Vedâ Haccı

Vefatı

Peygamberimiz Vedâ Haccında Mina’da bulunduğu sırada; “Allah’ın yardımı ve zafer günü gelip insanların Allah’ın dînine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek, tesbîh et! O’ndan af dile! Çünkü O, tövbeleri dâimâ kabul eder.” meâlindeki en son nâzil olan Nasr sûresi indiğinde Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâ’yı çağırıp; “Bana kendi vefâtım haber verildi.” buyurdu. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Fâtımâ’ya; “Ağlama, zîrâ benim ehlimden bana ilk kavuşan sen olacaksın.” buyurdu.

Cebrâil aleyhisselâm Peygamber efendimize her sene o zamâna kadar nâzil olan âyetleri okumak üzere senede bir kere gelirdi. Vefât edeceği sene iki kere gelip Kur’ân-ı kerîm’i iki defâ baştan sona okudu.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem vefât etmeden bir müddet önce Bakî mezarlığında ve Uhud’da bulunan Müslümanların kabrini ziyâret ederek onlar için duâ ve istiğfâr etti.

Bakî mezarlığındayken yanında bulunan Ebû Müveyhib’e dönerek; “Ey Ebû Müveyhib! Ben dünyâ hazîneleriyle âhiret nîmetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyâda bakî ol, sonra Cennet’e git, istersen likaullah (Allah’a kavuşmak) hâsıl olup Cennet’e gir dediler. Ben likaullahı ve sonra Cennet’i seçtim.” buyurdu.

Sevgili Peygamberimiz vefâtından önce humma hastalığına tutuldu. Bu hastalık 13 gün sürdü. Bu müddetin son 8 gününü hazret-i Âişe’nin odasında geçirdi. Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp Eshâbına namaz kıldırıyordu.

Hastalığının ikinci günü hazret-i Ali ve Fazl bin Abbâs kollarına girerek mescidi teşrif etti. Minbere oturup hamd ve senâdan sonra; “Ey Eshâbım, bilmiş olunuz ki aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa benden istesin. Benim yanımda sevgili olan benden hakkını istesin veya helâl etsin ki Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım.” buyurdu. Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı. Namazdan sonra tekrar minbere çıkıp namazdan önce buyurduğunu tekrar etti. Bunun üzerine Eshâbdan biri kalkıp üç dirhem alacağı olduğunu söyleyince hemen ödedi.

Peygamber efendimizin hastalığının arttığı günlerde Eshâb-ı kirâma yaptığı vasiyetlerden biri de şöyledir: “Müşrikleri Arabistan’dan çıkarınız. Size gelen elçilere benim yaptığım gibi ikrâm ve ihsânda bulununuz.”

