Kabir ziyareti dinimizin emridir

Kabir ziyareti dinimizin emridir

Vehhabiler diyor ki: (Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)
CEVAP
(Peygamber de olsa, ölü işitmez, cevap vermez) iddialarına (Ruh ölmez, her ölü işitir) maddesinde cevap verilmişti. Aşağıda kabir ziyareti ile ilgili bilgi veriyoruz.

Resulullah kabirdekilerden yardım isteyiniz buyuruyor. Bunlar ise, böyle yapanlara müşrik diyorlar. Bu hadis-i şerifi yasak ediyorlar. Resulullahın emrine hâşâ şirk yani puta tapmak yani kâfirlik diyorlar.

Resulullah efendimiz, (İşlerinizde şaşırdığınız [bunaldığınız] zaman, kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Müslümanların, Evliyanın kabirlerini ziyaret etmeleri, onlardan yardım beklemeleri, bu hadis-i şerife uydukları içindir.

İslam âlimleri, bu hadis-i şerife uyarak Evliyanın, kabirlerini ziyaret etmişler, feyz aldıklarını bildirmişlerdir. İmam-ı Rabbani hazretleri, 291. mektubunda buyuruyor ki:
(Delhi şehrinde, bayram günü, hocam Muhammed Baki Billah’ın mezar-ı şerifini ziyarete gitmiştim. Mübarek mezarına teveccüh ettiğim zaman, mukaddes ruhaniyeti ile iltifat buyurdu. Bu garibi öyle okşadı ki, Hace Ubeydullah-i Ahrar’dan kendisine gelmiş olan feyzleri ihsan eyledi. Bu nisbete kavuşunca, Tevhid marifetlerinin hakikati hasıl oldu.)

Yukarıdaki hadis-i şerif, birçok kitapta yazılıdır. Müslümanlar arasında meşhur olmuştur. Osmanlı devletinin Şeyh-ül-İslamlarından dokuzuncusu, büyük âlim, müfti-üs-sekaleyn, yani insanlara ve cinne fetvalar vermiş olan Ahmed Şemseddin ibni Kemal efendi, Kırk hadis kitabında diyor ki:
İza tehayyertüm fil-umur,
feste’inu min ehlil-kubur!

Yani, işlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz! İnsanın ruhu, bedenine aşıktır. Ölüp, ruh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz. Ruhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, hadis-i şerifle, bunun için yasak edilmiştir. Bir kimse, bir Velinin kabrini ziyaret edince, ikisinin ruhu buluşurlar. Çok fayda hasıl olur. Kabir ziyaretine izin verilmiş olması, bu faydanın hasıl olması içindir. Bundan başka, gizli faydaları da yok değildir.

[İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor ki:
İmam-ı Muhammed Şafi’i, imam-ı a’zam Ebu Hanife’ye karşı çok edepli, saygılı idi. (Ebu Hanife ile bereketleniyorum. Kabri yanına gidiyorum. Güç bir sual karşısında kaldığım zaman, kabri yanında iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya dua ediyorum. Cevabı hemen hatırıma geliyor) buyurmuştur.]

Kabirdekinin ruhu ile ziyaretçinin ruhu, birer ayna gibidir. Işıkları birbirlerine aks eder. Ziyaret eden, kabre bakıp, Allahü teâlânın kazasına razı olup, ruhu bunu duyunca, ilmi ve ahlakı feyzlenir. Bu feyz, kabirdekinin ruhuna aks eder. Meyyitin ruhuna, cenab-ı Haktan gelmiş olan ilim ve feyzler de, ziyaret edenin ruhuna aks eder.

Şafi’i âlimlerinden Alaüddin Ali bin İsmail Konevi, El-a’lam fi-Hayatil-enbiya kitabında diyor ki:
Peygamberlerin ve bütün müslümanların ruhları, kabirlerine ve anıldıkları yerlere inerler. Ruhların, kabirleri ile bağlılıkları vardır. Bunun için, kabir ziyareti müstehaptır. Kendilerine verilen selamı işitirler ve cevap verirler.

Hadis âlimi Abdulhak Eşbili, Akibet kitabında diyor ki:
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, tanıdığı bir mümin kardeşinin kabrine gelip, ona selam verince, meyyit onu tanır ve selamına cevap verir) buyuruldu.

Fahreddin Gazanfer Tebrizi diyor ki:
Bir şeyi çok düşünür, hiç anlayamazdım. Hoca Taceddin-i Tebrizi’nin kabri başında oturup düşündüm. Anladım. Bazı âlimler, (İşlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz) hadis-i şerifindeki (kabirde olanlar), (Ölmeden önce ölünüz!) emrine uyarak, tasavvuf yolunda yükselmiş olan Evliyadır dediler. (Kırk Hadis)

