Mürşid-i kâmile uymak

(Mürşid, dine uygun yaşamıyorsa ona itaat edilmez) demek doğru mudur?

CEVAP
Doğru değildir. Emîr ile mürşid-i kâmil farklıdır. Emîrin bile, günah olmayan her emrine uyulur. Devlet başkanı veya âmir, günahı emrederse ona uyulmaz. Mürşid-i kâmil ise öyle değildir. Bir kimse, tâbi olduğu büyüklerin yaptığının yanlış veya doğru olduğunu ayırabiliyorsa, zaten ona tâbi olmasına lüzum kalmaz. Tâbi olmuşsa ona uyması lazım. Zâhire göre hüküm vermek yanlış olur.

Mahmud Sâminî hazretleri tütün içerdi. Talebelerinden Osman Bedreddin (İmam Efendi) sigara içmeyi haram bildiği için, (Hocam dine aykırı iş yapıyor) diye kalben ona kızıyordu. Hocası ona; (Bizim tütün çubuğumuzu düşüneceğine, Allahü teâlâyı düşün) buyurdu. Osman Bedreddin, düşüncesine tevbe etti. Sadık talebelerinden oldu.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Ehlullaha, yani Allah adamlarına karşı gelmekten çok sakınmalı. Hele arada pîrlik ve rehberlik bağı varsa ve ondan istifade yolu açılmışsa, onun ufak bir şeyini beğenmemek, öldürücü zehir olur. Bu yolda olanları tanıyıp sevmek, Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Şeyh-ul-islam Abdullah-i Ensari hazretleri, (Yâ Rabbî! Dostlarını öyle yaptın ki, onları tanıyan sana kavuşuyor, tanımayan ise, sana kavuşamıyor. Felakete düşecek olanı da üstümüze atıyorsun, yani bize saldırtıyorsun!) buyuruyor. Bu büyüklere düşmanlık etmek veya onları incitmek, sonsuz felaketlere sebep olur. Böyle büyük bir zat ele geçerse, bütün arzularımızı onun eline bırakmalıyız, ölü yıkayıcının elinde, teneşirdeki meyyit gibi [itirazsız ona tâbi] olmalıyız, (1/78, 1/106, 1/61)

Bu hususta iki menkıbe şöyledir:
Behaeddin Buhârî hazretleri, bir sohbette talebelerinden Molla Necmeddin'e dönüp, (Sana ne söylersem, sözümü tutup söylediğimi yapar mısın?) dedi. Molla Necmeddin, (Elbette yaparım efendim) dedi. (Bir günah işle desem, mesela hırsızlık yap desem yapar mısın?) dedi. Mazur görün efendim, hırsızlık yapamam) dedi. (Madem sözümü dinlemiyorsun, burayı terket!) buyurdu. Molla Necmeddin, dehşet içinde, olduğu yere düşüp bayıldı. Oradakiler Behaeddin Buhârî hazretlerine yalvarıp, onun affedilmesini sağladılar. Molla kendine gelip kalktı. Hep beraber evden dışarı çıktılar. Behaeddin Buhârî hazretleri yoldaki bir evin duvarını gösterip talebelerine, (Bu duvarı delin, evin içinde falan yerde bir çuval kumaş var, onu alıp getirin) dedi. Talebeleri, duvarı yarıp, kumaş dolu çuvalı alıp getirdiler. Az sonra bir köpek sesi işitildi. Behaeddin Buhârî hazretleri, Molla Necmeddin'e, (Bir arkadaşınla gidip evin etrafına bakın, ne var?) dedi. Gidip baktılar ki, o eve hırsız gelmiş, evde ne varsa almışlar. Durumu hocalarına anlattılar. Sabah olunca, Behaeddin Buhârî hazretleri, gece o evden aldırdığı kumaş dolu çuvalı sahibine gönderip, talebelerine, (Gece buradan geçerken, bu malınızı alarak hırsızların çalmasına mâni olduk, bu malınızı hırsızlardan kurtardık) demelerini tembih etti. Onlar da götürüp sahibine teslim ederek durumu anlattılar. Molla Necmeddin'e de, (Eğer sen emrimize uysaydın, sana çok sırlar açılacak ve çok şey kazanacaktın. Maalesef nasibin yokmuş) dedi. Molla Necmeddin, çok pişman olduysa da, iş işten geçmişti.

