Dünya sevgisi imansız gitmeye sebep olabilir!

13/06/2019 Perşembe Köşe yazarı S.A

Dünya sevgisi en büyük tehlikedir. Kulun imansız gitmesine de sebep olabilir. İnsan sevdiğinden ayrılmak istemez, hep onunla birlikte olsun ister.

 

 

Bir insanın gayesi dünya olursa, tehlike çanları çalıyor demektir. Biz dünya için yaratılmadık. Burada kalıcı da değiliz. İstesek bile bizi burada bırakmazlar. Dünyaya gönderiliş gayemiz, ahiretimizi kazanmak içindir.

Hulefâ-i Râşidîn'in üçüncüsü Hazreti Osman radıyallahü anh bir hutbesinde şöyle buyuruyor: "Cenab-ı Hak size dünyayı ve dünyadaki nimetlerini ahiretinizi kazanasınız diye vermiştir. Dört elle sarılasınız diye değil!" Sonra da devamla: "Dünya para gibidir. Bir adama para verilirse onunla istediklerini alması içindir." Yoksa para ne yenir ne de giyilir. Onunla yiyecek ve giyecek alınabilir.

"Dünyayı gaye edinen, paranın kendisini yemeye çalışan adama benzer ki, çok aptallık etmiş olur."

Dünya sevgisi en büyük tehlikedir. Kulun imansız gitmesine de sebep olabilir. İnsan sevdiğinden ayrılmak istemez, hep onunla birlikte olsun ister...

Sadi-yi Şirazi buyuruyor ki: "Gönlünü dünyaya bağlama, dünyanın bekâsı yok, geçip gidiyor. Gönlünü halka da bağlama, halkın da vefası yok... Gönlünü Rabbine bağla! Bir kul için O'ndan daha güzel bir sığınak yoktur."

Çoğumuzda mevcut bulunan yanlış bir kanaat vardır. Zengin birini gördüğümüz zaman onun dünyayı çok sevdiğine hükmederiz. Fakir birini gördüğümüzde de onun dünya ile alakasının olmadığını zannederiz.

Öyle zenginler vardır ki, dünyayı sevmezler. Öyle fakirler de vardır ki, onlardan daha haris az insan bulunur. Zihni, fikri, düşüncesi hep paradır. "Nasıl yapsam da zengin olabilsem!" hayaliyle ömrünü tüketir!..

Dünya sevgisi, insanı dünyada, kabirde ve ahirette sıkıntılara sokar. Dünyada, insanı gece gündüz çalıştırır. Çeşitli tehlikelere attırır. Kazandığı, malın muhafazası ile huzursuz olur. Kimse çalmasın, kimse yemesin diye ömrünü harcar.

Dünya malını emanet bilir, sahiplenmez isek, rahat ederiz. Bir çocuğa bir oyuncak verilse; o da onu emanet bilse, oynar, alındığında da üzülmez. Fakat oyuncağı sahiplense, alındığında çok üzülür. O oyuncaktan aldığı lezzetin bin katı üzülür, ağlar, feryat eder...

İnsanın kabir hayatındaki sıkıntısı ise; kendisi ile beraber "kefen"den başka bir şey getirememiş olmasıdır. İnsan ne kadar güzel giyinirse giyinsin, son elbisesi "kefen"dir. Ne kadar ev değiştirirse değiştirsin son gidip kalacağı evi "kabir"dir. Ahirette sıkıntısı ise; dünyada elde ettiklerinin her kuruşu için hesap vermek mecburiyetidir.

Hem kazancın helâl olması, hem de harcamanın helâl olması gerektir.

Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: "Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan yap, ister iyi, ister kötü, karşılığını göreceksin!"