Ümm-i Eymen

Ümm-i Eymen

Peygamberimizin dadısı.

Peygamber efendimiz, doğmadan önce babasını, altı yaşında da annesini kaybetmişti. Hem yetim, hem de öksüz olarak büyüdü. Fakat birçok kadın, bir anne şefkatiyle o yüce Peygamberi bağrına bastı. Ona annesizlik acısını hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. 

Ailenin yardımcısıydı 
İşte bu kadınlardan biri de Ümm-i Eymen’di. Peygamberimizin ehl-i beytten saydığı ve "Annemden sonra annem" diyerek iltifat ettiği bu büyük İslâm kadınının asıl ismi, Bereke binti Salebe idi. Uzun yıllardan beri Abdülmuttaliboğullarının hizmetlerini görüyordu. Peygamber efendimizin babası Abdullah’ın vefatından sonra da, aynı evde kaldı. Artık, hem Peygamberimizin annesi Amine’nin, hem de Peygamberimizin yardımcısıydı. 

Resulullah efendimiz altı yaşına geldiğinde, Hazret-i Amine, yanına Ümm-i Eymen’i de alarak Medine’ye gitti. Niyeti hem oradaki akrabalarını, hem de kocası Abdullah’ın kabrini ziyaret etmekti. Bir ay Medine’de kaldılar. 

Ümm-i Eymen Medine’deki bir hatırasını şöyle anlatır: 
“Birgün yahudî âlimlerinden ikisi yanıma gelerek dediler ki: 
- Bize Ahmed’i göster! 

Ben de Resulullah efendimizi dışarı çıkardım. İyice incelediler ve dediler ki: 
- Bu çocuk, ahir zaman peygamberi olacaktır. Burası da onun hicret edeceği yerdir. Bu memlekette büyük savaşlar olacaktır.” 

Ümm-i Eymen onların bu konuşmalarından sonra çok korkmuştu. Sevgili Peygamberimize bir zarar vermelerinden endişe duyuyordu. 

Herhangi bir tehlikeye karşı onu korumak için, Peygamberimizin yanından ayrılmamaya gayret gösteriyordu. 

Nihayet Mekke’ye hareket günü gelmişti. Ümm-i Eymen buna çok sevindi. Artık yahudîlerin Resulullaha bir zarar veremeyeceklerini düşünüp rahatladı. 

Bu üç kişilik kafile Medine’den ayrıldılar. Mekke’ye doğru yola koyuldular. Neşeli bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. Fakat biraz sonra beklemedikleri bir şey oldu. Ebva denilen yerde, Hazret-i Amine birdenbire rahatsızlandı. Hazret-i Amine bu hastalıktan kurtulamayıp vefat edeceğini anlamıştı. 

Cenab-ı Hak seni koruyacaktır! 
Başucunda duran Peygamberimizin yüzüne baktı. Bir rüyasını hatırlayarak şöyle dedi: 
- Şayet rüyada gördüklerim doğruysa, sana celal ve bol ikram sahibi olan Allah tarafından, Âdemoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere, Peygamberliğin bildirilecektir. Sen, teslimiyeti, ceddin İbrahim’in dinini yerleştireceksin. Cenab-ı Hak seni devam edegelen putlardan, putperestlikten koruyacaktır. 

Bundan sonra şu şiiri söyledi:

Her yaşayan ölür, eskir her yeni,
Her yaşlanan elbet, oluyor fani. 

Ben de öleceğim, birgün elbette, 
Lâkin kalacaktır, adım dillerde. 

Çünkü senin gibi, hayırlı evlat, 
Bıraktım geriye, ne büyük nimet.
 

Hazret-i Amine, Ebva denilen yerde hastalığının artması üzerine, ciğerparesini Ümm-i Eymen’e emanet etti. Ona iyi bakması ricasında bulundu. Çok geçmeden de ruhunu teslim etti. O sırada otuz yaşında bulunuyordu. Peygamberimiz böylece, altı yaşında iken öksüz kalıyordu. 

