Tevekkül

Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir?

CEVAP
Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)

Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır.

Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir. Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir.

Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir.

Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani]

Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı. Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)

Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir.

Hazret-i İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hazret-i Cebrail gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)

Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir. Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder. 1- Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz. 3- Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır. Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der. Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur.

Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir. Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allahü teâlâdır. Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur. Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allahü teâlâya asi olur. Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allahü teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.

Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir. Allahü teâlânın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur. (1/182)

Yeryüzündeki her canlının rızkı
Sual: 
Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale harama dikkat etmiyor. Ailece çalışıp geçinemeyenleri var. Yalan söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor. Bu derece rızıktan endişe etmek doğru mu?
CEVAP
Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor.

Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini gösterdi. "Değirmeni yapan suyunu gönderir" demek istedi. Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı. Âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir.) [Hud 6]

Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş" buyurdu. O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi. Hazret, "Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden ona rızk verir.) [Beyheki]

(İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını [husule getirecek sebepleri] ihsan eder.) [Hakim]

Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder. Yahya bin Muaz Razi hazretleri buyuruyor ki:
"İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar, senden korkarlar. Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa, her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"

Ebu Muhammed Raşi hazretleri buyuruyor ki:
"Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir. Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet görmek değildir. Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir."

Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey yoktur.

Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna benzer. Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41]

Nasıl tevekkül etmeli
Sual:
 Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan olur. Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur. Eğer sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur. Lazımdır derse, sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da tevhidde noksanlık olur) deniyor. Burasını anlayamadım. Sebeplere güvensek de güvenmesek de suç oluyor. Nasıl tevekkül etmemiz gerekiyor?
CEVAP
Evet tevekkül bahsi zordur. Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde açıklayalım:
1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanacağız. Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün olmaz. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Bir âyet meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]

2- İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur. Mesela, ben evlenmesem de benim çocuklarım olur demek çok yanlıştır. Çocuk olması için ana baba gibi sebeplere ihtiyaç vardır.

3- Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş olur, yine tevhidi noksan olur. Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur demek yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve çocukları Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok yanlıştır. Ana baba olsa da çocuk olmayabilir. Ana baba olmadan da Allahü teâlâ çocuk yaratabilir. Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’yı anasız babasız, Hazret-i İsa’yı babasız yaratmıştır. Sebeplere güvenmeyeceğiz, sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.

Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır. Sebepsiz yaratılması mucize veya keramet olur. Sihri yaratan da Allahü teâlâdır. Her şeyi yaratan Odur.

Bu üç maddeyi özetleyelim:
Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler mutlaka bu işi yapar demeyeceğiz. Mesela çocuk sahibi olmak için evleneceğiz, ama evlendik garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz. Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç alacağız, ameliyat olacağız, ama bu sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz. Çünkü ameliyat masasından kalkamayız da. Sebeplere güvenmeyeceğiz. Sebepleri yaratanın da, sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.

Kendine güvenmek uygun mudur?
Sual: Kişisel gelişim ile ilgili yazılarda, kitaplarda, (Kendinize güvenin) deniyor. Kendine güvenmek, uygun mu?
CEVAP
Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü teâlâya güvenmelidir. Yani, her konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı; fakat sebeplerin tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Tevekkül de, bu demektir.

İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, yalnız Allaha güvenenin, her dileğini ihsan eder.

Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin, her dilediğini verir ve bütün insanları buna yardımcı yapar.) [F. Bilgiler]

Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki:
Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye)

İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Deveni bağla ve sonra Allahü teâlâya tevekkül et!) [İbni Asakir]

Bu hadis-i şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça bildiriyor. Tevekkül, Allah’tan yardım bekleyerek, güçlükleri yenmek demektir.

Bu âyet-i kerime, tevekkül ile beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü teâlâya güvenecektir.

Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin yerini boş bırakmamak için, “kendine güvenmek” ifadesi ile, bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek, güvenilecek bir yer lazımdır. O da, sadece, Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Allahü teâlâ, dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye, kâdir değilim.) [Araf 188]

Bu âyet-i kerime ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak, kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.

Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. Kendine güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden, Müslümanın, kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır. Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvveti ile çalışmakta; hem de, kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir. (Faideli Bilgiler)

Rızıktan endişelenmek
Sual:
 Rızkından endişelenmek tevekkülü bozar mı?
CEVAP
Evet, bozar. (Rızkı kendim kazanıyorum) demek de tevekküle zarar verir. Çünkü herkesin rızkını veren Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerimede mealen, (Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir) buyuruldu. (Ankebut 60)

Tevekkül etmemek çok tehlikelidir. Çünkü tevekkül etmek farzdır. (Tevekkül imanın şartıdır) mealindeki âyet-i kerime tevekkülün önemini göstermektedir. (S. Ebediyye)

Tevekküle ilgili üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(İmanınız varsa Allah’a tevekkül edin!) [Maide 23]

(Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3]

(Allah kuluna kâfi değil mi?) [Zümer 36]

(İşimden olursam, aç kalırım) diye rızkı için endişelenen kimse, Allahü teâlânın kendisine kâfi geldiğinden şüphe ediyorsa, çok tehlikelidir. Rızkı Allah'ın verdiğine inanıp Ona tevekkül eden rızıktan mahrum kalmaz. Birkaç hadis-i şerif:
(Eğer Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıpakşam tok dönen kuşlar gibi, sizin de rızkınızı verirdi.) [Tirmizî]

(Bir kimse, Allahü teâlâya güvenip sığınırsa, Allahü teâlâ, onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Kim de, dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır.) [K. Saadet]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Bir kul, bana ihlâsla tevekkül ederse, herkes ona tuzak kursa, ona mutlaka bir çıkış kapısı açarım. Bir kul da bana değil mahlûka güvenirse, bütün yükseliş sebeplerini keser ve çöküş yollarını kolaylaştırırım.) [İbni Asakir]

Peygamber efendimiz, (Allah korkusunu kendine sermaye edinenin rızkı, ticaretsiz ve sermayesiz gelir) buyurup, [Talak sûresinin] (Allah’tan korkana, Allah bir çıkış yolu ihsan eder, ummadığı yerden rızkını gönderir) [mealindeki 2.ve 3.] âyetlerini okudu. (Taberanî)

Allahü teâlâ Davud aleyhisselama, (Bir kimse, her şeyden ümit kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi ona zarar yapmaya, aldatmaya uğraşsalar, onu elbette kurtarırım) mealindeki âyet-i kerime ile vahy gönderdi.

Dağda yaşayan birine, (Her gün ibadet ediyorsun. Ne yiyip, ne içiyorsun?) diye sorarlar. O da, dişlerini gösterir. Yani, (Değirmeni yapan, suyunu gönderir) demek ister. Biri, Veysel Karanî hazretlerine, (Nerede yerleşeyim?) diye sorar. O da (Şam’da) buyurur. (Acaba Şam’da geçim nasıldır?) deyince Veysel Karanî hazretleri, (Rızklarından şüphe eden kalblere yazıklar olsun! Bunlara, nasihat fayda etmez!) buyurur. (S. Ebediyye)