Behaeddin-i Buhârî hazretleri, yine birgün talebeleri ile kıra çıkmıştı. Yolda bir ırmağın üzerinden geçiyorlardı. Irmağın suları kabardığından birçok ağacı kökünden söküp götürüyordu. (Alaeddin atla!) buyurdu. Alaeddin-i Attar hazretleri, kendini hemen ırmağın azgın sularına attı. Sular onu yuttu. [Meselenin iç yüzünü bilmeyenler bunu bir intihar olarak kabul ederler.] Sonra yollarına devam ederek kırlarda gezdiler. Akşam üzeri geri dönerken, köprünün yanına gelince, talebelerine, (Biz kaç kişiydik, bir eksiğimiz var mı?) diye sordu. Talebeleri, (Evet efendim, biri ırmağa atlamıştı) dediler. Behaeddin-i Buhârî hazretleri ellerini uzatıp, (Alaeddin gel!) buyurdu. Alaeddin-i Attar ırmaktan çıktı. Elbiseleri bile ıslanmamıştı. Talebelerine, (Görüyorsunuz, ırmak, kökleri sağlam olmayan bütün ağaçları söküp götürüyor. Fakat Alaeddin'in kökü sağlam olduğundan onu söküp götüremedi) buyurdu.

Bu örneklerde olduğu gibi, kökü sağlam olan talebeler, büyük zatların dine aykırı gibi görünen işlerine itiraz etmezlerdi.

Yakub Çerhi hazretleri evliyanın büyüklerindendi. Herkes, Bahaeddin Buhârî hazretleri onu kendine vekil edecek diye bekliyordu, fakat o, Alaeddin Attar hazretlerini vekil bıraktı. Dedikoducular, bekledikleri olmayınca, (Damadı olduğu için onu vekil bıraktı, yoksa o bu işe layık değildi) dediler. Böylece vekil bırakan zata suizanda bulundular. Bu duruma düşmekten Allahü teâlâ hepimizi muhafaza buyursun! Hâlbuki aşağıda da bildirildiği gibi, bu büyükler emaneti lâyık olana verirler. Mesela İmam-ı Rabbânî hazretleri de oğlu Muhammed Masum hazretlerini vekil etmişti.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz. Ona aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendi için felaket, yıkım bilmeli. Bu zamanda doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbiriyle karışıktır. Onun işlerine iyi gözle bakmalıdır. (1/313)

Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemeli. (İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur görendir) buyuruluyor. Onda bir üstünlük, bir keramet aramamalı. Bir müminin, bir Peygamberden, bir mucize istediği, hiç görülmüş müdür? Kâfirler mucize ister. (1/292)

Ebu Cehil, (Kureyş büyükleri, zenginler dururken, bir yetim peygamber olamaz) diyerek Resulullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliğini kabul edememişti. Ebu Cehil, burada Allahü teâlâyı suçluyor, (Bu işe layık olmayan birini peygamber yaptın) demek istiyordu. Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın elçisi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir, onu temsil eder. Vekile itiraz, asıl zata itirazdır. Ona itaat, asla itaattir. Allahü teâlâ, (Resulüme itaat, bana itaattir) buyuruyor.

Resulullah efendimizin tâyin ettiği halifeyi, kumandanı kabul etmemek, Resulullah'a itiraz etmek olduğu gibi, Resulullah’ın vârisi olan büyük zatların vekilini kabul etmemek de, o büyük zatlara itiraz etmektir. İtiraz görünüşte vekile ise de, hakikatte o büyük zata yapılmıştır. Vekilini beğenmemek, o büyük zatı beğenmemektir, (Büyük zat, bu işi yanlış yaptı, haram işledi) demektir. Çünkü işi ehline vermek farzdır. Ehil olana vermemek ve ehil olmayana vermek haramdır. Nisâ sûresinde mealen, (Allahü teâlâ, size emanetleri ehline vermenizi emreder) buyuruluyor. Büyük zatlara (İşi ehline vermedi) demek çok çirkindir.

Onlarda yanlış zannedilen bir şey görünce, (Mutlaka bilemediğimiz bir sebep vardır) diye düşünmeli. Silsile-i aliyye büyüklerinden, mesela Mevlânâ Halid-i Bağdadî hazretleri, (Bu büyük zatların gözünden düşmek, yedi kat gökten düşmekten kötüdür) buyuruyor. Yedi kat gökten düşen ölür, imanı varsa şehit olur. Ama hocasının kalbinden düşen, Cehenneme düşer. Bu büyük zatların kalbi, hocasının kalbine, onun da kalbi, kendi hocasının kalbine bağlıdır. Bu silsile yoluyla Resulullah efendimize, oradan da Allahü teâlâya gider. Onun için, din büyüklerine karşı bir edepsizlik etmekten çok sakınmalıdır.