Vefâtından beş gün önce hastalığı biraz hafifledi ve mescidi teşrif edip, minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma; “Ey Eshâbım, hiçbir peygamber ümmeti içinde ebedî olarak yaşamadı. Biliniz ki, ben de Rabbime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Rabbinize kavuşacaksınız. Dünyâda hiç kimse kalmaz. Her şey Allah’ın irâdesine bağlıdır. Allah’ın takdir buyurduğu zaman ne öne alınır, ne de o zamandan kaçılır. Sizinle buluşacağımız yer, Kevser Havzının başıdır. Her kim benimle Kevser Havzı kenârında buluşmak isterse elini ve dilini korusun, günahlardan sakınsın. Ey Eshâbım! Allah kullarından birini dünyâ hayâtıyla âhiret hayâtını seçmekte serbest bıraktı. Fakat bu kul âhiret hayâtını seçti.” buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr Resûlullah efendimizin bu sözleriyle vefâtına işâret buyurduğunu anlayarak ağlamaya başladı. Peygamber efendimiz; “Ağlama yâ Ebâ Bekr!” buyurarak onu teselli etti ve; “Bana her bakımdan en faydalı olanınız Ebû Bekr’dir.” ve “Mescide açılan kapılardan Ebû Bekr’inki hâriç hepsini kapatınız.” buyurdu. Sonra minberden inerek hazret-i Âişe’nin odasına döndü. Biraz sonra Eshâb-ı kirâmın çok üzülmesi ve endişeleri üzerine hazret-i Ali ve Fazl bin Abbâs’ın koltuğuna girdiği halde tekrar mescide geldi. Minberin alt basamağına durup Eshâb-ı kirâma son hutbesini okudu ve vasiyetini yaparak şöyle buyurdu: “Ey Muhâcirler, size Ensar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim. Onlar benim has cemaatımdır. Onlar sizi evlerinde misâfir edip, her hususta sizi nefslerine tercih ettiler. Eshâbım! İlk Muhâcirlere de hürmet etmenizi vasiyet ederim. Bütün Muhâcirler birbirlerine hayırlı olsunlar. Her iş Allahü teâlânın izniyle olur. Allahü teâlânın irâdesine karşı çıkanlar sonunda mağlup olurlar. Allahü teâlânın emrine uymak istemeyenler, muhakkak aldanırlar.” Daha önce hazret-i Ebû Bekr’den memnûniyetini belirttiği gibi bu hutbede de hazret-i Ömer’den memnuniyetini belirtti ve; “Ömer benimledir, ben de onunlayım. Benden sonra hak Ömer’le berâberdir.” buyurdu. Resûlullah efendimiz bu hutbeden sonra minberden indi ve Eshâbdan ayrılıp odasına çekildi. Vefâtına üç gün kala bir yatsı vaktinde namaz için ezân okunmuştu. Peygamber efendimiz namazın kılınıp kılınmadığını sorunca; “Cemaat sizi bekliyor yâ Resûlallah!” denildi. Resûlullah cemaate gitmek istedi. Cemaate gidecek takat bulamayınca; “Ebû Bekr’e söyleyin namazı kıldırsın.” buyurdu. Resûlullah efendimiz bu emrini üç defâ tekrarladı. Hazret-i Ebû Bekr üç gün cemâate namaz kıldırdı.

Sevgili Peygamberimiz vefât ettiği günün sabah namazı vaktinde mescide açılan odanın kapısındaki perdeyi kaldırdı. Hazret-i Ebû Bekr cemaate sabah namazını kıldırıyordu. Eshâbına bakıp onların namazda saf tutup durduklarını görünce sevinerek tebessüm etti. Sonra da mescide girdi. Resûlullah’ın teşrifini fark eden hazret-i Ebû Bekr mihrabdan çekilmek üzereyken Resûlullah eliyle yerinde durması için işâret edip, oturduğu yerde Ebû Bekr’e radıyallahü anh uyarak sabah namazını kıldı. O gün hastalığı hafiflemişti. Namazdan sonra Eshâb-ı kirâma dönüp; “Ey insanlar! Siz Allahü teâlânın hıfzındasınız ve sizi Allahü teâlâya emânet ettim. Takvâ üzere olun. Allahü teâlâdan korkun. Allahü teâlânın emrini tutun ve itâat edin. Ben bu dâr-ı dünyâdan ayrılırım.” buyurdu. Sonra mescitten odasına geçti. Bu Eshâb-ı kirâmın Resûlullah efendimizi son görüşü oldu.

Resûl-i ekrem efendimiz hazret-i Âişe’nin hücresine girip yattığı sırada, Üsâme bin Zeyd huzûruna geldi. Resûlullah efendimiz 23 senelik peygamberlik müddetinde son olarak Suriye tarafında Bizans üzerine gidecek bir ordu hazırlamıştı. Bu orduya kumandan tâyin ettiği Üsâme bin Zeyd’e hareket etmesini buyurdu. Bu sırada hastalığı şiddetlenen Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâ’yı çağırıp kulağına bir şeyler söyledi. Hazret-i Fâtımâ ağlamaya başladı. Sonra bir şeyler daha söyleyince hazret-i Fâtımâ güldü. Resûlullah efendimiz hazret-i Fâtımâ’ya vefât edeceğini söyleyince hazret-i Fâtıma ağladı. Sonra da; “Sana müjde olsun ki bütün ehlimden önce sen bana kavuşursun.” buyurdu. Bunun üzerine hazret-i Fâtıma sevinip güldü.