Nefse mi, Allaha mı güvenmelidir?
Sual: Bazı din adamı kılığındaki reformistler; “Müslümanlar, rızkın ezelde ayrıldığına inandıkları için çalışmayı lüzumlu görmezler. Nefsine güvenmek ise, insana hayat için mücadele kuvveti verir. Yaşamak istiyorsak, kendimizde itimad-ı nefs hasıl edelim” diyorlar. Bunların bu sözlerinin gerçeklik payı var mıdır?
Cevap:
 Birinci Cihan Harbi'nde böyle ateşli itimad-ı nefs dersleri fazlası ile verilmiş ve ne büyük belalara çarpıldığı da görülmüştür. Nefse güvenmek böyle deli gibi saldırmalara sebep olmuştur. Birinci Cihan Harbi'nde nefse güvenmek yerine, Allaha tevekkül hâkim olsa idi, o hareketlerden, makul ve meşru olan ince noktalardan hiçbiri ihmal edilmezdi. Çünkü, Allaha tevekkül etmek için, İslâmiyete uymak lazımdır. Bu da, bütün ince noktalara ehemmiyet verdirir. İslâmiyet, hem çalışmayı, hem de tevekkülü birlikte emretmektedir. Tembel oturup da, tevekkül ediyoruz diyenler, bu iki vazifeden birini yapmayan kimselerdir. Çünkü, İslâmiyetin iki emrinden birincisini yapıyor, ikincisini yapmıyorlar. Bunları kötüleyen reformcular da, birinci vazifeyi bırakıp, ikincisini istemekle, kötüledikleri kimseler gibi kusurlu oluyorlar. Bunların hatası, çalışmayanların hatasından daha büyük oluyor. Çünkü biz, elimizden geldiği kadar çalıştıktan sonra, Allaha tevekkül ederek, işimizin karşılığını Allahdan beklemek ihtiyacında bulunduğumuz gibi, çalışırken bile nefsimize o kuvveti veren Allahı unutmayarak asıl tükenmez ve yenilmez kuvvetin Allahı unutmamakta olduğunu düşünerek, ondan yardım beklemek üzere ikinci bir tevekküle muhtacız.

(Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez. Size yardım etmezse, kimse yardım edemez. O hâlde, müminler Allaha tevekkül etsinler!)
(Sevgili Peygamberim! Onlara de ki; Allahü teâlâ dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye kadir değilim)
 mealindeki âyet-i kerimeler ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak itimad-ı nefs diye bir şey aramak, dine yardım ettiklerini söyleyenlere yakışır mı? Bunlar, biz tevekkülün yanlış anlaşılmasına karşı, bunu istiyoruz da, diyemezler. Çünkü, itimad-ı nefs, yani kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.

Hastanın hastalığından şikâyetçi olması
Sual: Hasta olan bir kimsenin, hastalığını her önüne gelene anlatması, içinde bulunduğu hâlden şikâyet etmek mi olur?
Cevap:
 İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu konuda, Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“Tevekkül etmek için, hastalığını herkese bildirmemek lazımdır. Bildirmek ve şikâyet etmek mekruhtur. Yalnız faydası olacaklara, mesela, doktora söylemek veya aczini, zavallılığını bildirmek için söylemek mekruh olmaz ve tevekkülü bozmaz. Nitekim hazret-i Ali hastalanmıştı, kendisine;
-Nasılsın, iyi misin dediklerinde, cevap olarak;
-Hayır dedi. Yanındakiler şaşıp birbirlerine bakışınca, hazret-i Ali;
-Allahü teâlâya aczimi gösteriyorum buyurdu. Bu söz onun hâline layık ve uygun idi. O cesaret ve kuvveti, yiğitliği ile, aczini biliyordu ve;
'Ya Rabbi! Bana sabır ihsan et!' derdi.”

Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz. Bela istemeyiniz!)

Hastalığı herkese söyleyip, hâlinden şikâyet etmek haramdır. Şikâyet niyeti ile değilse haram olmaz. Fakat, söylememek iyidir. Çünkü, çok söyleyerek, şikâyet şeklini alabilir.

Akrep, yılan, yırtıcı hayvanların zarar vermesini önlemek lazımdır. Bunları önlemek, tedbir almak, tevekkülü bozmaz. Mikropların hastalık yapmasına sabretmemeli, bunları her suretle menetmeli, tedavisine bakmalıdır. Mikroplu hastalığa yakalanınca, antiseptik ilaçları, antibiyotikleri, penisilin ve benzerlerini kullanmalıdır.

