Hazret-i Osman-ı Zinnureyn

Hazret-i Osman-ı Zinnureyn

Hazret-i Osman (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin damadıdır. Eshab-ı kiramın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin ve halifelerin üçüncüsüdür. İman edenlerin beşincisidir.

Orta boylu, buğday benizli, şânlı bir zat idi. Hazret-i Ebu Bekrin topladığı Kur’an-ı kerimi çoğaltarak yer yüzüne yaymak şerefi ona nasip oldu. Hadis-i şerifler ile metholundu. Hilmi ve hayası pek fazla idi.

Dinden çıkarmak için amcasının yaptığı işkencelere dayandı. Resulullah efendimizin iki kızı ile evlenmek şerefine kavuştu. Allah yolunda evini, barkını, malını, mülkünü ve ticaretini bırakıp Habeşistan’a hicret etti. Sonra Medine’ye de hicret etti.

Başka işle vazifeli olduğu durumlar hariç, bütün gazalarda bulundu. Hazret-i Rukayye ağır hasta olduğundan, Bedir gazasına götürülmedi. Medine’de Resulullahın sevgili kızının tedavisine çalışması emrolunmuş, Bedir’de bulunanların sevabına kavuşacağı bildirilmişti. Zafer haberi geldiği gün, Rukayye vefat etti. Resulullah, ikinci kızı Ümmi Gülsümü Hazret-i Osman’a verdi. Bunun için, Hazret-i Osman’a, Zinnureyn (iki nur sahibi) denildi.

Hazret-i Osman çok zengin bir tüccar idi. Bütün malını ve mülkünü Resulullah için feda etti. Mesela, Tebük gazvesinde Hazret-i Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, 70 at, on bin altın getirdi. Eshab-ı kiramı susuzluktan kurtarmak için Rume kuyusunu satın aldı. Resulullah efendimiz, (Mescidimizi genişletene, Cennette daha iyisi vardır, Cennet onun içindir) buyurunca, etrafındaki altı arsayı satın alıp mescide ekledi.

Hicri 24. yılın birinci günü halife oldu. Zamanında Horasan, Hindistan, Maveraünnehir, Semerkand, Kıbrıs, Kafkasya, Afrika’nın birçok yerleri ve Endülüs feth edildi. Acem devletini tarihten sildi. Kabil’e kadar Asya ve İstanbul’a kadar Anadolu, onun zamanında müslüman oldu.

İbni Sebe denilen Yemenli bir Yahudi, Müslüman şekline girerek, İslamiyet’i içerden parçalamaya, yıkmaya uğraştı. Medine’de çok çalıştı ise de, başaramayacağını anlayıp Mısır’da, fitne, fesat yaymaya başladı. Cahil ve serserilerden meydana getirdiği bir çapulcu alayı, Medine’ye gelip, Hazret-i Osman’ı Kur’an-ı kerim okurken şehit ettiler.

Hazret-i Osman, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]

Hazret-i Osman’ın, Allah Resulü tarafından, ağaç altında söz verenlerden olduğu bildirildi. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]

Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!) buyurdu. [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bunlardan razıdır. (İmam-ı Begavi Meâlimüttenzil)

Resulullah efendimiz biat-ı rıdvan ile emrettikleri vakitte, Hazret-i Osman’ı Mekke-i mükerremede, Kureyşe haberci göndermiş idi. İnsanlar ile biat ettiğinde, (Muhakkak ki Osman, Allah’ın ve Resulünün hacetini [işini] görmektedir!) buyurup, mübarek ellerinin birini kendisi için, birini Hazret-i Osman için kıldı. Kendileri için kıldığı eli, Osman için kıldığı el üzerine koyup, Hazret-i Osman yerine biat etti.

Hazret-i Osman, Peygamber efendimize iki defa damat olmakla şereflendi. Bu nimet ve şeref vesilesiyle de Cennetliktir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

Hazret-i Osman hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Osman Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]

(Benim Cennette arkadaşım Osman’dır.) [Tirmizi]

(Osman benden, ben de Osman’danım.) [Taberani]

(Osman’ın şefaati ile Cehennemlik olan 70 bin kişi sorgusuz sualsiz Cennete girecektir.) [İbni Asakir]

(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekir’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]

(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]

(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]

(Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman da vefat edince, ölmeye gücün yeterse öl.) [Ebu Nuaym]

(Allahü teâlâ Osman’a rahmet etsin, melekler ondan haya eder. Tebük gazasında askeri techiz etti ve mescidimizi genişletti ki, şimdi bizi alıyor.) [Tirmizi]

(Ya Osman, benden sonra sana da hilafet verilecektir. Münafıkların sözüne bakıp da hilafeti terk etme! O gün oruçlu ol, benim yanımda iftar edersin.) [İbni Adiy]

(Ya Osman, Allahü teâlâ sana hilafet gömleğini giydirecek, münafıklar çıkartmak isteyeceklerdir. Bana kavuşuncaya kadar onu çıkartma!) [İbni Mace, Tirmizi]

Resulullah efendimiz, kızı Hazret-i Rukayye’ye buyurdu ki:
(Ey canım kızım, Osman’a çok sevgi göster! Zira Eshabım arasında ahlakı bana en çok benzeyen odur.) [Begavi]