Sözleri birbirini tutmuyor
Feth-ül mecid
 ismindeki vehhabi kitabının 485. ve sonraki sayfasında da, hak olan Ehl-i sünnet bilgilerini yazmak zorunda kalmış, bunların arasında bozuk, zehirli saldırılarından da geri kalmamıştır. Diyor ki:
(Resulullah, kabir ziyaret ederken ahireti hatırlamayı, meyyite dua ederek, ona ihsanda bulunmayı, ona acımayı, istigfar etmeyi emretmiştir. Ziyaret eden kimse, hem kendisine, hem de meyyite iyilik etmiş olmaktadır. Müslim’in, Ebu Hüreyre’den bildirdiği hadiste (Kabirleri ziyaret ediniz! Kabir ziyareti, ölümü hatırlatır) buyuruldu. Abdullah ibni Abbas diyor ki, Resulullah Medine’de, kabristan yanından geçiyordu. Kabirlere bakarak, (Esselamü aleyküm ya ehlel-kubur! Yagfirullahü lena ve leküm, entüm selefüna ve nahnü bil-eser) buyurdu. Bu hadis-i şerifi imam-ı Ahmed ve Tirmizi bildirmektedir. İbnül-Kayyımı Cevziyye’nin, imam-ı Ahmed’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Size, kabir ziyaretini yasaklamıştım. Şimdi, kabirleri ziyaret ediniz! Böylece ahireti hatırlarsınız) buyurdu.
İbni Mace’nin Abdullah ibni Mesud’dan bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini önce yasaklamıştım. Şimdi ziyaret ediniz! Böylece dünyaya gönül vermekten kurtulur, ahireti hatırlarsınız) buyuruldu.
İmam-ı Ahmed’in, Ebu Said’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini size yasaklamıştım. Şimdiden sonra ziyaret edebilirsiniz. Böylece, ibret alır, gafletten uyanırsınız) buyuruldu.
İbn-ül Kayyımı Cevziyye, Seleme-tebni Verdan’dan haber veriyor. Diyor ki, Enes bin Maliki gördüm. Resulullaha selam verdi. Sonra bir kabrin duvarına dayandı, dua etti. Müşrikler kabir ziyaretini değiştirdiler. Dini tersine çevirdiler. Kabre giderek, meyyiti, Allah’a şerik yapıyorlar. Meyyite dua ediyorlar. Meyyit vasıtası ile Allah’a dua ediyorlar. İhtiyaçlarını meyyitten istiyorlar. Bereketin ondan gelmesini bekliyorlar. Düşmanlarına karşı onun yardım etmesini diliyorlar. Böylece, kendilerine de, ölüye de kötülük yapıyorlar. Resulullah, bu kötü âdetleri önlemek için, kabir ziyaretini erkeklere yasak etmişti. Sonra, tevhid kalblere yerleşince, kabir ziyaretine izin verdi. Fakat kabirde hücr [saçma, çirkin söz] söylemek yasak edildi. Hücrün en büyüğü, kabir başında, söz ve hareket ile şirk yapmaktır. Şimdi, türbeleri süslüyorlar, camilere bakmıyorlar. Allah’ın Peygamberlerle bildirdiği dini tersine çeviriyorlar. Şiiler, insanların en cahilleri ve dinden en uzak kalanları olduğu için, türbeleri yapıyorlar. Camileri yıkıyorlar) diyor.
CEVAP
Cahillerin ve sapıkların kabir başlarında ve türbelerde yaptıkları taşkınlıklara, şirke ve Allahü teâlânın yarattığını düşünmeyenlere karşı, elbette biz de karşıyız. Elbet şirkin ve müşriklerin düşmanıyız. Asırlardır bütün ehl-i sünnet âlimleri hayatlarında ve eserlerinde bunun mücadelesini yapmışlardır. Yanlış itikadlara cevap vermiş, doğru yolun ehl-i sünnet vel cemaat olduğunu ispat etmişlerdir. Hangi birinin ismini ve kitabını yazalım ki, binlercedir. Mesela ikinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri eserlerinde bu hususu çok güzel ve açık anlatmaktadır. İnsafla okuyan gerçekleri görür. [İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabının birinci cildi, Müjdeci Mektuplar adı altında Türkçeye çevrilip basılmıştır. Diğer cildlerden ve eserlerinden önemli kısımlar da Seadet-i Ebediyye kitabında vardır. Bu iki kitap, www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]

Fakat, vehhabiler kabir ziyaretine, Kur’an-ı kerim okuyup, sevabını meyyitin ruhuna göndermenin, dua etmenin meyyite fayda vereceğine inandıklarını yazdıkları halde, meyyit işitmez, his etmez, ona bir şey söylemek, Peygamberden şefaat istemek, Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâya dua etmek şirk olur diyorlar. Sözleri birbirini tutmuyor.

[Daha doğrusu maksatlarını gizlemektedirler. Doğru bilgileri yazıp, aralarında zehirlerini kusmaktadırlar. Hem bunlara inandığını yaz, hem de böyle olmaz de. Hiç böyle şey olur mu? Böyle yapan maksatlı değilse deli demezler mi? Deli olmadıklarına göre, İngiliz casusu Hempher’in maksadına hizmet ettikleri anlaşılmıyor mu?]

Ruh ölmez diyorlar, ama hareket edeceğine, tasarrufuna inanmıyorlar.
Şeytanın tasarrufuna inanıyorlar, Peygamberin evliyanın tasarrufuna inanmıyorlar.

İbni Teymiye, ibni Kayyım gibi kendilerinin imamı olan müctehid dedikleri zatlar bile, ölüler işitir, görür, üzülür, sevinir diyorlar. Bunlar da güya hem inanıyor hem de böyle şey olmaz diyorlar.

Allah yolunda olan şehit ölmez diyorlar, ancak Peygamber ölüdür diyorlar. Yahu, Peygamber Allah yolunda değil midir? Peygamber Allah yolunda olmazsa şehit nasıl olur ki? Peygamber mi üstündür şehit mi? Şehidin müslümanlığı da şehitliği de o yüce Peygambere iman etmeye bağlı değil midir?

Bunlar kimi kandırıyorlar? Bir yandan inandık diyorlar, diğer yandan inkâr ediyorlar. Hem inanıp hem de böyle olmaz diyene deli demezler mi? Deli değilse, maksatlı değiller midir?

Biz yine açıklamalarımıza devam edelim:

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, din kardeşinin kabrini ziyarete gider ve mezarı başında oturursa onu tanır ve selamına cevap verir.) [İbni Ebiddünya]

(Bir kimse tanıdığı kabir yanına gelip selam verirse, meyyit de onu tanır ve selam verir. Tanımadığı kabrin başına gelip selam verirse, selamına cevap verir.) [Beyheki]

Onu tanıması ve selam vermesi, meyyitin onu gördüğünü ve selamını işittiğini göstermektedir. Çünkü ölmek, bazı cahillerin dedikleri gibi, yok olmak olsa idi, onun bütün duygularının yok olması lazım gelirdi. Meyyit kendini ziyaret edeni, kabri başına geleni görmektedir. Görmeseydi, dünyada tanımamış olduğunu tanımaması bildirilmezdi. Birincisini tanıyarak cevabı veriyor. İkincisinin selamına, tanımayarak cevap veriyor.

Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Ölüler yaptığınız iyi işlerinizi görünce sevinir, kötü işlerinize üzülürler.) [İ.Ebiddünya] (Diri olan sevinir, üzülür.)

Hadis-i şeriflerde, ziyaret kelimesi kullanılmaktadır. Meyyit, kabre geleni tanımasaydı, ziyaret kelimesi kullanılmazdı. Her dilde ve her lügatta, ziyaret kelimesi, tanıyan ve anlayan kimselerin buluşmasında kullanılır. (Selamün aleyküm) de anlayan kimseye söylenir.

Bir kimse, kabre yakın bir yerde namaz kılarsa, meyyitler bunu görür. Namaz kıldığını anlar ve imrenirler. Yezid bin Harun Sülemi diyor ki: İbni Saseb, bir cenazede bulundu. Bir mezar yanında iki rekat namaz kıldı. Sonra kabre dayandı. Diyor ki, vallahi uyanıktım. Kabirden bir ses işittim. (Beni incitme! Siz ibadet yaparsınız, fakat işitmezsiniz, bilmezsiniz. Biz ise biliriz. Fakat hareket edemeyiz. Bana göre, şu kıldığın iki rekattan daha kıymetli bir şey yoktur) dedi. Meyyit, ibni Saseb’in kabre dayandığını ve namaz kıldığını anlamıştı. İbni Kayyım, bunu bildirdikten sonra, meyyitin işittiğini gösteren, Eshab-ı kiramdan gelen çeşitli haberleri yazmıştır.