Tevekkül için, kuvvetli iman gerekir
Sual: Bir Müslümanın, Allahü teâlâya tam güvenebilmesi için ne yapması gerekir?
Cevap:
 Bu konuda, Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Tevekkül için, hem kuvvetli bir iman, hem de kuvvetli bir kalp lazımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İtimat ve rahatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz. Çünkü, tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya itimat etmesi, güvenmesi demektir. İbrahim aleyhisselamın imanı, yakîni tam idi. Fakat kalbinin rahat etmesi için;
(Ya Rabbi! Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bana göster!) dedi. Sûre-i Bekarada 260. âyet-i kerimede bildirdiği gibi;
(İnanmadın mı?) buyuruldukta;
(İnandım. Fakat kalbim rahat etmek için istedim) dedi. Kalbinde yakîn vardı. Fakat, kalbinin, sükûnet, rahatlık bulmasını istedi. Çünkü, kalbin rahat etmesi, önce his ve hayale bağlı olup, sonra kalp de, yakîne tabi olur ve artık açıktan görmeye muhtaç olmaz.”

Müslümanların hakları ve görevleri

Müslüman, diğer müslüman kardeşini en az kendisi kadar düşünür. Kendisine yapılmasını uygun görmediği...

Devamını Okuyun...

Müstehcen konuşmak

Hadika’da buyuruluyor ki:
Fuhuş, çirkin söz demektir. Haddi aşan her şeye...

Devamını Okuyun...

Nasihatin önemi

Nasihat, Allahü teâlânın bir kimseye verdiği nimetin onda kalarak, dinine ve dünyasına faydalı olmasını...

Devamını Okuyun...

Nefsi terbiye etmek

Nefse uyan kimse, hep İslamiyet’in dışına çıkar. Hayvanlarda akıl ve nefs olmadığı için, ihtiyaçlarını...

Devamını Okuyun...

Oral seks

Bir şeyin haram olması için edille-i erbaada bir delilinin bulunması lazımdır. Ancak, meşhur olan şeyler için hüküm...

Devamını Okuyun...

Öfkesini yenmek

Herkes kızar. Dinimizde kızmamak değil, öfkesini yenmek istenmiştir. Dinimizin emirlerine uyup yasak ettiklerinden...

Devamını Okuyun...

Övmek ve övünmek

Haklı olarak da birini yüzüne karşı övmek, onun felaketine sebep olabilir. Çünkü sevdiği kimseyi övmek...

Devamını Okuyun...

Özrü kabul etmek

Samimiyse, samimi değil demek suizan olur. Suizan da haramdır. Yaptığı bir iş için özür dileyip, bir daha yapmayacağını söyleyen...

Devamını Okuyun...

Rıfk (Yumuşaklık)

Allahü teâlâ yumuşak olmayı emretmektedir:
(Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle...

Devamını Okuyun...

Riya ve ihlas

İhlas, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veya nafile bütün ibadetleri, Allah rızası için yapmaktır...

Devamını Okuyun...

Rüşvet

Dinimiz, gasp edilmiş malı ve zulüm, hırsızlık ile alınan, rüşvet, faiz, kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından...

Devamını Okuyun...

Sabır

Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir...

Devamını Okuyun...

Sadakat göstermek

Bozulma her sahada oluyor. Ancak herkesin bozuk, herkesin kötü olduğunu söylemek doğru olmaz. Dinimizde...

Devamını Okuyun...

Salih insan olmak için

Ali Ramiteni hazretleri buyuruyor ki: Salih bir kimse olabilmek için şu on şey gerekir...

Devamını Okuyun...

Selamlaşmak ve önemi

Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye...

Devamını Okuyun...

Sevgide orta yol

Müslümana elbette güvenilir. Ama dinin emri dahilinde itimat edilir. Mesela ödünç verince senet yapılır...

Devamını Okuyun...

Sır saklamak

Sır, gizli kalması ve herkese söylenmemesi gereken şeydir. Başkaları duyunca, ya mahcup oluruz veya o işi başaramayız...

Devamını Okuyun...

Söz taşımak (Nemime)

Doğru olarak söz taşımak da nemime [kovuculuk] olur. Yalan katılırsa iftira da olur. Kovuculuk günahtır. Ahirette cezası...