Mirat-ı kâinat’ta deniyor ki:
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayye’yi Hazret-i Osman’la evlendirdi. Hazret-i Rukayye vefat edince, Hazret-i Osman ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamber efendimiz (Ya Osman ağlama! Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa ve vefat etseler, bir tane kalmayıncaya kadar sana verirdim. İşte, Cebrail geldi. Allahü teâlânın, ölen kızımın yerine kardeşini, [Ümmi Gülsüm’ü] aynı mehir ile sana vermemi emrettiğini bildirdi) buyurdu. Kızı Ümmi Gülsüme de, (Kızım, zevcin Osman, ceddin İbrahim Peygambere ve babana herkesten daha çok benzemektedir)buyurdu. Bir Peygamberin iki kızını nikahlamak, Hazret-i Osman’dan başka hiçbir insana nasip olmamıştır.

Hazret-i Osman gelince Peygamber efendimiz, mübarek ayaklarını örttü. Sebebi sual edilince, (Osman’dan melekler haya eder, ben haya etmez miyim) buyurdu.

Tebük gazvesinde Hazret-i Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, 70 at, onbin altın getirdi. Resulullah efendimiz, bunları askere dağıtıp, (Bugünden sonra Osman’a günah yazılmaz) buyurdu. [Bundan sonra Allah, Osman’ı günah işlemekten korur.] (Tirmizi) ve (Ya Rabbi, Osman’ın geçmiş, gelecek, gizli-açık ve kıyamete kadar işleyeceği günahları affet!) diye dua etti. (Ebu Nuaym)

(Allahü teâlânın sevdiği kula, günah zarar vermez) hadis-i şerifi de (Allahü teâlâ onu günah işlemekten muhafaza eder) ve (Allahü teâlâ, sevdiği kula tevbe imkanı verir, ölmeden onun günahlarını affeder) şeklinde açıklanmıştır. (Deylemi, R. Münire) 

Feth suresinin (Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti)mealindeki 2. âyet-i kerimesi, (Allahü teâlâ, Peygamber efendimizi geçmişte ve gelecekte günah işlemekten korudu) şeklinde açıklanmıştır. (Şifa-i şerif)]

Hazret-i Ali, bir gün Hazret-i Fatıma’yı incitmişti. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer Peygamber efendimize ricada bulundularsa da, Peygamber efendimiz Hazret-i Ali’yi affetmedi. Hazret-i Osman rica edince affetti. Sebebini sorduklarında buyurdu ki:
(Öyle birinin şefaatini [ricasını, af talebini] kabul ettim ki, yer ile göğün yerini değiştir diye, Allah’tan istese, Allahü teâlâ bunu kabul edip değiştirir. Yahut “Ya Rabbi bu ümmetin hepsinin günahlarını affet!” dese, affeder.) [Begavi]

Öldürülmesi gerekenlerden olan İbni Ebi Sürh, Mekke’nin fethinde Hazret-i Osman’ın evine sığınmış ve Müslüman olmuştu. Hazret-i Osman, bu zatı getirip, (Ya Resulallah, bununla da biat eyle) demişti. Peygamber efendimiz, Hazret-i Osman’ı çok sevdiği için, o zat ile de biat etmişti.

Resulullahın yanına bir cenaze getirildi. Namazını kılmadı ve (Bu adam Osman’a düşman idi. Onun için, Allahü teâlâ da, buna düşmandır) buyurdu. (Tirmizi)

Peygamber efendimiz, Ebu Musa Eşari’ye, (Kapıdan girenleri Cennetle müjdele!) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer girdi. Kapı tekrar çalınınca, (Gelenin de Cennetlik olduğunu müjdele! Başına belalar geleceğini de söyle!) buyurdu. İçeri giren Osman idi. (Buhari)

Resul-i ekrem, Hazret-i Osman’ın şehit olacağını yani Cennetlik olduğunu haber verdi. İlk üç halife ile dağa çıktıkları zaman dağ sallandı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ey dağ, sallanma! Senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit [Ömer ve Osman] vardır.) [Buhari- Kurretül Ayneyn]

Hazret-i Osman’ın menkıbeleri 

Her mübarek adımınız için
Bir gün Hazret-i Osman Peygamber efendimize gelip, ya Resulallah, teşrif buyurup, evimizi şereflendirseniz dedi. Peygamber efendimiz, (Yalnız beni mi davet ediyorsun, yoksa eshabı da mı?) diye sordu. Hazret-i Osman, eshab-ı kiram da gelsinler dedi. Resulullah efendimiz Bilali çağırıp, (Ya Bilal, bütün sahabeye haber ver, Osman’ın davetine gelsinler) buyurdu.

