İkinci Abdülhamid Han

İkinci Abdülhamid Han

Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü ve en yüksekleri idi. İslam halifelerinin doksan dokuzuncusu idi. 1842 de doğdu. 1876 da halife oldu. 1918 de vefat etti. Çemberlitaş’ta, dedesi sultan Mahmud’un türbesindedir. 

İslamiyet'e hizmeti, saymakla bitirilemez. Abdülaziz han, düşmanlara alet olanlar tarafından şehit edilip, sonra beşinci Murad da hal edilip, kendisi kukla halife yapıldı. Fakat, Avrupa’da belirli ocaklar, İslamiyet’i yok etmek için hazırladıkları yıkıcı planları kıyasıya hortlatmaya başlarken, Sultan İkinci Abdülhamid önlerine dikildi. Aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olduğu için, memlekete karşı asırlar boyunca hazırlanmış olan sinsi, alçak ve vahşi suikasdı hemen sezdi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları sahte kahramanları, iş başından uzaklaştırdı. İslam bilgilerini, yani din ve fen ve ahlak bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetiştirdi. Milleti otuzbir sene adalet ile idare etti. Bilgili, temiz bir gençlik yetiştirdi. Haksızlığın, kötülüğün, ahlaksızlığın kökünü kazıdı. Bu yüzden bazı kimselerin hedefi oldu. Yıllarca kötülendi. İftiralara uğradı. Sonra gelen gençliğe, büsbütün yanlış olarak tanıtıldı. Fakat, insaflı yazılan tarihleri okuyanlar ve onun ilme, fenne, sanayiye, ticarete, ahlaka, kısaca insanlığa bıraktığı eserlerini görenler, bu iftiralara aldanmadı. Ona dil uzatan yalancılardan, ilim adamı, yazar maskesi altında çalışan düşmanlarından ve bunların söyledikleri yalanlardan nefret ettiler. Onun büyüklüğü karşısında hayran kaldılar.

Önce, bir sene beş ay devlet idaresine karıştırılmadı. Memleketi sadrazam Mithat paşa ve arkadaşları idare etti. Bunlar, 24 Nisan 1295 [m. 1877] günü Rus harbine sebep oldular. Mali 1293 senesine rastladığı için (93 harbi) denilmektedir. 93 harbi Edirne mütarekesine kadar dokuz ay sürdü. Müşir [Mareşal] yaptıkları Süleyman paşa, Şıpka geçidinde büyük gaflet yaparak, en seçkin Türk birliklerinin harcanmasına sebep oldu. Bu hezimete kahramanlık denilerek, başkumandan yapıldı. Fakat, Filibe’ye ve oradan Edirne’ye kaçtı. Edirne’de de tutunamayıp mütareke istedi. Mütareke Abdülhamid hanın, kraliçe Viktorya’ya çektiği telgraf üzerine mümkün olabildi. Ruslar ve Bulgarlar, onbinlerce Türk kadın ve çocuğunu kestiler. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan, İstanbul’a hicret etti. O zaman Rusya’nın nüfusu doksan, Osmanlıların ise altmışdört milyondu. Sultan Abdülhamid han, faciaları görünce, Edirne mütarekesinden onüç gün sonra, 13 Şubat 1296 [m. 1878] da Meclisi mebusanı kapattı. Devlet idaresini eline aldı. Mebusların ancak yüzde kırkı Türktü. Bu parlamento devam etseydi, Osmanlı devleti, daha o zaman parçalanacaktı. Sultan Abdülhamid hanın ilk ve büyük başarısı, bu felaketi görmesi ve önlemesi oldu.

Osmanlılara imzalattırılan 3 Mart 1878 Ayastefanos [Yeşilköy] muahedesini sultan Abdülhamid han bir türlü hazmedemedi. Dahiyane bir kurnazlıkla 4 Haziran 1878 de İngiltere ile gizlice anlaştı. Kıbrıs adasının idaresini İngiltere’ye bıraktı. Adanın gelirleri her yıl İstanbul’a yollanacak, ada Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası kalacaktı. Buna karşılık, İngiltere Ayastefanos muahedesinin Türkiye lehine değiştirilmesine yardım edecekti. Böylece, Berlin muahedesi, 13 Temmuz 1878 de imzalanarak, topraklarımızın çoğu geri alındı. Bu harpte, para tazminatı pek ağır oldu. Sultan Abdülhamid, buna da pek dahiyane çare buldu. 1881 de Düyuni umumiyye idaresi kurarak, borçları, ikiyüzelliiki milyondan, yüzaltı milyona indirdi. Bu büyük başarısı, memlekete unutulmaz bir hizmet oldu. 

