Kibir, bir hastalıktır!
18/12/2025 Perşembe Köşe yazarı S.A
Kibirlenen hastadır, kibir de hastalıktır. Hem
de çok tehlikeli bir hastalıktır. Tedavi olunmazsa hem dünyası hem de ahireti
harap olur.
Bizi iki cihan saadetine kavuşturmak için gönderilen
Peygamberlere iman etmeyen, karşı çıkan, onlara ezâ ve cefâ çektirenlerin çoğu,
kibirlendikleri için bunu yaptılar ve nimetlerden mahrum kaldılar. İman
edenlerin çoğu fakir, halk arasında pek itibar sahibi olmayan kimselerdi.
Zenginler, makâm, mevki sahibi olanlar tenezzül etmediler ve dediler ki:
"Peygamberlik gelse bize gelirdi, bizim şanımız, şöhretimiz daha fazladır!.."
Nemrutları, Firavunları, Ebu Cehilleri ve bunlara benzeyenleri
iman nimetinden mahrum bırakan şey, bunların aşırı derecedeki kibirleriydi.
Yoksa onlar da; Peygamberimizin ve söylediklerinin hak olduğunu çocuklarını
tanıdıkları gibi tanıyorlardı!..
Ebu Cehil'in dayısının oğlu anlatır: "Bir gün onu görmeye
gittim, ikimiz yalnız idik. Ebu Cehil'e sordum: 'Sen Muhammed hakkında ne
düşünüyorsun? Laf aramızda kalacak, doğru söyle!' dedim. Bana cevap olarak dedi
ki: 'Onun dürüstlüğü tartışılmaz. Ona biz Muhammed-ül emin derdik, hem sonra
söylediği sözler, beşer kelâmı olamaz, insanlar bu kadar mükemmel söz
söyleyemezler!"
Bu sözleri ondan hiç beklemiyordum, hayretle sordum: "O
hâlde ona niçin iman etmiyorsun?"
Bu soruma da şöyle cevap verdi: "Biz bu işe Ebu Talib'in
yetiminden daha lâyık idik. Peygamberlik gelseydi bize gelmeliydi, biz
olmalıydık! Ben bu zenginliğimle, bu itibarımla nasıl gider ona teslim olurum,
mümkün değil!"
Kureyş'in ileri gelenleri toplandılar ve; "Tehlike haberi
yalancıdan da gelse insanı tedirgin eder. Bu da çok büyük tehlikeden
bahsediyor... Cehennemden bahsediyor... Yanmak da çok zor şeydir! Ya doğru
söylüyorsa n'olur hâlimiz?.. Biz iyisi mi gidip iman edelim" dediler.
Bir heyet hâlinde Sevgili Peygamberimize geldiler. Dediler ki:
"Biz senin davetine icabet etmeye, sana iman etmeye karar verdik; ama bir
şartımız var! Sana iman edenlerin çoğu köle ve fakir insanlardır biz onlarla
aynı toplulukta oturamayız. Bu, bizim şanımıza yakışmaz, onları kov, bizi kabul
et, bizimle sohbet et!"
Bu teklifi Peygamber Efendimiz reddetti. İkinci bir teklif arz
ettiler, dediler ki: "Bir gün bizi huzuruna kabul et, bir gün de
onları!"
Bu teklif de hoş karşılanmadı, "ama, bir müddet böyle
olsun, belki ileride bu kibir ve inatlarından vazgeçerler" ümidi ile
Sevgili Peygamberimiz kabul buyurdular.
"Günlerimizi tespit edelim bir kâğıda yazalım, biz hangi
günler geleceğiz?" dediler. Âlemlere rahmet olarak gönderilen zat kâğıt
istedi. Henüz kâğıt gelmeden Cebrâil aleyhisselam geldi ve Rabbimizin emrini
bildirdi. Buna razı olmadığını bildiren âyet-i kerimeyi okudu. Meâlen;
(Sabah
akşam Rablerini çağıran, ona dua eden, onun rızasını isteyenleri huzurundan
kovma!) buyuruluyordu.
Böylece; cepleri fakir, fakat gönülleri zengin olanlar huzur-ı
saâdette kaldılar, kibir kumkumaları ise defolup gittiler...