Kendisi kalkıp, Hazret-i Ali ile beraber Hazret-i Osman’ın evine doğru gitmeye başladılar. Yolda giderken, Hazret-i Osman, Resul-i ekremin ardınca gidip, adımlarını sayıyordu. Resulullah efendimiz, (Ya Osman, niçin sayıyorsun?) buyurdu. Her mübarek adımınız için, bir köle azat edeceğim ya Resulallah dedi. Davetten sonra bütün köleleri azat oldu. Kölelerin ahidnamelerini verdi. (M. Ç. Güzin) 

Rume kuyusunu kim alırsa
Medine’de bir yahudinin ağzı örülü bir kuyusu var idi. Bu kuyunun suyu gayet tatlı olup, suyu satardı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Rume kuyusunu kim alır, kendi kovasını Müslümanların kovası ile beraber tutarsa, Cennetteki kovası bundan hayırlı olur.) 
Bunun üzerine Hazret-i Osman gidip, yahudi ile pazarlık etti. Yahudi kuyunun tamamını satmaktan kaçınınca, o da yarısını aldı. Sırayla bir gün Hazret-i Osman’ın olacak, bir gün yahudinin olacaktı. Hazret-i Osman kendi sırasında suyu sebil ve sadaka etti. Yahudi ücret ile satardı. Müslümanlar da Hazret-i Osman’ın sırası geldiğinde, iki günlük su alıp, yahudinin sırasında gelmediler. Yahudinin pazarı kesada uğrayınca, diğer yarısını da satmak istedi. Hazret-i Osman diğer yarısını da satın aldı. Evvelki yarısını yahudiden oniki bin dirheme almıştı. Diğer yarısını da sekiz bin dirheme aldı. Tamamını müslümanlar için sebil etti. (Mesabih)

Cennet onun içindir
İslam dini yayılmaya başlayınca, her taraftan Medine’ye gelmeye başladılar. Mescid-i şerif dar olduğu için, gelenler yer bulamadığından sahrada çadır kurup, oturdular. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her kim bu bizim mescidimizi, bir zra dahi büyültürse, Cennet onun içindir.)
Hazret-i Osman hemen, ya Resulallah! Benim malım ve mülküm sana fedadır. Ben genişleteyim, dedi. Sonra kırk zra genişletti. Allahü teâlâ, tevbe suresinin, (Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve yalnız Allah’tan korkan kimseler imar eder) mealindeki onsekizinci âyet-i kerimesini gönderdi.

Bekara suresinin, (Mallarını Allah yolunda sarf edip sonra sarf ettikleri şeyin ardından başa kakmayan ve eza etmeyenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir) mealindeki 262. âyet-i kerimesi Osman bin Affan ve Abdurrahman bin Avf için nazil olmuştur. Abdurrahman bin Avf, Resulullahın huzuruna dört bin dirhem ile gelip dedi ki, ya Resulallah, yanımda sekiz bin dirhem vardı. Dört bin dirhemini ıyâlime nafaka için alıkoydum. Dört bin dirhemini getirdim. Resulullah, (Allahü teâlâ verdiğine ve hem de ıyalin için alıkoyduğuna bereket versin)buyurdu.

Hazret-i Osman da, Tebük gazasında buyurdu ki, techizatı olmayan herkesin techizatını almak benim üzerime olsun. Bin deve yükü ile gazilerin techizatına sarf etti. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimeyi onların şânları için gönderdi. Ebu Saidi Hudri der ki: Resulullahı gördüm. Mübarek ellerini kaldırmış, Osman’a şöyle dua buyururdu:
(Ya Rabbi! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol!) Böylece, sabah oluncaya kadar dua buyurdu. (M. Ç. Güzin)

Bu malın bereketi nasıl olmaz ki
Abdurrahman bin Ebi Leyla rivayet eder.
Hazret-i Ali, Kanber’e dedi ki, var git mescidden bana Osman’ı seven birini getir. Kanber varıp sorduğunda, bir kişi kalkıp dedi ki, ben severim. Kanber, gel, emir-ül müminin Ali seni çağırır dedi.
O kişi kalkıp, Hazret-i Ali’nin huzuruna geldi. Emir-ül müminin buyurdu ki, Osman’ı sever misin? Dedi ki, ya Ali, Allahü teâlânın izzet ve azameti hakkı için, ben onu kendi canımdan daha çok severim. Bir vakit Resulullahın huzuruna varmıştım. Dedim ki, ya Resulallah, evlendim, bana bir şey ver, hiçbir nesne yoktur ki, hanımın mehrini vereyim. Resulullah bana bir vekiyye altın verdi. [Bir vekiyye kırk dirhem kıymetinde altın idi.] Ebu Bekir de bir vekiyye verdi. Ömer de bir vekiyye verdi. Osman ise iki vekiyye verdi. Ya Osman, Resulullah ve Ebu Bekir ve Ömer bir vekiyye verdiler. Sen niçin iki vekiyye verdin, dedim. Osman dedi ki, bir vekiyye kendimden ötürü, bir vekiyye de Ali bin Ebu Talibden ötürü verdim ki, o vakit onun hazır bir nesnesi yoktu ki, sana versin. Ondan sonra dedim ki, ya Resulallah! Bu malın bereketi olması için, bana dua et. Resulullah buyurdu ki:
(Bu malın bereketi nasıl olmaz ki, bunu sana Peygamber ve Sıddık ve iki Şehit verdi.) 
Hazret-i Ali bunu işittiği zaman çok sevindi ve buyurdu ki, (Doğru söyledin). (M. Ç. Güzin)

Allah ve Resulü yanında ikram görenlerdensiniz
Ukbe bin Amir el Cüheni bildiriyor.
Resulullah bir gün buyurdu ki:
(Ya Eba Bekir ve Ömer! Sizin ikiniz, dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Şimdi her ikiniz, birbirinize selam veriniz ve müsafeha ediniz.) Ebu Bekir, Ömer’in elini tuttu. Resulullah tebessüm edip, buyurdu ki:
(Ya Eba Bekir! Sen Ömer’in önünce olursun!) [Yani daha önce halife olursun.]

