ak uygun değilse, sitenizdeki âyet meallerini ve hadisle Meal ve hadis okumri okumak yanlış olmuyor mu?

Âyet ve hadisten delil göstermek

CEVAP
Yanlış olmaz, çünkü biz bir yazıya, delil olarak özellikle âyet-i kerime ve hadis-i şerif meali yazmıyoruz. Biz hiçbir âyeti Kur'andan ve hiçbir hadisi hadis kitaplarından almıyoruz. Doğru mana versek bile hata olur. Çünkü buna yetkimiz yoktur. Bir hadis-i şerifte, (Kur’anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur) buyuruluyor.

Bir kimse, kendi görüşüne göre Kur'an-ı kerime mana verse, verdiği mana doğru olsa da, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata etmiş olur. Verdiği mana yanlış ise kâfir olur. (Berika)

Yine bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Kur'an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir.) [Nesai]

İslam âlimleri bir konuyu anlatırken, âyet-i kerime ve hadis-i şeriften delil vermişse, biz onları aynen naklediyoruz. Yani biz, Buhari, Müslim, Taberani, Deylemi, Bezzar gibi herhangi bir hadis kitabından doğrudan hadis almadığımız gibi, Kur’an-ı kerimden veya herhangi bir mealden âyet de almıyoruz. İslam âlimlerinin kitaplarında geçiyorsa, yazıyla birlikte âyet mealini veya hadis-i şerifi alıyoruz. İhtiyaç olursa, orada geçen bir hadis-i şerifin hangi hadis kitabında bulunduğunu veya âyet mealinin hangi suredeki âyet olduğunu yazıyoruz.

Dinimizi öğrenmek için, tefsir ve hadis-i şerif okuyarak hüküm çıkarmak caiz değildir. Çünkü Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arapça bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arapça bileni, din âlimi sanmamalı. Beyrut’ta ana dili Arapça olan çok papaz var, fakat hiçbiri İslamiyet’i bilmez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hiç yanlış olmayan, güvenilecek, yalnız Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerdir. Çünkü her ikisi de, elbette doğru olan, vahy ile yani melek ile indirilmiştir. Âlimlerin söz birliği ve müctehidlerin ictihadı da, bu iki doğru kaynaktan alınmıştır. İşte, İslamiyet'in bu dört temeli dışında kalan bilgiler, her ne olursa olsun, bu dört esasa uygun ise, kabul edilir. Uygun olmayanlar, Evliyanın ilimleri, marifetleri, keşifleri olsa da kabul edilmez. [Fen adamı olarak geçinen, fen taklitçilerinin, tecrübe ve ispat edilmiş bilgiler arasına, bozuk düşünceleri ile karıştırdıkları, hipotez, teori bile olmayan sözleri de böyle kabul edilmez.] (M. 217)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür; çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, nassa yani âyet veya hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyarız. Çünkü nass, ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, nakli esas alan fıkıh kitaplarını okumak gerekir. (Berika s.94)

Hangi gök gölgeler
Sual:
 Yazılarınızda, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere şimdi hiç kimsenin mana veremeyeceğini, (Kur’anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur) hadis-i şerifini naklettiğiniz halde, hadis kitaplarından hadis nakledilmez demenize rağmen âyet ve hadis meali yazmanız yanlış değil mi? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
CEVAP
Kitaplarda özetle deniyor ki:
Tefsir, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mana yanlış ise, kâfir olur. (Berika)

Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, (Kur'anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi toprak kabul eder, hangi gök gölgeler?) buyurdu. (Şira)

Hadis kitaplarından, hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icazet almış olmak gerekir. Hadis-i şeriflerin de sahih olup olmadığını bilmeden, sahih bir hadis-i şerifi bile söylemek günah olur. Böyle kimsenin hadis-i şerif okuması caiz olmaz. Hadis-i şerifte, (Bilmediği sözü hadis olarak söyleyen, Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Onun için âlim olmayan kimsenin hadis-i şerif okuyup anladığı ile amel etmesi caiz olmaz. (Berika)

Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. Böyle yapmazsa, vacibi terk etmiş olur.(Kifaye)

Biz yazılarımızda bu hususlara çok önem veriyoruz. Hiçbir hadis kitabından hadis alıp yazmıyoruz. Hiçbir âyet-i kerimeye kendi görüşümüze göre mana vermiyoruz.

İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Şarani, İbni Abidin hazretleri gibi âlimlerin kitaplarındaki hadisleri açıklamaları ile birlikte alıyoruz. Mezhepsiz gençler, hadis kitaplarından alınmayan hadislere itibar etmedikleri için, biz de o hadisin hangi hadis kitabında olduğunu sonuna yazıyoruz. Yoksa hadis kitaplarından asla almıyoruz. Seadet-i Ebediyye kitabındaki hadisleri naklederken de, hadis kitaplarından kaynağını bularak yazıyoruz.

Âyet meallerini de yine Seadet-i Ebediyye’den, Mektubat-ı Rabbani’den, İhya’dan, Mizan’dan, Halebi’den, Redd-ül muhtar’dan, Hadika’dan, Berika’dan alıp yazıyoruz. Hiçbir âyete kendimiz mana vermiyoruz. Hazret-i Ebu Bekir efendimizin cesaret edemediği işe, biz nasıl cesaret edebiliriz? Hüsnü zan etmeli, (Bunlar âyetlere kendileri mana veriyor, hadisleri hadis kitaplarından alıyor) diye suizan ederek bizi suçlamamalı.

Kâfirlerin, çok müslümanı (Dinini Kur’andan öğren, tek delil yalnız Kur’andır, Peygamber postacıydı, vazifesi bitti) zehirleriyle aldattığı, zehirlediği bir dönemde, (İbni Abidin) (Hadika) (Berika) (Mektubat-ı Rabbani) deyince, (Geç onları bana âyetten hadisten söyle) diyenlerin cirit attığı bir dönemde, (Ruj hakkındaki bilgiyi hangi âyet ve hadiste bulabilirim) diye samimi olarak bilgi isteyen müslümanlara, o büyük İslam âlimlerinin kitaplarından aldığımız yazıları, âyet-i kerime ve hadis-i şerif meallerini bildirmek bu bakımdan anormal karşılanmamalıdır.

Hem yukarıda böyle yapanlar için bildirilen azapları yazacağız, hem de inadına böyle yapacağız. Böyle şey olur mu? Bunun Müslümanlıkla ne alakası olur? Ancak dini yıkmak isteyenler böyle yapar. Onlar bile böyle yapmıyor, dinini yalnız Kur’andan öğren diyor, diğerlerini boş ver diyor. Bu işin mesuliyetini, böyle yapanlar için gerekli azapları bildirip, hem de aksinin yapılması hiç mümkün mü? 

Mealen ne demektir
Sual:
 Mealen ne demektir?
CEVAP
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani tefsir âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur'an tercümesi denilen kitaplardan, Kur'an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur'an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenirKur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen, İslam âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını, yani bunlardan hazırlanmış, nakli esas alan bir ilmihal kitabını okumalıdır.

Peygamber efendimiz, hadis-i şerifleri ile Kur’an-ı kerimi açıklamıştır, bu açıklamalara tefsir denir. Bir âyet-i kerimenin mânâsını Peygamber efendimiz açıkça bildirmemiş ise, İslam âlimleri, bu âyet-i kerimenin mânâlarından dinimize uygun olanı seçerler, buna tevil etmek ve bu seçilen mânâya da, meal denir. Meal, âyet-i kerimenin tercümesi demek değildir.

Meal ve hadis okumak
Sual:
 Meal ve hadis okumak uygun olmadığı için, sitenizdeki âyet meallerini ve hadisleri okumak yanlış olur mu? 
CEVAP 
Yanlış olmaz; çünkü biz bir yazıya, özellikle delil olarak âyet-i kerime ve hadis-i şerif meali yazmıyoruz. İslam âlimleri bir konuyu anlatırken, âyet-i kerime ve hadis-i şeriften delil vermişse, biz onları aynen naklediyoruz. Yani biz, Buhari, Müslim, Taberani, Deylemi, Bezzargibi herhangi bir hadis kitabından hadis almadığımız gibi, Kur’an-ı kerimden veya herhangi bir mealden âyet meali de almıyoruz. İslam âlimlerinin kitaplarında geçiyorsa, yazıyla birlikte âyet mealini veya hadis-i şerifi alıyoruz. İhtiyaç olursa, orada geçen bir hadis-i şerifin hangi hadis kitabında bulunduğunu veya âyet mealinin hangi suredeki âyet olduğunu yazıyoruz.