan şimşeklerin ve güneşten gelen kudret, enerji dalgalarının hazırladığı gıda maddelerini] yanmış, kurumuş toprakların zerrelerine işletip, o maddeler, [ziya ve hararet şuaları tesiri ile] oynayıp titreşerek hayatın hücrelerini yetiştirirken, nerede idiniz ve nasıldınız?

Bugün kendinize maymun tohumu derler, inanırsınız. Allah yaratır, yaşatır, öldürür, her şeyi O yapar derler inanmak istemezsiniz.

Ey insan! Acaba sen nesin? Babanın damarlarında neydin? Bunak, örümcek kafalı, gerici diye hakaret ettiğin babana, vaktiyle damarları içinde sıkıntı verirdin. O zaman, seni oynatan kimdi ve sen onu, niçin rahatsız ediyordun? O, istese idi, seni bir çöplüğe atabilirdi, fakat atmadı. Seni, bir emanet gibi sakladı. Bol bol besleneceğin bir gülşen seray-ı ismete tevdi etti ve nice zaman himayene uğraştı ise, sen niçin sıkıntılarından babanı mesul tutarak tahkir ediyorsun da, nimetlerinden ona ve yaratanına bir şükür payı ayırmıyorsun? Sonra sen, emanetini niçin herkesin kirlettiği çöplüklere döküyorsun?

Etrafın, arzu ve emellerine uyduğu zaman, her şeyi, aklınla, ilminle, fenninle, gücünle, kuvvetinle yaratarak yaptığına, bütün başarıları icat ettiğine inanıyorsun. Hakkın sana verdiği vazifeyi unutuyor ve o yüksek memurluktan istifa ediyor ve emanete sahip çıkmaya kalkıyorsun. Kendini malik ve hakim tanımak ve tanıttırmak istiyorsun. Öte taraftan, etrafın, arzularına uymaz, dış kuvvetler seni mağlup etmeye başlarsa, o zaman da, kendinde hasret ve hüsrandan, acz ve yeisten başka bir şey görmüyorsun. Hiçbir irade ve ihtiyara sahip olmadığını, her şeyin cebr elinde esir olduğunu ve varlığının, otomatik ve fakat zembereği kırık bir makine gibi olduğunu iddia ediyorsun. Kaderi bir (ilm-i mütekaddim) değil, bir (cebr-i mütehakkim)manasında anlıyorsun. Bunu söylerken, ağzının, gramofon gibi olmadığını da, sezmez değilsin.

Sofrana, sevdiğin yemekler gelmediği zaman eline geçirebileceğin kuru ekmeği yemekle, yemeyip açlıktan ölmek arasında hür ve serbest bulunduğun ve kuru lokmalar, ağzına zorla tıkılmadığı halde, elini, dilini uzatır, onları yersin. Hem yersin, hem de bir şey yapmadığına hüküm edersin. Düşünmezsin ki, elin ve ağzın, yine arzunla oynamış ve bu oynayış bir sıtma, bir titreme olmamıştır. Fakat, böyle mecbur olduğun zamanlarında bile, iradene malik olduğun halde, seni aciz bırakan, harici kuvvetler karşısında kendini mecbur, esir, hâsılı bir hiç bilirsin.

Yahu! İşin yolunda, muvaffakiyet ve muzafferiyet yanında olunca (Hep), işlerin aksi, ters olduğu zamanında ise, kaderin cebri altında oyuncak bir (Hiç) diye iddia ettiğin o sen, bunlardan hangisisin? Hep misin, hiç misin?