Sonra buyurdu ki:
(Ya Zübeyr ve Talha! Siz de geliniz. Siz de dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Şimdi birbirinize selam verip, müsafeha ediniz.)Nasıl buyurdu ise öyle yaptılar.

Sonra buyurdu, Übeyy bin Kab ve Abdullah bin Mesud da öyle yaptılar. Sonra Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Salimi, ki Salim Ebu Huzeyfe’nin kölesi idi, onlara da buyurdu. Onlar da öyle yaptılar. Sonra Üsame ile Ebu Hind öyle yaptılar.

Bu arada Abdurrahman bin Avf yüzünü Osman bin Affan tarafına döndürüp dedi ki:
(İnna lillah ve inna ileyhi raciun!). Bize ne olmuştur ve ne işlemişiz ki, Resulullah benim ve senin tarafımıza iltifat etmedi. Allahü teâlânın gadabından, Resulünün azarından; yine Allahü teâlâya sığınırız.

Resulullah onlar tarafına bakıp, buyurdu ki:
(Hak teâlânın kudreti ve azameti hakkı için, Allahü teâlâ sizin üzerinize gadablı değildir. Ve Resulü de sizin üzerinize azarlı [sizi azarlamış] değildir. Allah ve Resulü ve melekleri yanında ikram görenlerdensiniz! Lakin, ben sizi yâd etmek istediğim zaman, Hak teâlâ bir melek gönderip beni men etti ve dedi ki, onları sonra yâd et ki, onların ikisi de zengindir. Ben de bu yüzden sizi sonra yâd ettim. Bunun gibi, kıyamet gününde fakirlerin hesabını, zenginlerin hesabından önce yaparlar. Siz, dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Siz de birbirinize selam verip, müsafeha ediniz.)Onlar da öyle yaptılar. Resulullah, (Razı oldunuz mu?) buyurdu. Evet, razı olduk dediler. (M. Ç. Güzin)

Kendi için bir miktar alıkoymadı
Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Âişe validemizle evde oturuyordu. Hazret-i Osman dört deve yükü buğdayı hizmetçileriyle Fahri kâinata gönderdi ve hediye olduğunu bildirdi.

Hizmetçileri geri gelip dediler ki, ya efendi, Resulullah buğdayı muhacirine verdi. Bunun üzerine dört deve yükü daha buğday gönderdi. Resulullah onu da Ensara dağıttı. Hazret-i Osman dört deve yükü buğday daha gönderdi. Fahri kâinat onu da ıyali arasında taksim edip, evlerine gönderdi.
Getiren hizmetçilere, (Osman’a kaç deve yükü buğday getirmişlerdi?) diye sordu. Hizmetçiler, oniki yük dediler. Resulullah buyurdu ki: (Demek ki tamamını bize gönderdi. Kendi için bir miktar alıkoymadı.) Mübarek ellerini kaldırıp, (Ya Rab! Osman’ın ihsanından aciz oldum. Osman’ın mükafatından acizim ya Rab. Sen Osman’a karşılığını ver) diye dua etti. Derhal Cebrail aleyhisselam geldi ve dedi ki: (Ya Resulallah! Allahü teâlâ sana selam eder. Buyurur ki, biz Osman’dan razı olduk. Onu Cennette sana arkadaş ettik. Arasat hesabını ondan kaldırdık. Sen ona mükafattan aciz isen, biz ona mükafattan aciz değiliz.) [M. Ç. Güzin]

Bu zırh senden başkasına layık değildir
Hazret-i Ali, Fatıma validemizle düğünü yapılacağı zaman, dünyalık hiçbir şeyi yoktu ki harcasın. Kendi zırhını pazara gönderdi. Satıp, düğününe harc edecekti. Hazret-i Osman pazarda gezerken, Hazret-i Ali’nin zırhını tanıdı. Dellalı çağırıp, bu zırha, sahibi ne fiyat ister diye sordu. Dellal, dörtyüz dirhem ister dedi. Hazret-i Osman, bunu aldım buyurdu ve değerini verdi. Bir dörtyüz dirhem de sayıp, zırhı da üzerine koyup, Hazret-i Ali’ye şu haberle gönderdi:
(Bu zırh senden başkasına layık değildir. Bu akçayı da düğüne harc et. Bizim özrümüzü de kabul et.) (M. Ç. Güzin)

Sizden fazla veren var
Hazret-i Osman’ın Şam’dan yüz deve yükü buğday getiren kervanı geldi. Medine’de kıtlık vardı. Sahabe-i güzin, Hazret-i Osman’ın kervanının geldiğini, satılık buğdayı olduğunu işitince gelip müşteri oldular. Ancak o satmadı. Fiyatı artırıp, bir mennine [875 gr ağırlığındaki buğdaya] yedi dirhem verdiler. Hazret-i Osman yine satmam, dedi. Niçin dediler. Sizden daha fazla fiyat ile alıcı var. Her kim daha fazla verirse ona veririm, dedi.