O büyükler, talebelerine, evlatlarından çok düşkündür. Onların talebesine ne yapılsa, hocasına gider. Çünkü onlar, (Her talebemiz bizim evladımızdır) buyuruyor. Hiç olmazsa bunun için, onları üzmekten çok sakınmalıdır. Evlada yapılan babaya yapılmış gibidir. Evlada hediye verilse, babası kendisine verilmiş gibi sevinir. Evladı üzmek, babayı üzeceği gibi, talebeyi üzmek de hocayı üzer. Bunun da nereye varacağını düşünmelidir.

Büyükleri kabul etmeyip, (Bizim mürşidimiz büyüklerin kitaplarıdır) demek de yanlıştır. Bu söz, (Bize Kur’an yeter) deyip Resulullah efendimizi kabul etmeyen mezhepsizlerin sözüne benzemektedir. Halbuki bu dinsizliktir. Büyüklerin kitapları elbette bütün dünyadaki Müslümanların mürşididir, her müslümanın onlara uyması şarttır.

Rehberini tenkit etmek!..
Sual: Bazı kimseler, imâm-ı Rabbânî hazretleri benim rehberim dediği hâlde, bu zatı tenkit ediyorlar. Böyle yapmak doğru mudur?
Cevap: 
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, böylelerine Mektûbât kitabının 313. Mektubunda cevaben buyuruyor ki:
“Oradaki kardeşlerimiz arka arkaya yazarak, Mîr Muhammed Numan hazretlerinin bugünlerde talebeyle az çalıştığını, ev yaptırmakla uğraştığını, eline geçenleri ev yapmaya harcadığını, talebenin, kendisinden faydalanmadığını bildiriyorlar. Bunları öyle yazmışlar ki, beğenmedikleri, istemedikleri anlaşılmaktadır.

İyi biliniz ki, bu yola bağlı olanları beğenmemek, öldürücü zehirdir. Bu büyüklerin sözlerine, işlerine karşı gelmek, insanı sonsuz felakete götürür. Uçuruma sürükler, hele kendi rehberini beğenmez, ona karşı gelirse, üstadını incitirse, neye varacağını düşünmelidir! Bu büyüklere inanmayanlar, bunların bereketlerine kavuşamaz. Bunlara karşı gelenler, her zaman ziyan eder, aldanır. Rehberin her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun yüksekliklerinden hiçbirine kavuşamaz. Eline bir şeyler geçerse, istidrac olup, sonu yıkım ve çöküntü olur. Üstadına aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendisi için felaket, yıkım bilmelidir.

Rehberin işlerinden birini beğenmezse ve bundan kendini kurtaramazsa, karşı gelmiş olmayacak bir yol ile, kendisinden bunu sormalıdır. Rehberin ara sıra, İslâmiyete uymayan bir şey yaptığını görürse, kendisi bunu yapmamalı, iyi gözle bakarak, İslâmiyete uygun görmeye çalışmalı, iyi tarafını aramalıdır. İyi ve uygun yerini bulamazsa, bu beladan kurtulmak için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Üstadının bundan kurtulması için, ağlayarak, dua etmelidir. Üstadının mubah olan bir şeyi yapmasından şüpheye düşerse, bu şüpheye kıymet vermemelidir. Allahü teâlâ, mubah şeyleri yasak etmemiştir. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, azimetle iş yapmayı sevdiği gibi, ruhsatla yapmayı da sever) buyuruldu.

Mîr hazretlerinin kabız, sıkıntılı hâli çok olduğu için, böyle zamanlarında, talebesi ile uğraşamayıp da, birkaç mubah işle kendini avutmak isterse, buna karşı durmak doğru olur mu? Abdullah-ı Istahrî hazretleri, böyle zamanlarında, av köpekleri ile ormana ava giderdi.”

 


Evliyanın vasıfları

Çalışmak farz olduğu için, enbiya ve evliya da çalışır. Mesela Âdem aleyhisselam, çiftçilikle uğraşırdı. Nuh aleyhisselam marangoz...

Devamını oku...

Evliyaya evliya denmez mi?

Elbette yanlış. Birine merhum demekle gaybdan haber verilmiş olmaz. Eshab-ı kiramın tamamı Cennetliktir...

Devamını oku...