Ey Âdemoğlu! Ey noksanlık ve taşkınlık içinde yüzen insan! Siz, ne hepsiniz, ne de hiçsiniz! Her halde ikisi arası bir şeysiniz. Evet siz, icat etmekten, her şeye hâkim ve galip olmaktan, şüphesiz uzaksınız. Fakat, inkâr olunamayan bir hürriyet ve ihtiyarınız, sizi hâkim kılan, bir arzu ve seçim hakkınız vardır. Siz, eşi ortağı bulunmayan bir hâkim ve mutlak, başlı başına bir malik olan, Hak teâlânın emri altında, ayrı ayrı ve müşterek vazifeler alan, birer memursunuz! Onun koyduğu ahkam ve nizam ile, Onun tayin ettiği mevkileriniz ve halk edip emanet olarak verdiği salahiyet ve vasıtalarınız nispetinde vazife yaparsınız. Amir ancak O, hâkim yalnız O, malik yine Odur. Ondan başka amir, Ona benzer hâkim, Ona ortak malik yoktur. Sizin o kadar benimseyerek, hevesle atıldığınız maksatlar, gayeler, giriştiğiniz mücadeleler, sarf ettiğiniz gayretler, duyduğunuz iftiharlar, kazandığınız başarılar, Onun için olmadıkça, hep yalan, hep boştur. O halde kalblerinizde, niçin yalana yer veriyorsunuz da, şirklere sapıyorsunuz? Niçin, eşsiz hâkim olan, Hak teâlânın emirlerine uymuyor, Onu mabud tanımıyorsunuz da, binlerce, hayal olan, mabudlar arkasında koşuyor, hepiniz sıkıntılar içinde boğuluyorsunuz? Her neye koşuyorsanız, sizi sürükleyen bir emel, bir ihtiyar, bir iman değil midir? Niçin o emeli Haktan başkasında arıyorsunuz? Niçin, o imanı Hakka tahsis etmiyor, o ihtiyarı bu imana ve imanın neticesi olan amellere sarf etmiyorsunuz?

Hak teâlânın hâkimliğini tanıdığınız, emaneti ve emniyeti bozmayarak çalıştığınız zaman, birbirinizi ne kadar sevecek, ne kadar bağlı kardeşler olacaksınız. Sizin o kardeşliğinizden, Allah’ın merhameti, neler yaratacaktır. Kavuştuğunuz her nimet, hep Hakka imanın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın merhameti ve ihsanıdır. Gördüğünüz her musibet ve felaket de, hep kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın neticesidir. Bunlar ise, hakkı tanımamanın, zulüm ve haksızlık etmenin cezasıdır. Bu da, hukuku kendiniz kurmaya kalkışmanın, Hak teâlâ ile yarış edebilecek şeriklere tâbi olmanın, hâsılı, halis tevhid ile, yalnız Hak teâlâya iman etmemenin neticesidir.

Hulasa, insanlığı kaplayan sıkıntıların birinci sebebi, Hakka karşı şirk ve müşrikliktir. İlim ve fen, ilerlediği halde, insanlığın ufuklarını sarmış olan fesat karanlığı, hep şirkin, imansızlığın, vahdetsizliğin ve sevişmezliğin neticesidir. Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felaketten kurtulamaz. Hakkı tanımadıkça, Hakkı sevmedikçe, Hak teâlâyı hakim bilip, Ona kulluk etmedikçe, insanlar, birbiri ile sevişemez. Haktan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur. Görmez misiniz, camiye gidenler sevişir, meyhaneye gidenler dövüşür.

Hak teâlâdan başka her neye gönül verseniz, her neye tapınsanız, hepsinin zıddı, mukabili vardır. Bunların hepsi de, Hakkın kudreti ve iradesi altındadır. Şeriki, naziri, misli, zıddı, mukabili olmayan, yegane hakim, ancak Hak teâlâdır ve ancak Onun mukabili bâtıldır, yanlıştır ve varlığı mümkün olmayan bir yokluktur.

Hak teâlâdan başka, her neye tâbi olur, her neye tapınır, Onun yerine, her neyi sever ve hakiki hâkim tanırsanız, biliniz ki, onlar da sizinle beraber yanacaktır. (Seadet-i Ebediyye)

İman azalıp çoğalmaz

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İman kalbin tasdiki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan ...

Devamını Okuyun...

Ehl-i kıble kime denir?

Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde; (Beni İsrail yetmişiki millete ayrıldı. Benim ümmetim de yetmişüç millete ayrılacaktır...

Devamını Okuyun...

Günah işlemek ve iman

Büyük günahlardan bazıları şunlardır: Bid'at sahibi olmak, Günah işlemeye devam etmek, Müslüman olduğuna...