Sahabe-i kiram üzülüp, Ebu Bekri Sıddıkın yanına geldiler. Ya Sıddık, Osman’ın bugün bize yaptığına çok üzüldük. Buğdayını almaya gittik, her mennine yedi dirhem bile verdik. Satmadı. Bize, sizden daha fazla veren var, ona vereceğim dedi. Resulullahın eshabına böyle yapması layık mı? Eshabdan kim vardır ki, böyle ihtiyaç mahallinde malını satmayıp, çok para ister.

Ebu Bekri Sıddık, Onun hakkında kötü düşünmeyin. O, Resulullahın damadı, Cennette Onun arkadaşıdır. Siz Osman’ın sözünü anlamamışsınızdır. Haydi yanına gidip, meselenin iç yüzünü anlayalım dedi.

Hazret-i Osman’ın yanına geldiler. Hazret-i Ebu Bekir, ya Osman, bunlar senin bir sözüne üzülmüşler dedi. Hangi sözüme üzülmüşler ya halife-i Resulullah? Sizden daha fazla veren var demişsin. O sözümün nesine üzülmüşler ya Sıddık! Bunlar biri yediye alır. O fazlaya alan ise yediyüze alır. Ben bu buğdayı biri yediyüze alana verdim. O yüz deve yükü buğdayı Medine fukarasına Allah için tasadduk ettim, develeri de kurban ettim.

Ebu Bekri Sıddık kalkıp, Osman-ı zinnureynin alnından öptü ve senin sözünü anlamadıklarını, muradının ne olduğunu bilemediklerini söylemiştim dedi.

O gece Ebu Bekri Sıddık, Resulullahı rüyada gördü. Hulleler giymiş, mübarek başına sarığını sarmış; mübarek elinde bir demet menekşe ile gülerek bağdan geliyordu. Hazret-i Ebu Bekri Sıddık dedi ki, (Ya Resulallah! Nereden teşrif edersiniz?) Buyurdu ki:
(Osman’ın ziyafetinden geliyorum. İyi sadaka verdi. Allahü teâlâ dörtyüz yük misk ve anber Osman’a verdi.) [M. Ç. Güzin]

Onun hesabı gizlidir
Hazret-i Ali, (Ya Resulallah! Kıyamet günü evvela kimin hesabını görürler?) diye sordu. Resulullah buyurdu ki: (Evvela hesabı görülen benim. Sonra Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra sen ya Ali!). Hazret-i Ali dedi ki, (Osman’ın hesabı nasıl olur?) Buyurdu ki:
(Benim bir vakit Osman’a bir hacetim düştü [ihtiyacım oldu]. O işi Osman’dan gizli yapmasını istedim. Osman o isteğimi gizlice yerine getirdi. Ben de Osman’ın hesabının gizli olmasını Hak teâlâdan istedim.) [M. Ç. Güzin]

Zinnureyn ne demektir
Sual: 
Hazret-i Osman’a niçin zinnureyn deniyor?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hazret-i Osman, vilayet ve nübüvvet yüklerini taşıdığı için zinnureyn[iki nur sahibi] denir. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer nübüvvet, Hazret-i Ali vilayet yükünü taşımaktadır. (1/251)

Resulullahın iki kızıyla evlenmek şerefine kavuştuğu için de Hazret-i Osman’a zinnureyn denir.

Meleklerin hayâ ettiği kimse
Sual: Peygamber efendimizin, hazret-i Osman huzuruna geldiğinde, açık olan baldırını örtüp toparlandığı doğru mudur?
Cevap:
 Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Begavî hazretleri Mesâbîh-i şerîfte buyuruyor ki:
“Hazret-i Âişe buyurdular ki; Resûlullah efendimiz, mübarek baldırları, topuk ile dizi arası açık olduğu hâlde evimde oturuyordu. Hazret-i Ebu Bekir kapıya gelip, izin istedi, kendisine izin verdiler fakat o hâllerini değiştirmediler. Sohbete başladıktan sonra, hazret-i Ömer gelip, izin istediler, ona da izin verdiler, mübarek baldırları açık olduğu hâlde, sohbete başladılar. Sonra hazret-i Osman gelip, izin istediler. Hemen Resûlullah efendimiz oturup, hâlini düzelttiler, örtüsünü üzerine aldılar ve ondan sonra izin verdiler. Sonra hepsi kalkıp, gittikten sonra, ya Resûlallah; babam hazret-i Ebu Bekir geldi, hâlinizi değiştirmediniz. Hazret-i Ömer gelince de, aynı şeklide kaldınız. Sonra hazret-i Osman gelince, kalkıp, elbisenizi örttünüz, bunun hikmeti ne idi. Resûlullah efendimiz; (Meleklerin hayâ ettiği kimseden ben hayâ etmez miyim) buyurdular. Bir rivayette de; (Muhakkak ki, Osman çok hayâlı bir kimsedir. Ben ondan hayâ ettim. Eğer ona o hâl üzere iken izin versem, içeri girip, arzusunu, isteğini bana söylemezdi)buyurdular.”