Cenab-ı Hak sevgili Resulüne, küçük yaşından beri her türlü acıyı tattırıyor ve onu kemâle erdiriyordu ki, ümmetine tam örnek olabilsin. Ona iman edenler, Peygamberlerinin çektiği sıkıntıyı hatırlayarak teselli bulsunlar, karşılaştıkları musibetlere sabretsinler. 

Can da Onun, mal da... 
Ümm-i Eymen’in sırtına, artık ağır bir yük yüklenmişti. Ağlamak, hıçkırmak istiyor, fakat Peygamberimizin üzüleceğini düşünerek vazgeçiyordu. Kendini toparladı. Bundan sonra ona, annesinin yokluğunu hissettirmeyecekti. Bunun için de elinden gelen fedakârlığı göstermeye çalışacaktı. Öz evladıymış gibi mübarek yavruyu bağrına bastı. Sonra da onu şöyle teselli etti: 
- Üzülme, ağlama! İlâhî kadere karşı boynumuz kıldan incedir. Can da Onun, mal da. Hepsi bize emanet. O, emaneti nasıl vermişse, öyle alır. 

Sevgili Peygamberimizin gözü yaşlıydı. Artık hem yetim, hem de öksüz kalmıştı. Babasının yüzünü hiç görmemişti. Bundan sonra annesinin de yüzünü göremeyecekti. Gözyaşları arasında dedi ki: 
- Ben de biliyorum. Onun hükmüne her zaman boyun eğerim. Fakat anne yüzü unutulmayacak bir yüzdür. O yüzü tekrar göremem diye üzülüyorum. 

Fakat kendisini toparlamakta gecikmedi. Annesine karşı son vazifesini yerine getirmek istiyordu. Yaşından beklenmeyen bir olgunluk içerisinde dadısına şöyle dedi: 
- Haydi! O, emaneti sahibine teslim etti. Biz de onun nâşını toprağa teslim edelim de, rahat etsin. 

Biraz sonra annelerin en şereflisini, en bahtiyarını birlikte defnettiler. Artık Resulullahı Mekke’ye götürme vazifesi Ümm-i Eymen’e kalmıştı. Peygamberimizi deveye bindirdi. Birlikte yola çıktılar. Beş günlük meşakkatli bir yolculuktan sonra Mekke’ye ulaştılar. 

Dadısını unutmamıştı 
Ümm-i Eymen gözyaşları arasında Peygamberimizi, dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti. Fakat gerek dedesinin yanında bulunduğu sıralarda, gerekse onun vefatından sonra amcası Ebu Talib’in himayesinde iken, Peygamberimizin hizmetinde bulunmaktan geri durmadı. Bunu kendisi için büyük bir şeref saydı. 

Aradan yıllar geçti. Peygamberimiz, kendisini bir anne şefkatiyle bağrına basan, ancak bir annenin yapabileceği kadar fedakârlık gösteren sevgili dadısını unutmamıştı. Ona her türlü maddî yardımda bulunuyor, bir evladın annesine duyabileceği saygı kadar hürmet gösteriyordu. Bu arada sevgili dadısının bir yuva kurmasını temin etti. Onu Ubeyd bin Zeyd ile evlendirdi. Bu evlilikten Eymen adlı bir oğlu oldu. Ve Ümm-i Eymen diye tanındı. 

Peygamber efendimiz Mekkelileri İslâmiyete davete başlayınca, çocukluğundan beri, Onun mühim bir şahsiyet olacağını tahmin eden Ümm-i Eymen, hemen iman etti. Çünkü gerek doğumunda, gerekse doğumundan sonra birçok harika hâllerine şahit olmuştu. Bunun için tereddütsüz iman ederek Resulullahı sevindirdi. 

O devirde müslüman olmak, akıl almaz işkenceleri peşinen kabul etmek demekti. Ümm-i Eymen de bu acı işkencelerden hissesini aldı. Fakat imanından zerre kadar taviz vermedi. Çünkü bu yolda ölmeyi büyük bir şeref sayıyordu. 