Devamını Okuyun...

Suçu kendimizde aramak

Önce sıkıntı, bela niye gelir? Bela, insana iki sebepten ileri gelir:
1- Günahsız kimselere, büyük zatlara gelir. Bu da onların...

Devamını Okuyun...

Suizan hüsnü zan

Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa...

Devamını Okuyun...

Susmanın faydaları

Peygamber efendimiz, (Az konuşmak imandan, çok söz nifaktandır) buyurmaktadır...

Devamını Okuyun...

Şaka etmek

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: 
Peygamber efendimiz de şakalaşır, (Ben de şaka yaparım, fakat ...

Devamını Okuyun...

Şematet

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Din kardeşinize şematet etmeyiniz! Şematet ederseniz, Allahü teâlâ belayı ondan alır...

Devamını Okuyun...

Şükür nedir? (1)

İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir:
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip...

Devamını Okuyun...

Şükür nedir? (2)

Sayılamayan nimetler
Sual:
 Çok sıkıntıları olan bir Müslümanın, yine de şükretmesi gerekir mi?...

Devamını Okuyun...

Takıyye

Takıyye, inancının aksini söylemektir. Buna Müdara da denir. İnancını, görüşünü, partisini, grubunu, gittiği yolu...

Devamını Okuyun...

Takva, Vera ve Zühd

Takva, Allah’a inanıp, Onun emir ve yasaklarına riayet etmek, yani Allahü teâlâdan korkup haramlardan...

Devamını Okuyun...

Tatlı dil ve güler yüzün önemi

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur...

Devamını Okuyun...

Tehevvür

Gadabın yani öfkenin, sertliğin aşırı ve zararlı olmasına (Tehevvür), atılganlık denir. Tehevvür sahibi hiddetli...

Devamını Okuyun...

Tevekkül

Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan...

Devamını Okuyun...

Tezellül

Tevazuunun aşırı miktarına tezellül denir. Bayağılık, kendini aşağı tutmak denir. Tezellül haramdır. Başka haramlarda...

Devamını Okuyun...

Uzun emel

Peygamber efendimiz, üç tane çubuk aldı. Birini önüne, birini de yanına dikti. Diğerini de uzaklara attı. Sonra...

Devamını Okuyun...

Vaadinde durmak

Yerine getirmek niyetiyle söz vermek sevaptır. Verilen sözde durmak müstehaptır. Sözünde durmamak tenzihen...

Devamını Okuyun...

Vâki olanda hayır vardır

Müminin başına gelen her bela faydalı olduğu için öyle söyleniyor. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki...

Devamını Okuyun...

Vefa

Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu...

Devamını Okuyun...

Yalan söylemek

Yalan söylemek büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak...

Devamını Okuyun...

Yaratılanı hoş gör

Müminin bile kötülükleri hoş görülmezken, suç işleyince cezalandırılırken, kâfirin kötülükleri hiç hoş görülür mü? Kâfir, insan olarak...

Devamını Okuyun...

Yas tutmak

İslamiyet kötüleme ve yas tutma dini değildir. Yas tutmanın caiz olduğunu gösteren hiçbir âyet ve hadis yoktur. Aksine...

Devamını Okuyun...

Yaşlıya saygı

İmam-ı a’zam hazretleri, İmam-ı Ebu Yusuf’a, (İlim sahiplerine hürmet et! Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster!) buyurdu. Özellikle Müslüman...

Devamını Okuyun...

Yetimi gözetmek

Akıl-baliğ olan çocuk, yetimlikten çıkmış sayılır. Yetime iyilik etmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki...

Devamını Okuyun...

Zina

Bunları din cahilleri söyler. Zina bekar evli herkes için çok büyük günahtır. Birkaç âyet-i kerime meali...

Devamını Okuyun...

Ziyaretin önemi

Ziyaretler yalnız Allah rızası için olmalıdır! Önce ana-baba ve daha sonra diğerleri ziyaret edilir...

Devamını Okuyun...