Resûl-i ekrem efendimiz vefât edeceği sırada hazret-i Ali’ye, hazret-i Âişe’ye vasiyette ve nasîhatta bulundu. Bu sırada ağlayıp gözyaşı döken hazret-i Fâtımâ’ya; “Kızım bir miktar sabreyle, ağlama. Zîrâ Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar.” buyurdu. Hazret-i Fâtımâ’nın göz yaşını sildi. Teselli verip Allahü teâlâdan sabır vermesini diledi ve; “Ey kızım, benim rûhum kabz olacak. (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn) diyesin. Ey Fâtımâ, gelen her musibete bir karşılık verilir.” buyurdu. Bir müddet mübârek gözlerini kapayıp sonra; “Bundan sonra babana üzüntü ve gussa (keder, tasa) olmaz. Zîrâ fânî âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor.” buyurdu. Sonra hanımlarına nasîhat buyurdu. Torunları hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin’i yanına alıp, onlara şefkatle bakarak alınlarından öptü. Sonra da hazret-i Ali’yi yanına çağırıp mübârek başını onun koluna dayayarak oturup; “Yâ Ali, zimmetimde filan Yahûdînin şu kadar malı vardır. Asker hazırlamak için almıştım. Sakın onu ödemeyi unutma. Elbette zimmetimi kurtarırsın ve Kevser Havzı başında benimle görüşeceklerin birincisi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, sabır edesin. İnsanlar dünyâyı istedikleri vakit sen âhireti seçesin.” buyurdu. Resûlullah efendimiz vasiyetini tamamladıktan sonra hâli değişti, yatağına yatırdılar.

Rebiülevvel ayının on ikisinde Pazartesi günü öğleden evvel Cebrâil aleyhisselâm gelip; “Yâ Resûlallah! Cennetleri süslediler, Hûri ve Rıdvan donandı. Allahü teâlâ sana hiç kimseye verilmeyen çok şeyler ihsân etti. Kevser Havzı, Makam-ı Mahmûd ve Şefâat-i ümmet verdi. Kıyâmet günü sen râzı oluncaya kadar ümmetini bağışlar. Yâ Resûlallah; Melek-ül Mevt kapıda beklemektedir. İçeri girmeye izin ister. Şimdiye kadar kimseden izin istememiştir. Bundan sonra da istemez.” dedi.

Sevgili Peygamberimizin izni üzerine Azrâil aleyhisselâm içeri girip selâm verdi ve sonra; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ beni senin huzûruna gönderdi. Senin emrinden dışarı çıkmamamı buyurdu. Dilersen şerefli rûhunu kabz edip ulvî âleme yükselteyim, yoksa dönüp gideyim.” dedi. Cebrâil aleyhisselâm; “Ey Habîbullah! Allahü teâlâ sana müştâktır(âşıktır).” dedi. Sonra selâm verip vedâ ederken; “Ey Muhammed; Ey Ahmed! Bundan sonra vahiy için bir daha gelmem ve Hak teâlânın haberini yer yüzüne getirmem. Benim maksûdum ve matlûbum sen idin yâ Resûlallah.” dedi. Bundan sonra Peygamber efendimizin; “Ey Azrâil vazîfeni yap.” buyurması üzerine, mübârek rûhunu kabz etti. Böylece Resûl-i ekrem efendimiz Hicretin on birinci yılında (Mîlâdî 632) Rebiülevvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel vefât etti. Vefât ettiğinde Kamerî seneye göre 63, şemsî seneye göre 61 yaşında idi.

Eshâb-ı kirâm, Resûlullah efendimizin vefâtı üzerine pekçok üzülüp gözyaşı döktüler. Çoğunun dili tutulup bir müddet konuşamaz oldu. Ebû Bekr radıyallahü anh Resûlullah’ın yanına girip mübârek yüzünden örtüyü kaldırarak mübârek alnından öptü. Sonra başını kaldırıp, mübârek alnından tekrâr öpüp; “Âh Sâfi” dedi. Bir daha öpüp, “Âh dost” dedi. Sonra mübârek pazusunu öpüp ağladı. “Anam babam sana fedâ olsun! Dirin ve ölün tayyib, temiz ve ne güzeldir!” dedi. Ve; “Eğer ihtiyârımız elimizde olsaydı canlarımızı yoluna fedâ ederdik. Eğer sen bizi men etmeseydin, gözlerimizden pınarları akıtırdık.” Sonra salâtü selâm okuyup; “Yâ Resûlallah, bizi Rabbinin katında hatırla.” dedi. Sonra dışarı çıktı. Mescitte minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma bir hutbe okudu. Allahü teâlâya hamd ve senâ etti. Resûl-i ekrem efendimize sallallahü aleyhi ve sellem salât okudu. Sonra şöyle dedi: “Her kim Muhammed’e îmân etmişse bilsin ki, Muhammed aleyhisselâm vefât etti. Her kim Allahü teâlâya tapıyorsa O, Hayy, diri ve Bâkî’dir, ölmez, ebedîdir.” buyurdu ve sonra; “Muhammed de kendinden önce geçen Resûller gibi Resûldür. Eğer O vefât eder, yâhut öldürülürse, siz dîninizden, yâhut cihaddan, eski hâlinize dönecek misiniz? Böyle değişen, Allahü teâlâya zarar vermez, kendine zarar eder. İslâm ve sebatta şükredenlere muhakkak mükâfat verecektir.” (Âl-i İmrân sûresi: 144) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.