Devamını Okuyun...

İmanın alameti

İman, Amentü'de bildirilen altı esasa inanmaktır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (İman; Allah’a, meleklere, kitaplara,...

Devamını Okuyun...

İmanın zirvesine çıkmak

O tip yazı okumakla imanın zirvesine çıkılmaz. Resulullah efendimiz, zirveye nasıl çıkılacağını bildirmiştir. Bir hadis-i şerifte...

Devamını Okuyun...

İmanın kısımları

İman, bir bütün olduğu halde kuvvet yönüyle üç kısımdır: Dinin hükümlerini bilmeyen ana-babasından...

Devamını Okuyun...

Hubb-i fillah ve buğd-i fillah

Sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, düşmanlık ettiklerine de sırf Allah rızası için düşmanlık etmek demektir. Hadis-i şeriflerde...

Devamını Okuyun...

İman ve İslam farklı mıdır?

Ehl-i sünnet âlimleri, Peygamber efendimizin bildirdiği tarifi aynen aktarıyor. İman, Amentü’de bildirilen altı esasa...

Devamını Okuyun...

Allah var demek yeter mi?

Allah’a inanan kimsenin, Allah’ın sıfatlarını da bilmesi gerekir. Bilmezse veya yanlış bilirse, Allah’a inanmış sayılmaz...

Devamını Okuyun...

Allah’ın rahmeti lüzumsuz değildir

Kelime-i şehadetin manası şudur: (Ben şehadet ederim ki, yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki, Allah’tan başka...

Devamını Okuyun...

Dinde on esas

Taberani’de bildirilen bir hadis-i şerifte, İslamiyet’in şu on esasından biri noksan olan kimsenin, zararda olduğu bildirilmektedir...

Devamını Okuyun...

32 ve 54 farz

Her müslümanın, otuz iki farzı bilmesi lazımdır. 32 farz şunlardır. İmanın şartı: Altı(6), İslamın şartı: Beş(5), Namazın farzı: Oniki(12)...

Devamını Okuyun...

Zerre iman ne demek?

Günahlar içinde yüzüp ibadetten uzak kimsenin imanla ölmesi çok zordur. Ancak imanla ölebilirse...   

Devamını Okuyun...

İslamiyet’ten haberi olmayanlar

Denilen yerlerin birinde yaşayıp da, dinden haberi olmayanlar, imanlı olmadıkları için Cennete. girmezler. Allah’ı, Cenneti...

Devamını Okuyun...

Elbette müminim

Tam İlmihal’de, İmam-ı Rabbani hazretlerinden şöyle naklediliyor: Mümin misin diye sorulunca. İmam-ı a'zam Ebu Hanife...

Devamını Okuyun...

İnanmak ihtiyaç mı?

Bazı felsefeciler (İnsanda tapma ihtiyacı vardır. Bunun için de, ateşe, güneşe, puta tapanlar olmuştur) diyorlar. İşin aslı ise şöyle:...

Devamını Okuyun...

Ölmeden önce Allah’a ulaşmak

Hayır, o manada bir âyet ve hadis yoktur. Hiçbir İslâm âlimi de, böyle bir şey söylememiştir...   

Devamını Okuyun...

Hidayet nedir?

Hidayet; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru yola girmek, doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek...

Devamını Okuyun...

Türk Müslümanlığı ne demek?

Her milletin âdetleri farklı olabilir, fakat Müslümanlık tektir. Bugün Şiîlerin ve Vehhabilerin Müslümanlıkları farklıdır...   

Devamını Okuyun...

İmanda iki önemli şart

Amentü’ye inanmanın geçerli olması için, çok önemli iki şart vardır: 1- Hubb-i fillah ve buğd-i fillah: Hubb, sevmektir, dostluktur...

Devamını Okuyun...

Allah'ı hiç unutmamak

Beş vakit namaz kılıp haramlardan sakınan bir Müslüman, Allah'ı unutmuş sayılmaz. Bir vakit namazı kılıp, öteki namazı beklemekle...

Devamını Okuyun...

