18/07/2024 Perşembe Köşe yazarı A.U
Nice fidanlar düştü toprağa...
İsfehan’da yetişen Zâhid-i İsfehânî hazretlerinin kabr-i
şerîfi Basra’dadır.
 
O zamanlar bir “tâun illeti” kasıp kavuruyordu
ortalığı.
 
Yakalanan, kurtulamıyordu.
 
Nice tâze fidanlar düşüyordu toprağa.
 
İşte o günlerde bir kişi geldi.
 
Dert yandı bu büyük velîye;
 
“Hocam! Tâundan üç oğlum öldü, şimdi de dördüncü oğlum
yakalandı. Duâ edin de şifâya kavuşsun” diye arz etti.
 
Büyük velî;
 
“Hastalığı veren de Allahü teâlâdır, şifâyı verecek
olan da” buyurdu.
 
O kimse sordu: “Ya sizler hocam?”
 
“Biz âciz bir kuluz.”
 
Adamın, gitmeye, hiç de niyeti yoktu...
 
“Efendim, duânızı almadan şuradan şuraya gitmem” dedi.
 
Mecbur kaldı mübârek.
 
İki rekât namaz kıldı.
 
Sonra da açtı ellerini;
 
“Yâ Rabbî! Şifâ ver bunun oğluna” diye
yalvardı.
 
Bir duâ bu kadar mı serî kabul olur. Oğlu, kapıda
karşıladı kendisini.
 
Sapasağlamdı. Adam sevindi.
 
Ve oğluna sarılıp; “Ne oldu, anlatsana” dedi
merakla.
 
“Neyi anlatayım babacığım?”
 
“Nasıl iyileştin?”
 
Çocukcağız;
 
“Bilmiyorum. Az önce kımıldamadan yatıyordum. Birden
iyileştiğimi hissettim ve fırladım ayağa, ben de bilmiyorum ne olduğunu” dedi.
 
Adam dedi:
 
“Ben biliyorum oğlum.”
 
“Ne oldu baba?”
 
“Zâhid-i İsfehânî
hazretleri duâ etti sana.”