Hazret-i Ebû Bekr Eshâb-ı kirâmı ve Ehl-i beyti teselli etti. İlk anda acı haber üzerine çok şaşıran Ömer radıyallahü anh, Ebû Bekr’i radıyallahü anh dinleyince kendine geldi. Peygamberimizin vefât ettiği gün Eshâb-ı kirâm yapılan umûmî bir bîatle hazret-i Ebû Bekr’i halîfe seçtiler.

Resûlullah efendimizin cenâzesi vefât ettiği günden sonra, salı günü yıkandı ve kefenlendi. Gasl (yıkama) işine bizzat hazret-i Ali, hazret-i Abbâs ve hazret-i Abbâs’ın oğulları Fazl ve Kusem de yardım ettiler. Üsâme ile Şukran Sâlih radıyallahü anhümâ da su döktüler.

Peygamber efendimiz gömleği üzerinde olduğu halde üç kere yıkanıp üç kat yeni beyaz kefene sarıldı. Bundan sonra mübârek cesedi sedir üstüne konulup bulunduğu odanın kapısı Eshâb-ı kirâma açıldı. Eshâb-ı kirâm grup grup odaya girip cenâze namazı kıldılar. Salıyı çarşambaya bağlayan gece (çarşamba gecesi) yarısı mübârek rûhu alındığı yerde defn olundu. Mübârek cesedini kabre Ali, Fadl, Üsâme ve Abdurrahmân bin Avf radıyallahü anhüm indirdi. Kıyâmet günü kabirden en önce O kalkacaktır. En önce O şefâat edecektir. En önce O’nun şefâati kabul olunacaktır. Cennet kapısını önce O açacaktır.

Resûl-i ekrem efendimizin vefâtı üzerine bütün Müslümanların kalpleri yandı, çok üzüldüler. Peygamber efendimiz bizim bilmediğimiz bir hayat ile, şimdi kabrinde hayattadır. Cesed-i şerîfi aslâ çürümez. Kabrinde bir melek durup, ümmetinin söyledikleri salevâtı kendisine haber verir. Minberi ile kabr-i şerîfi arası Cennet bahçesi gibi kıymetlidir.

Kabr-i şerîfini ziyâret etmek, tâatların büyüğü ve ibâdetlerin en kıymetlisidir: “Beni ziyâret edene şefâatim vâcib olur.” buyurmuştur.

Hazret-i Fâtıma, babasının vefâtından duyduğu üzüntüyü şu mersiye ile dile getirdi: “Benim üzerime öyle musibetler döküldü ki, eğer onlar gündüzlerin üzerine dökülseydi gece olurdu.”

Peygamber efendimizin görünüşünün anlatılmasına İslâm terminolojisinde “Hilye-i Saâdet” denilmiştir. Peygamberimizin mübârek bedeninin dış görünüşü bütün incelikleriyle bu Hilye-i Saâdet yazılarında bildirilmiştir. Bunları okuyanlar, Peygamber efendimizin rûhen olduğu gibi bedenen de hiç eksiksiz ve kusursuz, insanların en güzeli ve her bakımdan en üstünü olduğunu anlarlar. İslâm dünyâsında bu konuda pekçok eser yazılmıştır.

Peygamber efendimizi medheden on binlerce kitap, kasîde ve diğer eserler yazılmıştır. Bunları yazanlar içinde şöhretleri ve sanatları bütün dünyâyı ve asırları kaplamış olanları dahi, O’nu methetmekten âciz olduklarını beyan etmişlerdir.

Arap, Fars ve Türk edebiyâtında görülen Nâtlar hep O’nun için yazılmıştır.