Tevekkül sahibiydi 
İşkenceler tahammül edilemeyecek bir duruma geldiğinde, önce Habeşistan’a, sonra Medine’ye hicret etti. Böylece iki hicret sevabı birden aldı. Ümm-i Eymen Mekke’de olduğu gibi Medine’de de Resulullahı bir an olsun yalnız bırakmadı. Hizmetinden geri durmadı. 

Ümm-i Eymen tevekkül sahibi bir hanımdı. En zor durumlarda bile cenab-ı Haktan ümidini kesmez, Ondan yardım beklerdi. Bu teslim ve tevekkülünün mükâfatını hemen görürdü. 

Hicret ederken, Revha yakınlarında gecelemişti. Çok susamıştı. Yanında bir damla dahî su yoktu. Hiç telaşlanmadı. Çünkü kullarına karşı son derece merhametli olan Rabbinin, gördüğüne ve yardım edeceğine inancı sonsuzdu. Susuz ve bîtap düşmeyeceğinden emindi. Nitekim cenab-ı Hakkın yardımı gelmekte gecikmedi. 

Gökten beyaz bir urgana bağlanarak sarkıtılmış bir kova gördü. Cenab-ı Hakka hamd ve şükür ederek kalktı, kovanın yanına gitti. İçi tamamiyle, berrak ve buz gibi su ile doluydu. Kana kana içti. Tamamen susuzluğu geçti ve rahatladı. 

Bu vakayı nakleden Ümm-i Eymen şöyle der: “Artık bundan sonra bir daha hiç susamadım.” 

Ümm-i Eymen çok cesur idi. Bazı savaşlara katılmıştı. Hatta birkaç kadınla birlikte Uhud’da yaralıları tedavi etti. Mücahidlere su dağıttı. 

Niçin ağlıyorsun? 
Ümm-i Eymen, Peygamberimizi çok severdi. Hayatını Peygamberimize feda edebilecek bir imana sahipti. Resulullahı devamlı sevinçli görmek ister, onun üzülmesine hiç tahammül edemezdi. Resulullahla birlikte sevinir, onunla birlikte üzülürdü. 

Birgün Peygamberimiz hasta bir çocuğu kucağına almıştı. Çocuk hastalığın tesiriyle inliyordu. Peygamberimiz şefkatinden ağladı. Resulullahın ağladığını gören Ümm-i Eymen de ağlamaya başladı. Peygamber efendimiz niçin ağladıklarını sordular. Ümm-i Eymen de, Ona olan sevgisini şöyle ifade etti: 
- Resulullah efendimiz ağlarken, ben nasıl olur da ağlamam? 

Ümm-i Eymen, oğlu Eymen’in Huneyn gazvesinde şehit olması üzerine çok sabır gösterdi. Şehit annesi olmaktan büyük bir memnuniyet duydu. Bunun gibi her türlü sıkıntılara büyük bir tevekkülle sabretti. 

Ümm-i Eymen, kocası Ubeyd bin Zeyd ile mesut bir hayat yaşıyordu. Kocası Ubeyd’in vefatından sonra, Peygamber efendimiz, kendisine annelik yapan, imanı uğrunda her türlü yokluk, çile ve ızdıraplara göğüs geren, hatta bunun için işkencelere maruz kalan fedakâr dadısını tek başına bırakmadı. Birgün eshabına hitaben buyurdu ki: 
- Cennet ehlinden bir kadınla evlenmek isteyen Ümm-i Eymen’le evlensin. 

Böylece onun Cennetlik bir kadın olduğuna işaret ediyordu. 

Zeyd ile evlendi 
Ümm-i Eymen Resulullahın kendisi hakkında bu sözünü duyunca, sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Öyle ya! Bir müslüman için, bundan daha büyük bir saadet düşünülebilir miydi? 

Resulullahın davetine ilk icabet eden, evlatlığı Zeyd bin Hârise oldu. Hazret-i Zeyd, genç bir sahabîydi. Ümm-i Eymen gibi yaşlı bir kadın ile evlenmeye, sırf Allahın Resulünü memnun edebilmek için talip olmuştu. Peygamberimizin rızasını dünyevî lezzete tercih etti. Bundan sonra Resulullah efendimiz bu büyük sahabîsi ile dadısını nikâhladı. 