Vehhabi kitabının (Allame) ismini verdiği ve yazılarını kendilerine senet olarak kullandığı bu İbni Kayyımı Cevziyye (Kitab-ür-ruh)da, (Bir kimse, bir kabri ziyaret edince, kabirde bulunan meyyit, ziyaret edeni bilir. Onun sesini işitir. Onunla ferahlanır. Onun selamına cevap verir. Bu hâl, yalnız şehitlere mahsus değildir. Başkaları için de böyledir. Belli bir zamana mahsus da değildir. Her zaman böyledir) dediği, (El-Besair)in 22. sayfasında yazılıdır. Vehhabilerin iddiaları kendi Allamelerinin bu sözüne ters düşmektedir.

Kabirde bulunan meyyitlere selam vermenin sünnet olduğunu, Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile bildirmiştir. Büyük âlim ibni Melek (Mesabih) kitabını şerh ederken (Kabirde bulunanlara selam vermek) hadisini açıkladıktan sonra, (Bu hadis-i şerif, meyyitin işitmeyeceğini söyleyenlerin yanıldıklarını gösterdiği gibi, imam-ı Ahmed’in ve Ebu Davud’un (Sünen) kitaplarında ve Hakim’in (Müstedrek) kitabında ve ibni Ebi Şeybe’nin (El-musannef) kitabında ve Beyheki’nin (Azab-ül-kabir) kitabında ve Tayalisi ile Abdü ibni Hamid’in (Müsned) kitaplarında ve Hammad ibni Sırri’nin (Ez-zühd) kitabında ve ibni Cerir ve ibni Ebi Hatem’in ve başka âlimlerin sahih yollarla bildirdikleri Bera’ bin Azib’in bildirdiği, (Kabirdeki fitne ve sual) hadisinin sonunda, (Mümin olan meyyit için, kulum doğru söyledi sesi işitilir. Kabre Cennetten yaygı serilir. Cennet elbiseleri giydirilir. Meyyit için Cennetten bir kapı açılır. Kabre Cennet kokuları yayılır. Görebildiği yerlere kadar yayılır. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokular saçan biri gelir. Buna, sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir der. Ben, senin salih amelinim der. Bunu işitince, Ya Rabbi! Kıyamet çabuk kopsa! Ya Rabbi, kıyamet çabuk kopsa da, çoluk çocuğuma ve mallarıma kavuşsam der)buyurulmuştur. Kâfir olan meyyit için, bunların tersi, sıkıntılar olur. Bu hadis-i şerif, meyyitin işittiğini ve gördüğünü ve konuştuğunu ve koku aldığını ve anlayışı olduğunu ve düşündüğünü ve cevap verdiğini göstermektedir.

Bu işlerin hepsi, kabir sualinden sonra olmaktadır. Böyle olduğunu, âlimler sözbirliği ile söylemişlerdir. İmam-ı Süyuti gibi hadis imamları, bu hadisin (Mütevatir), yani en doğru hadislerden olduğunu bildirmişlerdir. Bu hadis-i şerif, ölülere selam vermenin, dirilere selam vermek gibi olduğunu ve onların da işittiklerini göstermektedir) demektedir.

Hazret-i Halid ibni Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifi Abdullah ibni Mübarek nakil etmektedir. Bu hadis-i şerifte, (Bir mümin vefat ederken, bir rahmet meleği, bunun ruhunu alır. Meyyitler, dünyada müjde isteyenlerin toplandığı gibi, bunun etrafına toplanırlar. Ona sormaya başlarlar. İçlerinden birkaçı da, kardeşinizi bırakınız dinlensin! Çok sıkıntılı yerden geliyor derler. Etrafına üşüşürler. Dünyadaki tanıdıklarını sorarlar. Filan adam ne yapıyor? Filanca kadın evlendi mi? derler) buyurulduğunu bildiriyor.

Vehhabiler, ibni Teymiye’nin yolunda olduklarını söylüyorlar. Onun büyük âlim olduğunu bildiriyorlar. Kendisine Şeyh-ül-İslam diyorlar. Halbuki, onun kitaplarını ve fikirlerini kabul etmiyorlar. O, bütün meyyitlerin, şehitler gibi diri olduklarını ve şehitler gibi rızıklandırıldıklarını bildiriyor. Onun sözüne uymayan ve onun sözüne uyanlara kâfir ve müşrik damgası basanların, onun yolunda olduklarına hiç inanılır mı? Resulullah, işitmez ve ziyarete gelenleri, kendisine yalvaranları görmez, bilmez ve tanımaz diyen ahmaklar, ibni Teymiye’nin bile yolunda değil, İngiliz casusu Hempher’in oyununa gelmiş olup kendi nefsleri, keyfleri arkasındadırlar.

Resulullah, kabirdekilere selam verin buyurdu. Bunun için, Esselamü aleyküm, ya ehle daril-kavmil müminin denir. Böyle selamın da, işiten ve anlayan kimseye söyleneceği belli bir şeydir. İşitmeselerdi, yokluğa ve taşa selam vermek olurdu.

Resulullah efendimiz, Baki kabristanını ve Uhud şehitlerini ziyaret ederdi. Büyük İslam âlimlerinden, Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri, Medaric-ün-nübüvve kitabında Uhud gazvesini anlatırken buyuruyor ki:
Ebu Ferde buyurdu ki, Resulullah, bir gün Uhud şehitlerini ziyaret etti. (Ey ibadete layık olan Rabbim! Senin bu kulun ve Resulün şahidim ki, bunlar senin rızanı kazanmak için şehit oldular!) dedikten sonra, bize dönerek, (Bunlar şehittir. Ziyaret edenleri tanırlar. Bir kimse bunları ziyaret ederse ve selam verirse, bunlar o selam sahibine cevap verirler. Kıyamete kadar, böyle cevap verirler) buyurdu.

Resulullah efendimiz, Uhud şehidlerini ziyarete gider, (Sabrettiniz. Size selam olsun!) buyururdu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de, halife iken, Uhud şehitlerini ziyaret ederek, böyle söylerlerdi.