Resûlullah efendimiz günümüzde de bütün dünyâ milletlerinin, ilim adamlarının, devlet, siyâset ve fikir adamlarının, ediplerin, târihçi ve askerî şahsiyetlerin alâkasını çekmekte, bunların herbiri O’nu biraz inceledikten sonra hayranlık ve şaşkınlıklarını, dile getirmektedirler. Müslüman olmayanlar, Habîb-i ekrem efendimizin sâdece idâreciliği, dehâsı, askerî, sosyal ve diğer taraflarını görmekte, yalnız bunlara bakarak O’nu tanımaya çalışmaktadırlar. Gördükleri fevkalâde ve hiçbir insanda görülmemiş üstünlükler karşısında acze düşmekle berâber, O’na peygamber gözüyle bakmadıkları için, O’nu tanımaktan ve anlamaktan çok uzak kalmaktadırlar. Müslümanlar da Peygamber efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilimleri, ihlâsları ve O’na olan muhabbetleri kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektediler. Bunlardan zâhir âlimleri O’nun zâhirî vasıflarını, bâtın âlimleri de bâtınî güzelliklerini görebildikleri kadar dile getirmişlerdir. Ulemâ-i râsihîn denilen hem zâhir ve hem de bâtın bilgilerinde üstâd ve Peygamber efendimize vâris olan yüksek İslâm âlimleri ise O’nu bütün güzellikleriyle görmüş ve âşık olmuşlardır. Bunların en başında Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh gelmektedir. O, Resûlullah efendimizdeki nübüvvet nûrunu görmekte, O’nun üstünlük, güzellik ve yüksekliklerini idrâk ederek, O’na âşık olmakta öyle ileri gitmiştir ki, başka hiçbir kimse Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh gibi olamamıştır. Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh her an, her baktığı yerde Resûlullah’ı görürdü. Bir keresinde hâlini; “Yâ Resûlallah! Nereye baksam sizi görüyorum. Helâda bile, karşımdasınız, utanıyorum.” diye arzetmişti. Bir keresinde de; “Bütün iyiliklerimi, sizin bir sehvinize (yanılmanıza) değişirim.” demişti. Resûlullah efendimizin güzelliğini en iyi görüp anlayan ve anlatanlardan biri de zevcât-ı mutahheradan, müminlerin annesi hazret-i Âişe idi. Âişe radıyallahü anhâ âlime, müctehide, akıllı, zekî ve edibe idi. Gâyet beliğ ve fasih konuşurdu. Kur’ân-ı kerîm’in mânâlarını, helâl ve harâmları, Arap şiirlerini ve hesap ilmini çok iyi bilirdi. Resûlullah’ı metheden şu iki beyti Âişe radıyallahü anhâ söylemiştir:

Ve lev semia ehlü Mısra evsâfe haddihî. 
Lemâ bezelû fî sevmi Yûsüf’e min nakdin.

Levîmâ Zelîhâ lev reeyne cebînehû. 
Le âserne bilkatil kulûbi alel eydi.

“Eğer Mısır’dakiler, Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı. Güzelliği dillere destan olan Yûsüf aleyhisselâmın pazarlığında hiç para vermezlerdi. Bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zelîhâ’yı Yûsuf aleyhisselâma âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Resûlullah’ın parlak alnını görselerdi ellerinin yerine kalplerini keserlerdi de acısını duymazlardı.”

Yine hazret-i Âişe buyuruyor ki: “Bir gün Resûlullah mübârek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübârek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nûr saçıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru bakıp; “Sana ne oldu ki böyle dalgın duruyorsun?” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Mübârek yüzündeki nûrların parlaklığına ve mübârek alnındaki ter tânelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim.” dedim. Resûlullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını(alnımı) öptü ve; “Yâ Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim.” buyurdu. Yâni, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çoktur, dedi.” Hazret-i Âişe’nin mübârek gözlerinin arasını öpmesi, Resûlullah efendimizi severek, O’nun cemâlini anlayarak gördüğü için âferin ve takdir olmaktadır.