Eline beline ve diline sahip olmak

Öyle bir hadis-i şerif bilmiyoruz, ama eline, beline ve diline sahip olanın kurtulacağına dair başka hadis-i şerifler vardır...

Devamını Okuyun...

Tecessüs etmek (Araştırmak)

Böyle araştırma yapmak dinin emrine aykırıdır. Güya bunu din gayretiyle yapıyor. Böyle yapmak haramdır...

Devamını Okuyun...

İşi en güzel yapmak

En güzel demek, ilme yani şartlarına uygun ve ihlasla yapmak demektir. Eğer o iş ilimsiz ve ihlassız ise güzel olması imkansızdır...

Devamını Okuyun...

Cinayet ve fitne

Ülkemizde bu tür olayları, devletimizin güçlendiği, milletimizin birlik beraberlik içerisinde olduğu zamanlara denk getirmeye çalışıyorlar...

Devamını Okuyun...

Birlik ve beraberliğin önemi

Çok önemlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Toplulukta, birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise...

Devamını Okuyun...

Emrivaki yapmak

Emrivaki yapmak, bir işi oldubittiye getirmek, karşı tarafı mecbur bırakarak, yapacağı işi onaylatmak demektir. Emrivaki yapılan kişi...

Devamını Okuyun...

Akrabayı ziyaret

Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret etmek gerekmez, fakat salih olan akrabayı ziyaret etmek gerekir. Yakınlarından...

Devamını Okuyun...

İyiliğine şahitlik etmek

Evet, o mümin, kötü olsa da, şahitler bu iyidir derse, Allahü teâlâ onları mahcup etmez, onun kötü işlerini bildiği hâlde...

Devamını Okuyun...

İyiliği başa kakmak

Günah olan iyilik yapmak değil, o iyiliği hatırlatmak suretiyle başa kakmaktır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki...

Devamını Okuyun...

Engelliye acımak

Elbette yanlıştır. Acımak, merhamet etmek şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın Esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı...

Devamını Okuyun...

Fâsık muamelesi

Elbette doğru değildir. Böyle birini, kötü arkadaş sınıfına sokarak ondan uzaklaşmak, onun iyi kimselerden hatta dinden bile uzaklaşmasına...

Devamını Okuyun...

147. mektup

Mektubun tamamı aşağıya çıkarılmıştır: Allahü teâlâ, sizi ve bizi, habibi, sevgilisi ve Peygamberlerin en üstünü Muhammed aleyhisselama tâbi olmakla şereflendirsin! Ey merhametli kardeşim! Dünya hayatı çok kısadır...

Devamını Okuyun...

Ayağa kalkmak

Ana babamıza, hocamıza, âlime, âmirimize, seyyidlere ve şeriflere ayağa kalkılır. Resulullah efendimizi görenler ayağa kalkınca, onlara, (Başkalarının birbirlerine saygı duruşu yaptıkları gibi, benim için ayağa kalkmayın! Ben de...

Devamını Okuyun...

Kaşını çatmak

Doğuştan ise günah olmaz, ancak gülümsemek insanın elindedir. İnsan gülümseyerek bunu düzeltir. Bir Müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Kaşını çatmak, suratını asmak, müminin alameti değildir. Müminin...

Devamını Okuyun...

Ahiret kardeşi seçerken

Erkekle de kadınla da ahiret kardeşi olmak caizdir. Ancak, ahiret kardeşi yine yabancıdır, kadın ise...

Devamını Okuyun...

Denemeden iyi demek

Evet kadın kötülenmiyor. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir...

Devamını Okuyun...

Dostları çoğaltmak

İyi kimselerin çok olması elbette iyidir. Düşmanlarla mücadelede daha çok kuvvete sahip olmak, halk içinde daha çok sevilmek...

Devamını Okuyun...

İyi arkadaş seçmek

Müslümanın en büyük üç düşmanı vardır: Şeytan, nefis ve kötü arkadaş. Kötü arkadaş, şeytandan ve nefisten...

Devamını Okuyun...