İmam-ı Beyheki bildiriyor ki:
Abdullah ibni Ömer buyurdu ki, Cuma günü, güneş doğmadan önce, babam [Hazret-i Ömer] ile, şehitleri ziyarete gittik. Babam hepsine selam verdi. Selamına cevap işittik. Bana, sen mi cevap verdin dedi. Hayır, şehitler cevap verdiler dedim. Beni sağ tarafına geçirip, her birine ayrı ayrı selam verdi. Her kabirden, üçer defa cevap işittik. Babam, hemen secdeye kapandı. Allahü teâlâya şükür eyledi.

Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır
Ehl-i sünnet, Peygamberlere ve Evliyaya ibadet etmez. Allahü teâlânın sevgili kulları olduğuna ve Allahü teâlânın, bunların hatırı ve hürmeti ile, kullarına merhamet edeceğine inanır. Zararı, faydayı yaratan, ancak Odur. Ondan başka ibadete kimsenin hakkı yoktur, der. Kabir ziyaretinde, kabirdeki zat vasıtası ile Allahü teâlâya dua eder.

Hadika 2. cild, 126. sayfada diyor ki:
Resulullah ile ve Eshab-ı kiram ile ve Tâbiin ile, bunlar öldükten sonra da, Allahü teâlâya tevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak meşrudur. Tevessül etmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunu bildirdi. Mutezile fırkası [ve vehhabiler] ise inanmadı. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerameti olur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. Bid’at sahibi, sapık olanlar buna inanmadı. İmam-ı Münavi (Camius-sagir) şerhinde, bu cahillere cevap vermektedir.

İmam-ı Sübki hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah ile tevessül (istigase) etmek, Ondan şefaat istemektir. Bu ise güzel bir şeydir. Önceki ve sonraki İslam âlimlerinden hiçbiri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu inkâr etti. Böylece doğru yoldan ayrıldı.)

Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki:
(Günah işlememiş bir dil ile dua ediniz ki, kabul olsun!) Yani, Huda dostlarının huzurunda tevazu eyleyiniz, yalvarınız da, sizin için dua etsinler. İstigase, yani bir Veliye tevessül de, bu demektir.

İslam âlimlerinin büyüklerinden Abdülkadir-i Geylani, Muhyiddin-i Arabi, Takıyyüddin-i Ali Sübki, Ahmed ibni Hacer-i Mekki ve Abdülgani Nablüsi hazretleri, Evliyanın kabirlerini ziyaret edip, onlara tevessül ederek, Allahü teâlâdan af ve merhamet istemek caiz olduğunu vesikalarla ispat etmişlerdir. Yusuf Nebhani hazretleri Şevahid-ül-hakkitabında, o yüksek âlimlerin kitaplarından uzun yazılar ve vesikalar alarak Hindistan’daki vehhabileri rezil etmektedir.

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır. Onun şeriki yoktur. Peygamberler ve bütün diriler ve ölüler, tesir, fayda ve zarar yaratamazlar. Hiçbir şeye tesir yapamazlar. Yalnız, Allahü teâlânın sevgili kulları oldukları için, onlarla bereketleniriz.

Tefsir-i kebir’de diyor ki:
(İnsanın ruhu, bedenden ayrılıp, dünya ilgisinden kurtulunca, melekler âlemine, kudsi makamlara gider. O âleme mahsus kuvvetler kendinde hasıl olur. Birçok şeyler yapabilirler.)

Fahrüddin-i Razi hazretleri buyuruyor ki:
(Ruhu olgun, nefsi pak ve tesiri kuvvetli bir Velinin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o topraktaki Veli düşünülür ise, ruhu o toprağa bağlanır. Meyyitin ruhu da, bu toprağa bağlı olduğu için gelen insanın ruhu ile Velinin ruhu buluşmuş olurlar. Bu iki ruh, karşılıklı iki ayna gibi olur. Herbirinde olan mearif, kemalat, ötekine aks eder, yansır. İkisi de çok faydalanır.) [El-metalib-ül-aliyye]

Alaüddin-i Attar hazretleri buyurdu ki:
(Meşayıhın kabirlerini ziyaret edene, onları anladığı ve bağlandığı miktarca fayda hasıl olur. Onların kabirlerinden, çok fayda alınır. Fakat, ruhlarına bağlanmak, [yani rabıta yapmak] daha faydalıdır. Çünkü, uzak ve yakın olmanın bunda bir tesiri yoktur.) [Seadet-i Ebediyye]

Kabirleri ziyaret etmekte ve Evliyayı vesile ederek dua etmekte faydalar vardır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır.) [İbni Asakir, Dare Kutni]
Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, ruhlar, birbirlerinin aynaları gibidir. Birbirlerinde görünürler. Kabir başında, o Veliyi düşünüp, vesile eden kimsenin ruhuna, Velinin ruhundan feyz gelir. Hangisinin ruhu zayıf ise, kuvvetlenir. Bileşik iki kaptaki sıvı gibidir. Yüksek olan ruh zarar eder. Kabirdekinin ruhu aşağı derecede ise, ziyaret edenin ruhu sıkıntı duyar. Bunun içindir ki, İslamiyet’in başlangıcında, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü mezarda olanlar, cahiliye zamanından kalmış olanlardı. Müminler de ölmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi.

Peygamberin veya bir Velinin kabri ziyaret edilince, o Veli düşünülür. Hadis-i şerifte, (Salihler düşünüldüğü zaman, Allahü teâlâ merhamet eder) buyuruldu. Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kabir ziyaret edene, Allahü teâlâ merhamet eder. Merhamet ettiği kulunun duasını kabul buyurur. Kabir ziyaret edilmez, Evliyaya tevessül olunmaz sözünün, senetsiz bir düşünce, bir görüş ayrılığı olduğu meydandadır. (Ben öldükten sonra, bir müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadis-i şerifi, bu inanışı kökünden çürütmektedir. Kabir ziyaretinin lazım olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif, vesikaları ile, Künuz-üd-dekaıkkitabında yazılıdır.

Ayrıca, (Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur)hadisi, Hücre-i saadeti ziyaret ederek faydalanmayı emir buyurmaktadır. Onu diri iken ziyaret eden, çok faydalanarak ayrılırdı. Mübarek kabrini ziyaret edenlerin de, böyle ayrılacaklarını, bu hadis-i şerif bildiriyor.
Kabri saadeti ziyaret için uzaklardan gelmek de sünnettir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse beni ziyaret etmek için gelse ve başka bir şey için niyeti olmasa, kıyamet günü ona şefaat etmemi hak etmiş olur.) [Müslim]

(Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani]

(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare Kutni]

(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.) [Bezzar]

(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki]

Allah’ın kudretinden şüphe edilmez
İlaca şifa özelliğini veren, dirinin yardım etmesine kuvvet veren Allahü teâlâ, vefat eden bir Peygambere veya evliyaya yardım etme kuvvetini vermekten aciz midir?