Büyük devletlerin bütün baskılarına rağmen, Abdülhamid han, Berlin muahedesinin, Anadolunun şarkında Ermenilere muhtariyet veren maddesini hiç tatbik etmedi. Mithat paşa ve arkadaşları, Rusya’nın savaş açmasına sebep oldu. Bütün Rumeli ve Anadolunun büyük kısmı Rusya’nın eline geçti. Dahili işler, masonların elinde kaldı. İslamiyet'i yıkmak, dinde reformlar yapılmak isteniyordu. Bunun için, din adamları cahil yetiştiriliyordu. Alman tarihçisi, Hans Kramer, (Ondokuzuncu asır) adındaki büyük tarih kitabının üçüncü cildi, yirmialtıncı sayfasında (dessen klugen Bruder Abdülhamid II) = Beşinci Muradın akıllı kardeşi, diye övdüğü sultan ikinci Abdülhamid, memleketin felakete götürüldüğünü, paşaların, mason uşağı olduklarını görerek, meclisi kapattı. İrade-i seniyye ve meclis-i vükela [Bakanlar kurulu] kararı ile meclis-i mebusan tatil edildi. Meşrutiyet ve bunu sağlayan doksanüç (93) kanuni esasisi [anayasası] ilga edilmedi. Bu anayasa 1908 de ikinci meşrutiyetin ilanına kadar devam etmiştir. Sultan Abdülhamid han, ayan üyelerinin [senatörlerin] vazifelerine de son vermedi. Yaşayanları, 1908 millet meclisine dahil oldular. Sultan Abdülhamid han, devleti, milleti, otuzbir sene, Allahü teâlânın emirlerine göre, adaletle idare etti. Millet, sulh, bolluk, ucuzluk, rahat ve huzur içinde yaşadı.

Her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler, Viyana’dan başka bir yerde eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi yaptırdı. 1876 da Mektebi Mülkiyeyi yaptırdı. 1879 da bir müze yaptırdı. 1880 de hukuk mektebi ve divan-ı muhasebatı [sayıştay] kurdu ve Beyoğlu kadın hastanesini yaptırdı. 1882 de güzel sanatlar akademisi, 1883 de yüksek ticaret mektebi, 1884 de yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesi açıldı. 1886 da Terkos suyunu İstanbul’a getirtti ve mülkiye lisesini açtı. 

1888 de Alman imparatoru İstanbul’a gelip, sultan Ahmed meydanında Alman çeşmesi yapıldı. 1890 da Bursa’da ipekçilik mektebini yaptırdı. 1891 de Halkalı ziraat ve baytar mektebi ve Kağıthanede bir poligon kurdurdu. 1892 de Bursa demiryolunu ve Aşiret mektebini yaptırdı. 1893 de Üsküdar lisesi ve Rüştiyye mektepleri ve yeni postane binası ve Osmanlı bankası ile Reji binalarını ve (Yafa-Kudüs) demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı. Yine 1893 de Hamidiyye kağıt fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası ve Beyrut limanı rıhtımını yaptırdı. 1894 de Osmanlı sigorta şirketi ve Küçüksu barajı ve (Manastır-Selanik) demiryolu yapıldı. 

1895 de (Şam-Horan) demiryolu ve (Eskişehir-Kütahya) demiryolu yapıldı. Yine 1895 de Hamidiyye yüksek ticaret mektebi ve (Galata-Tophane) rıhtımı, Dolmabahçe saat kulesi yapıldı. 1896 da (Beyrut-Şam) demiryolu, Dar-ül-aceze binası, mum fabrikası, (Afyon-Konya) demiryolu, Sakız limanı rıhtımı, şimdiki İstanbul lisesi binası, (İstanbul-Selanik) demiryolu yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalıştırıldı. 1897 de Tuna nehrinde Demirkapı kanalını, kapalıçarşı tamirini yaptırdı. 

1896 Yunan zaferini kazandı. Akıl hastanesini yaptırdı. 1899 da Şişlide Hamidiyye Etfal hastanesini yaptırdı. 1900 da Medine-i münevvereye kadar telgraf hattı yaptırdı. 1902 de Hamidiyye Hicaz demiryolu Zerkaya kadar işledi. Kağıthanedeki Hamidiyye suyu yapıldı. Yeni balıkhane, Haydarpaşa rıhtımı, maden arama mektebi, Şam’da tıbbiyyei mülkiye yapıldı. Haydarpaşa’da askeri tıbbiyye mektebi şahanesi 1903 de açıldı. 1904 de dilsiz ve sağırlar mektebi açıldı. Yine 1904 de Bingaziye telgraf hattı yapıldı. 1905 de (İstanbul-Köstence) kablosu döşendi. Haydarpaşa istasyonu binası yapıldı. Beşiktaş tepesindeki Yıldız sarayını ve önündeki camii yaptırdı. 

Velhasıl Avrupa’da yapılan yeniliklerin hepsini en modern şekilde yurdumuzda yaptırdı. Ne yazık ki, 1909 da tahttan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı. Abdülhamid han, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdat) ve (Adana-Şam-Medine) demiryollarını yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu. Din bilgileri, fen ve edebiyat üzerinde çok kitap bastırdı. Köylere kadar kurslar açtırdı. Parasız kitaplar gönderdi. Savaş gücünü gayb etmiş olan eski gemileri Halice çekip, Avrupa’da yeni yapılan üstün evsaflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. Askeri, subayı öyle şerefli olmuştu ki, bir kahve önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekten, bir mahalle fakirlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini çok severdi. Yalnız 1896 yılında, Yunan isyanı oldu. Ethem paşa kumandasında gönderdiği askeri, kendisi saraydan idare ediyordu. Askeri yirmidört saatte Termopil geçidini aşıp, Atina’ya girdi. Bütün Avrupa kumandanları buna şaşırdı. Çünkü, Alman kurmayları, Osmanlı ordusu, Termopili altı ayda geçemez diye rapor vermişti.

İkinci Abdülhamid hanın güzel ahlakını, dine olan bağlılığını, edep ve hayasının derecesini, aklını, ilmini, adaletini, millet için durmadan çalıştığını, hiç can yakmadığını, düşmanlarına bile iyilik ettiğini, masonların aldattıkları ve maşa olarak kullandıkları satılmışları bile af ettiğini anlamak isteyenlere, (Mabeyn baş katibi) Esad beyin (Hatırat-ı Abdülhamid-i han-ı sani) kitabını okumalarını tavsiye ederiz. 