Resûlullah efendimizin Kur’ân-ı kerîm’de geçen isimlerinden biri de Kur’ân-ı kerîm’in kalbi olan Yâsîn sûresindeki “Yâsîn” kelimesidir. Ulemâ-i rasihînin büyüklerinden olan Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri; “Yâsîn, ey benim muhabbet deryamın dalgıcı olan habîbim, demektir.” buyurmuştur. Bu deryânın ismini duyanlar, uzaktan görenler, yakınına gelenler, içine girip nasîbi kadar derine inenlerin hepsi, ömürlerinin her safhasında Resûlullah efendimizin aşkı ile yanıp tutuşmuşlar, yanık feryâdlar, içli gözyaşları ve yakıcı mısralarla bu aşklarını dile getirmişlerdir. Bunların içinde en büyük ve meşhurlarından olan ve bu muhabbet deryasından büyük pay sâhibi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de Sevgili Peygamberimize olan muhabet ve aşkını dile getirdiği kasîdelerinden birinde şöyle demektedir:

Server-i âlem, sana âşık olup da, yanarım! 
Her nerede olsam, o güzel cemâlin ararım.

Kâbe kavseyn tahtının sultânı sen, ben hiçim. 
Misafirinim dersem saygısızlık sayarım.

Her şey cihanda senin şerefine bilirim. 
Rahmetin yağsa bana hergün olur bahârım.

Herkes Kâbe’yi tavâf için gelir Hicâz’a, 
Sana kavuşmak için ben dağları aşarım.

Seadet tâcına kavuştum ben rüyâda. 
Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.

Dostunu öven âşıkların bülbülü, ey Câmî! 
Dîvânında şu yazılar, oluyor, tercümânım.

Dili sarkmış, susuz kalmış, uyuz bir köpek gibi, 
Senin ihsân denizinden bir damla arzularım.

Resûlullah’ı sevmek, bütün Müslümanlara farz-ı ayndır. O’nun sevgisi bir gönüle yerleşirse, İslâmiyeti yaşama, îmânın ve islâmın tadına doyulmaz zevkine ermek ne kadar kolay olur. Bu sevgi, iki cihânın efendisine tam uymaya sebeptir. Bu sevgiyle Allahü teâlânın Habîbine ikrâm ettiği sonsuz ve târife sığmaz nîmetlere ve bereketlere kavuşmakla şereflenilir. Küçük, büyük her Müslümanı doğrudan doğruya Resûlullah’ın sevgisine götüren Ehl-i sünnet âlimleri ve kitapları bu bereketlerin senetleridir.

Peygamberlerin en üstünü

Peygamber efendimiz, Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Allahü teâlânın yarattığı varlıkların en şereflisi Muhammed aleyhisselâmdır. Her şey O’nun hürmetine yaratıldı. O, Allahü teâlânın resûlü, son peygamberidir...

Devamını Okuyun...

Mübarek soyu

Muhammed aleyhisselâmın nûru, Âdem aleyhisselâmdan itibâren temiz babalardan ve temiz analardan geçerek gelmiştir. Kur’ân-ı kerîmde Şu’ârâ sûresi 219. âyetinde meâlen; “Sen, yâni senin nûrun, hep secde edenlerden...

Devamını Okuyun...

Doğumu

Muhammed aleyhisselâm Hicret’ten 53 sene evvel Rebîulevvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’nin Haşimoğulları mahallesinde, Safâ Tepesi yakınında bir evde doğdu. Bu gün, Mîlâdî takvime göre...

Devamını Okuyun...

İsimleri ve künyeleri

Peygamber efendimizin en çok söylenilen ismi “Muhammed”dir. Bu isim, Kur’ân-ı kerîm’de Âl-i İmrân sûresi 144. âyette, Ahzab sûresi 40. âyette, Fetih sûresi 29. âyette ve Muhammed sûresi 22. âyetinde olmak üzere dört...

Devamını Okuyun...

Çocukluğu

Sevgili Peygamberimiz doğduktan sonra dokuz gün kadar annesi Âmine Hâtun tarafından emzirildi. Sonra Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe Hâtun onu günlerce emzirdi. O zaman Mekke halkının çocuklarını bir süt annesine vermeleri...

Devamını Okuyun...

Gençliği

Her bakımdan insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm, daha gençliğinde Mekke halkı arasında, diğerlerinden farklı olarak, çok sevilmiştir. Güzel ahlâkı, insanlara görülmemiş bir şekilde iyi davranması, sâkinliği...

Devamını Okuyun...