Aslında, Allah’ın kudreti olmadan, dirinin yardım edeceğine inanmak şirktir. Dirinin yardım edeceğine inanıp da, Allah’ın kudreti ile ölünün, yardım edeceğine inanmamak da, Allah’ı aciz kabul etmek olacağı için küfür olur. Halbuki Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ölüden diri, diriden ölü yaratır. (A.İmran 27)

Diriye, ölüye ve her şeye yardım ancak Allah’tan olur. Kur’an-ı kerimde mealen, (Yardım ancak ve yalnız Allah’tandır) buyuruldu. (A.İmran 126)

Kabirdeki Peygamber veya Veli, ancak Allahü teâlânın izni ile yardım etmektedir. Allah’ın bu kudretinden şüphe eden müşrik olur.

İrşad-üt-talibinde, (Vefat eden evliyanın, feyz vermesi kesilmez, hatta artar) buyuruluyor. Bunun için mesela sıkıntısı olan bir kimse, bir evliyanın kabrine giderek, (Ey mübarek zat, Allahü teâlâya dua et, şu sıkıntıdan kurtulayım) gibi sözler söylemesinin caiz olduğu, (Et-tevessül-ü bin-Nebi...) kitabında yazılıdır.

Şehitler gibi Enbiya ve Evliya da Allah yolunda olup diridir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Ruhun ölmediğini âyet-i kerime ve hadis-i şerifler bildiriyor. Ruh şuur sahibidir, ziyaret edenleri tanır. Evliyanın ruhu, diri iken de, öldükten sonra da, yüksek mertebededir, öldükten sonra da kerameti görülür. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yaratan Allah’tır. Her şey Onun kudreti ile olur. Her insan, Onun kudreti karşısında, diri veya ölü iken de hiçtir. Allahü teâlânın, bir evliyası vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olur. (Mişkat)

Hadika’da, (Ölülerden bir şey isterken bu işleri sebeplerin değil, Allahü teâlânın yaptığına inanmalı) buyuruluyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]

Vehhabilerin allame dedikleri ve müctehid bildikleri ibn-ül-Kayyımı Cevziyye Bedayi-ul-Feraid kitabında diyor ki:
(Dirilerin ruhları ile ölülerin ruhlarının buluştuklarını bildirenlerden biri de şudur: Diri, ölüyü, rüyada görerek, ondan bir şeyler soruyor. Meyyit dirinin bilmediklerini ona haber veriyor. Verdiği, olmuş veya olacak haberler doğru çıkıyor. Çok defa, diri iken gömmüş olduğu ve kimseye bildirmediği malın yerini haber veriyor. Alacağı olduğunu ve şahitlerini bildirmesi de çok görülmüştür. Kimsenin bilmediği, kendinin gizli yaptığı bir işi haber vermesi ve bildirdiği gibi çıkması çok görülmüştür. Çok şaşılacak bir şey de, şu zamanda öleceksin dediği kimsenin, o zamanda öldüğü görülmüştür. Bir dirinin gizlice yaptığı bir işin, bir ölü tarafından başka bir diriye bildirilmesi de çok görülmüştür.)

İmam-ı Süyuti hazretleri, Şerh-us-sudur kitabında, Muhammed bin Sirin’den bildiriyor ki:
Meyyitin bildirdiği şeyler, hep doğrudur. Çünkü meyyit, hiç yalan ve yanlışlık olmayan bir âlemdedir. O âlemde olanlar, hep doğru söyler. Gördüklerimiz ve anladıklarımız, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir. İbnül-Kayyım ve başkaları da böyle söylediler. Ruh, latif olduğu için, duygu organları ile anlaşılmayan şeyleri anlamaktadır.

Fetava-yı Hindiyye kitabında buyuruyor ki:
(Kabir ziyaretinin yasak olmadığını imam-ı a’zam Ebu Hanife bildirmiştir. [Vehhabi kitabı da, kabir ziyaretinin caiz olduğunu yazmaktadır.]

Tehzib kitabında diyor ki:
(Kabir ziyareti müstehaptır. Meyyiti ziyaret etmek, yakın ve uzaklığına göre onu diri iken ziyaret etmek gibidir.)

Hüseyin Semani’nin Hazanetül-müftin kitabında da böyle yazılıdır.

Kabristanda, yüksek sesle veya yavaşça, (Sure-i mülk) okunabilir. Diğer surelerin de okunacağı, Zahire kitabında, (kabirlerin yanında Kur’an-ı kerim okumanın fazileti) anlatılırken bildirilmektedir. Kadihan Hasen’in, Haniyye fetvalarında yazılı olduğu gibi, meyyitin Kur’an-ı kerim sesini duyarak rahatlamasını niyet eden kimse, yüksek sesle okur. Böyle niyet etmeyen kimse, yavaş okur. Çünkü, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi nasıl okunursa okunsun işitir.

Bezzaziyye’de diyor ki:
Kabristandaki yeşil otları koparmak mekruhtur. Çünkü, bu otlar, tesbih eder. Bu tesbihler, meyyitin azaptan kurtulmasına yarar. Meyyit bu tesbihlerle rahat eder.

Şernblali’nin, İmdad-ül-fitah kitabında ve Hanefi âlimlerinden başkalarının kitaplarında da böyle olduğu yazılıdır. Fetva vermek derecesine yükselmiş olan böyle büyük âlimlerin bildirdiklerine göre, meyyit, dirilerin işitemediği, yeşil otların tesbihi gibi sesleri işitince, kendisine seslenen insanın sesini işitmez olur mu? İşitmez diyenler, belki dünyada kulakla işitildiği gibi işitmezler demek istemişlerdir. Böyle olunca, fıkıh kitaplarında yemin bahsinde yemini anlatırken söylediklerinin araları bulunmuş olur. Resulullahın hadis-i şerifine de inanılmış olur. Âlimler arasında sözbirliği hasıl olur. Çünkü, sahih hadisi bırakıp da, başkasının sözüne uymak hiç bir âlim için caiz olmaz.