Ermeni komitecilerin hazırladıkları ve 21 Temmuz 1323 [m. 1905] günü Cuma namazını kılıp, Yıldız camiinden çıkarken patlatılan bir arabadaki saatli bombadan kurtulunca, binlerce seyirci ve ecnebi diplomatlara karşı, düşünmeden, hemen söylediği şu kelimeler, kalbinin temizliğini, milletin olgun, şefkatli bir babası olduğunu göstermeye yetişir sanırız: (Kendimce en büyük emel, ahalinin rahat ve mesut olmasıdır. Bu uğurda, gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği malumdur. Gayret ve hüsn-ü niyetimin min tarafillah mükafatı, şu hadiseden, hıfz-ı Huda ile, emin olmaklığımdır. Onun için, cenab-ı Hakka şükür ve hamd ederim. Müteessir olduğum bir şey varsa, asker evlatlarımdan ve ahaliden bazılarının telef ve mecruh olmalarıdır. Buna, ilelebed teessüf ederim. Tebeamın, hakkımda göstermiş oldukları hissiyata an-samimilkalb memnuniyetimi beyan eyler, afati semaviyye ve erdiyyeden masuniyetleri için dua ederim).

Merkezi Selanikte bulunan üçüncü ordunun bazı subayları, ingiliz casusları tarafından bol para ve makam vaadleri ile aldatıldı. 7 Temmuzda Şemsi paşa, teğmen Atıf tarafından vuruldu. Ellerinde ingiliz, fransız silahları bulunan hareket ordusu İstanbul’a yürüdü. Halife, [müslüman kanı dökülmesin diye] bunlara karşı koymadı. Bu durum, facia ve felaketlere sebep oldu. 23 Temmuz 1908 de ikinci meşrutiyet ilan edildi. Silah baskısı altında seçim yapıldı. 17 Birinci kanun [Aralık]da meclis açıldı. Bununla, devletin idaresi, ehliyetsiz, tecrübesiz ellere geçti. İngilizlerin hazırladığı facialar tekrar başladı. 

5 Ekim 1908 de, Bulgaristan prensliği, krallığını ilan ederek, Osmanlılardan ayrıldı. Yine o tarihte, Avusturya, Bosna-Herseki ilhak etti. Yunanistan da baş kaldırıp, beş sene sonra Girit’i ilhak eyledi. 14 Nisan 1909 da, Adana’da ermeni ihtilali oldu. Müslümanların mallarına, canlarına, ırzlarına saldırdılar. 1850 Türkü öldürdüler. İttihadcılar buna da seyirci kaldılar. Halk, onyedibin ermeniyi öldürüp isyan bastırıldı. İttihadcılar, Avrupalılara şirin görünmek için yüzlerce Müslümanı kestiler, astılar. Bu zulümleri, o zaman Adana valisi olan meşhur Cemal paşa yaptı. Dahiliyye nazırı Talat paşanın takdirine mazhar oldu. Bu hadiseler dolayısiyle ittihadcılar da [1914]de meclisi kapattı. Sultan Hamide hak vermek zorunda kaldılar.

31 Mart vakası adı ile meşhur olan 13 Nisan 1327 [m. 1909] hareketi ile sultan Abdülhamidin hiçbir alakası olmadığı, kati olarak anlaşılmıştır. İttihadcıların, padişaha sadık birinci orduya güvenmeyerek, Selanikteki üçüncü ordudan getirdikleri avcı taburlarının çıkardığı tespit edilmiştir. Yani ittihadcıların bir tertibi olmuştur. İttihadcılar, böylece Selanikten Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut yağmacılarının meydana getirdikleri hareket ordusunu İstanbul’a gönderdi. Talat beyin baskısı ile Sultan, 27 Nisan 1327 [m. 1909] da tahttan indirildi. Son meşrutiyet zamanında hükümdarlığı dokuz ay, beş gündür. Selanikten gelen, toplama ve frenk silahlarını taşıyan hareket ordusuna karşı koymak isteyen kumandanlara, çarpışılmamasını, Müslüman kanı dökülmemesini sıkı emir verdi. İsteseydi yalnız Taksim ve Taş kışladaki talimli asker ve sadık subaylar, gelen çapulcu alaylarını darmadağınık edebilirdi. Fakat, kardeş kanının dökülmesini istemedi. İstanbul’a giren hareket ordusu kumandanları, doğru Yıldız sarayına geldiler. Hazineyi, asırlardan beri toplanmış olan kıymetli yadigârları ve dünyanın en zengin kütüphanelerinden olan saray kitaplığının bir kısmını yağma ettiler. Padişahın altın arabası bile parçalanıp paylaşıldı. Bu barbarca saldıranlar, birer kahraman, kurtarıcı ilan edildi. 

O yıl, ittihadcılar, Sultandan iki yaş küçük olan kardeşi Mehmed Reşadı yerine geçirdiler. Sultan Reşad, ihtiyar, sessizdi. Ortalığı kana boyayanların, gönülden Müslüman olmadıklarını görüyordu. Bu canavarlar karşısında aciz, zavallı bir kukla halinde idi. İttihadcılar, sultan Hamidi lekeleyecek bir suç bulamadılar. Milletin onu çok sevdiğini, saydığını görerek, öldürmeye de cesaret edemediler. Hemen o gece, kurmay binbaşı Fethi Okyar’ın emrinde olarak, trenle Selaniğe götürdüler. Orada Alatini köşkünde hapis edildi. Ömrünü okumakla ve ibadet ile geçirdi. Hükümeti ele geçiren ittihadcıların çoğu, hatta din işleri başkanı olan şeyh-ul İslam efendileri dahi mason idi. 