İstanbul evliyaları demek

Abduhcu yazarların, Ehl-i sünnet kitaplarına çamur atabilmek için başka bir hata bulamayıp, “Çoğulun çoğulu olmaz” demeleri iki yönden yanlıştır...

Devamını oku...

Evliyaya dil uzatmak

İmam-ı Rabbani hazretleri, Mektubat’da buyuruyor ki:
(Büyüklerimizin beğendiği, büyük bildiği Muhyiddin-i Arabinin, birçok sözlerinin ehl-i sünnete uymaması, şaşılacak şeydir...

Devamını oku...

En çok düşmanı olan kimdir

İmam-ı Rabbani hazretleri, Mektubat’da buyuruyor ki:
(Büyüklerimizin beğendiği, büyük bildiği Muhyiddin-i Arabinin, birçok sözlerinin ehl-i sünnete uymaması, şaşılacak şeydir...
Devamını oku...

Dünyada evliya vardır

Hayır, yoktur denmiyor, yok gibidir deniyor. Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki...

Devamını oku...

Tasavvufun çıkışı

Bu hususta Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Zahirdeki kemalatın ve manevi makamların hepsi Resulullah efendimizden gelir...

Devamını oku...

Tasavvuf nedir?

Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir...

Devamını oku...

En çok düşmanı olan kimdir

En çok düşmanı olan Allahü teâlâdır! Bir gün Musa aleyhisselam, insanların konuşmalarından bıkmış, (Yâ Rabbi, n'olur bu insanlar benim hakkımda...

Devamını oku...

Tasavvuf nedir? (Şiir)

Tasavvuf, dinin emrine uygun yaşamaktır, fakat bunu âlimler değişik tarif etmişlerdir. Bazı tarifler şöyledir...

Devamını oku...

Tarikat ve tarikatçılık

Eskiden hak tarikatlar vardı. Oralarda dinimizin emir ve yasakları anlatılır, dine uymanın yolları ve tasavvuf ilmi öğretilirdi. Zamanla, bunlar çok azaldı...

Devamını oku...

Tasavvufta edep

Ehl-i sünnet âlimlerinin sohbetlerinde not tutmazlardı. Not tutanları kibar şekilde ikaz ederlerdi...

Devamını oku...

Talebenin edebi

Ahmed Yesevî hazretleri buyuruyor ki: 
Talebenin hocasına karşı riayet etmesi gerekli şeylerden bazıları şunlardır...

Devamını oku...

Derviş nasıl olur?

Derviş, tasavvuf talebesi demektir. Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkarıp, İslamiyet’e tam uyarak, gönlünü yalnız Allahü teâlâya bağlayan; güzel huylarla süslenmiş kimse demektir...

Devamını oku...

Sohbetin önemi

Şimdi söyleşi diyorlar. Söyleşi, konuşarak vakit geçirme demektir; ama dinimizde, sohbetin tarifi başkadır...

Devamını oku...

Feyz gelmesinin alameti

Büyük zatların kendileri, kabirleri, sözleri, kitapları, eşyaları, hatta ellerini değdikleri taştan bile, kıyamete kadar feyz yayılır...

Devamını oku...

Rabıta irtibat kurmaktır

Rabıta; irtibat kurmak, Ehl-i sünnet âlimlerini sevmek, onların yolunda olmak, onların bildirdiği gibi yaşamak...

Devamını oku...

Resulullaha bağlanmak

Allahü teâlâ, kullarına doğru yolu göstermek için, Peygamber efendimizi gönderdi. O vefat edince, Ona vekil olarak Evliyayı yarattı. (Eyyühel-veled)...

Devamını oku...

Bâtın ilminin önemi

Bunu çok yazdık. Bu yazıda ledün ilminin önemini bildirelim.
Ledün ilmi, Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, İlahi sırlara ait bilgilerdir...

Devamını oku...

Ledün ilmi okuyarak öğrenilmez

Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgilerdir...

Devamını oku...

Evliya olmak için

Din kitaplarında şöyle bildiriliyor:
Evliya olmak için, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak ve masivayı [Allah’tan başka şeyleri] kalbden çıkarmak gerekir...

Devamını oku...

Geri alınmayan iman ve sevgi

Senaullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta Fena makamına kavuşan, elbette imanla ölür...

Devamını oku...

Evliyayı sevmek

Abdülaziz Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak, şeytanın aldatmasından kurtulmak için, silsile itibariyle hocaları Resulullah efendimize dayanan bir evliyayı sevmek, onun tarafından sevilmek gerekir...

Devamını oku...