Evlenmesi

Muhammed aleyhisselâm yirmi beş yaşındayken ilk olarak hazret-i Hadîce ile evlendi. Hazret-i Hadîce, Kureyş kabîlesinin Esedoğulları kolundan kırk yaşında ve dul bir hanım idi. Fakat, malı, cemâli, aklı, ilmi, şerefi, nesebi...

Devamını Okuyun...

Peygamberliği

Muhammed aleyhisselâm daha otuz yedi yaşında iken gâibden “Yâ Muhammed” diye nidâ olunduğunu duyardı. Otuz sekiz yaşında iken de bir takım nûrlar görmeye başladı. Bu hâlini sâdece hazret-i Hadîce’ye anlatırdı...

Devamını Okuyun...

Mekke devri

Muhammed aleyhisselâm vahyin bir müddet kesilmesinden sonra yine Hira Dağına çıkmıştı. Dağdan aşağı inerken bir ses duydu. Başını kaldırıp baktığında Cebrâil aleyhisselâmı gördü. Mübârek kalbi çarparak ve ürpererek...

Devamını Okuyun...

Medîne devri

Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın Medîne’ye hicretiyle Müslümanlar için yeni bir devir başlamış oldu. Resûlullah efendimizin Mekke’den Medîne’ye hicret etmekte olduğu işitilince, hâdise Medîne’de...

Devamını Okuyun...

Vedâ Haccı

Peygamberimiz Vedâ Haccında Mina’da bulunduğu sırada; “Allah’ın yardımı ve zafer günü gelip insanların Allah’ın dînine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek, tesbîh et! O’ndan af dile! Çünkü O...

Devamını Okuyun...

Resulullahı tasdik şart

Evet yine cehennemliktir. Çünkü Allah'a inancında samimi değildir. Allahü teâlânın bildirdiğinin hepsine inanmak şarttır, birine inanılmazsa bu iman olur mu hiç? Hac ibadeti henüz farz olmadan önce Resulullah efendimiz...

Devamını Okuyun...

Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım

Sual: Kur’an-ı kerimde, (Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim), (Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin...

Devamını Okuyun...

Âlemlerin rahmet ve uyarıcısı

Kur’an-ı kerim baştan sona kadar Resulullah efendimizi övmektedir. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizi tanımak

Her Müslüman, Peygamber efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilmi, ihlâsı ve Ona olan sevgisi kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektedir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizin faziletleri

Mevahib-i ledünniyye ve Mirat-i kâinat kitaplarında bildirilen faziletlerinden bazıları şöyledir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizin mucizeleri

Çok mucizesi görülmüştür. Bazılarını bildirelim.
Aşağıdaki yazılar (Mir’at-ı Kâinat) kitabından alınmıştır...

Devamını Okuyun...

Resulullah efendimizin isimleri

Muhammed aleyhisselamın 400’e yakın ismi Mevahib-i ledünniyye'de vardır. Bunlardan bir kısmının manası alfabetik olarak kısaca şöyle...

Devamını Okuyun...

Resulullah sevgisinin önemi

Biz Peygamberimizi çok sevdik de ne yaptık, sizin gibi tanrı mı dedik, tanrının oğlu mu dedik...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimize tâbi olmak

Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır...

Devamını Okuyun...

Peygamberlik iddiası zındıklıktır

Peygamber denilen kimselerin, Müslümanlıkla hiç alakaları yoktur. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki...

Devamını Okuyun...

Mirac mucizesi

Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliği ile Miracın hak olduğunu bildiriyorlar...

Devamını Okuyun...

Mucize ve Keramet haktır

Mucizeyi de kerameti de yaratan Allah’tır. Bunu inkâr eden kâfir olur.
Mucize, peygamber olduğunu söyleyen kimsenin...

Devamını Okuyun...

Hilye-i Saadet (Resulullahın görünüşü)

Resulullah efendimizin, görünen bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel huyları, tamam hayatı, bütün incelikleriyle, çok geniş ve açık olarak...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizin ırkı

Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, Araptır. Arap, güzel demektir. Mesela, lisan-ı Arap, güzel dil demektir...

Devamını Okuyun...

Resulullahın bütün dedeleri mümindi

Resulullah efendimiz, Hazret-i İbrahim’in soyundan geldiğine göre, Hazret-i İbrahim’in babası Azer de kâfir olduğuna göre...