[İbni Hümam, Hidaye şerhi olan Feth-ul-kadir kitabında diyor ki:
Hanefi mezhebinin âlimleri yemin bilgilerini anlatırken diyorlar ki, (Meyyit işitmez. Bir kimse ile konuşmamak için yemin eden bir kişi, onun ölüsü ile konuşsa, yemini bozulmaz.) (Hanefi âlimlerinin yemin için olan sözleri örf ve âdete dayanmaktadır. Bu sözler, ölünün işitmediğini göstermez. Hanefi âlimleri, yemin üzerinde bilgi verirken; bir kimse et yememek için yemin etse, sonra balık yese, yemini bozulmaz. Halbuki, Allahü teâlâ balığa güzel et demiştir. Fakat âdette balık eti, başkadır. Bunun gibi bir kimse, biri ile konuşmamaya yemin etse, öldükten sonra ona söylese, yemini bozulmaz. Çünkü, âdette konuşmak demek, karşılıklı konuşmak demektir. Meyyit işitir, fakat işitecek gibi konuşmadığı için âdete göre konuşulmuş olmaz. Bunun için, o kimsenin yemini bozulmaz) denilmiştir. Meyyit işitmediği için, yemini bozulmaz demek değildir.]

Kabirden yardım istenir
Sual: 
Yusuf aleyhisselamın kabirden yardım istemesi, bizim için delil olur mu?
CEVAP
Elbette delil olur. İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
Yusuf aleyhisselamı elleri zincirlenmiş bir şekilde götürüyorlardı. Kabristanın yanından geçerken, annesinin kabrine sarılıp şöyle dedi:
Anacığım! Başını kaldır, oğlunun zincirlere vurulmuş olduğunu, ellerinin, ayaklarının bağlandığını gör! Beni babamdan ayırdılar. Allah’tan, bizi bir araya getirmesini dile, çünkü O merhametlilerin en merhametlisidir. (Cami-ul-ahkâm)

Her peygamber, aynı esaslara iman edilmesini bildirmiştir. Yani Hazret-i Âdem’in bildirdiği imanla, Peygamber efendimizin bildirdiği iman aynıydı. İmanda değişiklik olmaz. Yusuf aleyhisselamın bu itikadı da, Müslümanlıkla aynıdır. Zaten ayrı olamaz. Ayrılık, amele ait hükümlerde olur. Ölüden yardım istemek itikadî bir meseledir.

Ölüye de, diriye de yardım ettiren Allahü teâlâdır. Her şeyin yaratıcısı Cenab-ı Hak’tır. Allah, diriye yardım ediyor da ölüye niye yardım etmesin ki? Eğer ölüye yardım edemez denmek isteniyorsa, o zaman bu inanış, Allah'ın kudretinden şüphe etmek olur. Allah'ın kudretinden şüphe eden nasıl Müslüman olur ki?

Ölmüşlere dua ile yardım etmek
Sual: Dirilerin, ölüler için yaptığı duaların, okudukları Kur’an-ı kerimlerin ölülere bir faydası oluyor mu, onlara bu şekilde yardım edilmiş olunur mu?

Cevap: Mektubat kitabında konu ile alakalı olarak buyuruluyor ki:
“Ölmek, felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek felakettir. Ölülere, dua ile, istiğfar etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yetişmek lazımdır. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ölünün mezardaki hâli, imdat diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.)

Dirilerin yaptığı duaların ölülere fayda vereceğini, âlimler söz birliği ile bildirmişlerdir. Kur’an-ı kerim okuyup da sevabını ölülerin ruhlarına gönderince, onlara fayda vereceğini mezhep sahibi âlimler de bildirmiştir.

Dua, istemek demektir. Aç bir kimsenin, iştahlı olduğu bir zamanda yiyecek istemesi gibidir. Bu sebeple, ölmüşlere dua etmek, hatm-i tehlil yapmak, yani yetmişbin kelime-i tevhit okuyup, sevabını ruhuna hediye etmek çok faydalıdır.

Sual: Kabir ziyaretine gidildiğinde, mezarın başında okunanları, o kabirdekiler işitir ve fayda görürler mi?
Cevap: Kur’ân-ı kerimi, ölüler de işitir ve faydalanırlar. Cenaze taşıyanların, kabir ziyaret edenlerin, maddi bir karşılık düşünmeyerek, Kur’ân-ı kerimden birkaç âyet veya sûreyi, Allah rızası için okuyarak, sevabını meyyitin ruhuna hediye etmeleri sünnettir.

Türbeden şifa beklemek

Şifayı veren Allahü teâlâdır. Türbeden şifa beklenmez; ancak orada yatan evliya vasıtasıyla dua etmek ve onlardan yardım istemek gerektiğini Peygamber efendimiz bildirdi...

Devamını oku...

Ölü ziyareti

Öyle kimselerin sözlerinin hiç kıymeti yoktur. Nakli esas almayanların sözleri geçersizdir. Kabir ziyaretini caiz görmemek, Ehl-i sünnet itikadına aykırıdır...

Devamını oku...

Türbe yapmak caizdir

Vehhabiler diyor ki:
(Mezarlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak ve orada hizmet ve ibadet edenlere kandil yakmak ve ölülerin ruhlarına sadaka adamak, caiz değildir...

Devamını oku...

Mucizeyi kerameti yaratan Allah’tır

Mucizeyi de kerameti de yaratan Allahü teâlâdır. Bunu inkâr eden kâfir olur.
Mucize, peygamber olduğunu söyleyen kimsenin, doğru söylediğini bildiren şeydir...

Devamını oku...

Vehhabilerin dini, kitabı başka mı?

Vehhabiliği İngilizler kurdurmuştur. Dolayısıyla bunlar dinimizi İngilizlerden öğrendikleri için böyle yanlış veya maksatlı konuşmalarının sebebini iyi anlamak lazım. Şimdi bu hususu kısaca açıklayalım...

Devamını oku...

Mirac mucizesi

Mutezile fırkası, vehhabiler ve bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir...

Devamını oku...

Kur’an-ı kerim efsane değildir

Mutezile fırkası, vehhabiler ve bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir...

Devamını oku...

Hazret-i Nuh’un gemisi

Misyoner, Allahü teâlânın kudretine ve mucizeye, keramete inanmadığı için böyle saçmalıyor. Binlerce yıl önce ölmüş insanları Allahü teâlâ diriltmeyecek mi? Kemikleri diriltip insan yapan Allahü teâlâ, insanları 300 veya beş yüz sene uyutamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphe edilir mi hiç?...

Devamını oku...

Şeytanın tasarrufuna inanıyorlar da

İnsanların üstünlerinin, yani Peygamberlerin, meleklerin üstünlerinden daha yüksek olduklarını, bu vehhabi kitabı da yazmakta, meleklerin tasarruf ve tesirlerine inanmakta, fakat Allahü teâlânın...

Devamını oku...

Veli, keramet, mürşid ne demektir

İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabının çeşitli mektuplarından alarak aşağıda bildirelim...

