"Bu tabaktaki etler bize lâyık"

03/04/2023 Pazartesi Köşe yazarı A.U

Zebid şehrinde yetişen evliyânın büyüklerinden Merzuk Sârifî hazretleri “ümmî” idi. Yâni okuyup yazması yoktu... Fakat Allahü teâlânın inâyetiyle çok ilim sâhibiydi...

Sultân, bu zâtı severdi.

Bir gün haber gönderdi...

Ve ziyâfete dâvet etti.

Maksadı, onun hâlini iyice anlamak, imtihan etmekti.

“Bu zâtın kerâmet sâhibi olduğu söyleniyor, bakalım aslı var mı?” diyordu.

Bir “sığır” alıp kesti.

Bir de “at” kesti.

Ayrı ayrı pişirttirdi.

Ve ayrı ayrı tabaklara koydurdu. Sonra Merzuk Sârifî hazretlerini sofraya dâvet ettiler.

Mübârek zât, birkaç talebesiyle gelip sofraya oturdular.

Sultânın adamları da oturdu.

Merzuk Sârifî şöyle bir baktı.

İçinde “sığır eti” olanları alıp, kendine ve talebelerine dağıttı.

İçinde “at eti” bulunan tabakları da Sultânın ve adamlarının önlerine koydu. Sultân, dikkatle onu tâkip ediyordu. “Sığır etlerini” kendi talebelerine, “at etlerini” ise onlara dağıttığını gördü.

Ve çok şaşırdı tabii.

Yine de kendisine;

“Bunların hepsi ettir. Niçin böyle ayırıyorsunuz?” diye sordu.

Merzuk Sârifî hazretleri;

“Bu tabaktaki etler biz fakîrlere, diğer tabaklardaki etler de size ve adamlarınıza lâyıktır” buyurdu.

Sultân bunu duydu.

Büyüklüğünü anladı...

Hattâ, “evliyâ” olduğunda zerre kadar bir şüphesi kalmadı.