Devamını Okuyun...

Niçin genel bir bela gelmemektedir

Bunun birkaç sebebi vardır:
1- Peygamber efendimiz, âlemlere rahmet olduğu için genel bir azap verilmiyor...

Devamını Okuyun...

Resulullah gelecekten haber verdi

Allahü teâlâ bildirirse, Resulullah da gaybı, gelecekte olan şeyleri bilir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizin şefaati

İmanını muhafaza ederek ölen herkes şefaate kavuşacaktır...

Devamını Okuyun...

Resulullah efendimizi anmak ibadettir

Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimiz ve medeniyet

Evet. Resulullah efendimiz günümüzde de bütün dünya milletlerinin, ilim adamlarının, devlet, siyaset...

Devamını Okuyun...

Salevat getirmek

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince...

Devamını Okuyun...

Hazret-i İsa’nın müjdesi

İsa aleyhisselamdan sonra, bir son Peygamber (aleyhissalatü vesselam) geleceği İncil’de bildirilmişti...

Devamını Okuyun...

Sakal-ı şerifin kıymeti

Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği, (Habibim)buyurduğu O sevgili Peygamberi övmek, (Her istediğini vereceğim)müjdesi ile...

Devamını Okuyun...

Kürsü ne demektir?


O âyetin meali şöyledir:
(Allah ki, Ondan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama...

Devamını Okuyun...

Resulullaha mahsus hükümler

Peygamber efendimizi bazı hususlarda taklit caiz olmaz. Çünkü sadece Ona ait haram ve farzlar var idi. Bu konuda Mevahib-i Ledünniyye’de buyuruluyor ki...

Devamını Okuyun...

Resulullahın üç vazifesi


O âyetin meali şöyledir:
(Allah ki, Ondan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama...

Devamını Okuyun...

Namazda Resulullahı övmek

Herkes kendi anladığına göre Kur’an-ı kerimden mânâ çıkarmaya kalkarsa, ortaya insan sayısı kadar din çıkar...

Devamını Okuyun...

Resulullahın çok evlenmesi

Resulullah efendimiz, önce 25 yaşında iken, 40 yaşında dul bir kadın olan Hazret-i Hatice ile evlendi. 25 yıl onunla yaşadı...

Devamını Okuyun...

Nebi ve Resul nedir?

Müslümanlıkla ilgisi olmayan böyle iddialar, dinimizi içten yıkmak isteyen din düşmanlarının taktik ve hilelerindendir...

Devamını Okuyun...

Peygamber efendimizi rüyada görmek

Rüyada Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamı hakiki şekliyle gören, muhakkak Onu görmüş olur...

Devamını Okuyun...

Kitab-ı mukaddeste Ahmed ismi

Müslümanlıkla ilgisi olmayan böyle iddialar, dinimizi içten yıkmak isteyen din düşmanlarının taktik ve hilelerindendir...

Devamını Okuyun...

Vedâ Hutbesi

Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Ona hamd eder, Ondan bağışlanmak diler ve Ona tevbe ederiz...

Devamını Okuyun...

Resulullah efendimizin vefatı

Resulullah efendimizin, hicretin onbirinci yılı, Safer ayının yirmi yedinci günü, mübarek başı ağrımaya başladı. Kendisinden sonra...

Devamını Okuyun...

Peygamberlerin en üstünü

İkinci yazar, hocasını Peygamber sanan süper bir sapıktır. Peygamber efendimiz bütün peygamberlerden üstün olduğu gibi, onun ümmeti de diğer ümmetlerden üstündür...

Devamını Okuyun...

Seyyidlere hürmet

Elbette hürmet etmek gerekir. Bir kimseyi sevenin, onun sevdiklerini, çocuklarını, torunlarını da sevmesi gerekir...

Devamını Okuyun...

Kelam-ı ilahi

Resulullah'ın “sallallahü aleyhi ve sellem” din hakkındaki her sözü, Kur’ana dayanır. İctihadında yanılabilirse de, öyle kalmaz...

Devamını Okuyun...

Resule tâbi olmak (Resule uyun emri)

Elbette Allahü teâlâ, Hristiyanlığın değişeceğini biliyordu. Bilmeyen ilah olur mu? Hristiyanlık değişince, değişmeyecek olan yeni bir din gönderdi...

Devamını Okuyun...