Sultan Hamid hanın kansız ve huzur içinde geçen idaresinden sonra memleket, siyasi idamlar, sui kasdler ülkesi oldu. Çok kimseleri idam ettiler. Birbirlerini, hatta kendi başkumandanları olan Mahmud Şevket paşayı da dört aylık sadrazam iken 11 Haziran 1331 [1913] de kendileri öldürdü. Yerine getirilen Mısır prensi Said Halim paşanın 3 sene, 7 ay ve 23 günlük ve bunun yerine gelen Talat paşanın birbuçuk senelik sadaret zamanlarında, memleket karma karışık oldu. Herkes, ölüm, hapis korkusu içinde idi. Can, mal ve namus emniyeti kalmadı. İslam düşmanlığı, küfür ve irtidad moda olmaya başladı. Her vilayette zalimler türedi. 1329 [m. 1911] da Arnavut isyanı oldu. Mahmud Şevket paşa büyük kuvvetle önleyemedi. Sultan Reşad 16 Haziranda Kosova’ya gitti. Beşyüzyirmiiki sene önce, dedesinin zafer kazandığı yerde, yüzbin Arnavut ile Cuma namazı kıldı. Huzuru temin etti. Mahmud Şevket paşanın sekseniki taburla yapamadığını, sultan Muhammed Reşad, bir gövde gösterisi ile temin eyledi. 

Ebüzziya takviminin 19 Şubat 1945 pazartesi yaprağında diyor ki:
(Meşrutiyetin başlangıcı, memleketimiz için büyük felaket ve ziyanlara sebep oldu. Çünkü 1911 de Trablusgarb İtalyanlara bırakıldı. 1912 de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıta ile ilişiğimiz kesildi. Afrikada birmilyonikiyüzbin kilometre kare, Rumelide ikiyüzelli bin kilometre kare yerimiz elden gitti. Birinci cihan harbinde de birmilyon kilometre kareden fazla toprak gayb oldu. Koca imparatorluk yağma edildi. Bu felaketlere, ittihad ve terakkinin, gafil, cahil, fırkacı, inatçı, bölücü idaresi sebep oldu.) 

Birinci cihan harbine Osmanlılar üç milyon askerle katıldı. Bir milyon zayi eyledi. Bunun dörtyüzbini cephede şehit oldu. Müttefiklerimizin mevcudu yirmiüç milyon olup, onbeşbuçuk milyon zayıatımız oldu. Bunun üçbuçukmilyonu cephede öldü. Düşman orduları mevcudu, kırküç milyon idi. Bunların yirmiüç milyonu zayi oldu. Yalnız beşbuçuk milyonu cephede öldü.

Sultan Abdülhamidi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçtılar. İlk olarak Enver paşa, Talat paşa, doktor Behaeddin Şakir, doktor Nazım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütarekesini imza ettikten bir gün sonra, gece yarısı kaçtılar. Talat paşa 1921 de kırkdokuz yaşında Berlin’de, Enver paşa kırk yaşında 1922 de Türkistan’da, Cemal paşa da 1922 de elli yaşında Tiflis’de öldürüldüler. Avrupa’daki mason locaları, bu başarılarını uzaktan keyif ile seyrediyorlar, İslamiyet'i yok etmek için, yeni planlar hazırlıyorlardı. Masonlar, ittihadcılara yaptırdıkları bu cinayetleri Mithat paşa ve arkadaşları gibi maşalarla, daha otuzbir yıl önce ve pek kıyasıya yaptıracaklardı. Fakat, çok akıllı, zeki, ileriyi görüşü keskin ve tam Müslüman olan, ikinci Abdülhamid han, bunu anlamış, bu felaketleri önlemiş, İslam âlemine seadet, huzur sağlamıştı. Bunun için, bu yüce hakana, kızıl sultan, korkak, zalim gibi isimler taktılar. Böylece gençleri aldatmaya, onun sevgisini, büyüklüğünü gönüllerden çıkarmaya uğraştılar.

(Türkiye Tarihi)nde diyor ki:
(İkinci meşrutiyetten sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamidi mahkum etmiş, hatta bugüne kadar, bu hükümdarın lehinde, hatta tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlikeli sayılmıştır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamidin, asla mürteci, gerici olmamak şartı ile, muhafazakâr olması ve imparatorluğu otuz yıl şahsen adalet ile idare etmesidir. İkinci Abdülhamidi düşürenler birbirinden inkılabcı oldukları için, tabiatiyle, bu hükümdarın muhafazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak tarih, siyaset değildir. Günün modasına göre söyleyen, yazan kimse, tarihci değildir. Çünkü, siyasi rejimler ve fikir modaları daima değişir. Yakın maziyi halka fena tanıtmak gibi hissi görüş, ilmi tetkik yapılmasına mani olmaktadır. Bazı sathi görüşlü kimseler, günlük oluşları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramanları küçültürler. Tarihi realiteden korkmak manasızdır. Türkiye’de, yine de, ikinci Abdülhamid aleyhindeki yalanları nakil etmek modası yürürlüktedir.