Babası gibi büyük bir sahabî olan, İslâm kumandanlarından Üsâme bin Zeyd, bu evlilikten dünyaya geldi. 

Ümm-i Eymen’in, Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. Bazan latifede bulunarak onun gönlünü alırdı. Fakat Peygamber efendimiz latife yaparken bile doğru söyler, hakikati ifade buyururdu. Muhatabını incitmeden sevindirir, neşelendirirdi. 

Ümm-i Eymen bir defasında Resulullahın huzuruna girerek, “Bana bir binek temin ediniz” diye ricada bulundu. Resulullah efendimiz buyurdu ki: 
- Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim. 

Ümm-i Eymen Resulullahın nüktesini anlamadı. Bu sebeple dedi ki: 
- Ey Allahın Resulü, yavrunun beni taşımaya gücü yetmez. Hem ben deve yavrusu istemiyorum ki... 

Peygamberimiz sözünü tekrarlayarak buyurdu ki: 
- Seni, ancak dişi bir devenin yavrusuna bindireceğim. 

Böylece yüce Peygamberimiz şaka yaparken dahî hakikati beyan ediyordu. Her deve, dişi bir deveden doğması sebebiyle dişi devenin yavrusu değil miydi? 

Vahyin kesilmesine ağlıyorum 
Ümm-i Eymen Peygamberimizin vefatında, yanında bulundu. Gözyaşlarını tutamıyordu. Kendisine dediler ki: 
- Niçin bu kadar ağlıyorsun? 
- Ben Resulullahtan ayrılacağımızı biliyordum. Bunun için ağlamıyorum. Ben vahyin kesilmesine ağlıyorum. 

Bu büyük İslâm kadınına Peygamberimizden sonra Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de layık olduğu hürmeti gösterdiler. Çünkü, Resulullahın değer verdiği kimseler, sahabîlerin yanında da kıymetliydi. Bu sebeple zaman zaman ziyaretine giderler, varsa ihtiyaçlarını görürlerdi. O da duâ ederdi. 

Yaşı bir hayli ilerleyen Ümm-i Eymen Hazret-i Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında vefat etti.

Nevfel Bin Hâris

Nevfel bin Hâris, Kureyş kervanını kurtarmak ve Müslümanlarla savaşmak için hazırlanan müşrik ordusuna katılmak istemiyordu.

Devamını oku...

Nu'man Bin Mukarrin

Hazret-i Ömer, Eshâb-ı kirâmı toplayıp sordu: 
- Ben bir ordu teşkil edip, İran üzerine göndermek istiyorum...

Devamını oku...

Osman Bin Maz'ûn

Osman bin Maz'ûn temiz bir yaratılışa sahipti. İslâmdan önce de düzenli ve ağırbaşlı bir yaşayışı vardı...

Devamını oku...

Osman Bin Talhâ

Osman bin Talhâ, Mekke'de Kâbe Kayyımlığı ile vazîfeliydi. Sülâlesi câhiliye devrinde Kâbe'nin hicâbet vazîfesini yapardı... Devamını oku...

Reyhane binti Semun

Peygamber efendimiz Hendek savaşından sonra, 626 senesinde, Medine’nin dışında bulunan ve bir kaleye sığınan Benî Kureyza yahudîlerinin...

Devamını oku...

Ribi Bin Âmir

Hazret-i Ömer'in hilafeti zamanı idi. İslâm adaleti altında müslümanlar, bir taraftan altın devirlerini yaşarken...

Devamını oku...

Sa’d Bin Ubâde

Sa’d bin Ubâde, ikinci Akabe bîatinda Müslüman oldu. O da bu bîatte, Peygamberimizle görüşüp, kendi canlarını ve mallarını korudukları gibi...

Devamını oku...