İmansız cemaat

Bunlar, kendilerini Müslüman zanneden, ama küfre düşmüş kimselerdir. Mesela, kaderi inkâr eden diyen ve amelin...

Devamını Okuyun...

Allah’a iman nedir?

İmanın birinci şartı, Allah’a imandır. Amentü’deki, (billahi) ifadesi, Allahü teâlânın varlığına, birliğine inanmayı, iman etmeyi...

Devamını Okuyun...

Allah'ın birliğini ispat

Defalarca bildirmiştir. Birkaçı şöyle: (İlahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur.) [Bekara 163] (Allah’tan başka ilah yoktur.) [Bekara 255, Al-i İmran 2, Nisa 87, Taha 8, Tegabün 13]...

Devamını Okuyun...

Allahü teâlâ ilah değil mi?

Uygun değildir; çünkü Allahü teâlâ, ilahtır. İlah, her şeyi yoktan var eden ve her an varlıkta ...   

Devamını Okuyun...

Allah’ı kim yarattı denemez

Elbette yaratan yaratılmış olmaz; çünkü yaratıcı, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, var olmak ve varlıkta durmak için...

Devamını Okuyun...

Tefekkür ne demektir?

Tefekkür, dinimizde önemli bir ibadettir. Tefekkür, günahlarını, mahlukları ve kendini düşünmek. Allahü teâlânın yarattığı şeylerden...

Devamını Okuyun...

Vücut sarayı

Aşağıdaki yazı tıp otoritelerince hazırlanmıştır.
Yaratıkların en mükemmeli olarak yaratılan insanın...   

Devamını Okuyun...

Bir üniversiteliye cevap

Seyyid Abdülhakim efendinin, İstanbul'da, Sultan Selim Camii şerifi bahçesindeki. (Medrese-tül-mütehassısin) de tesavvuf...

Devamını Okuyun...

Allah'ın zatını düşünmek

Böyle şeyler hatıra gelince, bu düşünceleri hemen bırakmalı. Bir hadis-i şerif şöyledir. Allah'ın yarattıklarını tefekkür edin...

Devamını Okuyun...

Allah’ın isimleri (Esma-i hüsna)

Esmâ-ül hüsna, Allahü teâlânın güzel isimleri demektir. Allahü teâlânın Tirmizi’de bildirilen 99 ismi şunlardır:...

Devamını Okuyun...

Allah’ın sıfatları hangileridir?

Esmâ-ül hüsna, Allahü teâlânın güzel isimleri demektir. Allahü teâlânın Tirmizi’de bildirilen 99 ismi şunlardır: 1- Allah: Her ismin vasfını ihtiva eden öz adı. Kendinden başka ilah bulunmayan tek Allah....

Devamını Okuyun...

Allah niye biz veya o diyor?

Bu âyet-i kerimenin meali şöyledir: (Sizi yarattık, sonra meleklere, “Âdem’e secde edin” dedik; İblis’ten başka hepsi secde etti...

Devamını Okuyun...

Allah’a nur demek uygun mu?

Allahü teâlâ için ışık anlamında nur denmez; çünkü nuru, ışığı da O yaratmıştır, yani bunlar mahlûktur. Mahlûk, halık olamaz. Bir şeye benzeterek Allahü teâlâyı tarif etmek caiz olmaz...

Devamını Okuyun...

Allah mekândan münezzehtir

Hazret-i İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancı Hristiyanlığa sonradan sokulmuştur....

Devamını Okuyun...

Müşebbihe veya mücessime

Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden, Kur’andaki müteşabih âyetlere...

Devamını Okuyun...

Allah’ın işitmesi ve görmesi

Hayır, kesinlikle caiz olmaz. Bunu söyleyen, Mücessime ve Müşebbihe ismindeki sapık fırkalardır. Bunlar...

Devamını Okuyun...

Gaybı kim bilir?

Gayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Gaybı ancak Allah bilir...

Devamını Okuyun...

Allah’ın rahmeti ve gazabı

Ateist, kâfir demektir. İmana gelen bir kâfir, imana gelmeden önce yaptığı iyiliklerin karşılığına kavuşur...

Devamını Okuyun...