Devamını oku...

Vesile arayın

Etkisi kesin olan sebeplere yapışmak farzdır. Mesela, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için, dine uymak ve dua etmek emrolundu. Diğer sebepler ve tesirleri açıkça bildirilmediği için, bunlara uymak sünnet oldu...

Devamını oku...

Allahü teâlânın bu ümmete ikramı

Kerameti inkâr etmek, İslamiyet’ten haberi olmamayı ve çok cahil olmayı açıkça göstermektedir. Eshab-ı kiram hiç keramet göstermedi demek de, alçakça ve çok çirkin bir yalandır...

Devamını oku...

İsrailiyatçıların hezeyanı

Vehhabiler ve bazı mezhepsizler, evliyanın kerametine inanmadıkları için, bu menkıbeleri hangi âlim bildirirse bildirsin inanmıyorlar...

Devamını oku...

Mucize-Keramet-Firaset-İstidraç-Sihir

Harika, enbiyadan meydana gelirse mucize, evliyadan hasıl olursa keramet, müminlerde olursa firaset, fâsıklarda görülürse istidraç, kâfirlerde olana da sihir denir. Birer örnek verelim...

Devamını oku...

Firavun’un çürümeyen cesedi

Mucizeye, keramete inanmayan kimseler çoğalıyor. 19’culardan biri, (Mısırlılar, özel mumyacılık bilgisiyle Firavunların cesedini mumyalayarak korumuşlardır...

Devamını oku...

Evliya olmayan keramet göremez mi?

Evet yanlıştır.
Evliyanın kerameti, nice kimselerin gafletten uyanmasına, hidayete kavuşmasına vesile olmuştur...

Devamını oku...

Keramet sahibi olmak

Önce şunu bilmek gerekir. Sâlih kullarına, keramet, firaset ihsan eden, her şeyi bilen ve her şeyin en iyisini yapan Allahü teâlânın, hâşâ, yanlış bir şey yapabileceğini düşünmek çok tehlikelidir...

Devamını oku...

Bir zındıklık sitesi

Tarikat da, mezhep de yol demektir. Yolun doğrusu da, eğrisi de olur. Mezhepsizlik de, bir yoldur. O zaman şirk olmayan yol yok demektir...

Devamını oku...

Sebeplere yapışmak dinimizin emridir

Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir...

Devamını oku...

Sebepler yaratıcı değildir

İmam-ı Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, kendi kudretini sebepler altında gizledi. Kudret sahibi yalnız kendisi olduğunu bildirdiği gibi, sebeplere yapışmayı emir buyurdu...

Devamını oku...

Hazret-i Süleyman hâşâ bilmiyor muydu?

Caiz olduğunu gösteren çeşitli âyet-i kerimeler vardır. Bunlardan biri Neml suresindeki 38. âyet-i kerimedir. Bu âyet-i kerime, Süleyman aleyhisselamın mealen, (Ey cemaatim! Onu kürsisi ile hanginiz getirirsiniz?)...

Devamını oku...

Resulullahın hakkı için

Allahü teâlâ, bazı kullarına, kendinde hak ihsan ettiğini Kur'an-ı kerimde bildirdi. (Müminlere yardım etmek, üzerimize hak oldu) buyurdu. (Rum 47) [Hadika]...

Devamını oku...

Yalnız Senden yardım isteriz

Hayır, şirk olmaz. İnsana yardım etme kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Asıl, (Enbiya ve evliya yardım edemez) diyerek Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden müşrik olur....

Devamını oku...

Allah’tan başkasına dua

Bu âyet-i kerimede yasak edilen dua, ilim dilinde kullanılan dua demektir. Yani tapınarak yapılan duadır. Bu dua, ancak Allahü teâlâya olur...

Devamını oku...

Sevene atılan kement

(Ölüler yardım etmez) sözü Vehhabi inanışıdır. Enbiya ve evliya ölü değildir. Hatta Allah yolunda ölen müminler bile ölü değildir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar Rablerinin yanında diridir, rızklandırılır.) [Al-i İmran 169]...

Devamını oku...

Hürmetine diye dua etmek

Hepsi de caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sözlerine kulak asılmayan nice kimseler görürsünüz ki, bunlar, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ bu sevgili kullarının hatırı için, o şeyi hemen yaratır.) [Müslim]...

Devamını oku...

Aracı kullanmak

Hiçbir İslam âlimi, o şekilde dua etmenin şirk olduğunu bildirmemiş; aksine, caiz, hatta daha iyi olduğunu bildirmişlerdir. Abdülaziz-i Dehlevi hazretleri Fatiha suresinin tefsirinde buyuruyor ki...

Devamını oku...

Kabirden yardım istemek

Vefat eden evliya zat, yaşayandan daha çok feyz verir, daha çok yardım eder. Şehitler ölü olmadığı gibi, peygamberler ve evliya zatlar da ölü değildir...

Devamını oku...

Eşyalarla bereketlenmek

Çok yanlıştır. Bunlara saygı duymak lazımdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’ın şeâirini tazim etmek, kalblerin takvasındandır.) [Hac 32]...

Devamını oku...

Allah’tan başkasından yardım istemek

Hepsi caizdir. Caiz olmayan tek şey, Allah’tan başkasını yaratıcı bilmek, Allahü teala dilemeden onun kendiliğinden fayda ve zarar verebileceğine inanmaktır...

Devamını oku...

Cenazeyi türbeye götürmek

Hayır, cenazelerin öyle büyük bir zatın kabr-i şerifinin yanına götürülerek bereketlenmesi büyük nimettir. Din büyüklerimiz, (Cenazeyi orada durdurup dua etmeli, bereketlenmeli ve buna mani olmamalı) buyuruyorlar...

Devamını oku...

Muska ve nazar boncuğu

Allahü teâlânın kudretinden şüphe ettikleri için şirk diyorlar. Yemeğe doyurma, ilaca şifa kuvvetini verdiği gibi, âyet okuyana şifa vermez mi? Diriye yardım ettiren Allahü teâlâ, ölüye yardım ettiremez mi?...

Devamını oku...

Vehhabilik son din mi ki

Burada da, Ehl-i sünnet olan müslümanlara iftira etmektedirler. Münafıklar için, kâfirler için, puta tapanlar yani müşrikler için gelmiş âyet-i kerimeleri güya delil göstererek kendileri gibi inanmayan müslümanlara müşrik, kâfir demektedirler...

Devamını oku...

Parçalanıp bölünmenin zararı

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete girecektir. Bunlar, benim ve Eshabımın yolunda olanlardır.) [İbni Mace]...