Sevmenin şartı

Bunun iki alameti var:
Birincisi, hubb-i fillah ve buğd-i fillah: Ben Allah’ı çok seviyorum diyor, Ona isyan edenlerle dost oluyor, muhabbet besliyor...

Devamını oku...

Kutb-i irşad ve kutb-i medar

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kutb-i ebdal
 [kutb-i medar], âlemde, dünyada her şeyin var olmasına ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olan zattır...

Devamını oku...

Silsile-i aliyye ne demektir?

Silsile kelimesi, (Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, halka) anlamına gelir...

Devamını oku...

Tevessül ve teberrük ne demektir?

Resulullah veya evliya zatlarla, Allahü teâlâya tevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak caizdir...

Devamını oku...

Zikir nedir?

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Zikir, hatırlamak, anmak demektir. Hatırlamak da kalble olur. Söylemekle olmaz. Şimdi üç türlü zikir bilinmektedir..

Devamını oku...

Fâni olmak

Fenâ; fâni olmak yani yok olmak demektir. Yani kendisinde hiçbir varlık görmemesi, yok olduğu zatın emrini, isteğini kendisine tercih etmesi demektir...

Devamını oku...

Evliya sevgisi

Menkıbeler, masal değildir. Vesikaya dayalı, tarihî olaylardır. Ne kadar çok yer verilse o kadar iyidir, çünkü evliya zatlar, her işinde İslamiyet’e uyarak, Allahü teâlânın rızasını kazanmış kimselerdir...

Devamını oku...

Aklı bırakmak ne demek?

Eski devirlerde yaşamış, mürşid-i kâmil denilen zatlar, sıradan kimseler değildi. Basiretleri açık, selim akıl sahibi kimselerdi...

Devamını oku...

Tasavvuf ilmi

Bâtın ilmi, hazret-i Âdem’den beri vardır. Buna ledün ilmi de denir. Tasavvuf ve keramet ilmidir...

Devamını oku...

Doğru yolda olmanın şartları

Hadis-i şeriflerde, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olmak ve salihleri sevip onlarla beraber olmaya çalışmak, onlardan ayrılmamak emrediliyor...

Devamını oku...

Tasavvuf ehli olmak için

Her devrin şartları farklıdır. Günümüzde de, büyük zatlara ulaşma imkânları vardır. Birkaç örnek verelim...

Devamını oku...

Allah’ın evliyası için azap korkusu yoktur

Bazı kelimeler birkaç mânâya gelir. Cümledeki yerlerine göre mânâları değişir. Selefîyim diye kendilerini kamufle eden Vehhâbîler bunu bilmez...

Devamını oku...

Şeyhin eteğine yapışmak

Mürşid-i kâmilin eteğine yapışan elbette kurtulur.
Muhammed Masum hazretleri birinci cilt 33. mektubunda, (Biliniz ki, saadete kavuşmak için, velî bir zata manevî bağla bağlanmak lazımdır) buyuruyor. (İslam Ahlakı)...

Devamını oku...

Mürşidin lüzumu

Mürşidlik çok yanlış anlaşılmış. İlim irşaddır, mürşidden ayrı değildir. İrşad, doğru yolu gösterme demektir...

Devamını oku...

Büyük zatlara hüsnüzan

Elbette hüsnüzan ederlerdi. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür...

Devamını oku...

Mürşid-i kâmile uymak

Doğru değildir. Emîr ile mürşid-i kâmil farklıdır. Emîrin bile, günah olmayan her emrine uyulur...

Devamını oku...

Büyükleri üzmek

Elbette tehlikelidir. Büyükleri, ne şekilde olursa olsun üzmek, insanın ebedî felaketine sebep olur. Enver Abimiz şöyle anlatmıştı...

Devamını oku...

Yolumuzun esası nedir?

Merhum Enver abimiz, bu konuda şöyle bildirmişti:
Merhum Hocamız, (Biri size “Hocanızın yolu nedir?” diye sorarsa...

Devamını oku...

İzin alarak iş yapmak

Dinimizde, istişarenin, izinle hareket etmenin önemi büyüktür. Dinimize uygun istişare yapılınca, o işin neticesi istediğimiz gibi olmasa da, bizim için hayırlı olur...

Devamını oku...

Enel Hak ateşi

(Kişi, bilmediğinin düşmanıdır) derler. Tasavvufu, evliyalığı bilmedikleri ve onların hâllerine sahip olmadıkları için, hemen o büyük zatlara kâfir damgasını basıyorlar...

Devamını oku...