Sâbit Bin Kays

630 senesinde henüz Müslüman olmamış Benî Temim kabîlesinden 80-90 kişilik bir heyet, Peygamber efendimizin huzurlarına gelerek dediler ki... Devamını oku...

Sa'd Bin Mu'âz

Muhammed aleyhisselâmın bi'setinin onuncu yılı başlarında Medîne'den gelen 12 kişi, Peygamberimizle görüşüp Müslüman oldular...

Devamını oku...

Sa'd Bin Rebî

Sa'd bin Rebî' hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Resûl aleyhisselâmın bi'setinin onbirinci senesinde...

Devamını oku...

Safiyye Binti Abdülmuttalib

Resulullah efendimizin halası olan Hazret-i Safiyye, oğlu Zübeyr ile birlikte müslüman oldu. Oğlu Zübeyr ile birlikte hicret etti...

Devamını oku...

Saîd Bin Âmir

Saîd bin Âmir hazretleri, Yermük savaşından sonra Abbâs bin Ganem'den boşalan Humus vâliliğine ta'yîn edildi. Vâli olmayı pek istemiyordu...

Devamını oku...

Safiyye Binti Huyey

Safiyye binti Huyey, Hayber’de, soyluluğu, güzelliği, iyi ahlâk ve namusluluğu ile herkesçe beğenilirdi. Hayber’de ilk önce meşhur bir şair...

Devamını oku...

Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe

Hazret-i Ebû Bekir zamanında Müseylemet'ül Kezzâb'a karşı yapılan Yemâme gazâsında Muhâcirlerin sancaktarı Hazret-i Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe idi...

Devamını oku...

Seddad Bin Evs

Seddad bin Evs, Medineli ensardan idi. Müslüman bir aile ocağında yetişti. Yaşı küçük olduğu için, Resulullah efendimizin gazalarına katılamadı...

Devamını oku...

Sehl Bin Hanîf

Uhud gazâsında bir ara Müslümanlar geri çekilir, dağılır gibi oldular. Bu sırada hiçbir şey düşünmeyen, sadece Peygamberimizi düşünen...

Devamını oku...

Sehl Bin Sa'd

Sehl bin Sa'd çok genç yaşta olduğundan Peygamberimizle hiçbir savaşa katılamadı, ama ondan, çok ilim öğrendi...

Devamını oku...

Seleme Bin Ekvâ

Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı günlerdeydi. Hudeybiye'de endişeli ve huzursuz bir bekleyiş hâkimdi. Eshâb-ı kirâm, Semüre ağacının altında...

Devamını oku...

Seleme Bin Hişâm

Mekke ufuklarını aydınlatan hidâyet nûru, kalb ve gönüllere yansıyınca, İslâmiyetin şifâ bahşeden berrak menbaına her geçen gün birkaç...

Devamını oku...

Selmân-ı Fârisî

Eshâb-ı kirâmdan olan Selmân-ı Fârisî hazretleri, İslâmiyeti bulmasını ve ebedî saâdete kavuşmasını şöyle anlatmıştır...

Devamını oku...

Sevbân

Hazret-i Sevbân aslen Yemenliydi. Esîr olarak satılıyordu. Peygamberimiz esâret parasını vererek onu satın aldı...

Devamını oku...

Sevde Binti Zem'a

Hazret-i Sevde, amcasının oğlu Sekran bin Amir ile ilk evliliğini yapmıştı. İslâmiyetin geldiği ilk yıllarda; kocası Sekran ile iman ederek müslüman oldular...

Devamını oku...

Süheyb-i Rûmî

Ka'be-i muazzamanın güneyinde, yüksekçe bir yerde, Hazret-i Erkam'ın evi bulunuyordu. Ka'be'ye güney tarafından gelmek isteyen...

Devamını oku...

Sümâme Bin Üsâl

Hicretten sonra Medîne'de İslâmiyet hızla yayılıyordu. İslâm güneşi gittikçe daha fazla insanı hidâyet nuru ile aydınlatıyordu...

Devamını oku...

