Resulullah efendimizi doğru bir şekilde tanımak lazım

12/11/2019 Salı Köşe yazarı R.A

Resûl-i Ekrem Muhammed aleyhisselâm’ı bütün insanlara doğru bir şekilde tanıtmak ve sevdirmeye çalışmak çok şerefli bir iştir.

 

Kâinâtın Efendisi, başlarımızın tâcı, gönüllerimizin ilâcı, iki cihânın güneşi Hazret-i Muhammed aleyhisselâmı, lâyıkı vechile tanımak, doğru bir şekilde beşeriyete tanıtmak, biz Müslümânlar için bir insanlık, Müslümânlık ve vefâ borcudur.

Aslında bir insanda bulunabilecek, görünür-görünmez bütün iyilikler, üstünlükler ve güzellikler kendisinde toplanmış olan, iki cihânın, dünyâ ve âhiretin Efendisi, insanların ve cinnîlerin Peygamberi, Nebîlerin ve Resûllerin sonuncusu ve Allahü teâlânın Habîbi, mahbûbu, sevgilisi, yanî en çok sevdiği kulu olan Resûl-i Ekrem Muhammed aleyhisselâm’ı bütün insanlara doğru bir şekilde tanıtmak ve sevdirmeye çalışmak çok şerefli bir iştir. Bu, O’nun ümmeti olmakla şereflenmiş bulunan kültürlü, münevver, imkânı olan ve gücü yeten her Müslümânın işi olmalıdır. 

Bütün âlim ve velîler, hayâtları boyunca, onun yüksek ahlâkına uygun şekilde yaşamaya ve bunu her tarafa yaymaya gayret etmişlerdir.

Kesin bir husustur ki, Resûlullah Efendimizi, ilim, irfân ve asâlet sâhibi insanlar medhetmekte; câhil, ilim ve edepten mahrûm, nasîpsiz, dînsiz, îmânsız, bozuk kişiler de kötülemektedirler. Tabîî ki bu, bir nasip işidir.

Ahirette azaplardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Ona tâbi olan, Allahü teâlâya sâdık kul olma saâdetine erer. Dünyâya gelmiş olan yüzyirmidört binden ziyâde Peygamberin en büyükleri, Ona tâbi olmayı istemişlerdir. Mûsâ aleyhisselâm Onun zamanında bulunsaydı, o büyüklüğü ile beraber, Ona tâbi olmayı severdi. İsâ aleyhisselâmın gökten inip, Onun dîni yolunda yürüyeceğini herkes bilir. Onun ümmeti olan Müslümânlar, Ona tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlıları/en iyileri oldular. Cennete gireceklerin çoğu bunlar oldu ve Cennete herkesten önce gireceklerdir.

İmân etmek, Ona tâbi olmaya başlamak ve saâdet kapısından içeri girmek demektir. Allahü teâlâ Onu, dünyâdaki bütün insanları ebedî saâdete davet için göndermiştir.

Ona tâbi olmak, yani Ona uymak, Onun gittiği yolda yürümektir. Onun yolu, Kur’ân-ı kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola “İslâm Dîni” denir. Ona uymak için, önce îmân etmek, sonra Müslümânlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip, harâmlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekrûhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubâhlarda da Ona uymaya çalışmalıdır.

Dîn-i İslâm’ın temeli, îmânı, farzları ve harâmları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir.

“Peygamberlerin sonuncusu” olan Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın dîni, bütün dînleri nesh etmiş, yani yürürlükten kaldırmıştır. O’nun kitâbı, geçmiş kitapların en iyisidir. O’nun getirdiği dîn olan “İslâm” da, kıyâmete kadar bâkî kalacaktır; kimse tarafından değiştirilemeyecektir.