13 Şubat 1295 [m. 1878] gününe kadar, ikinci Abdülhamidin saltanatının ilk bir yıl, beş ay ve onüç günü, bu hükümdarın şahsi idaresi ile ilgisizdir. Şahsi idaresi, 13 Şubatta başlar. 7 Zilhicce 1293 ve 23 Kanuni evvel [Aralık ayı] 1876 günü birinci meşrutiyet ilan edildi. İlk millet meclisi 19 Mart 1877 de açıldı. Anayasayı hazırlayanlardan Mithat paşa, bir hukukcu değildi. İkinci Abdülhamid han hatıratında diyor ki:
Mithat paşa, öteden beri meşrutiyet taraftarı idi. Lakin ismini ve bazı kitaplarda methini işitmekle hasıl olmuş bir taraftardı. Hiçbir devletin Kanuni esasisini tetkik etmiş ve bu babda esaslı fikir edinmiş değildi. Rehberi, nafia vekaletinin müsteşarı, Odyan efendi idi. Odyan efendi ise, o zaman bile bizde mümtaz hukukculardan değildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zan ederim bu vukufsuzluk, Mithat paşa ile Taif kalesine kadar beraber gitti.

Mithat paşanın başkanlığında, Ziya bey [paşa] ile Namık Kemalin de katıldığı bir heyetin hazırladığı Anayasanın 113. cü maddesi, hükümdara bir şahsı sürmek hakkını vermişti. Bu maddeyi Mithat paşa, mahsus koydurdu. Çünkü, ölünceye kadar iktidarda kalmayı umuyordu. Bu madde ile, muhaliflerini sürmek istemiştir. Nitekim birkaç devlet adamını sürdü. İkinci Abdülhamid han, muhakemesiz sürülmenin tanzimata aykırı olduğuna dikkati çekti ise de, Mithat paşayı ikna edememişti. Mithat paşa, anayasaya, herkesin kendi dili ile konuşabileceğini koydurmak istemiş, fakat Sultan, bu maddeyi kaldırmıştır. Mithat paşa, Sultanın bütün selahiyetini yok etmek için, Anayasayı büyük devletlerin kefaletleri altına koymak istemiştir. Türk devletinin istiklalini yok edecek bu feci madde de kabul edilmemiştir. Rusya ile savaş etmek için, Bab-ı alide nutuklar çekti. Medrese talebesini ayaklandırarak, savaş lehine nümayiş yaptırdı. Bunlar, Sultanın penceresi altında bile savaş diye bağırdılar. Savaş olursa, İngiltere’nin yardım edeceğine inanıyordu. İçki sofralarında, Cumhuriyet ilan edip, üçüncü Napolyon gibi, Cumhurbaşkanı, sonra imparator olacağını söyledi ve (niçin Âl-i Osman olur da, Âl-i Mithat olmaz) dedi. İşi daha ileri götürerek, hususi asker yazmaya kalkıştı. Bu yeni asker, Millet askeri namı ile yeni bir ordu teşkil edecek ve Mithat paşanın emrinde olacaktı. Hristiyan ve Müslümanlardan gönüllü yazılanlar, başkumandanları Mithat paşa lehine yürüyüşler yapıyorlar. İstanbul'da huzuru bozuyorlardı. Yeniçeri ocağı hortluyordu. Mithat paşa, milliyetçiliğe uymayan hareketlerde de bulundu. Bosna’da, Türk bayrağındaki ayyıldız yanına bir haç eklenmesini emretti. Devlet bayrağının, bir eyalette olsa bile, sadrazam emri ile değiştirilmesi de, onun demokrasi anlayışına parlak bir örnektir. Bu haçlı Türk bayrağını taşıyan bir tabura İstanbul'da geçit resmi bile yaptırdı. Bütün bu sapıklıkları, ikinci Abdülhamid hanın sabrını taşırarak, 5 Şubat 1877 de, onu sadrazamlıktan azletti. Kendi arzusu üzerine İzzeddin vapuruna bindirilerek İtalya’ya gönderildi. Eline de beşyüz altın verildi. Bir sene, sekiz ay çeşitli şehirleri gezdi. İngilizlerle halifeye karşı anlaşmalar yapması üzerine, yurda çağrıldı. İki ay Girit’te, Hanya’da oturduktan sonra 1295 [m. 1878] son ayında Suriye valisi, 4 Ağustos 1297 [m. 1880] de Aydın valisi yapıldı. Burada iken, 16 Mayıs 1298 [m. 1881] de, Yıldızda muhakeme edilmek için tevkif emri verildi. Fransız konsolosluğuna sığınarak kendisini lekeledi. Fransız sefirinin emri ile halifeye teslim edildi. Mahkemenin idam kararını halife, müebbet hapse çevirip, 28 Temmuzda İzzeddin vapuru ile Rüştü, Mahmud ve Nuri paşalarla ve Hasen Hayrullah efendi ile birlikte Taife götürülüp hapis edildiler. 6 Mayıs 1301 [m. 1883] de Mahmud Celaleddin paşa ile, askerler tarafından boğulup öldürüldüler. İngiltere onu kurtarmaya karar verdi. Kızıldeniz’deki bir savaş gemisine bu vazifeyi verdi. Paşaların, İngilizler tarafından kaçırılacağını anlayan hicaz valisi müşir Osman Nuri paşanın emri ile öldürüldüğü sanılmaktadır). (Yeni Türkiye Tarihi)nin yazısı tamam oldu.