Eshab-ı kiramı anlamak

Elbette, üstündür. Bu husus âyetle, hadisle ve Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliğiyle sabittir. Resulullah'ın üstünlüğünü bilemeyen, anlayamayan buna akıl erdiremiyor...

Devamını Okuyun...

İlimde en üstün olanlar

Evet, sahabenin tamamı, sahabeden olmayan ulema ve evliya zatların hepsinden üstündür. Resulullah'ın mucizesini anlayamayanlar, sahabeye bilerek veya bilmeyerek dil uzatıyorlar...

Devamını Okuyun...

Resulullah ile akraba olma şerefi

Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamber efendimiz ile akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası muhakkak Cennetliktir...

Devamını Okuyun...

Peygamberlerden sonra en üstün odur

Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü teâlâ anh), Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamber efendimizin kayınpederidir...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Ebu Bekir’in dövülmesi

Çeşitli kitaplarda vardır: Resulullah ve arkadaşları oturmuşlardı. O zaman 38 kişiydiler. Hazret-i Ebu Bekir ayağa kalkarak insanları Allah’a ve Resulüne çağıran bir konuşma yaptı...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Ebu Bekir niçin üstün?

Bu, bir bakımdan üstünlüktür. Bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmayı gerektirmez. Hazret-i Ebu Bekir’in çok önemli olan başka üstünlüğü vardır...

Devamını Okuyun...

Anam babam sana feda olsun

Hatice validemizle Peygamber efendimiz evlenecekleri zaman, Hazret-i Hatice, bir şahsı gizlice Server-i kâinatın huzuruna şu haberle gönderdi... 

Devamını Okuyun...

Son Peygamberin veziri olacaksın

Ebu Bekri Sıddık önceleri tüccar idi. Sefer ve ticaret yapardı. Ekseri Şam’a giderdi. Seferde iken, çok tesirinde kaldığı bir rüya gördü...

Devamını Okuyun...

O Sıddıkdır

Hazret-i Ebu Bekir, İslam dininin göz bebeğidir. Muhammed aleyhisselamın dostudur, arkadaşıdır, mübarek kayınpederidir. Bu ikisinden, ikincisidir...

Devamını Okuyun...

Cennet kapılarının hepsinden çağrılan

Ebu Hüreyre hazretleri diyor ki, Resulullah buyurdu ki: 
(Bir kimse eşyadan bir çift şeyi sadaka etse, fisebilillah Cennet kapılarından davet olunur...

Devamını Okuyun...

Babanın taati yanında

Hazret-i Âişe validemiz anlatır: 
Resulullah, bir gece mübarek başını, benim yanıma koymuş, yıldızlara bakıyordu...

Devamını Okuyun...

Artık o nesneler bana gerekmez!

Bayram günü idi. Ebu Bekri Sıddık kıymetli ve gösterişli elbise giymiş ve otuz altınlık bir şal omzuna almış idi. Cebrail aleyhisselam a’ma suretinde gelip, yol üzerinde oturdu...

Devamını Okuyun...

Bilali kâfir elinden sen kurtarırsın

Bilal-i Habeşi müslüman olmuştu, lakin o zaman bir kâfirin kölesi idi. Bir büyük kilise vardı. İçindeki putlara hizmet için, kâfirler bir köylü tayin etmişlerdi...

Devamını Okuyun...

Cennet ehlinin ışığı

Hazret-i Ömer’in hilafeti zamanında, bir gazadan çok mal getirmişlerdi. Hazret-i Ömer ganimet malını taksim eder iken Hazret-i Hasan ve Hazret-i...

Devamını Okuyun...

Damarlarımda bir şey kaldı ise af et!

Ebu Bekri Sıddıkın bir kölesi vardı. Ömrünün sonlarında her akşam iftar vaktinde yemek getirirdi...

Devamını Okuyun...

Ümmetimden bir evliya varsa

Eshab-ı kiramın tamamı evliya idi, hatta diğer evliyanın her birinden de yüksek idi. Hepsi de keramet sahibi idi. Peygamber efendimiz Hazret-i Ömer’e ikram olmak için buyurdu ki...

Devamını Okuyun...

Adalet etmek senin nasibindir

Hazret-i Ömer, Resulullah ile bütün savaşlara iştirak edip, kâfirlere karşı kahramanca savaştı...

Devamını Okuyun...

Resulullah fazla verse idi

Enes bin Malik hazretleri anlatır: 
Resulullahtan, Ebu Bekri Sıddıkın o kadar üstünlüğünü işittim ki, hayrette kaldım. Server-i âlemin vefatından sonra bir gece Onu rüyada gördüm...

Devamını Okuyun...

İslam şerefi yetmez mi?

Hazret-i Ömer hilafeti zamanında, Şam şehrine gitmek icap etmişti. Eshab-ı güzinden bir cemaati de yanlarına alıp, Medine’den yola çıktılar...

Devamını Okuyun...

Sevinmek lazımken niçin ağlarsın?