Devamını oku...

Mezhebin lüzumu

Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir. Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idiler...

Devamını oku...

Aynı yere giden dört yol

Bid’at fırkalarını, Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karıştırmamalıdır. Dört mezhep, birbirlerinin doğru yolda olduğunu söyler ve birbirini severler...

Devamını oku...

Allah’tan başkası için hayvan kesmek

Vehhabi Feth-ül mecid kitabında diyor ki:
(Allah’tan başkası için hayvan kesmek haramdır. Keserken, bu ümmetin münafıklarının yıldızlara yaklaşmak için yaptıkları gibi, Besmele ile kesse bile, mürted olurlar...

Devamını oku...

Vehhabiler Hristiyan gibi inanıyor

Hazret-i İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancı Hristiyanlığa sonradan sokulmuştur...

Devamını oku...

Yanlış düşünenlere cevaplar

İbni Kayyım, İbni Teymiye’nin talebesidir. Onun açıklaması ölçü olamaz. Çünkü hocasının mücessimeden olduğunu Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyor. Dört mezhep imamı ne demiş? İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani ne demiş?...

Devamını oku...

İbni Teymiyeci âyetleri değiştiriyor

Vehhabi meali bile şöyle diyor: (Allah, gökten yere kadar her işi yönetir.) [Secde 5] İbni Teymiyeci, gökten yere kadar olanları idare etmeyi, gökten idare diye değiştiriyor...

Devamını oku...

Onun eşi benzeri olmaz

Feraid-ül fevaid kitabında diyor ki: 
Allahü teâlânın zâti sıfatları altıdır: 
1-
 Vücud: Ezelden ebede kadar vardır....

Devamını oku...

Müteşabih nasların keyfiyeti bilinmez

Müteşabih olan âyetlerden üçünün meali şöyledir: 
(Kıyamet günü bütün yeryüzü Allah’ın kabzasındadır [avcundadır]. Gökler Onun sağ eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin şirkinden yüce ve münezzehtir.) [Zümer 67]...

Devamını oku...

Allah mekandan münezzehtir

Bizi yere geçirecek, taş yağmuruna tutabilecek olan elbette Allahü teâlâdır. Ancak burada gökteki ifadesinden oradakinin Allah olduğunu söylemek yanlış olur...

Devamını oku...

Müteşabih âyetleri tevil etmek

Gencin Allah’ta değişiklik olmaz demesi doğrudur. Ama bu onun oturma görüşünün yanlış olduğunu gösterir. Hâşâ Allah Arşta oturuyorsa, onda değişiklik olmayacağına göre hep orada oturuyor demektir...

Devamını oku...

Arş da sonradan yaratıldı

Hristiyan taraftarı görünen Yahudiler, Hazret-i İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancını Hristiyanlığa sokmuşlardır...

Devamını oku...

Kur’anda yedi şey bildirilir

Abdülaziz bin Baz tarafından yazılan "Akidet-üs-sahiha" adlı kitap "Doğru İnanç" ismi verilerek Türkçeye tercüme edilerek her yere dağıtılmaktadır...

Devamını oku...

Tanrı Baba demek

Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Onun için (Allah her yerdedir) demek caiz olmaz. (Allahü teâlâ her yerde hazır ve nazırdır) ifadesi mecazdır...

Devamını oku...

Allahın eli ne demektir?

Asla göstermez. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11]...

Devamını oku...

Vehhabilerin tevil ettiği âyetler

Tevil edilmez, görünüşe göre mana verilir demeleri, vehhabilerin sapık görüşlerindendir. Tevil etmek zorunda kaldıkları âyet-i kerimelere birkaç örnek verelim...

Devamını oku...

Hacılara dağıtılan kitaplar

Allah gökte veya Arş’ta demek insana benzetmek olur. Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen, (O hiçbir şeye benzemez) buyuruluyor. (Şura 11)...

Devamını oku...

Mübarek geceler bid’at mi?

Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır...

Devamını oku...

Her şeyden önce doğru itikad

Din kitaplarında bildiriliyor ki:
1- İmam-ı a’zam ve imam-ı Şafii, Ehl-i kıble olana kâfir denilmez buyurdu. Bu söz, Ehl-i kıble olan, günah işlemekle kâfir olmaz demektir...

Devamını oku...

Vehhabinin Şirk kitabı

S. Ebediyye'de deniyor ki:
(Şah Veliyullah-ı Dehlevi'nin dördüncü oğlu Şah Abdülgani gençken vefat etti. Bunun oğlu Şah İsmail 1781'de Delhi’de doğdu...

Devamını oku...

Vehhabilerin bozuk yönleri

Aşağıdaki yazılarda önce vehhabilerin görüşleri yazılmış, sonra bunlara cevap verilmiştir.
1- Allah yarattıklarına benzemez...

Devamını oku...

“Tuhfet-ül ihvan” vehhabi kitabı

Kitabın tamamı dine aykırıdır.
Birincisi, âyet ve hadislere indî yorumlar yapmıştır. Muteber hiçbir İslam âliminden nakil yapmamıştır. Mezhepler üstü, yani mezhepsizce yazmıştır...

Devamını oku...

Yerli Vehhabiler

Âyet-i kerimelerin bir kısmı diğerlerini açıklar. Kur’an-ı kerimde mecaz vardır. Mesela, (Köye sor!) demek (Köylüye sor, köy halkına sor) demektir. (Ali, Veli’yi öldürdü) demek şirk olmaz...

Devamını oku...

Abdünnebi demek

Onların elinde her zaman bir şirk damgası vardır, önlerine gelene rastgele bu damgayı basarlar. Bir Müslümana kâfir demek çok yanlış ve tehlikelidir...

Devamını oku...

Ölülere yardım

Öyle diyen, dört mezhepten birinde değildir. O sözün hiç kıymeti yoktur. Muteber din kitaplarının hepsinde, (Ölü için yapılan hayır hasenatın, okunan Kur’anın, salevatların, tesbihlerin sevabları, edilen dualar ölüye ulaşır) deniyor...

Devamını oku...

Evliya zatlara saldırmak

Onların bu sıkıntıları, Allahü teâlâyı tanıyamayıp Onu, Hristiyanlar gibi, mücesseme fırkası gibi, bir cisim olarak kabul etmelerinden kaynaklanıyor...

Devamını oku...

Başkasına yardım

Elbette yapılır. Âyete ve hadise kendi kafamıza göre mâna vermek çok yanlış olur. Açıklamasıyla okunmazsa büyük yanlışlıklara sebep olur...

Devamını oku...