"Bana da Haydar derler!"

04/08/2021 Çarşamba Köşe yazarı A.U

Efendimiz, Hayber’de sancağı Hazret-i Alî'ye verip;

“Yâ Alî! Hayber'i fethetmeden geri dönme” buyurdu.

Hazret-i Alî;

“Başüstüne” dedi ve ilerledi.

Kaleden, Hâris adlı biri çıktı.

Ve er istedi meydana!

Karşısına Alî bin Ebî Tâlip çıktı.

Zülfikâr, şimşek gibi kalktı ve indi.

Hâris, kanlar içinde yere serildi!

Bu defâ kardeşi Merhab çıktı.

İki zırh giymiş, iki kılıç kuşanmıştı.

“Bana Merhab derler. İntikamım korkunç olacak!” diye seslendi.

Karşısına Şâh-ı merdân çıkıp;

“Bana da Haydar derler. Ölümün, benim elimden olacak!” diye kükredi.

Zülfikâr, bir daha kalktı ve indi.

Merhabın vücudu ikiye bölündü.

O ara kalkanı yere düştü Ali’nin.

Eğilip almaya vakti yoktu.

Hayber kalesinin demir kapısı vardı.

Ağırlığı yarım (ton) idi.

Onu söküp, kalkan yerine kullandı.

Bir eliyle o kalkanı tutuyordu.

Öbürüyle küffara kılıç çalıyordu!

Mecbûren teslîm oldular.

Hayber fethedilmişti.

Efendimiz, hazreti Alî'ye sarılıp;

“Yâ Alî! Allah ve Peygamberi senden râzıdır” buyurdu.

O ise ağlıyordu!

Efendimiz sordu:

“Yâ Alî, niçin ağlıyorsun?”

“Sevinçden yâ Resûlallah!” dedi.

Efendimiz; “Ne kadar sevinsen azdır. Zîrâ bütün melekler de senden râzıdır” buyurdular.