Osmanlı Sultanları Önsöz

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’dir. Babası Ertuğrul Gazi’dir. Bunun da babası Süleyman Şah’tır. Oğuzların en kıymetlisi, Kayı hanın kabilesi idi. 

Devamını oku...

Osman Gazi

Sultan birinci Osman han, Ertuğrul beyin oğlu ve Süleyman şahın torunudur. Süleyman şah, Cengiz fitnesinde Ahlat taraflarına yerleşmişti...

Devamını oku...

Orhan Gazi

Osmanlı padişahlarının ikincisidir. 1281 yılında Söğüt’te doğdu. Babası Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi, annesi Ömer beyin kızı Bala Hatundur. İslam terbiyesiyle yetiştirildi...

Devamını oku...

Birinci Murad Han

Sultan Murad-ı Hüdavendigar, Osmanlı padişahlarının üçüncüsüdür. Sultan Orhan’ın oğlu, Yıldırım sultan Bayezid’in babasıdır. 1326 da doğdu. Bursa valisi oldu. Babası zamanında altın para basılmasında hizmeti görüldü...

Devamını oku...

Birinci Bayezid Han (Yıldırım Bayezid)

Yıldırım sultan Bayezid, Osmanlı padişahlarının dördüncüsüdür. Murad-ı Hüdavendigar’ın oğlu ve Çelebi sultan Mehmed’in babasıdır. 1360 da doğdu. 1388 de, babası şehit olunca, tahta çıktı...

Devamını oku...

Çelebi Mehmed Han (Birinci Mehmed Han)

Osmanlı padişahlarının beşincisi ve Osmanlı devletinin ikinci kurucusudur. Timur bozgununda esir olmadan Amasya’ya geldi. Pederinin vefatından sonra, burada saltanatını ilan etti...

Devamını oku...

İkinci Murad Han

Altıncı Osmanlı padişahıdır. Babası Çelebi Sultan Mehmed’dir. 1404 de Amasya'da doğdu. Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne'de geçti. Küçüklüğünden itibaren devrin büyük âlimlerinden okuyarak yetişti...

Devamını oku...

Fatih Sultan Mehmed Han

Osmanlı padişahlarının yedincisidir. İkinci Murad hanın oğlu, ikinci Bayezid hanın babasıdır. 1429 da Edirne’de doğup, 1481 de Gebze’de vefat etti. Türbesi Fatih camii yanındadır...

Devamını oku...

İkinci Bayezid Han

Sekizinci Osmanlı padişahıdır. Fatih Sultan Mehmed’in iki oğlundan büyüğüdür. 1447 yılında doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir ihtimamla yetiştirilen şehzade Bayezid, devrin en kıymetli âlimleri elinde tahsil gördü...

Devamını oku...

Birinci Selim Han (Yavuz)

İslam halifelerinin yetmiş dördüncüsü ve Osmanlı padişahlarının dokuzuncusudur. İkinci Bayezid hanın oğlu, sultan Süleyman hanın babasıdır. Hilafeti Osmanlı padişahlarına bağlayan budur...

Devamını oku...

Birinci Süleyman Han (Kanuni)

Kanuni sultan Süleyman, İslam halifelerinin yetmiş beşincisi ve Osmanlı padişahlarının onuncusudur. Yavuz sultan Selim hanın oğlu, ikinci Selim hanın babasıdır. 1494 senesinde doğup, 1566 da vefat etti...

Devamını oku...

İkinci Selim Han

Osmanlı padişahlarının on birincisi ve İslam halifelerinin yetmiş altıncısıdır. Kanuni Sultan Süleyman Hanın oğlu olup, 1524 senesinde doğdu. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü...

Devamını oku...

Üçüncü Murad Han

İslam halifelerinin yetmiş yedincisi, Osmanlı padişahlarının on ikincisidir. İkinci Selim hanın oğlu, sultan üçüncü Mehmed hanın babasıdır. 1546 da doğup, 1595 de vefat etti...

Devamını oku...

Üçüncü Mehmed Han

İslam halifelerinin yetmiş sekizincisidir ve Osmanlı padişahlarının on üçüncüsüdür. Üçüncü Murad hanın oğlu ve birinci Ahmed hanın babasıdır...

Devamını oku...

Birinci Ahmed Han

İslam halifelerinin yetmiş dokuzuncusu ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. 1603 de halife oldu. 1617 de, yirmi sekiz yaşında vefat etti...

Devamını oku...

Birinci Mustafa Han

Osmanlı padişahlarının on beşincisi ve İslam halifelerinin seksenincisidir. 1591 senesinde Manisa'da doğdu. Her şehzade gibi iyi bir eğitim gördü...

Devamını oku...

İkinci Osman Han (Genç Osman)

Osmanlı padişahlarının on altıncısı ve İslam halifelerinin seksen birincisidir. Babası Sultan birinci Ahmed Handır. 1604 senesinde İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitimle yetiştirildi...

Devamını oku...

Dördüncü Murad Han

İslam halifelerinin seksen ikincisi, Osmanlı padişahlarının on yedincisidir. 1609 da doğup, 1640 da vefat etti. Babası, birinci Ahmed hanın türbesindedir. Kardeşi ikinci Osman han da buradadır...

Devamını oku...

İbrahim Han

Osmanlı padişahlarının on sekizincisi ve İslam halifelerinin seksen üçüncüsüdür. Birinci Ahmed Han ile Mahpeyker Kösem Sultanın oğlu olup, 1615 yılında doğdu. Bu adı taşıyan tek Osmanlı hükümdarıdır...