Resulullah efendimiz Arafat dağında, Kusva adlı devesine binmiş halde dururken, meal-i şerifi (Bugün dininizi ikmal ettim. Size verdiğim nimetleri tamamladım...

Devamını Okuyun...

Kavme imamet eylesin

Hazret-i Âişe validemiz anlatır: 
Resulullahın son hastalığında ağrısı arttı. Buyurdu ki: (Ebu Bekir’e söyleyin, nasa imam olup, namaz kıldırsın.)...

Devamını Okuyun...

Siz halife hanımı olmasaydınız

Hazret-i Ömer bir gün evine geldiğinde, hanımları bir tabak içine koydukları mücevherleri seyrediyorlardı. Nereden geldi bunlar diye sordu...

Devamını Okuyun...

Kaldır bu yemeği

Hazret-i Ömer bir kıtlık zamanında, bir deve kesip, Medine’nin fakirlerine bölüştürün diye emretti...

Devamını Okuyun...

Resulullah seni takdim etmiştir

Resulullahın son hastalığında, vefatları yaklaştığında, cümle eshab-ı kiram hüzünlü ve telaşlı idiler ve muzdarip oldular...

Devamını Okuyun...

Fırat kenarında oğlak zayi olsa

Bir gün Hazret-i Ömer bir cemiyette ağladı. Niçin ağladığı sorulduğunda, buyurdu ki...

Devamını Okuyun...

Rızasına uygun olanı versin

Ebu Bekri Sıddık son hastalığında buyurdu ki:
Hilafeti kime bırakacağım konusunda, tekrar istihare ettim. Allah’tan diledim ki, bana rızasına uygun olanı versin...

Devamını Okuyun...

Kimin itikadı böyle değil ise

Cabir bin Abdullah anlatır: 
Bir bedevi Hazret-i Ali’nin huzuruna gelip dedi ki: Ya emir-el müminin! Bana Ebu Bekir’den haber ver ki, o Cennette midir?...

Devamını Okuyun...

Ömer’in yerini kim tutabilir

Abdurrahman bin Avf der ki, ben Ömer’den acayiplikler gördüm. Ne gördün diye sorulunca buyurdu ki, hayatta olsa, ben söylemeye kadir olmazdım...

Devamını Okuyun...

Bir başabaş kurtulsam

Abdurrahman bin Avf hazretleri anlatır: 
Ömer bir gece bir tulumu su ile doldurup, arkasına almış, Medine-i münevvere köylerine giderken yorulmuş gördüm...

Devamını Okuyun...

Üstünlükte ikinci odur

Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınpederidir. Hafsa validemiz onun kızıdır...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Ömer Cennetliktir

Emirülmüminin Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” hakkındaki bu tür sözler uydurma ve iftiradır...

Devamını Okuyun...

Sonra gelenlere rahat koymadın

Hazret-i Ömer, halifeliği zamanında, Medine’nin etrafında bir deve palanı düşmüş, onu alıp, süratle giderken terlemişti...

Devamını Okuyun...

Ömer’i Ömer’e gösteren o kadın kimdir

Bir gün Hazret-i Ömer Medine’de gidiyordu. Bir ihtiyar kadın yol kenarında durmuş idi. Bir başka kadın ona dedi ki, içeri gir, emir-ül müminin Ömer gidiyor...

Devamını Okuyun...

Sana acımasam helal etmezdim

Hazret-i Ömer bir gün, mübarek başını koyup, tam yatacaktı. O sırada bir köle seslenip: Kalk, ya Emir-el müminin. Önce bana insaf eyle! Rabbil âlemin kıyamet günü benim hakkımı senden alır dedi...

Devamını Okuyun...

Bizi bekleyen bu zat kimdir

Hazret-i Ömer zamanında bir kervan, gece vaktinde Medine’ye geldi. Kervandakilerin hepsi kâfir idi. Konakladıkları gibi hepsi uyudular...

Devamını Okuyun...

Bunlar da gazilerin hakkıdır

Hazret-i Ömer halife iken, Hazret-i Numan’ı komutan yapıp, acem diyarına gönderdi. Nihavend ile Hemedanı feth ettiler...

Devamını Okuyun...

Bu çırağ şahsi malım değildir

Bir gece Hazret-i Osman Hazret-i Ömer’in huzuruna vardı. Gördü ki, acele ile mektup yazıyor. Selam verdi, ancak emir-ül müminin cevap vermedi...

Devamını Okuyun...

Vaiz olarak ölüm kâfidir

Hazret-i Ömer’in yüzüğünde Kefa bil-mevt vaızan ya Ömer yazılı idi. Manası, Ya Ömer, vaiz olarak ölüm kâfidir demektir...

Devamını Okuyun...

Mesleme’ye bir iş ederim ki

Hicretin yirmiüçüncü senesi idi. Bir gün Hazret-i Ömer’e, (İran tarafında bir aşiret vardır. Sanatları haramiliktir. Müslümanların yollarını basarlar...

Devamını Okuyun...

Hırkasında oniki yama vardı

Hazret-i Ömer hilafet makamına geçtikten sonra, kızı Hazret-i Hafsa [ki Resulullahın hanımı olup, müminlerin annelerindendir], muhterem babasını görmeye geldi...