Sürâka Bin Mâlik

Peygamber efendimize, Peygamberliğinin bildirildiğinin 13. senesinde, Kureyş müşrikleri, Peygamber efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak için kesin...

Devamını oku...

Tufeyl Bin Amr

Tufeyl bin Amr, meşhur bir şâirdi. Misâfirperver ve cömert bir insan olduğu için, herkes tarafından sevilirdi...

Devamını oku...

Ubâde Bin Sâmit

Resûlullah efendimiz hicretten sonra Medîne'de, Yahûdîlerle antlaşma yapmışlardı. Buna göre Yahûdîler, Müslümanlara saldırmıyacaklar...

Devamını oku...

Ukayl Bin Ebi Tâlib

Hazret-i Ukayl Peygamberimizin amcası Ebû Tâlib'in dört oğlundan ikincisidir. Başlangıcından beri İslâma yakınlık duyuyordu...

Devamını oku...

Ukbe Bin Âmir

Eshâb-ı suffadan. Ukbe bin Âmir, Medîne otlaklarında koyun güderdi. Peygamber efendimizin Medîne'ye hicret ettiğini de dağda haber almıştı...

Devamını oku...

Übeyy Bin Kâ'b

Sevgili Peygamberimiz sordular: 
- Yâ Übeyy! Allahın kitâbında en büyük âyet hangisidir...

Devamını oku...

Ümm-i Eymen

Peygamber efendimiz, doğmadan önce babasını, altı yaşında da annesini kaybetmişti. Hem yetim, hem de öksüz olarak büyüdü...

Devamını oku...

Ümm-i Habîbe

Ümm-i Habîbe, ilk önce Resulullahın halasının oğlu Ubeydullah bin Cahş ile evlendi. Kocasıyla birlikte İslâmiyeti kabul eden ilk müslümanlardandır...

Devamını oku...

Ümm-i Hânî

Peygamber efendimiz hicretten bir yıl önce Tâif’e gidip, Tâif halkına bir ay nasîhat edip, onları îman etmeye dâvet etmişti...

Devamını okuyun...

Ümm-i Hiram

Ümm-i Hiram, Enes bin Malik’in teyzesidir. Resulullahın da teyzeleri tarafından akrabasıdır. Cahiliyye devrinde Amr bin Kays ile evlendi...

Devamını okuyun...

Ümm-i Şerik

Devs’de müslüman olan Ümm-i Şerik, kendisiyle birlikte hicret edecek bir arkadaş bulamamıştı. Medine’ye giden bir yahudî ailesine katıldı. 

Devamını okuyun...

Ümm-i Ümare

Ümm-i Ümare, Uhud gazasına, kocası Zeyd bin Asım, oğulları Habib ve Abdullah ile birlikte katılarak, şecaat ve kahramanlıklar gösterdi...

Devamını okuyun...

Üsâme Bin Zeyd

Peygamber efendimizin Hazret-i Mâriye’den doğan, oğlu Hazret-i İbrâhim, 629 senesinde birbuçuk yaşında iken süt annesi...

Devamını okuyun...

Üseyd Bin Hudayr

Medîne'ye İslâmiyeti öğretmek için gelen Mus'ab bin Umeyr Medîne'de fevkalâde bir gayretle çok kimsenin Müslüman olmasını sağladı...

Devamını okuyun...

Vahşî

Vahşî, Hazret-i Hamza’nın Bedir savaşında öldürdüğü Tuayme’nin kardeşinin oğlu olan Cübeyr bin Mutim’in kölesi idi...

Devamını okuyun...

Velîd Bin Velîd

Velîd bin Velîd, meşhûr Hâlid bin Velîd'in kardeşiydi. Bedir gazâsında müşriklerin safında harbe katıldı...

Devamını okuyun...

Zeyd Bin Desinne

Uhud savaşında bazı yakınları ölen müşrikler, müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar...

Devamını okuyun...

Zeyd Bin Hârise

Zeytin gözlü çocuk, korkuyordu... Çünkü Arabistan’ın meşhur Ukaz Panayırı, karmakarışıktı. Burası, esir pazarıydı...