Rahmeti gazabını aşmıştır

(Rahmetim gazabımı aştı) diye bizzat kendisi bildiriyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki...

Devamını Okuyun...

Allah intikam alır

Allahü teâlânın intikam alması, suçluların cezalandırılması demektir. Allahü teâlânın intikam alacağını...

Devamını Okuyun...

Allah dünyada da ceza verir

Elbette dünyada da cezalandırır ve cezalandırdığı da Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. Azap âyetleri, rahmet...

Devamını Okuyun...

Allah’ın azabı şiddetlidir

İslamiyet, ifrat ve tefritten [aşırılıklardan] uzak bir dindir. Allah’ın rahmetini de azabını da bildirmek gerekir....

Devamını Okuyun...

Gayret-i ilahiyye

Gayret, hasetten, kıskançlıktan, çekememekten farklıdır. Gayret, bir kimsede olan hakkına, onun başkasını...

Devamını Okuyun...

Allahü teâlânın gayret etmesi

Allahü teâlâ için kıskanmak, haset etmek ifadesi kullanılmaz, gayret sahibi denir....

Devamını Okuyun...

Allah’ın huzuruna durmak

Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın....

Devamını Okuyun...

Erkek şahıs zamiri

Önce ikinci suali cevaplandıralım: Bu, Arap dilinin özelliğindendir. Türkçede böyle erkek ve kadın için ayrı...

Devamını Okuyun...

Hâlık’ı mahlûka benzetmek

İslam âlimleri, (Allah’ın yaratmak, vücud, muhalefetün-lil-havadis gibi sıfatlarını insanlar için kullanmak veya insanın, akıl, şuur,...

Devamını Okuyun...

Allah ismi

Evet, Allah ism-i şerifi, Esma-i hüsna’nın yani Allahü teâlânın isimlerinin birincisidir. Bu ism-i şerif, Allahü teâlânın...

Devamını Okuyun...

Rahman ve Rahîm isimleri

Rahman ism-i şerifi, dünyada, dost olsun düşman olsun, layık olsun olmasın, mümin olsun kâfir olsun, bütün yaratıklara rızık ve sayısız nimetler veren demektir...

Devamını Okuyun...

El-Melik ismi

Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan demektir. Bir âyet-i kerime meali...

Devamını Okuyun...

El-Kuddüs ismi

Her türlü takdîse, övmeye, yüceltmeye lâyık olan; azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan...

Devamını Okuyun...

Es-Selâm ismi

Es-Selâm ismi, eksikliklerden uzak olan demektir. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir...

Devamını Okuyun...

El-Mü'min ismi

Mümin kelime olarak, inanan demektir. Bu mânâ kullar içindir. Allah için olan mânâ, gönüllere iman veren...

Devamını Okuyun...

El-aziz ismi

Azîz, (Her zaman izzet ve şeref sâhibi, galip, benzeri olmayan, karşı gelinemeyen) demektir...

Devamını Okuyun...

El-Müheymin ismi

Her mahlûkun ömrünü, amelini, rızkını, ecelini, nefeslerini, sözlerini bilen, gören, onların bütün...

Devamını Okuyun...

(Allah gaybı bilmez) diyorlar

Elbette vardır, hem de çoktur. Ancak önce ateistlerin benzer düşüncelerini bildirelim. (Allah, insanların Cennete veya...

Devamını Okuyun...

Allah hayâ eder mi?

Allah'ın hayâ etmesiyle insanların hayâ etmesi farklıdır. İnsanın hayâ etmesi, sıkılmak, çekinmektir. Fakat Allah'ın...

Devamını Okuyun...

Allah’ın yaratması iki türlüdür

Bu soruyu bir ehl-i kitap sormaz, soramaz; çünkü ehl-i kitap sadece (Sizin peygamber hak mı?) diye sorabilir. Hak peygamber ise çok şey yapabilir der; çünkü...

Devamını Okuyun...

Kün feyekün (Ol denince olur)

İki bilgiyi de Kur’andan aldınız. İkisini de bildiren Allahü teâlâdır. Hikmeti bildirilmese bile, biz anlamasak bile olduğu gibi inanmak lazım...

Devamını Okuyun...