Devamını Okuyun...

İyi vaktinde senden cizye aldık

Hazret-i Ömer, halifeliği zamanında kapı kapı gezip dilenen yaşlı bir zimmi gördü. Ona merhamet edip buyurdu ki: Ey pir, iyi vaktinde senden cizye aldık...

Devamını Okuyun...

Düşmandan korkma, Allah’tan kork

Hazret-i Ömer halife iken, İran memleketini feth etmek arzusunda idi. O memlekette İslamiyet yayılsın istiyordu...

Devamını Okuyun...

Kalenin feth olunamamasının sebebi

Hazret-i Ömer’in zamanında, Şam şehri civarında, bir kalayı muhasara ettiler. Allahü teâlânın hikmeti öğle vakti yaklaştı, feth müyesser olmadı...

Devamını Okuyun...

Doğru sözü hemen kabul ederdi

Onun zamanında, Müslümanlar İslamiyet’i İran içlerine kadar yaydılar. İranlı meşhur kumandan Hürmizan, teslim olmamak için çok direndi, fakat hayatının tehlikeye girdiğini görünce teslim oldu...

Devamını Okuyun...

Yine Onun kaderine kaçalım

Halife Hazret-i Ömer, Şam'a gidiyordu. Şam'da veba hastalığı olduğu işitildi. Yanında bulunanların bazısı, Şam’a girmeyelim, dedi...

Devamını Okuyun...

Nefsimden büyük düşmanım yoktur

Hazret-i Ömer halife iken, bir gün mescidde oturuyordu. Rum kayserinin elçisi geldi. Bazı hediye ve bir doğan, bir tazı, bir şişe zehir de getirdi...

Devamını Okuyun...

Yârimi benim katıma getirin

Bir yahudi olan Ebu Lülü, Mugire tebni Şubenin kölesi idi. Efendisini Hazret-i Ömer’e gelip şikayet etti. Efendim benden haddimden fazla harc ister, dedi...

Devamını Okuyun...

Ömer, davasının eri imiş

Resulullah efendimiz, bir gün meclis-i şeriflerinde kabir azabını, Münker ve Nekir’in nasıl heybet ile gelip sual ettiklerini anlatıyordu...

Devamını Okuyun...

Kefenim arasına koyduğun mektup ile

Hazret-i Ömer’in vefatından bir sene sonra oğlu Abdullah onu rüyada görmüştü. Sabahleyin Resulullahın mescidi şeriflerine vardı..


Devamını Okuyun...

Şeyhaynın üstünlüğü

[Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’in üstünlüğü] İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ehl-i sünnet âlimleri, söz birliği ile, Şeyhaynı üstün tutmak ve iki damadı sevmek lazımdır demektedir...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Osman-ı Zinnureyn

Hazret-i Osman (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin damadıdır. Eshab-ı kiramın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin ve halifelerin üçüncüsüdür. İman edenlerin beşincisidir...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Aliyyül Mürteda

Hazret-i Ali (radıyallahü teâlâ anh), Resulullahın damadı, Hazret-i Ömer’in kayınpederidir. Resulullahın amcası Ebu Talibin oğludur...

Devamını Okuyun...

Dört halifenin üstünlüğü

İbadet etmekten yay gibi incelseniz
Abdurrahman bin Avf hazretleri rivayet eder:
Resulullah, bir gün Medine-i münevverenin mescidinde, minbere çıktı...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Âişe-i Sıddıka

Hazret-i Âişe (radıyallahü teâlâ anha), Resulullah efendimizin en sevgili hanımıdır. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir’in kızıdır...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Fatıma-tüz-Zehra

Hazret-i Fatıma (radıyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin, Hazret-i Hatice validemizden olan en küçük ve en sevgili kızıdır. Hazret-i Ali’nin zevcesi ve Hazret-i Ömer’in kayınvalidesidir...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin

Hazret-i Hasan (radıyallahü teâlâ anh)
Peygamber efendimizin torunu, İslam halifelerinin beşincisidir. Babası Hazret-i Ali, annesi ise Resulullahın kızı Fatıma-tüz-Zehra’dır...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Ebu Süfyan ve Hazret-i Hind

Hazret-i Ebu Süfyan (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınpederi ve eshab-ı kiramın büyüklerindendir...

Devamını Okuyun...

Hazret-i Muaviye

Hazret-i Muaviye (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resulullahın zevcelerinden Habibe validemizin kardeşidir...

Devamını Okuyun...

Müminlerin annelerine hakaret

Mezhepsiz hocanın, (Resulullah'ın hanımlarının hepsi bedevî idi)demesi, çirkin bir iftiradır. Resulullah'ın zevcelerine saygı göstermek, her Müslümana vacib, yani farzdır. Bir âyet-i kerime meali: (Peygamberin hanımları, müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]...

Devamını Okuyun...

Ehl-i beyt ve Eshâb-ı kiram

Peygamber efendimizi hayatta ve Peygamber iken bir an gören, eğer âmâ ise, bir an konuşan, büyük veya küçük, her mümine Sâhib veya Sahâbî, birden fazlasına yani çoğuna ise Eshâb yahut Sahâbe denir...

Devamını Okuyun...