Devamını oku...

Dördüncü Mehmed Han

Osmanlı padişahlarının on dokuzuncusu, İslam halifelerinin seksen dördüncüsüdür. Babası Sultan İbrahim Handır. 1648 de padişah oldu...

Devamını oku...

İkinci Süleyman Han

Osmanlı padişahlarının yirmincisi, İslam halifelerinin seksen beşincisidir. Sultan İbrahim Hanın oğlu olup, 1624 tarihinde İstanbul’da doğdu. Şehzadeliğinde mükemmel tahsil ve terbiye gördü...

Devamını oku...

İkinci Ahmed Han

Osmanlı padişahlarının yirmi birincisi ve İslam halifelerinin seksen altıncısıdır. Sultan İbrahim Hanın üçüncü oğlu olup, 1643 de doğdu...

Devamını oku...

İkinci Mustafa Han

Osmanlı padişahlarının yirmi ikincisi ve İslam halifelerinin seksen yedincisidir. Sultan dördüncü Mehmed’in oğlu, birinci Mahmud ile sultan üçüncü Osman’ın babalarıdır. 1664 de doğup, 1703 de vefat etti...

Devamını oku...

Üçüncü Ahmed Han

İslam halifelerinin seksen sekizincisi ve Osmanlı padişahlarının yirmi üçüncüsüdür. Sultan dördüncü Mehmed Hanın oğludur. 1673 de doğup, 1736 da vefat etti. Turhan sultan türbesindedir. 1703 de cülus edip, 1730 da hal edildi...

Devamını oku...

Birinci Mahmud Han

Yirmi dördüncü Osmanlı padişahı olup, İslam halifelerinin seksen dokuzuncusudur. Babası İkinci Mustafa Handır. İstanbul’da, 1696 tarihinde doğdu. Şehzadeliğinde, yüksek fen ve din ilimleri öğretilerek yetiştirildi. Aklı, zekası, kabiliyeti ve anlayışı kuvvetliydi...

Devamını oku...

Üçüncü Osman Han

İslam halifelerinin doksanıncısı ve Osmanlı padişahlarının yirmi beşincisidir. Sultan ikinci Mustafa Hanın oğlu olup, 1699'da doğdu. 1754 tarihinde ağabeyi Birinci Mahmud Hanın vefatı üzerine sultan oldu...

Devamını oku...

Üçüncü Mustafa Han

Osmanlı padişahlarının yirmi altıncısı ve İslam halifelerinin doksan birincisidir.
Sultan üçüncü Ahmed’in oğlu, üçüncü Selim hanın babasıdır. 1717 de doğup, 1774 de vefat etti. 1757 de halife oldu...

Devamını oku...

Birinci Abdülhamid Han

Osmanlı padişahlarının yirmi yedincisi ve İslam halifelerinin doksan ikincisidir. Sultan üçüncü Ahmed’in oğlu, sultan dördüncü Mustafa ile, sultan ikinci Mahmud’un babalarıdır...

Devamını oku...

Üçüncü Selim Han

İslam halifelerinin doksan üçüncüsü ve Osmanlı padişahlarının yirmi sekizincisidir. Sultan üçüncü Mustafa’nın oğludur. 1761 de doğdu. 1789 de amcası birinci Abdülhamid handan sonra halife oldu...

Devamını oku...

Dördüncü Mustafa Han

Osmanlı sultanlarının yirmi dokuzuncusu, İslam halifelerinin doksan dördüncüsüdür. Babası birinci Abdülhamid Handır. İstanbul'da 1779'da doğdu. Şehzadeliğinde yüksek din ve fen bilgileri öğretilerek yetiştirildi... 

Devamını oku...

İkinci Mahmud Han

İslam halifelerinin doksan beşincisi ve Osmanlı padişahlarının otuzuncusudur. Birinci Abdülhamid hanın oğlu, sultan Abdülmecid hanın babasıdır. 1785 de doğup, 1839 da vefat etti. 1808 de halife oldu... 

Devamını oku...

Abdülmecid Han

Osmanlı padişahlarının otuz birincisi ve İslam halifelerinin doksan altıncısıdır. Sultan ikinci Mahmudun oğludur. Sekiz oğlundan dördü padişah oldu. 1823 de doğdu. 1839 da padişah oldu. 1861 de vefat etti. Sultan Selim camii bahçesindedir... 

Devamını oku...

Abdülaziz Han

Osmanlı padişahlarının otuz ikincisi ve İslam halifelerinin doksan yedincisidir. Sultan ikinci Mahmud’un ikinci oğludur. 1830 da doğdu. 1860 da halife oldu. 1876 da Dolmabahçe sarayından alınıp, Topkapı sarayına hapis edildi... 

Devamını oku...

Beşinci Murad Han

Osmanlı padişahlarının otuz üçüncüsü, İslam halifelerinin doksan sekizincisidir. Babası, Abdülmecid Handır. 1840 da İstanbul’da doğdu... 

Devamını oku...

İkinci Abdülhamid Han

Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü ve en yüksekleri idi. İslam halifelerinin doksan dokuzuncusu idi. 1842 de doğdu. 1876 da halife oldu. 1918 de vefat etti. Çemberlitaş’ta, dedesi sultan Mahmud’un türbesindedir... 

Devamını oku...

