Ölümü çok hâtırlayan kimse...

21/08/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A

İslâm âlimlerinin ve Evliyâ-ı kirâmın, her konuda olduğu gibi, ölüm konusunda da çok güzel, pek tesîrli nasîhatleri vardır:

Tebe-i tâbiînden, meşhûr fıkıh âlimi ve velîlerden Evzâî (rahmetullahi aleyh), Ömer bin Abdilazîz'in kendisine yazdığı bir mektup­tan şöyle bir nakil yapar: "Ölümü çok hâtırlayan kimse dünyâya rağbet etmez. Ağzından çıkan her sözden hesâba çekileceğini bilen az konuşur ve an­cak lüzûmlu sözleri söyler."

Büyük fıkıh âlimi ve velîlerden Süfyân-ı Sevrî (rahmetullahi aleyh) buyur­du ki: "Ölüm her ân gelebilir. Yarına kadar yaşayabileceğini zanneden bir kimse, ölüm için hâzırlıklı değildir. Allahü teâlâya yapılan ibâdetler, ölümü hâtırlamaya işârettir. Günâh ve kusûr olan işler de, ölümü unut­muş olmanın alâmetidir."

Yine bu zât, bir talebesi sefere çıkacak olsa, ona; "Eğer gittiğiniz yerlerde, satılık bir ölüm görürseniz, onu benim için satın alı­nız" buyururdu.

Büyük müçtehitlerden Süfyân-ı Sevrî, vefâtı yaklaştığında çok ağlıyordu. "Ölmeyi çok arzû ediyor­dum, lâkin şimdi ölümümün nasıl olacağını bilemediğim için çok korkuyorum. Bu sefere çıkmak gâyet güçtür. Başka seferlere çıkmak gibi, bir asâ ve bir su kabı yetmiyor" deyince, dostları kendi­sine, "Cennet'i beğeniyor musunuz?" diye sordular. Bunlara cevâben, "Siz ne söylüyorsunuz? Benim gibi birine, hiç Cennet'i verirler mi?" bu­yurdu.

Hadîs âlimlerinden ve büyük velîlerden Abdül-A'lâ el-Kureşî (rahmetullahi aleyh) ölümü çok hâtırlar ve titrerdi. Buyururdu ki: "İki şey var ki, beni dünyâ zevklerine dalmaktan alıkoyuyor. Bunlar ölümü hâtırlamak ve Allahü teâlânın dâimâ huzûrunda bulunmaktır."

Evliyânın büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi aleyh) bu­yurdu ki: Ölüm haktır, öldükten sonra dirilmek de haktır. Münker ve Nekîr'in suâl sormaları da haktır. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Allah, îmân edenleri hem dünyâda, hem de âhirette (kabirde) sâbit söz olan şehâdet kelimesi ile tesbît eder; tevhîde bağlı kılar. Allah zâlimleri (kâfirleri) şaşırtır ve O, dile­diğini yapar" buyuruluyor. (İbrâhîm sûresi, 27)  

Hindistân'da yetişen en büyük âlim, velî, müceddid ve müctehidlerden İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Ölmek, felâket değildir. Öl­dükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felâkettir.”

Yine Hindistân'da yetişen büyük velîlerden Mevlânâ Muhammed Sıddîk Keşmî (rahmetullahi aleyh), ölüm hakkında buyurdu ki: Mısra': "O ölüm ki, ona yaşama derim."

“Gerçekten sonsuz hayât, ölüme bağlıdır. Ölüm, ebedî hayâtın süsle­yicisi, donatıcısıdır. Hayır, belki bir âb-ı hayâttır, ya’nî hayât bahşeden, hiç öldürmeyen bir sudur. Ölüm, dostluğun kuvvetlendiricisidir. Ölüm, mâsivâ binâsını ateşe veri­cidir. Ölüm, üzüntü perdelerinin yakıcısıdır. Ölüm, hakîkatin aynasıdır. Ölüm, görünmeyen güzelin yüzünden perdeyi kal­dırıcıdır. Gönlümün, gelmesinden hoşlandığı, beklediği şey ölümdür. Dağınıklıkları toplayan ölümdür. Ölüm seveni sevdiğine kavuşturucu­dur. Resûlullah Efendimiz, "Ölüm, sevgiliyi sev­giliye kavuşturan bir köp­rüdür" buyurmuştur.”