Devamını okuyun...

Zeyd Bin Sâbit

Sevgili Peygamberimiz, Medîne’ye hicret ettikleri zaman, Müslümanlar, akın akın gelip bîat ediyorlardı...

Devamını okuyun...

Zeyneb Binti Cahş

Hazret-i Zeyneb validemiz, Peygamberimizin halasının kızı olup, ilk iman edenlerdendi. Mekke'den Medine'ye hicret etti...

Devamını okuyun...

İmam-ı a’zam Ebu Hanife

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu...

Devamını okuyun...

İmam-ı Malik

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Maliki mezhebinin reisidir...

Devamını okuyun...

İmam-ı Şafii

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Şafii mezhebinin reisidir...

Devamını oku...

İmam-ı Ahmed bin Hanbel

Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin reisidir...

Devamını okuyun...

İmam-ı Matüridi

Ehl-i sünnetin iki itikad imamından birincisidir. İsmi, Muhammed bin Muhammed Matüridi'dir. Künyesi, Ebu Mensur'dur...

Devamını okuyun...

İmam-ı Eşari

Ehl-i sünnetin iki itikad imamından biridir. İsmi, Ali bin İsmail’dir. Künyesi, Ebu'l-Hasen'dir. 260 veya 266 (m. 879) senesinde Basra'da doğdu...

Devamını okuyun...

İmam-ı Buhari

Hadis âlimleri, çok yüksek insanlardır. Ravileri ile beraber, yüz binhadis-i şerifi ezbere bilene hâfız denir...

Devamını oku...

İmam-ı Müslim

Hadis âlimlerinin en üstünlerinden olup, Kütüb-i Sitte adıyla bilinen meşhur altı hadis kitabından ikincisinin yani Sahih-i Müslim’in müellifidir...

Devamını okuyun...

İmam-ı İbni Mace

Hadis âlimlerinin büyüklerinden olup, Kütüb-i Sitte denilen altı sahih hadis-i şerif kitabından Sünen-i İbni Mâce adlı eserin müellifidir...

Devamını okuyun...

İmam-ı Tirmizi

Veli ve büyük hadis âlimi. İsmi, Muhammed bin Ali bin Hasan bin Bişr ez-Zâhid, künyesi Ebu Abdullah’tır...

Devamını okuyun...

İmam-ı Ebu Davud

Kütüb-i Sitte denilen meşhur altı hadis-i şerif kitabından biri olan Süneni Ebu Davud’un sahibi. İsmi, Süleyman bin Eşas bin İshak bin Beşir’dir...

Devamını okuyun...

İmam-ı Nesai

Büyük hadis ve fıkıh âlimi. Künyesi Ebu Abdurrahman; ismi, Ahmed bin Şuayb bin Ali bin Sinân bin Bahr bin Dinar’dır. İmam-ı Nesai diye meşhurdur...

Devamını okuyun...

İmam-ı Beyheki

Meşhur hadis ve fıkıh âlimi. İsmi Ahmed bin Hüseyin, künyesi Ebu Bekir'dir. Nişabur'un Beyhek kasabasından olduğu için Beyheki diye meşhur olmuştur...

Devamını okuyun...

İmam-ı Taberani

Meşhur tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerinden. İsmi, Süleymân bin Ahmed bin Eyyub bin Mutayr eş-Şâmi el-Lahmi et-Taberani; künyesi Ebul-Kasım’dır. 873 (H.260) senesi Safer ayında...

Devamını Okuyun...

İmam-ı Nevevi

Şafii âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Yahya bin Şeref, lakabı Muhyiddin, künyesi Ebû Zekeriyya’dır. 1233 (H.631) senesinin Muharrem ayında, Şam’ın güneyindeki Nevâ...

Devamını Okuyun...

Diğer hadis âlimleri

Ebu Bekir Abdullah bin Muhammed, hâfız idi. Yüz bin hadis-i şerifi ravileri ile birlikte, ezber bilene (Hâfız) denir...

Devamını okuyun...