Mehmed Reşad Han

Osmanlı padişahlarının otuz beşincisi ve İslam halifelerinin yüzüncüsüdür. Çocukluğundan itibaren hususi olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek din ve fen bilgilerini okudu... 

Devamını oku...

Vahideddin Han

Altıncı sultan Mehmed, sultan Abdülmecid’in oğludur. Padişah olan dört kardeşten en küçüğüdür. Osmanlı padişahlarının otuz altıncısı ve sonuncusudur. İslam halifelerinin yüz birincisi ve sonuncusudur... 

Devamını oku...

Osmanlı'ya iftira

Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla ortaya çıkan devletlerin, kendi rejimlerini ayakta tutabilmek için önceki yönetimleri kötülediğini belirten Demirel... 

Devamını oku...

Osmanlı Sultanlarının ahlakı

İslamiyet’e şeref verilemez. Ondan şeref alınır. Hazret-i Ömer, (Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor... 

Devamını oku...

Fatih Sultan Mehmed’e iftira

İftiraların kaynağı Hristiyanlardır. İstanbul’un fethine tahammül edemiyorlar. Yerli maşaları ile bu büyük sultana hücum ediyorlar... 

Devamını oku...

Şehzadeleri öldürmek

Bu iftira, tarih kitaplarına kadar geçmiştir. Aslı yoktur. Suç işlememiş bir çocuğa, sen büyüyünce padişahlığa göz dikeceksin, seni öldüreceğiz demek asla caiz olmaz... 

Devamını oku...

Yıldırım Bayezid han

İslam düşmanları, hiç bir vesikaya dayanmadan (Yıldırım içki içerdi) diye yalan söylüyorlar, iftira ediyorlar. Maalesef müslümanım diyen bazı ahmak kimseler de, bu dinsizlerin tesiri altında kalıp, onları vesika göstererek yüce padişaha aynı iftirayı yapıyorlar... 

Devamını oku...

Yavuz Sultan Selim Han

Tarihi kaynaklar diyor ki: 1258'de, Hülagü Han, Bağdat’ı alıp, Abbasi hilafetini yıkmış, halifeyi de çocukları ile birlikte öldürmüştü... 

Devamını oku...

Timur Han

Timur Han, müslüman idi. Çok medrese ve kütüphane yaptı. Teftazani gibi büyük âlimlerin sohbetinde bulunur, nasihatlerini dinlerdi... 

Devamını oku...

Dördüncü Murat

Diğer Osmanlı sultanları gibi, Dördüncü Murat Han da içki içmezdi. Din düşmanları "İçki içerdi" diye iftira etmişlerdir. Tütün, enfiye ve içkiyi yasak etti. Kendi harbe giderek Tebriz’i geri aldı.. 

Devamını oku...

Kuyucu Murat Paşa

Murat Paşanın aleyhinde söylenen sözlerin aslı yoktur. Murat Paşa, Nemçe, yani Avusturya muharebesinden başarı ile dönünce, hicri 1015de sadrazam oldu... 

Devamını oku...

Âmirsiz toplum olmaz

Âyet-i kerimeyi kendi görüşüne göre yorumlamak çok tehlikelidir. Peygamber efendimiz nasıl bildirmişse, âlimler nasıl açıklamışsa öylece bildirilir... 

Devamını oku...

Padişahlar ve hac

Tarihi olaylarda tarih kitaplarına, dini konularda ise dini kitaplara bakılır. Hacca gitmek dini bir vazifedir. Bunun nasıl yapılacağı, hangi hallerde, kimlerin bu vazifeden muaf tutulacağı hakkında din kitaplarına bakılır... 

Devamını oku...

Sultanlara dua

Müslümanların sultanına itaat ve iyi dua etmek, Ehl-i sünnet itikadındandır. Fıkıh kitaplarında yazdığı gibi, sultana beddua etmek doğru değildir, iyi dua etmek gerekir. (R.Nasıhin)... 
Devamını oku...

Halife seçiminde şu'ra ve tayin usulü

Osmanlıların halife seçme usulü, Hazret-i Ebu Bekir'in ictihadına göre idi. O tayinle yerine halife seçmiştir. (Yerime Ömer halife olsun) demiştir. Hazret-i Ömer de, yerine tek kişiyi seçmek istemiştir... 

Devamını oku...

“Harem” ile ilgili romanlar

Bazı Valide Sultanlar ve hayır hasenatları hakkında özet bilgi verelim: Hürrem Sultan Kanuni Sultan Süleyman Hanın zevcesidir. Haseki ve Hürrem Sultan ismiyle meşhur oldu. 1558 tarihinde İstanbul’da vefat etti... Devamını oku...

Bu kadar yangın tesadüf mü?

Vehhabilik maddesine özetini aldığımız (İngiliz Casusunun İtirafları) kitabında, İslamiyet’i yıkmak, müslümanların birliğini bozmak, dinsizleştirmek için hazırlanan planlarda şu iki madde yer alıyor... 

 Devamını oku...

Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi

Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir... Devamını oku...

İnsan yetiştirmek

Ansiklopedilerdeki bilgilere göre, bu tarihçinin, zamanındaki padişahlardan yüz bulamadığı, onların itimadını kazanamadığı, bazı görevlerinden azledildiği bildiriliyor... 

 Devamını oku...

Zimem defteri

Zimem, zimmet kelimesinin çoğuludur. Zimmet burada borç demektir. Zimem defteri borçluların borçlarının yazılı olduğu defter demektir... 

Devamını oku...